• belli bir süre imparatorluk (yoksa valilik miydi?) yaptıktan sonra mesleğine kendi isteği ile son vererek tahtını şu an adını hatırlayamadığım biri ya da birilerine bırakıp emekliliğini geçirmek üzere split'e yerleşmiş ve oraya muhteşem bir saray yaptırarak imzasını atmış bir kişidir kendisi. emeklilik için split'i tercih etmesi ne kadar akıllı ve ne kadar hayattan tat almayı bilen biri olduğunu gösteriyor bize...
  • devr-i saltanatında enflasyon oranının, yılda ortalama %300 civarına ulaştığı söylenen eski roma imparatoru.
  • kendi istegiyle emekli olmus, imparatorlugu ikiye bolen sistemi ilk yaratmis olan roma imparatoru. emekliliginden kendisini geri cagiran selefine ise 'benim yetistirdigim lahanalarin guzelligini gorsen geri cagirmazdin' diyip imparatorluga geri donmemistir. imparatorluk doneminde yonetimi genelde izmit'ten (nicomedia) yapmistir, bu arkadastan sonra gelen konstatin harem-gebze dolmusuyla ugrasmak istemediginden olacak byzantium'u yeniden abad edip konstantinapolis'i kurmustur imparatorluguna oradan devam etmistir.
  • << 283 yılında roma imparatoru carus, batı'yı en büyük oğlu carinus'a emanet ederek diğer oğlu numerian, dünürü aper ve ve aslen alt tabakadan bir illiryalı (arnavut) olan süvari komutanı diokles ile birlikte doğu'ya sasani imparatorluğu üzerine yürüdü. carus sasanilerin başkentini talan etti ve büyük bir zafer kazandı. ancak anlatılana göre yıldırım çarpması (??) sonucu temmuz veya ağustos ayında öldü. böylece arkasında yeni augustus olarak numerian'ı ve imparatorluk topraklarına geri götürülmesi gereken bir ordu bırakmış oldu.

    roma imparatorluğu'nun yükselen yıldızı carus'un oğlu numerian'ın kayın pederi flavius aper'di. aper numerian'ın hasta olduğunu iddia etti, bu yüzden de imparator kapalı bir arabada seyahate başladı. askerler gelen kokudan şüphelenerek arabayı açtıklarında numerian'ın ölmüş olduğunu farkettiler. fırsattan yararlanan imparatorluk muhafızlarının süvari birliğinin kumandanı diokles, aper'i numerian'ı öldürmekle (??) suçladı ve askerlerin önününde bizzat kendisi öldürdü. hemen akabinde askerler diokles'i imparator seçtiler.

    ancak batı'da bir başka meşru imparator daha vardı: carus'un büyük oğlu carinus. carinus ve diocletianus belgrad yakınlarında margus muharebesi'nde karşılaştılar. diokles carinus'u öldürdü ve diocletianus adıyla roma imparatorluğu'nun tek yöneticisi oldu. kaynaklar muharebe sırasında yaşanalar konusunda çelişmektedir. aurelius victor'un anlattığına göre carinus savaşı kazanmak üzereydi ancak karısının baştan çıkarttığı subaylarından biri kendisini arkadan vurmuştu. eutropius ise ordusunun carinus'u yüzüstü bıraktığını anlatmaktadır. diocletianus alışılmadık bir merhamet göstererek carinus'un praetorian prefect'i ve konsülü aurelius aristobulus'u öldürmedi ve görevinde bıraktı. daha sonra aristobulus'u afrika konsülü yaptı ve urban praefect mertebesine getirdi. 285'in aralık'ında diocletianus subaylarından maximian'ı sezar yaptı. 286'da maximian augustus konumuna yükseltildi.

    235 ve 284 yılları arasında 20-25 imparator, yaklaşık olarak her iki, üç yılda bir yeni bir imparator başagelmişti. ikisi haricinde bunların hepsi ya suikaste kurban gitmişti ya da savaşta öldürülmüştü. başlangıçta 284 ile 298 yılları arasında diocletianus da selefleriyle aynı kaderi paylaşacakmış gibi gözüküyordu. ama hiç de öyle olmadı.

    diocletianus 305 yılında kendi isteği ile emekli oluncaya ve dalmaçya'da adriyatik denizi kıyısındaki salona'daki sarayına çekilip vaktini lahana yetiştirmeye ayırıncaya kadar çok başarılı bir imparator olarak 20 yıl tahtta kaldı ve sonradan gönüllü olarak bıraktığı görevine dönmesi istendiğinde "salona'da ellerimle yetiştirdiğim sebzeleri görseniz böyle girişimde bulunmayı asla düşünmezsiniz," diye cevaplamıştır. görevinden gönüllü olarak ayrılan ilk roma imapartoruydu. kendisinden öncekilerin hepsi ya doğal yollardan ölmüş, ya da zorla görevden uzaklaştırılmışlardı. >>

    http://tr.wikipedia.org/wiki/diocletianus

    alın size game of thrones
  • eski bir tanrıça olan annona'nın ismini verdiği büyük bir vergiyi yürürlüğe koymuştur. imparatorluk çapında bu verginin rahat toplaması için officia denen bürolar kurmuştur. günümüzdeki ofisin kökeni bu bürolardır.
  • dinlerin, tiranlığın ve hatta roma imparatorunun bile, tarihsel devinimden ve iktisadi yasalardan daha güçlü olamayacağını bizzat deneyimlemiştir. söz gelimi, m.s. 301 yılında diocletianus, fiyatlardaki aşırı artışa karşı, bütün madeni paraların üzerlerinde yazan değerlerinin iki katı değerinde olduğunu ilan etti. söz konusu önlemler başarısız olunca, ücretlerin ve fiyatların arttırılmasını yasakladı, yasağa uymayanlar idam cezasına çarptırıldı. buna rağmen, fiyatlar ve ücretler dizginlenmek şöyle dursun, karaborsa, kıtlık ve ayaklanmalar ortaya çıktı.

    aşikar olan ise, köleci üretim ilişkilerinin artık ömrünü doldurduğu gerçeğiydi. zira, üretim sisteminin devamlılığı için, sürekli savaşlar yaparak köle edinmeye çalışan roma devleti, büyük bir orduyu beslemek zorunda olduğu kadar, mevcut kölelik düzeninin devamlılığı ve kölelerin zapt edilebilmesi için de ek güvenlik maliyetlerine katlanmak zorundaydı. ayrıca, karın tokluğuna çalıştırılan kölelerin, yaptıkları işin karşılığında hiçbir şey almamalarına bağlı olarak verimsiz çalışmaları ve su değirmeni gibi kimi teknolojik yeniliklerin bilinmesine rağmen, buğday öğütmek için köle gücünden yararlanılması gibi durumlar, mevcut üretim sisteminin, üretici güçlerin gelişimi sürecinde o dönemde gelinen nokta itibariyle artık tıkandığını göstermekteydi.

    sonuç olarak yüzyıl dahi bitmeden roma imparatorluğu güçsüz düştü ve 4. y.y. başında şiddetlenen barbar akınları, soydaşları köleleştirilen kavimlere bağlı askerlerin saldırıları ile roma topraklarında yüzyıllardır sefa içinde yaşayan köle efendilerini kan, gözyaşı ve tecavüz içeren bir trajediyle karşı karşıya getirdi.
  • (bkz: maximus decimus meridius) adlı kurgusal karakterin yaratılmasına ilham olan gerçek tarihi kişi.
  • getirdiği tetrarşi sistemi roma imparatorluğunun parçalanmasına zemin hazırladıysa da bizans gibi bir devletin ortaya çıkmasını sağlaması açısından büyük bir olayın doğmasını sağlayan imparatordur. tabi belirtmek gerekir ki sonradan keskinleşen dörtlü sistemden ziyade iki destekli ama daha çok ikili sistem diyebileceğimiz bir anlayışı düşlüyordu. yani 4 eşit güçten ziyade diğer 2 gün, doğu ve batının yardımcısı ve yerine hazırlanan kişiler olmalıydı. planlandığı gibi olmadı, her biri ayrı bir imparator gibi davrandı ve gelinen sistem büyük konstantin'i doğurarak bizans'ın ortaya çıkmasını sağladı.
  • 1500 yıl ayakta kalan roma imparatorluğu'nun (cumhuriyet'i de sayarsak 2000 yıl; ama o zaman imparatorlar yoktu tabii) en başarılı 10 imparatoru listesine elini kolunu sallaya sallaya girebilecek bir şahıstır imparator diocletianus. kendisinden 100-200 yıl önce yaşamış imparatorlar hakkında bile daha fazla yazılı belge olması ise tam bir talihsizliktir. imparatorluğu çökmenin eşiğine getiren üçüncü yüzyıl krizi diocletianus ile son bulur. bu kadar sıkıntılı ve buhranlı bir kriz periyodunun ardından tahta geçen diocletianus imparatorluğa uzun bir felaketin ardından nefes aldırmıştır adeta. imparatorluğun idari/bürokratik teşkilatlanmasını radikal bir şekilde değiştirmiş, yeni kurumlar, eyalet ve şehirler yapılandırmıştır.

    modern siyaset biliminde darbe denilen kalkışmaların roma'da bir dönem gündelik siyasetin ayrılmaz parçası olduğunu bilen bilir. güçlü birkaç lejyonun desteğini alan general imparatora isyan eder, kendi başkentine doğru orduyla yola çıkar, başarılı olursa tahta geçerdi. sonra bir başka general yeni imparatora isyan eder, bu kez aynı şeyler baştan yaşanır. öyle dönemler olmuştur ki romalıların savaşlarda en çok öldürdüğü insanlar yine başka romalılardır.

    bundan niye bahsediyorum? çünkü bu çok yıkıcı ve temel sorun üzerine anladığım kadarıyla kafa yoran ve gerçekten de çözüme epey yaklaşan bir imparatordur diocletianus. kendisi asker ile sivil politikacı ayrımını roma’da ilk düşünen yöneticilerden biridir. bir eyaletin valisi ile askeri yöneticisinin aynı kişi olması geleneğini kaldırmıştır. böylece valiler yani eyaletin en üst yöneticileri sivillerden seçilir olmuştur. daha o zamandan yaptığı bu tercih ile politika felsefesi açısından saygıyı hak ediyor bence. yönetimin en tepesi için uygun görüp kurduğu tetrarşi ise insanların taht için birbirini gözünü kırpmadan boğazladığı bir dönem için oldukça radikal bir yaklaşım olsa gerek.

    hakkında tarihi belge az dedim ama o kadar da az değil; istenirse buraya sayfalarca entry döşenebilir ama ben o kadar uzatmak istemiyorum; yukarıda önemli gördüğüm bir iki noktaya değindim zaten. diocletianus'un atıyla ilgili bir hikayeyi anlatıp bitireceğim:

    ms. 297 yılının bahar aylarında, diocletianus* ve damadı galerius* sasanilerle (özelde ermenistan krallığının durumu ile) ilgilenmek üzere doğu’dadır. birinci şapur'un oğlu sasani şahı narses* ordusuyla suriye ve anadolu topraklarına yani o dönem roma topraklarına doğru sefere çıkmış, tetrarşinin 4 üyesinden biri olan galerius da emrindeki lejyonların başında narses’in ordusunu karşılamak üzere harekete geçer. iki ordu carrhae yani harran yakınlarında karşı karşıya gelir; 350 yıl önce partların marcus crassus’u yendiği carrhae’de bu kez bir başka romalı, galerius, iranlılara* yenilir. doğu’da böyle bir sorun sürmekte iken o sırada roma’nın en önemli eyaletlerinden mısır’da ayaklanma başlar. sasaniler ile mücadele devam ederken böyle bir ayaklanmanın çıkması olayın arkasında pers parmağının olduğunu düşündürmüştür ancak ayaklanmada yakın zamanda yapılması planlanan oy sayımının etkisinin olduğu da söylenir. zira oy sayımı demek yeni vergiler demek olabilirdi.

    diocletianus, galerius’u doğuda bırakıp mısır’a doğru harekete geçer. 297’nin sonuna doğru mısır’da büyük oranda ayaklanma bastırılır ancak iskenderiye şehri hala direnmektedir. iskenderiye, o dönem 1 milyon civarındaki nüfusuyla roma’dan sonra en büyük imparatorluk şehridir. 297 sonbaharına doğru iskenderiye’yi kuşatma altına alan diocletianus, yaklaşık 8 ayın ardından 298 baharında şehrin direnişini kırar. doğuda sasanilerle olan gerilim ve çatışma hali sürerken bir de mısır’daki isyanla uğraşmak durumunda kalmış olan imparator diocletianus öfkelidir. iskenderiye düşünce, imparator diocletianus, sokaklarda akan kan, atının dizlerine değene dek şehirde katliam yapılmasını emreder. bu emri verdiği sırada diocletianus'un atının yere çöktüğü söylenir. yere çöken atın dizlerine kan bulaşmıştır. bu duruma şahit olan diocletianus bunun tanrılardan bir işaret olduğunu düşünür ve katliam emrini geri çeker. hikayeye göre imparator şehri terk ettikten sonra, iskenderiyeliler minnettarlıklarını göstermek için diocletianus'un atının bronz bir heykelini dikerler. hikaye muhtemelen gerçek değil ancak gerçekte yaşanan olaylar hakkında ipucu verdiği ve tarihin anlatımını "renklendirdiği" de bir gerçek. böyle hikayelere tarihmiş gibi inanmayalım ama hikayesiz de kalmayalım.
hesabın var mı? giriş yap