• hristiyanların nefret ettikleri, dönek diye adlandırdıkları, yenilikçi, sıradışı roma imparatoru. yaşamını hristiyanlığı kaldırıp, neo-platonculuğu geliştirmeye adadı. bir hristiyan olarak yetştirilmesine rağmen maximus onu inisiye edip pagan yaptı. tarih, kazananlar tarafından yazıldığından, onu dönek/dinden dönen olarak adlandırdılar. oysa julian, müthiş bir kitap kurdu aynı zamanda çok iyi bir savaşçıydı. kadim dinler soluyor, yeryüzü tektanrılı dinlerin egemenliğine giriyordu. hikayenin devamını biliyoruz.

    julian ile maximus karşılaşırlar:

    - ben konstantin'in soyundan gelen julian'ım, dedim.
    - ben de tanrıların soyundan gelen maximus...
  • türkçesi "dönme yulianus" olan roma imparatoru. müslüman mahallesinde salyangoz satmış, putperestliği bırakıp dalga dalga hıristiyanlaşan roma memleketinde irticai faaliyetlere girişmiştir. helenistik dünya görüşü ve icraatları yüzünden hıristiyanlar arasında neredeyse seveni yoktu. fakat savaşlarda gösterdiği kahramanlıklar sayesinde herkesçe saygı görmüş, hiç kimse ordu göreve filan da dememiştir. zühd ü takva ehli bir adamdı. dünya zevklerinden uzak duruşu kendi mezhebindekiler tarafından bile eleştirilmiştir. 363 yılında perslilerle savaşırken bir pers atlısı tarafından öldürüldü. son nefesini verirken televole mikrofonlarına "sen kazandın isa!" dediği rivayet olunsa da bunun bir kısım medyanın abartısı olma ihtimali de yok değildir.
  • lucius domitius aurelianus ve maiorianus* ile birlikte hakkında "bir beş-on sene daha yaşasaydı neler yapardı?" sorusunu en çok merak ettiğim roma imparatoru.

    bir defa dönek ya da dönmeliği hususunda kendisine dönemin bir hayli radikal hıristıyan kaynakları üzerinden yüklenmenin bir manası yok. karşımızda, hıristiyanlığı reddetmesine karşın hıristiyan papazlara "teslis üzerinden tartışmanız anlamsız, zira paganlık içerisinde de tanrı* ve tanrılaştırılmış* farkı var, siz sadece bu farkı ne şekilde kabul edeceğinize karar veremiyorsunuz" diye felsefi bir ayar verebilecek kadar bilge ve dile, retoriğe, dine ve din felsefesine hakim bir şahıs var. karşımızda, hıristiyanlığı ve tek tanrılı dinlerin genel anlamda amacını bu dinleri yaşayan insanlardan çok daha başarılı bir şekilde anlayıp özümsemiş bir filozof var.

    kendisinin antakya'da hıristiyan bir rahibe sorduğu "bu kiliselerin hali ne? neden fakir bir nasıralı'ya tapmak için kiliseleri süs ve şaşa içinde tutuyorsunuz? kendinizle çelişmiyor musunuz?" sorusu bile tek tanrılı dinlerin amacını, kimlere ve ne şekilde hizmet ettiğini ve bu dinlerin gelecekte neye evrileceğini ne kadar kusursuz bir şekilde çözümlediğinin bir ispatı gibidir.

    hatasız olmadığı doğrudur. paganizmi savunma gayesiyle adak işinin gerçekten cılkını çıkartmıştır. buna ek olarak, paganizme de bir hayli felsefi bir bakış getirdiğinden ve neo-eflatuncu bir bakışla kadim tanrıları felsefi bir kutsiyet olarak yorumlaması kendisinin paganizm savunucularınca da kısmen soğuk karşılanmasına neden olmuştur.

    zekası, bilgeliği ve sivri dili en büyük artısı olduğu kadar en büyük eksisi de olmuştur.

    sasaniler ile yapılan savaşta beklenmedik şekilde ölmemiş olsaydı, m.s. 360 ve 370'li senelerde bilhassa muazzam bir süratle hıristiyanlaşan anadolu'nun belki de bu denli antik tanrılara sırtını dönmesi söz konusu olmayabilecekti. kendisinden sonra aryusçu olsa da din işlerinden pek anlamayan valens ve peşinden de paçalarından din tüccarlığı akan ve on altı senelik iktidarı boyunca koyu hıristiyan din adamlarının adeta kucağından inmemiş theodosius gibi iki tane iz bırakan hıristiyan imparator gelince de özellikle doğu'da paganizmin tamamen sona ermeye yüz tuttuğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
  • günümüzde ''dönek'' olarak nitelendirilmesinin sebebi elbette hıristiyanlığa karşı olan endişeli ve haklı bakış açısıdır. bundan binlerce yıl önce tek tanrılı dinlerin bütünleştirici bir yapısı olamayacağını öngörmüş, belki de sırf bu yüzden hıristiyanlık ve özellikle iznik konsili ile de dalgasını geçmiştir. bir başka enteresan detay ise; kendisi hiçbir zaman imparatorluğu düşünmemiş ancak buna rağmen adeta zorla imparator yapılmış olmasıdır.

    tıpkı diğer aile bireyleri gibi hıristiyan olarak yetiştirilmişti. hatta ''vaaz vermek'', ''dua okutmak'' gibi görevleri de olmuştu. ancak eğiminin büyük kısmında kapadokyalı georgios'tan dersler aldığı için helenistik öğretiler, edebiyat ve felsefeden etkilenmişti. öyle tahmin ediyorum onun tek tanrılı dine olan yaklaşımının temelinde de bu felsefe var. çünkü pergamon'da retorik dersi almış, atina'daki felsefe okullarında yatıp kalkmıştı.

    1. constantinus'un ölümün ardından yaklaşık üç-dört ay kadar süren bir belirsizlik dönemi yaşanmıştı. sürenin uzaması imparatorluk açısından tehlikeliydi. askerler onun oğulları dışında hiç kimseyi desteklemeyeceklerini belirtmişlerdi ve tam da bu sırada onu üvey erkek kardeşlerinin dedikodusu çıkmıştı. sonuçta dalmatius ve hannibalianus tüm aile bireyleriyle birlikte öldürüldüler. katliamdan kurtulanlar ise sadece gallus ve iulanus'tu.

    tek bir imparator seçilemedi ve imparatorluk 1. constantinus'un üç oğlu arasında paylaştırıldı. elbette bu paylaşım da çözüm olmadı ve kısa bir süre sonra kardeşler birbirine girdiler. yıllar süren savaşların ardından 2. constantius 353 yılında imparatorluğun sahibi oldu ve kral olduktan sonra artan sorumluluklar yüzünden de kendisine yardımcı aramaya başladı. aklına gallus geldi ve onu yanına çağırarak caesar yaptı, hatta kız kardeşiyle evlendirdi.

    gallus zekiydi, atılgandı, liderdi. sasanilerle ilgilenmek üzere sınıra gönderildi. büyük bir başarı kazandı ve bu başarının ardından askerler onu çok sevmeye, ona saygı duymaya başladılar. roma imparatorluğu'nda askerin desteğini almak, aynı zamanda önemli bir güce de sahip olmak demekti. kendisine ulaşan havadisler yüzünden 2. constantius kıskançlık krizine girdi, tahttan indirilip öldürüleceğini düşündü ve gallus'u yanına çağırarak, tahmin edileceği üzere onu öldürttü.

    bu sıralarda flavius claudius iulianus, zamanının neredeyse tamamını edebiyatla ve felsefeyle geçiren, hiçbir askeri tecrübesi olmayan kendi halinde bir gençti, yirmi üç yaşındaydı. ancak gallus'un ölümünden sonra üvey abisi bu sefer onu yanına çağırdı ve kendisine yardımcı olmasını istedi. ilk başlarda çekimserdi ama imparatorluk geleneği olarak görevi kabul etmek zorunda kaldı ve tıpkı gallus gibi çok kısa sürede müthiş başarılı oldu. hiçbir deneyimi olmamasına rağmen galya'da başlayan askeri ayaklanmayı bastırması bu başarının en önemlilerinden biriydi.

    drama queen 2. constantius, kendisine gelen havadislerin etkisi altında kalarak ondan da şüphelenmeye başladı ve galya'dan çekilerek doğu sınırına gitme emrini verdi. bunun üzerine iç ayaklanmayı bastıran ve flavius claudius iulianus'a büyük saygı besleyen askerler, onun itirazlarına rağmen imparatora karşı ayaklandılar ve adeta onu zor kullanarak imparator ilan ettiler. 2. constantius yaşlanmıştı ama inatçıydı, onun imparatorluğunu onaylamadı ve savaş kararı aldı. neyse ki savaş başlamadan kısa bir süre önce aniden rahatsızlandı ve öldü.

    imparatorluk süreci böyledir. gerçekten hiç istememiştir ama muhtemelen ailesinin feci şekilde katledilmesi imparatorluk sürecinde benimseyici unsur olmuştur.

    günümüz hıristiyanlığının onun hıristiyanlara eziyet ettiği yönündeki iddiaları tamamen asılsızdır. aksine ortodoksluk dışındaki inançlara, heretikler ve yahudiler de dahil olmak üzere herkese tolerans gösteriyordu. hıristiyanlığa karşıydı çünkü hıristiyanlık insanlar tarafından isteyerek kabul edilmiyor, kabul edilmeye mecbur bırakılıyordu. bu yüzden çok tanrıcılığın üstünlüğüne inanıyor, eğer seçme hakkı verilse büyük çoğunluğun hıristiyanlıktan vazgeçerek çoktanrıcılığa geçeceğini düşünüyordu. ilginçtir, gerçekten de öyle oldu.

    ama bana kalırsa ona yapılan iftiraların temel sebebi pagan inancını tekrar yaşatmaya çalışması falan değil, hıristiyanlığa olan bakış açısındaki ariusçuluk, başka bir deyişle aryanizmdir. ariusçular tanrı'nın kutsallğını kabul ediyor ancak hz isa'nın, tanrı'nın oğlu v.b. sıfatlarla tanımlanmasına karşı çıkıyor, herkes gibi onun da tanrı tarafından yaratılan bir insan olduğunu söylüyordu ki her ne kadar inkar edilse de günümüz hıristiyanlığının bakış açısı diofizit bir bakış açısıdır. hatta hıristiyanlık inancında hz. isa neredeyse tanrı ile eşit seviyededir.

    flavius claudius iulianus halktan biriydi. kimseye eziyet etmedi, kimsenin hakkını gasp etmedi, en önemlisi de asla kendisini despot bir kral olarak görmedi ve imparatorluk kostümleri giymek yerine sıradan giysiler giyerek sakallarını uzattı. ki bana kalırsa bunun sebebi de kraldan çok bir filozof gibi görünmek istemesiydi. yapıcı siyasi ve toplumsal görüşleri vardı, krallığını da özellikle geçmişteki saçma sapan uygulamalardan (barış için rüşvet dağıtmak.) ve gösterişten uzak tutmaya çalıştı.

    kendisi gibi pagan olan çağdaşı ammianus marcellinus şöyle yazmış;

    ''o pek çok kahraman ruhu bünyesinde barındıran, hayran olunan hareketleriyle ayrışan ve doğuştan asil biriydi. filozoflara göre dört temel özellik olan tevazu, bilgelik, adalet ve cesaret ve bunlara bağlı olarak savaş sanatı tecrübesi, otorite, iyi talih ve açıkgörüşlülük gibi özellikler iulianus'un gayretle üzerlerinde durduğu özelliklerdi.

    ilk olarak, kirletilmemiş iffetiyle ün salmıştı. karısının ölümünden sonra aşka önem vermediği bilinmektedir. platon'dan okuduğumuza göre, hüzünlü şair sophokles ona, ilerleyen yaşlarında hala kadınlarla bir araya gelip gelmediğini sorduğunda cevabı -hayır- olmuş, çılgın ve acımasız bir efendiye benzeyen o tutkudan uzakta olduğu için çok mutlu olduğunu eklemişti.''

    özetle, çoktanrıcı olmak kimseyi dönek yapmaz. bu, hıristiyan olarak tahta geçtikten sonra çoktanrıcılığa geri dönüşünün yarattığı kuyruk acısıdır.
  • iulianus 322 yılında istanbul'da o zamanki adıyla byzation'da doğdu. daha bir kaç aylıkken annesini 6 yaşındayken babasını kaybetti. kendisi bitinya'da bir hıristiyan olan eusebius tarafından büyütüldü daha sonra iulianus kalkhedon'da bir çiftliğe yerleşti. burada eski yunan ve roma klasiklerini okudu. homeros ve hesidos'dan çokça etkilendi. iulianus bu çiftlikte doğa ile çok iç içeydi ve doğaya hayran biri olarak yetişti. imparator constantius'un zoruyla tekrardan bitinya'ya gitti ve burada dönemin pagan hatiplerinden libanius'un etkisinde kaldı. iulianus 19 yaşında byzantion'a döndü ve eğitim almak için bergama'ya gitmeyi talep etti. bergama'da neoplatonizm başta olmak üzere bir çok pagan felsefesi hakkında eğitim aldı daha sonra efes'e dönerek artık paganlığını saklamadan yaşamaya başladı kendini edebiyata ve felsefeye verdi daha sonra tekrardan eğitim almak için atina'ya döndü. atina'da ki hayatı tam istediği gibi geçti bolca pagan mekanlarını ziyaret etti eğitimler aldı ama bu mutlu hayatı çok uzun sürmedi. imparatorun bir sezara ihtiyaç duyması üzerine saraya çağrılan iulianus isteksiz bir şekilde geri döndü 6 kasım 355 tarihinde 23 yaşındayken sezar ilan edildi. bundan sonra iulianus'un hayatı tamamen değişti. imparator onu kabilelerin isyanını bastırması için galya'ya gönderdi. burada kitap okudu yazılar yazdı hemde galyalıları bozguna uğrattı. askeri başarıları onu orduda çok sevdirdi.

    360 yılında ordu imparator constantius'a karşı ayaklanır ve filozof olmak için çırpınan iulianus hiç istemese de imparator ilan edilir. iulianus byzation'a imparator olarak döner. constantius'u havariyyum kilisesi'ne gömdürür. iulianus ilk iş halkın isteğini ve refahını üstün tutan bir anlayışla sarayda ve hukuk da bir çok reform yapar. eski pagan tapınaklarını onararak yeniden kullanılır hale getirir. bütün bu reformları anca tamamlamışken ufukta pers tehlikesi görülür iulianus ordusuyla birlikte sefere çıkar lakin iulianus'un trajik sonu yaklaşmaktadır. bu sonu iulianus ile birlikte sefere çıkan dönemin tarihçisi ammianus'tan aynen alıntı yapalım. '' 26 haziranda persler her yönden saldırıya geçtiler. iulianus sıcak sebebiyle zırhını giymemişti yalnızca kalkanla korunuyordu ve her yöne koşup yetişerek ordusundaki dağılmaları engelliyor, birlikleri yeniden düzene koyuyordu. pers ordusu kaçmaya başlamıştı, romalılar onlara arkadan saldırıyorlardı. iulianus hiç düşünmeden kendini bu kargaşanın ortasına attı muhafızlarının düşman karşısında dikkatli olması için kendisini uyarıp seslendikleri sırada nereden geldiği belli olmayan bir mızrak kolunu sıyırıp kaburgalarını delerek karaciğerine saplandı. iulianus sağ eliyle mızrağı çıkartmaya çalışırken attan düştü. çevresindekiler yetişerek imparatoru bir kalkan üzerinde karargaha taşıdı.'' artık imparator için yapılacak bir şey kalmamıştı. askerlerinin yanına dönmek ister lakin başaramaz bunun üzerine iulianus maximus ve priscus ile ruhun yüceliği üzerine derin bir konuşma yapar ancak kanama başlayınca konuşamaz su ister ve içtikten sonra 32 yaşında ölür. onu öldüren mızrağın kimi tarihçiler hıristiyan bir roma askeri tarafından kimileri ise savaş sırasında bir pers askeri tarafından atıldığını söyler.
  • julianus the apostate. roma imparatorluğu'nun en fazla tartışılan hem çok sevilen hem de nefret edilen son pagan imparatoru. yaptıklarıyla yapamadıklarıyla roma tarihindeki en özel imparatorlardan biri. kapsamlı biyografisine bakalım.

    1. caesar gallus'un üvey kardeşidir. gallus, 351 yılında doğu'yu yönetiyordu. tarihçimiz ammianus marcellinus, gallus için zalim tabirini kullanır. augustus unvanı ise büyük constantine'in oğlu ikinci constantius'taydı. constantius kendi kardeşlerini bile öldürmekten çekinmeyen tarihçilerimize göre oldukça zalim, paranoyak ve de sarayındaki dalkavuklara (başta hadımlara) çokça kulak veren bir imparatordu. dolayısıyla gallus ve julianus, bu hanedanın hayatta olan son fertleri olarak her zaman dikkatli olmak zorundaydılar fakat 355 yılında gallus, ikinci constantius'un gazabına uğrayarak öldürüldü. öldürüldüğünde 27 yaşındaydı.

    2. julianus, gallus öldürüldüğünde 21 yaşındaydı. imparatorun yanındaki şaklabanlar, julianus'u da öldürtmek için gereken gazı verdiler. julianus için nihai son yakınken imparatorun ikinci eşi olan eusebia araya girerek masum olan julianus'u korudu ve kanatları altına aldı. julianus hem caesar hem de augustus olduğu dönemlerde, eusebia'ya olan minnettarlığını -eusebia'nın aşağıda bahsedeceğimiz hainliklerine rağmen- göstermekte tereddüt etmemiştir.

    3. galya birliklerinin mareşali olan frank silvanus oldukça sevilen bir komutandı. silvanus ne olduğunu anlayamadan kendi askerleri tarafından galya'nın augustus'u ilan edilmiş buldu. bu büyük kumardan dönmeye istekli olsa da 28 gün sonra imparator ikinci constantius tarafından öldürüldü. ikinci constantius'un elinde, o sıralarda atina'da felsefe eğitimi gören julianus kalmıştı. böylece julianus'un hayatı -aslında hiç de istemediği bir şekilde- kökünden değişti. yani julianus, atina'da kalem tutarken birden galya gibi tehlikeli bir yerin başına geçirildi.

    4. galya, imparatorluk için önemliydi. buradaki birliklerin başına getirilen caesar'ın özellikle dikkatle seçilmesi gerekiyordu. 355 yılının sonlarına doğru, imparatorun kuzeni olan julianus, bizzat askerlerin huzurunda onlara tanıtıldı. askerler, julianus'u onaylayan sesler çıkarınca imparator, julianus'u elinden tuttu ve kendisini galya'ya resmen caesar olarak atadığını duyurdu. imparator, julianus'u galya'ya göndermeden önce kız kardeşi helena'yı da julianus ile evlendirdi. (burada onu her anlamda kontrol etmek istediği sonucuna ulaşabiliriz.)

    5. şimdi yaklaşık 23 yıl geriye dönüp julianus'u biraz daha yakından tanıyalım. julianus 331 ya da 332 yılında constantinopolis'te doğdu. babası büyük constantine'in oğlu julius constantius, annesi ise basilina'dır. annesini çok erken yaşta kaybetti. neredeyse anne ve babasını görmeden/tanıyamadan büyüdü. yukarıda bahsettiğimiz gibi julianus ve gallus, hanedan hesaplaşmasında/iç savaşlarda sağ kalan son iki fertti. bu iki çocuğun 337-338 yıllarında saraydan nasıl kaçtığı bir sır gibi duruyor. büyük ihtimalle, bu iki çocuğun ilerleyen yıllarda hanedan için önem arz edeceği düşünülmediği için sadece göz hapsinde tutulmaya karar verilmiş olmaları da muhtemel. gallus'un ephesus'ta *, julianus'un ise nicomedia'da * gözetim altında olduğu anlaşılıyor. julianus daha sonra 6 yıl boyunca -348 yılına kadar kalacağı- caesarea * bölgesine gönderiliyor. burada geniş bir kütüphanede kendisini kaybediyor. din hakkındaki görüşleri büyük ihtimalle burada şekilleniyor.

    a. julianus'un ana dilinin yunanca olduğu kabul edilir ve yunanca o dönem için sadece elit diyebileceğimiz kaymak tabakanın uğraştığı bir dildi. dolayısıyla julianus, esir olarak sürdürdüğü yaşamında homeros ve platon'u severek okudu. okuduğu her eserin, kendisini, dönemin hakim dini olan hristiyanlıktan uzaklaştırdığını düşünüyorum. neticede okuduğu eserler, tek tanrılı bir inancın olmadığı herkül, aşil gibi kahramanların cirit attığı bir dünyaydı.

    b. 348 yılından sonra sırasıyla constantinopolis, nicomedia ve pergamum'a * gider. özellikle pergamum'da hayatı için büyük kırılmalardan birini daha yaşar. burada dönemin en büyük pagan filozofları olarak kabul edilen maximus ve priscus ile tanışır, derin muhabbetlere dalar. zaten oturmaya başlamış olan fikirleri artık yeni platonculuk akımı ile daha da netleşir.

    c. tüm bu ihtişamlı kültür yerlerinden sonra eğitimi için imparatorun izniyle atina'ya gider. fikirlerini cilalama dönemi diyebileceğimiz bu dönem devam ederken üvey abisi gallus'un öldürüldüğü haberini alır. mediolanum'a* çağrılır ve 355 yılının sonlarında artık caesar olarak galya'da görevine başlar.

    6. ammianus marcellinus'un kitabı res gestae'de, galya'ya gelen caesar julianus'a bol bol övgüler yağdırdığı bir bölüm vardır. "doğuştan yetenekli olan julianus...barbarları öldürmek için can atıyordu." der. kitaplardan hayatlarını okuduğu roma imparatorları trajanus, antoninus pius ve marcus aurelius gibi olmak istediği anlaşılıyor.

    7. 355 yılında sürekli galya'yı taciz ve talan eden cermenler'in üzerine yürür. bu barbar kabileler/kavimler, vurkaç taktiğini çok iyi bilirler. bunlar, imparatorluğun sendelediği zamanlarda anında saldırıya geçmeyi adet edinmişlerdir. dolayısıyla julianus, hem askerleri üzerinde hakimiyet kurmak hem de namını yürütmek için sefere çıkar. sonuçta bu cermenler'in bazılarını öldürür, bazılarını da esir alır. çoğu ise kaçar. julianus'un yaşadığı gururu ancak tahmin edebiliriz.

    8. caesar'ımız, agrippina/colonia* olarak bilinen ve de o sıralarda franklar tarafından mahvedilmiş, bu önemli yeri almak için harekete geçer. orayı alır ve franklar'a gereken korkuyu vererek onlarla bir barış imzalar. imparatorlukta, üçüncü yüzyıl krizi'nden bu yana bir caesar'ın hatta bir komutanın zaferleriyle göze batması, kendisi için, her zaman iyi sonuçlanmıyordu. julianus'un kazandığı her zafer, onu, imparatorun gözünde bir rakip olarak sivriltiyordu. söylediğimiz gibi imparatorun yanındaki çakallar, ortalığı karıştırmak için her zaman hazırdılar. hayatı, her an öldürülme tehlikesiyle geçmiş bir kişi olan julianus'un buna dikkat ettiği fakat yine de sivrilmek istediği anlaşılıyor. neticede kendisini, imparatorluğun en iyi imparatorları ile kıyaslamaya devam ediyor çünkü onlar gibi olmak istiyor. (gaius julius caesar, galya'dayken meşhur olmuştu. homeros'a, vergilius'a ve de onların kahramanlarına hayran olan bir caesar'ın sakin kalmasını beklemek biraz saflık olacaktır.)

    9. yoluna devam eden caesar julianus, süvari birliklerinin mareşali olan marcellus'un -açıkçası yardıma gelmemesi sebebiyle- vasıfsızlığıyla senona bölgesinde, cermenler'e esir düşmekten son anda kurtulur. julianus'un birlikleri, sayıca cermenler'den çok daha azdı. julianus askerlerin yanına inerek yani bizzat siperlere girerek askerlerine onların yanında olduğunu gösteriyordu. takdir edersiniz ki, her büyük komutan, askerleriyle her zaman içli dışlı olmuştur. büyük iskender, hannibal barca, gaius julius caesar, napoleon bonaparte, mustafa kemal atatürk... julianus'un tüm bu davranışları, galya'da kendisine adeta tapılmasına sebep olacaktır. neticede, julianus ve askerleri bu cendereyi atlatacaklardır.

    10. julianus'un yüce erdemlerine bakalım. tarihçimiz ammianus marcellinus, kendisinin büyük iskender'i iyi tatbik ettiğini anlatır. zor durumlarda bile umutsuzluğa düşmediğini mutlaka bir çözümün olduğuna inandığını belirtir. ayrıca;

    a. julianus'un istediği vakitte yatıp istediği vakitte kalkabildiğini söyler. gecelerini, kitap okumaya adadığını belirtir.

    b. sıradan bir askerin yemeğini yemekten çekinmediğini söyler ki roma imparatorları içerisinde böyle bir şahsiyet gerçekten de çok azdır.

    c. ipek yorganlar içerisinde yatmadığını seferlerde yere serilen bir battaniye* içine kıvrılıp uyuduğunu belirtir.

    ç. roma tanrısı mercurius'un, julianus'un en sevdiği tanrılardan biri olduğunu duymak bizleri şaşırtmamalıdır. julianus, şansa ve kadere dolayısıyla da batıl inançlara çok büyük değerler veren bir kişiydi. batıl inançlar roma tarihi'nde, vazgeçilmez bir tutkudur.

    d. roma imparatorları içerisinde, kendisine dair en fazla bilgi/kaynak bırakan kişidir. dolasıyla şiirleri, mektupları ve eserleri julianus'un en büyük mirası olarak görülüyor. bu eserlerinde kendisini de bolca eleştirdiği görülür. dolayısıyla sadece yunanca da değil latince'de de çok iyi yetiştiğini söylemek mümkün.

    e. caesar görevlerinden biri mahkemelere başkanlık etmekti. julianus, davalara mutlaka katılır, herkesi sağlam bir şekilde sorgular. dolayısıyla verdiği kararların adil olmasına dikkat ederdi. sefere çıktığında vekili olarak bıraktığı görevlilerden, davaların sonuçlarını öğrenirdi.

    f. galyalılar tarafından bu kadar çok sevilmesinin başka bir nedeni de, çok ağır gördüğü vergileri neredeyse 1/3 oranında düşürmesiydi. yukarıda bahsettiğimiz gibi tüm bunlar, yanındaki çakallar aracılığıyla anında imparatorun kulağına gidiyordu. caesar unvanı, iç işlerinden serbest fakat dış işlerinde imparatora bağlı olan bir unvan gibi düşünülebilir. julianus her ne kadar cermenler'i bozguna uğratsa da halka duyurulan bildirilerde bunu imparatorun başardığı belirtilirdi. ayrıca caesar olarak julianus'un özellikle mali konularda tam anlamıyla özgür olduğu da söylenemez. imparatorun atadığı praefectuslar hem julianus'u tahrik ediyor hem de julianus'un başarılarını, "imparatorum, akşam size küfretti sofrada." diyerek sürekli imparatoru gazlıyorlardı. dolayısıyla julianus her zaman kılıç üzerinde yürüyordu. bu da kendisini hem tarihçilerin gözünde hem de benim gözünde daha taşaklı birisi yapıyor.

    g. julianus'un, caesar iken, hristiyan gibi takıldığı açıktır. unutmayalım ki, ailesini öldüren büyük constantinus ve halefleri koyu bir hristiyandı. yani bu bile öldürülme sebebi sayılabilirdi. kendisini taşaklı lider yapan başka bir sebep. imparator olduğunda özellikle dönemin en büyük hristiyan kenti olan antiochia* ile büyük sıkıntılar yaşayacaktır. oraya sonra geleceğiz.

    11. tüm bunlar yaşanırken julianus'a yardım göndermeyen ve onu zor durumda bırakan marcellus, imparator tarafından ordudan şutlanır. bunu gururuna yediremeyen marcellus, imparatorun huzuruna çıkmak için her şeyi dener ve mediolanum'da nihayet imparatorun huzuruna çıkmayı başarır. anlayacağınız üzere caesar'ımızı komplo kurmakla suçlar. julianus'un, imparatora ana avrat sövdüğünü anlatır, takdir edersiniz ki komplolara çok meraklı olan imparator da julianus'a cephe alır. julianus için ölüm tekrar gezinmeye çıkmışken galya'da olduğu anlaşılan bir has odabaşı yani bir hadım, julianus'un yaptıklarını ve de marcellus'un yapmadıklarını anlatır. kanıtları da sununca marcellus affedersiniz siki tutar. dolayısıyla julianus, ölümden kurtulur. julianus'un, bu hadımın, kendisini savunduğunu öğrenince mutlu olduğunu tahmin edebilirsiniz. hadımımız daha sonraları julianus'un kanatları altına girecek ve paganlığı yüzünden julianus'u bol bol eleştirecektir çünkü kendisi sağlam bir hristiyan'dır. julianus ise bu adama saygı duymaya devam etmiştir ve yanından ayırmamıştır.

    12. 357 yılına geldiğimizde julianus ikinci kez konsül seçilir. ren nehri civarında cermenler'i kovalamaya devam eder.

    a. 356-357 yıllarında julianus çok sevdiği ve de her zaman sadık kaldığı eşi helena'dan çocuk sahibi olmaya çalışır. bir evladı doğar fakat tarihçimize göre kendisini zamanında ölümden kurtarmış olan imparatoriçe eusebia, bu doğan çocuğu, ebesine öldürtür. helena tekrar hamile kaldığında ise onu zehirler. yani eusebia'nın ne yapmaya çalıştığı muammadır. kanaatime göre julianus'a aşıktı. aynı zamanda eusebia kısırdır. dolayısıyla kadın psikolojisi sikimsonik bir şeydir ve de imparator/imparatorluk dinlemez. julianus ise eusebia'dan kuşkulanmışa benzemiyor. onu her zaman kendisini kurtaran kişi olarak anar.

    13. marcellus komplosundan kurtulduktan sonra galya'da huzurunu bozacak olan başka bir imparator adamı barbatio ortaya çıkar. bu adam da aynı taktiklerle, barbarların ekmeğine yağ sürer ve julianus'un onurunu lekelemeye çalışır, onu zayıf göstertir. julianus için bunlar artık sıkıntı yaratmaya başlar. gaddar imparatorun heyetindekiler ve bizzat imparator, julianus'u direkt olarak öldürtemez fakat bu gidişle zaten galya'da öldürüleceği söylenmeye başlanır.

    14. tüm bu söylentiler devam ederken julianus, battle of argentoratum'da çılgın atar. net bir sayı vermenin mümkün olmadığı bu muharebede, gerçek olan şudur ki julianus'un kuvvetleri sayıca daha azdır. neticede;

    a. julianus, kendisine karşı birleşen yedi cermen kralıyla mücadele etmeye karar verir. düşman topraklarında, ordusunu beslemek için tahıl aramaktadır bu sırada. askerlerine hitap eder:"...tanrı'nın izniyle...kartallarımız ilerlesin." diyerek dini de kendisi için kullanarak askerlerini gaza getirir. *

    b. muharebenin başlarında zırhsız bir şekilde gezerken ölümden kıl payı kurtulur, geriye alınır. bu başına gelenler kehanet olarak daha sonra kullanılacaktır. daha sonra sağ kanat süvarilerinin düşmandan kaçtığını görünce sancakların ardındaki yerinden dört nala onların peşinden gider ve onları tekrar muharebeye döndürür. sayıca az olduğu muharebeden büyük bir zaferle ayrılır. cermenler'in en az 6 bin ölü verdiği söylenir, daha da önemlisi cermenler'in liderlerini esir olarak ele geçirir. huzuruna çıkarıldığında bu esirlerin hepsi ölümü beklerken julianus, bunları bağışlar ve roma'ya zindana gönderir. büyük ihtimalle bunları barış/huzur için koz olarak kullanmak istiyordu.

    c. müthiş zaferden sonra artık julianus'un korktuğu fakat hak ettiği sesler duyulur. askerleri hep bir ağızdan "augustus, augustus!" diye bağırır. julianus önce bunu duymazdan gelir, salağa yatar.

    ç. tarihçimiz bu zaferi büyük bir coşkuyla anlatır ve artık kendisinden "mars'ın hizmetkarı" olarak bahsetmeye başlar.

    15. julianus, galya'da seferleri devam ettikçe imparatordan kendisine gönderilen parada azalma görmeye başlar. iç mihraklarla zaten doğduğundan beri mücadele etmekte olan julianus bir darbe daha yer. kendisini çok seven hatta "augustus!" diye göğü inleten askerleri, para alamayınca, julianus'a ana avrat sövmeye başlarlar: "asyalı, yunancık!".

    16. julianus, galya'ya huzur ve ren ötesindeki cermenler'e en sonunda barışı önerdiğinde imparatorluk sarayında alaya alınır. bu sefer kendisine "korkak!" denir. yani julianus ne yapsa yaranamayacak durumdadır.

    a. tüm bunlar olurken imparator ise sarmatlar'ı yener ve sarmaticus olarak adlandırılır.

    17. doğu'daki persler yani sasani imparatorluğu, ikinci şapur döneminde (309-370) güçlerinin zirvesindeydi. artık büyük bir tehdit olarak kabul ediliyorlardı. mezopotamya valisinin hizmetinde görevli olan bir romalı muhafız antoninus yaptığı pis işler ortaya çıkınca sasaniler'e sığınır. doğu'da bulunan lejyonlar hakkında derin bilgilere sahip olan bu kaçak, bizzat ikinci şapur'un huzuruna çıkarılır. bildiği hemen hemen her şeyi anlatır. şapur'u, imparatorluğa saldırması için gazlar. şapur da roma'nın malum askeri durumunu öğrenince planlara başlar. tarihçimiz ammianus marcellinus da, hizmetinde çalıştığı doğu'nun genelkurmay başkanı olan ursinicus ile bölgeye gelir. kısa bir süre mezopotamya'nın, persler tarafından yağmalandığı haberleri de duyulur. ursinicus ve ammianus, persler'e esir olmak üzereyken ayrı yönlere kaçarlar. ammianus, amida'ya* çekilir. şapur burayı 73 günlük bir kuşatmadan sonra ele geçirir ve ammianus bir gece vakti yakalanmadan antiochia'ya kaçar. görüldüğü üzere doğu'da büyük bir tehlike vardı. romalılar hem hazır değildi hem de etkili bir şekilde mukavemet gösteremiyorlardı. imparator ise bu kuşatmaya gereken önemi vermemiştir.

    18. doğu'da bunlar yaşanırken imparator, julianus'un elindeki galyalı birliklerin persler'in üzerine yollanmasını ister. neredeyse hayatında çöl görmemiş askerleri tutup bambaşka bir diyara göndermek istiyor. julianus emri alınca bozulur fakat ses çıkarmaz. askerleri ise doğdukları yer olan galya'dan asla ayrılmayacaklarını, ayrılırsa da ancak julianus ile ayrılacaklarını söyler. julianus bunları sakinleştirmek için isterken birden kalkanların üzerine alınır (onurlandırma) ve askerleri tarafından tekrar augustus ilan edilir. augustus olmayı en sonunda kabul eder. bu da bir iç savaşın habercisidir.

    a. yine de imparatora mektup yazar. durumu açıklar ve onun emri altında olduğunu fakat askerlerinin doğu'ya gönderilmesine karşı olduğunu açıklar.

    b. gönderdiği mektupta, imparatordan korktuğu anlaşılıyor. "...yalvarırım bunu sakince düşünerek karşılayın." der, augustus olma durumunu açıklarken. tekrardan söyleyelim, julianus gerçeklerin farkında. evet, galyalı birlikler yanında fakat tüm roma ordusuna diş geçirebilecek bir boyutta da değil. her yerde düşmanları var.

    c. imparatorun mektubu da kendisine ulaşır. imparator, caesar unvanından devam etmesini emreder. julianus'un galyalı birlikleri buna da karşı çıkarlar. sonunda julianus köprüleri atar ve imparatorun karşısına çıkmaya hazırlanır. (hele şükür)

    ç. şimdi, tüm bunlar olurken imparatora, julianus'un artık bir augustus olduğu haberi bir daha gelir. yanındakiler imparatoru artık savaşın kaçınılmaz olduğu konusunda gazlarlar. fakat imparator düşüncelidir. önce mezopotamya'yı istila eden persler'e mi saldırmalıdır yoksa julianus'un üzerine mi yürümelidir? julianus'un mevcut durumunu ve constantinopolis'e olan uzaklığını düşünerek -bence doğru bir kararla- persler'e saldırmak üzere doğu'ya hareket eder. yıkılmış amida'yı görünce ağladığı söylenir. birkaç yeri geri almaya çalışır fakat başaramaz, antiochia'ya döner.

    19. pagan olan julianus, batıl inançlara adeta tapıyordu. kehanetlerde ve rüyalarında, imparatorun öldüğünü görüyordu. bu, endişeli julianus'u şevklendiriyordu. her an imparatorun öldüğü haberinin gelmesini bekliyor gibidir. kuşların hareketlerine, uçuşlarına bakıp bu ölüm haberinin ne zaman geleceğini anlamaya çalışıyordu. ayrıca türlü türlü hayvanları kurban edip iç organlarına bakıyordu. baktırıyordu değil bizzat kendisi bakıyordu.* (ammianus'da da sağlam bir batıl inanç vardır. bu satırları, zevkle anlatır.)

    20. bugünkü paris dolaylarında bulunan julianus nihayet yola çıkar. rotası trakya üzerinde başkente yani constantinopolis'e varmaktır. geçtiği yerlerde kendisini karşılayanlara iyi bir hristiyan olduğunu göstermek için can atar, kiliselerde ya da orada burada vaazlar verir. halkın tutumuna bakılırsa ondan hoşnutlar.*

    21. kendisine sadık askerleriyle kutsal yürüyüşüne başlayan julianus'umuzun üstüne ilk olarak süvari birlikleri mareşali lucillianus yollanır. imparatorun, julianus'tan çok da çekinmediği anlaşılıyor, dediğimiz gibi önceliği doğu'ydu. lucillianus, kendisinden emindir. julianus ise gönderilen düşmanlarını (roma askerlerini) mahveder. namı daha da yürür. sirmium'da -sava nehri yakınlarındaki bugünkü sremska mitrovica kenti-, imparator aleyhine senato'ya mektup yazar. senato net bir şey söylemez çünkü kazanan taraf henüz belli değildir. (senato, konsül gibi makamlar sadece göstermelikti.)

    a. julianus'un karşısına çıkan imparatorun iki lejyonu önce savaşmadan julianus'un tarafına geçer. daha sonra ise bu kararından vazgeçip aquileia'ya kapanırlar, julianus'a direnirler. evet, tam bu sırada silifke civarlarında, julianus'a doğru harekete geçen imparator ikinci constantius'un ölüm haberi gelir. bu iki lejyon anında kapıları açar ve af diler. görüldüğü gibi julianus'un kehaneti gerçekleşti.

    22. ölen imparatorun ardından ammianus hiç de iyi şeyler söylemez: "pintiydi, halkı küçümserdi, birçok konuda caligula ve commodus'a rahmet okuturdu, kendi kanından olan tüm sülalesini öldürmüştü (julianus son kalan), işkenceyi severdi."

    23. rakibinin ölüm haberi gelince julianus fırtına gibi trakya'yı geçer ve herhangi bir savaş olmadan constantinopolis'e girer: artık gerçek anlamda roma imparatoru'dur.

    a. imparatorumuz, kendisine yapılanlara karşı çok acımasız davranmazdı fakat başkente girdikten sonra merhumun dalkavukları elinden kaçamadı. bunları idam ettirdi. mesela katip paulus gibi adamlar diri diri yakıldı.

    b. hiç hazzetmediği hadımları, berberleri ve aşçıları saraydan kovar. ammianus bunlardan "bu mahluklar..." olarak bahseder. kabul edelim ki, bu vasıfsızlar zamanında sırf imparatora yakın diye çok kişiyi öldürttüler.

    c. imparator olunca artık sakladığı inancını herkese açıklar. tanrılara dua etmeye başlar, resmi fermanlarla kapatılan tapınakları açtırır, kurbanların sunaklarda tanrılar'a adanmasını ister. (hristiyanlık kurbana karşıdır.) tanrılar'a tekrardan tapınılma konusunda halkı teşvik eder. hristiyan rahipleri ve elitlerini birbirine kırdırır. aralarına nifak tohumu eker. *

    ç. julianus'a dönek ya da mürteci denmesi bizleri şaşırtmamalıdır. hristiyanlar, tüm bunları unutmamışlardır. gelgelelim, julianus'un hristiyanlar'a karşı bir soykırım ya da toplu kıyımlar yaptığı ammianus'da geçmez. evet, hristiyanlığı sevmiyordu fakat onların kökünü de kazımıyordu. neticede bunların çoğu roma vatandaşıydı. julianus'un paganlığı teşvik etmesi, özellikle ordudaki yobaz hristiyanlar tarafından hoş karşılanmamış olsa gerek.

    d. başkentteyken gelen barbar elçileri kendisini got tehlikesine karşı uyarmaktaydı. özellikle 350 yılından sonra gotlar'ın, tuna nehri'ni geçerek trakya'ya inmeye çalıştıkları çünkü bunları tokatlayan hunlar'dan çok korktukları anlaşılır. yine de 362 yılında doğrudan imparatorluğu tehdit etmiyorlardı. takdir edersiniz ki, julianus'un önceliği persler yani sasaniler olacaktır. parthicus unvanını almak için çıldırıyordu. yani doğu onu cezbediyordu. gaius julius caesar'ın parthlar'a saldırmanın arefesinde öldürüldüğü söylenir. işte bu tarz yarım kalan şeyler, julianus için büyük bir motivasyondu. ayrıca büyük iskender'e olan ilgisi mutlaka doğu seferi'ne öncelik vermesini gerekli kılmıştır.

    24. başkentte huzuru ve güvenliği sağladığına emin olduktan sonra nicomedia, ancyra* güzergahından antiochia'a gelir. antiochia, o zamanlar bir syria eyaletiydi. doğu'ya yapılacak seferler için ana merkez burasıydı.

    a. bu güzergahı takip ederken limbyssa'dan yani gebze'den de geçer. ammianus burada gömüldüğü söylenen hannibal barca'dan bahseder. mezara bir ziyaret gerçekleştirip gerçekleştirmediğini bilmiyoruz.

    b. nicomedia yine gelişmiş bir yerdi. julianus buraya geldiğinde kısa süre önce büyük bir deprem olmuştu ve de deprem sonucunda yaklaşık iki hafta kadar süren bir yangın dalgası tüm şehri mahvetmişti. buraya çekidüzen verilmesi için büyük paralar bıraktı. (bahsedilen deprem büyük ihtimalle 24 ağustos 358'de gerçekleşti. ammianus kısa bir süre önce diyor ama yaklaşık 3-4 yıl var. yani şehir hala kendine gelememişti.)

    c. atina'dayken yakından tanıdığı ve o sıralar bir eyalet valisi olan celsus'a herkesin gözü önünde sarılır, kendisini arabasına davet eder ve onu tarsus'a götürür. yani eski toprakları unutmuyordu. imparatorun, bir insanla bu kadar senli benli olması etrafındakilere tuhaf gelmesi yine muhtemel.

    ç. nihayet antiochia'ya varır. burada askerlerine çekidüzen verirken yerel mahkemelere de bakar. en fazla hristiyan'ın yaşadığı roma şehirlerinden biri olan antiochia'da, julianus'un biraz tedbirli olduğu görülür. hristiyanlar'a nazik davranmaya çalışır. yine de şehirdeki bazı paganlar, imparatoru görünce coşkuya kapılır. iskenderiyeli bir piskopos olan georgius, iki pagan tarafından diri diri yakılır. julianus ise bu olay için bir tutuklama yaptırtmaz. (bir pagan olan ammianus bile bu tutumundan dolayı çok sevdiği julianus'u eleştirir. zaten ammianus'u büyük bir tarihçi yapan etmenlerden biri de budur, objektif olması.)

    d. imparatorumuz, persler üzerine yürümeden önce yine kehanet arayışa girer: yüz tane öküzü aynı anda tanrılar'a kurban olarak adayıp iç organlarına, bu sefer baktırıyor.

    e. antiochia'dayken dananın kuyruğunu koparan haber gelir: daphne'de* bulunan apollon tapınağı'nın hristiyanlarca yakıldığı söylentisi. imparatorumuz hiç soruşturmadan, gerek görmeden, direkt olarak hristiyanlar'ı suçlar ve antiochia'daki en büyük kiliseyi kapattırır.

    f. antiochia halkı için küfür niteliğinde bir eser yazar: misopogon/antakya'ya dair. imparatorumuz sakallarını, keçi sakalı denilen biçimde keserdi. halbuki yerel halkın sinek kaydı tıraş olduğunu biliyordu. bu eserde, neredeyse yerel halkı lanetler. yerel halk da boş durmaz, kendisine "kurban kesen rahip, kurban kesen kasap" lakaplarını takar. *

    g. bugünkü kel dağı'na şafak vakti çıkıp tanrılar'a bir de orada kurban adadığı aktarılır.

    ğ. roma'nın himayesini kabul eden ve de roma-sasani arasında tampon bölge olan armenia'ya elçilerini yollar. armenia kralı arsaces'e, pers/sasani savaşı için hazırlanmasını emreder. kendisi de artık nefret ettiği antiochia'dan ayrılır, yardımcı birlikler olan iskitlerle fırat nehri'ni geçer.

    burada imparatorun, izleyeceği güzergah kronolojik olarak anlatılır. kafamızda canlandırmak için: görsel

    25. mö 53 yılında parthlar'a karşı büyük yenilgi yaşanılan carrhae'den* durur. mutlaka burayı görmek ister. burada biraz vakit geçirildiği anlaşılır. imparator, carrhae'deyken kötü rüyalar görür ve açıkçası sefer için endişelenmeye başlar fakat vazgeçmeyecektir.

    a. callinucum'da*, vurkaç taktiğiyle meşhur sarazenler'in (ammianus, sarazenler'i sevmez) prensleri, roma ile beraber olduğunu belirtir. şunu da ekleyelim, tarihçimiz ammianus marcellinus da bu seferdedir.

    b. imparator, kendisine eşlik eden filosunu pek çok yerde köprü olarak kullanır, habur çayı'nı geçer. tam bu sırada, henüz persler ortada yokken, galya'yı emanet ettiği praefectus'u sallustius'tan bir mektup alır: "imparatorum, sağda solda sıkıntılı durumlar varken yalvarırım bu seferi ertele, geri dön!" imparator devam eder.

    c. imparatora bir kehanet daha ulaştırılır: "bu seferde iki kraldan biri ölecektir." etrüsklü kahinler de, seferden pek umutlu olmadıklarını ifade eder. tam bu sıralarda, bir askere yıldırım çarpar (romalılar için kötü şans demektir). julianus bunu görür, tekrar endişelenir fakat kurmaylarına "...kendimi roma dünyası uğruna kurban etmekten memnuniyet duyacağım...bu son derece usandırıcı milletin kökünü kazımalıyız." der. hannibal barca'yı mahveden scipio africanus'tan örnekler verir. yola devam edilir.

    ç. julianus, önüne çıkan yerleşim yerlerini istila ederek düşmanının, karşısına çıkmasını bekler. orduda da kıpırdanmalar başlar. yukarıdaki görsele bakılırsa görülecektir ki mezopotamya'nın içine girdikçe sıkıntıların artması normaldir. özellikle iaşe sorunu her geçen gün artar, askerleri cezbetmek için julianus, 100 denarius vereceğini söylediğinde askerleri memnuniyetsizliklerini belirtir.

    d. romalılar, her zaman meydan muharebelerine girmek ister (sadece hannibal barca karşısında bundan vazgeçtiler). uzun süren seferler, orduyu her anlamda yıpratır. askerler, imparatorunu ne kadar çok severse sevsin bir yerden sonra hem memleketini özler hem de motivasyonu düşer. yukarıda bahsettiğimiz gibi zamanında persler'e kaçmış antoninus bunları biliyordu ve roma ordusuna bir nevi fabian strateji uygulanıyordu. yani her geçen gün, persia'nın daha da içine giriliyor ve büyük bir risk alınıyordu.

    e. julianus'un ana hedefinin ikinci şapur'u, bir meydan muharebesinde yenmek olduğunu belirttik fakat şapur da akıllı bir imparatordur. julianus'un karşısına çıkmaz. o zaman julianus da, pers başkenti csetiphon'u* kuşatıp düşürmek ister.

    f. tüm bunlar olurken julianus belki de hayatına mal olacak büyük bir hata yapar: kendisini nehirlerden takip eden filosunu yaktırır. ammianus'un bile, bu kararın nedenini anlayamadığı görülüyor. sebepleri şunlar olabilir: homurdanan askerlerine gözdağı vermek yani başkent alınmadan dönülmeyeceğini göstermek. askerlerini mecburen savaşa itmek. ne olursa olsun, bu gemilerin -on iki tanesi bırakılmış köprü olarak kullanılmak için- yakılması büyük bir felaket anlamına geliyor.

    g. persler, yanlarındaki romalı kaçak sayesinde, julianus'un düştüğü durumu yakından izlerler. csetiphon'un düşeceği korkusu (büyük ihtimalle düşmeyecekti çünkü şahmerdan ya da kuşatma araçlarından bahsedilse de bir başkenti düşürmek için yeterli olacağını düşünmek zor) ile romalılar'ı taciz etmeye başlar.

    ğ. julianus artık elinde kalan filoyla da köprü kuramaz. galya'daki ortamdan tamamen zıt bir coğrafyada açıkçası sıkışıp kalır, başkenti düşürme sevdasından da vazgeçer ve daha güvenli bir yere dönmek ister.

    h. bu safhada bazı sarazenler'in, persler'in yanına geçip bu sefer romalılar'ı taciz ettiği anlaşılıyor. julianus, ordusuyla maranga denilen yere gelir ve burada merena önderliğinde devasa bir pers ordusu bulur. bu muharebeden zaferle çıksa da, bu muharebenin sonucu ilerlemek için değil geri çekilişi kolaylaştırmak için yapılmıştı. ağır pers kaybına rağmen, roma ordusunda erzak ve yem kıtlığı başlar. julianus yine kehanetlere danışır ama kehanetlerden de korkutucu haberler gelir. özetle kahinler, julianus'a büyük ihtimalle öleceğini ya da buna eş değer birtakım şeylerin yaşanacağını söyler.

    ı. aldığı zafere rağmen roma ordusunun perişan halini gören persler, her yönden romalılar'ı taciz etmeye devam eder. her yeri yakarlar. julianus, galya'da yaptığı gibi muharebe* alanına yine kalkansız ve zırhsız çıkar. imparator olduğu uzaktan da olsa fark edilir. kimilerine göre bir sarazen'in/hristiyan'ın attığı mızrak kaburga kemiğini deler, karaciğerinin alt lobuna saplanır ve julianus'u atından düşürür. zavallı fakat yiğit imparatorumuz, bu mızrağı çıkarmaya çalışır fakat ellerini de kötü bir şekilde keser. kurmayları kendisini tıbbi merkeze alırlar fakat durumun hiç de iyi olmadığını açıkça görürler. imparatorumuz'a bir kehanette, kendisinin ancak phrygia'da öleceği söylenmiştir. julianus'un da buna inandığını söyler ammianus. yani julianus ne olursa olsun ölümün henüz gelmeyeceğini düşünüyor. yaşadığı kan kaybı kendisini mahvediyor, son olarak soğuk su istiyor ve ardından da maalesef ölüyor. son sözlerinden bir parça alalım:"...yaptıklarımdan pişman değilim veya herhangi bir ağır rezaletin hatırası beni üzmüyor..." naaşı önce tarsus'a, kısa bir süre sonra doğduğu yer olan constantinopolis'e götürülecektir.

    355-361 yılları arasında caesar, 3 kasım 361-26 haziran 363 yılları arasında da augustus olan julianus'un hayat hikayesi budur. romalı tarihçilerin bazıları, kendisini, imparatorluk için son şans olarak gördüler. tüm batıl inançlarına rağmen yenilikçiydi. bir diocletianus kadar (20 yıl kadar) tahtta kalabilseydi roma'nın nasıl bir değişim geçireceği bugün bile merak konusudur.

    kaynak olarak ammianus marcellinus - roma tarihi/res gestate - çev. samet özgüler
    edward gibbon - roma imparatorluğu’nun gerileyiş ve çöküş tarihi cilt 2
  • kazananların yazdığı tarihte dönek olarak nitelendirilen, bilge bir roma yöneticisidir.
  • res gestae 21.2.1-2: "1 cum apud parisios adhuc caesar iulianus quatiens scutum variis motibus exerceretur in campo, axiculis, quis orbis erat conpaginatus, in vanum excussis ampla remanserat sola, quam retinens valida manu stringebat. 2 territisque ut omine diro praesentibus cunctis 'nemo' inquit 'vereatur: habeo firmiter quod tenebam'. item cum apud viennam postea quiesceret sobrius, horrore medio noctis imago quaedam visa splendidior hos ei versus heroos modo non vigilanti aperte dixit eadem saepius replicando, quibus fretus nihil asperum sibi superesse existimabat"

    ammianus marcellinus, res gestae'ın bu bölümünde (21.2.1-2) iulianus'tan bahsediyor. parisii kavmi civarındayken / arasındayken (apud parisios) henüz caesar olan (adhuc caesar) iulianus'un imparatorluk yolunda ümitlerinin tazelenişini görüyoruz. kim imparator olabilir? dinlerin ve kimi kutsal alametlerin yaşamın her alanına egemen olduğu çağlarda, özellikle de imparator olacak kişinin adının uğursuz bir alametle anılmaması gerekiyor. buna göre talimhanede (in campo) değişik akınlara karşı kalkanını nasıl oynatması gerektiğine dair eğitim gören iulianus (cum... iulianus quatiens scutum variis motibus exerceretur) birden kalkanın bombeli kısmının bir ucunun diğerine bağlandığı kirişin yere düşmesine (axiculis, quis orbis erat conpaginatus, in vanum excussis) engel olamıyor; elinde sadece sıkıca kavradığı sapı kalıyor (ampla remanserat sola, quam retinens valida manu stringebat). bu imparator olmayı bekleyen ya da beklenen biri için kötü bir alamet anlamına geliyor.

    ancak res gestae 21.2.2'de iulianus, sanki uğursuz bir alametten kaynaklanmışçasına (ut omine diro) dehşete kapılan etraftaki insanlara (territisque... praesentibus cunctis) "kimse korkmasın! sıkıca tuttuğum sapı hala elimde!" ('nemo' inquit 'vereatur: habeo firmiter quod tenebam!') diyor. iulianus'un bu olay karşısında paniğe kapılıp kapılmadığını bilmiyoruz; metin bunu vermiyor; ancak etrafta her an uğursuz bir alamet beklediğini sandığımız kişilerin, kalkanın düşmesiyle dehşete kapıldığı aşikâr. onları teskin eden de bizzat iulianus'un kendisi oluyor; bunu belki de ziyadesiyle kendi kariyeri için yapıyor!

    daha sonra viyana civarında dinlenme halindeyken (apud viennam postea quiesceret sobrius), gecenin ortalama / vasat ürkütücülüğünden daha ürküntü verici bir hayalet beliriyor (horrore medio noctis imago quaedam visa splendidior) ve henüz uykuya dalmış olan iulianus'a (ei... non vigilanti aperte) sürekli aynı şeyleri tekrarlayarak destansı dizeler okuyor (hos... versus heroos... dixit eadem saepius replicando); bu dizeler sayesinde iulianus, (imparatorluk yolunda) önünde hiçbir engel kalmadığını düşünüyor (quibus fretus nihil asperum sibi superesse existimabat). böylece kalkanını ilahi bir işaretle yere düşürdüğü düşünülse bile, iulianus'un gördüğü hayalet ona adeta imparator'luğunu muştulamış oluyor.

    detaylar için:
    http://jimithekewl.blogspot.com/…gestae-2121-2.html
  • zulüm 1453'te değil iulianus'un ölümüyle başlamıştır. hz. isa ile ilgili komik ve çoğu bel altı tekerlemeleriyle şöhretlidir.
  • konstantin vefat ettikten sonra imparatorluk yönetimi üç oğlu arasında paylaşılır. kısa süre sonra kardeşler arasında mücadele başlar ve kavgalar, çatışmalar sonucunda konstantius tek imparator olarak tahta oturur. fakat imparator olduktan sonra da kendisine rakip olarak gördüğü aile fertlerini bir bir ortadan kaldırır. bunlar olurken julianus hedef tahtasında beklemektedir. akrabaları bir bir ortadan kaldırılırken julianus da sürgüne gönderilir arada bir tekrar başkente getirilip gözaltında tutulur, tekrar sürgüne gönderilir. yani damokles'in kılıcı her daim tepesinde sallanır.

    şimdi gelelim döneklik konusuna. meşhur konstantin bilindiği gibi hristiyanlığa el vermiş ve bu yeni dinin yükselmesine destek olmuştur. oğlu konstantius da hristiyan inancına sahiptir. küçük bir not olarak aryanizm taraftarıdır. paganizme karşı sert tedbirler almıştır. kurban kesmeyi yasaklamış, pagan tapınaklarını kapatmış hatta pagan inancına karşı aldığı bu kararlara uymayanların mallarına el koydurtmuş ve bu insanları öldürtmüştür. öyle ki julianus tahta çıktığında konstantinapoliste pagan tapınağı kalmamış.

    şimdi ey romalılar! julianus böyle bir durumda ne yapsın? pagan inancına sahip olmasına rağmen bunu çaktırmamaya çalışmış adam. hemen "julianus apostata" yaftasını yapıştırmak kolay. kelleyi korumak için tutmuş kendini. imparator olduktan sonra vaftiz edildiği günü kötü bir kabus olarak gördüğünü söyleyen biri var karşımızda. şunu da belirtmeden edemeyeceğim kutsal metinleri falan baya baya biliyor bu adam. iyi eğitim almış. izmit'teyken eusebious hocasıymış. bu eusebious sonra başkent piskopozu oluyor.

    akrabaları öldürülüp tek varis olarak kaldığında ve uslu durduğu izlenimi uyandırdığında imparatorun kızıyla evlendirilir ve sezar olarak atanarak galya'da germenlerle savaşan ordunun başına gönderilir ve başarılı olur anılarında "henüz sezarken üç kez ren nehrini geçtim" diye yazar. başarılar kazanır hatta askerler tarafından agustus ilan edilir. iç savaş tehlikesi ufukta göründüğü bu sırada şansı iyice döner. çünkü konstantius iran seferi sırasında vefat eder. böylece julianus tek imparator olarak tahta oturur.

    gelin görün ki asıl dram buradan sonra başlıyor. hani derler ya atı alan üsküdar'ı geçmiş. böyle bir durum var.

    julianus imparator olduktan sonra icraatlarına başlar. pagan ritüellerini devreye sokar işte kurban kesme törenleri, şaşalı pagan bayramları kutlamaları gibi. bilfiil katılır bunlara. aynı zamanda da kademeli olarak hristiyanları tasfiye etmeye başlar buna paralel olarak da sürgündeki hristiyanları affeder. bu affetme konusu tuhaf görünebilir ama gayet mantıklı bir strateji ürünüdür. çünkü bu arkadaşlar arasında derin görüş ayrılıkları vardır. meşhur iznik amentüsü, aryanizm vs tartışmaları dallanıp budaklanmıştır; gayya kuyusu gibi insan bir düştü mü çıkamaz. zaten öyle de olur. geri dönenler hemen birbirlerine saldırmaya başlar. julianus'un emeli de budur. sonra paganizme dönenlere vergi indirimleri gibi imkanlar sağlar. burada şunu belirtelim paganizm fanatiği derken helen kültürünü falan çok önemli bir konumda tutuyoruz. eğitime el atar. okullardaki eğitimin devlet ruhuna uygun olmasını ister. burada kastedilen devlet ruhu doğal olarak paganizmdir. helen ve pagan inanca meyilli olanları okullarda tutar hristiyanları tasfiye eder. şöyle ki hristiyan bir anne baba çocuğunu okula verse dinden uzaklaşacak vermese okuma yazma bilmeyecek, hristiyan kültürü zamanla geri kalacak. en büyük darbelerden biri de bu zaten. yani böyle çekinceler vardı bir kısımda dikkatinizi çekerim yaklaşık 1600 yıl önceden bahsediyoruz. neyse julianus zeki insan paganizmdeki eksiklikleri fark ederek kilise teşkilatını paganlar aradsında da hristiyanları örnek alarak düzenlemeye gider. özetle elinden geleni ardına koymaz fakat nafile. vefatına yakın antakya'ya uğrar ve orada net olarak halkın neye inandığını ve yapmaya çalıştığı şeyin ne kadar zor bilakis imkansız olduğunu anlamaya başlar. başlar ama daha da hırçınlaşır kendi inanışına ters düşen inançların üzerine daha da sert bir şekilde gitmeye başlar. vefat edeceği iran seferine çıkarken içten içe de farkındadır artık. eserlerinde bundan bahseder. paganizm'i yerden kaldırmaya çalışması boşunadır çünkü artık paganizm ölmüştür. toplumun yeni dinamiklere ihtiyacı vardır ve yeni din kısmen de olsa bu ihtiyacı karşılar. ulen akhenaton musun sen gerçi o da başaramadı ama bunlar hep güneş kültü kafası.
hesabın var mı? giriş yap