hesabın var mı? giriş yap

  • şu haberde görüldüğü gibi, istanbul metro inşaatı için onay üç günde çıkarılırken, kendisine yedi aydır onay çıkmayan metro inşaatıdır.

    http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/22840838.asp

    yüklenici firma parasını alamadığı için inşaatı durdurmuş. bakanlığın önünde iki yol var. ya sözleşme feshedilecek 2014'e uzayacak ya da onay verecek, inşaat sürecek. tahmin edin bakalım hangisi olacak. yıllardır izmir'e, izmir belediyesine bok atanlara tokat gibi haberdir kendisi. düşün artık izmir'in yakasından.

  • izolasyonlu ve yalıtımı gayet iyi yeni bir evde ve merkezi ama içeriden ayarlı ısıtma sistemi kullanılıyorsa, kullanılması gereken yöntem radyatörleri sürekli açık ama düşük derecede tutmak. hava iyiyken kapatıp kötü olunca açmak veya gündüz ev boşken kapatıp akşam yakmak daha fazla harcama yaptırıyor bildiğim kadarıyla. çünkü kapalı radyatör açılınca hem kendini hem odayı ısıtmak için daha fazla çalışıyor ortam normale dönene kadar.

    bir de evin yalıtımı gerçekten iyiyse tam soğuklar başlamadan radyatörleri açma gereği de duyulmuyor ve kalın kalın giyilmeden bile üşünmüyor. kasım ortasına gelmemize ve evde bebek olmasına rağmen henüz kullanmaya ve kazak giymeye başlamadık. ama yalıtımsız bir ev olsa büyük ihtimalle gerek duyulurdu. imkan varsa doğalgaza bir sürü para döküleceğine bir kez masraf yapıp daha iyi yalıtımı olan bir eve geçmek kalıcı bir çözüm olabilir. kirası çok yüksek olmayan bir sürü yeni ev var bu şekilde. mümkünse ara kat ve altı üstü dolu bir daire olsun heh.

  • neymiş, rüşvet yemedi diye adammış bu kişi. bi de dbe'ye giriyor bu entry. ulan sizin kafanız nasıl çalışıyor ya? adam olan bırakır gider, hırsızların arasında bulunmaz. bakın ali babacan aptal bi adam değil, odtü endüstri'yi 4.00 ortalama ile bitirmiş, geçmişinden bu güne parlak, zeki ve çalışkan birisi. bu adamın dönen olaylardan haberinin olmaması gibi bir durum olabilir mi?

    belki koltuk sevdası, belki nemalandığı başka bir şeyler vardır bilemem ama akp içinde hala sesini çıkarmayıp sus pus oturup, kendisi çalmasa bile hırsızlarla aynı safta bulunan birine ben "adam" demem arkadaş. adam dediğin koltuk sevdasından vazgeçip, en azından "bu konuda ki iddialar mahkemeye taşınıp, herkes mahkeme tarafından aklanana kadar ben yokum" diyebilendir.

    olaya bak ya. sadece yemedi diye adam yapıyosunuz insanı. lan zaten yemiycek, normali bu, kafayı mı yediniz amk?

    edit: otosansür.

  • "basimizdakileri karalama kardesim allah ediyor allah" diyen teyzeyi barindiran vidyo. kendisi basimizdakileri karalamaktansa allahi karalamayi secmistir. bu basarili seciminden oturu kendisini tebrik ediyoruz.

  • ilk adımı erkek atsın.
    hesabı erkek ödesin.
    erkeğin evi var mı?yoksa zke zke alacak!
    erkek ne iş yapıyor?
    erkeğin arabası var mı?yoksa zke zke alacak!
    erkeğin maaşı ne kadar?......................................................= kadın ve erkek eşittir!
    eve erkek bakar.
    düğünü erkek yapar.
    eşyayı erkek alır.
    şu kadar altın alsın erkek.

  • e devlet üzerinden bireysel hakem heyetine başvurarak 1 ay içerisinde kesin olarak geri alınabilecek aidattir. nasıl yapılır peki bu;

    öncelikle ilgili bankaya formaliteden aidat iadesini talep ediyorum diyerek bir mail atmalısın. oradan 1 veya 2 güne gelecek cevap aidat iadesini yapamıyoruz v.s olacaktır. o gelen mailin ekran görüntüsünü ve hesap ekstresinde yıllık aidatın kesildiğini gösteren ekran görüntüsünü e devlet üzerinden türkiye bankalar birliği menüsünde yer alan bireysel hakem heyeti başvuru sayfasından başvuru yaparken yüklüyorsun sonrasında işlemi dikkate alıyorlar. daha sonra süreçleri takip etmeye başlıyorsun. en geç 1 ay içerisinde süreç tamamlanıyor ve iadesi yapılıyor.

    bu bilgiyi paylaşın deneyin görün. bu ibne bankalara paranızı kaptırmayın.

  • (bkz: #27683473)
    eskiden bu başlıkta önemli bir kaç yazı yazmıştım, aradan uzun zaman geçti, o sırada istanbul'un pek çok bölgesinde binaların sağlamlık raporlarını hazırladım. bazı binaları güçlendirdik, çoğuna yıkım kararı çıktı. hatta geçen hafta kartalda çöken ve 21 kişinin ölmesiyle sonuçlanan yeşilyurt apartmanı ile ilgili bir rapor sundum mahkemeye. istanbul'un hemen hemen her mahallesinde bir kaç bina ile ilgilendim. depremle ve binalar ile ilgilenmek hoşuma gidiyor. işimi seviyorum. durum hiç iç açıcı değil. hem deprem açısından hem binalar açısından. hem depremle ilgilenip hem riskli bina tespiti, güçlendirme statik proje yapan tek adam benim belki memlekette. belki bu konuya en hakim adam benim. kim bilir.

    istanbula büyük bir deprem olacak. doğal bir olay. ama bu konudan anlayan yok. fakat kar yağmasını herkes anlayabiliyor. ve herkes biliyorki bu sene uludağ'a kar yağacak. müneccim olmaya gerek yok. hepimiz farkındayız uludağ'a kar yağacağını. fakat kimse tarih veremiyor. aralık ayı olmadı ocakta kesin yağar. kar yağınca havanın sıfır dereceye düşeceğini de biliyoruz. her zaman olduğu gibi. şu an istanbul depremi için aralık ayının sonlarındayız ve büyük bir kar fırtınası bekliyoruz. depremin büyüklüğünün de 7.2'den az olması pek mümkün görülmüyor. ve tüm bu süreçte deprem vergileri gibi, deprem toplanma alanları gibi başımızın çaresine bakmak durumundayız.

    ben biraz bölgelerden ve istanbul'un binalarından bahsetmek istiyorum. depremin merkez üssü elbette adalar olacak. uludağ'a en çok kar zirvesine yağacağı gibi merkez üssümüz adalar. adalar 4 milyon yıl önce gebzede bir kaç tepe idi. 4 milyon yılda kaya kaya oraya geldiler. gelmeye de devam edecekler. adalar ile istanbul arasında herhangi bir kütle, dağ, tepe olmadığı için deprem enerjisini direk yiyeceğiz. fayın takılan iki yüzeyindeki kayalardan biri parçalanacak, parçalanma esnasında anadolu kayacak, bu dev kütle ortalığı yıka yıka kayarken büyük sarsıntı çıkacak. atom bombası gibi büyük bir enerji boşalması önce p dalgasını ortaya çıkaracak. p dalgası tek tepeli, deniz dalgası gibi yukarı aşağı hareket eder. bize önce p vuracak ve tek sefer zıplatıp geçecek. ardından s dalgası gelecek. s dalgası yılan gibi sağa sola hareket eden ve tek seferde geçmeyen bir dalgadır. s toprağın yüzeyinde yılan gibi sağa sola hareket ederken binaları bıçak gibi keser. bize sağa sol yaptıran bu dalgadır. bir binaya vurunca onun toprağın üzerindeki ilk katını hedef alır. yani zemin katı. zemin katlar da genellikle dükkan olduğu için, yani duvarlar olmadığı için kesilmesi daha kolay olur. ayrıca binanın bütün yükü de zemin kat kolonları üzerindedir. s dalgası zemin kat kolonlarını keser, sonra birinci kat zemine göçer, s dalgası bu sefer birinci katı keser, böyle böyle binayı tek kat tek kat kese kese bitirir. deprem ne kadar uzun sürerse o kadar katı keser. bu yüzden üst katlar daha güvenlidir derler. çünkü 7. kat zemine inip kesilene kadar belki deprem son bulur.

    ama benim size anlatmak istediğim depremden ziyade binalar ve bölgeler. istanbul'un her semtinin kendi içinde benzerlik gösteren bina yapısı vardır. şunu belirtmeliyim ki oturduğunuz bina 2001 senesi sonrası yapılmışsa endişelenmenize gerek yok. 2001 sonrası yapılan binaların yıkılması imkansız bana kalırsa. asıl mesele 2001 öncesi yapılan binalarda.

    binayı kurtaran üç şey vardır, demir, beton ve zemin. 1996 senesi sonrasında hazır beton ve nervürlü demir kullanımı yaygınlaşıyor istanbul'da. ondan önceki bütün binalarda deniz kumu var ve demirler düz. deniz kumunun taneleri küçük olduğu için tam taşıyıcılık sağlayamıyor. ve kumun içindeki tuz demirleri çürütüyor. düz demir demek tehlike demek. düz demir deprem anında betona tutunamıyor ve kolonun kopması nervürlü demire göre iki kat kolay oluyor. hazır beton da aynı yıllarda yaygınlaşmaya başlıyor. özellikle 1996 öncesi yapılan bütün binalar riskli. çok çürük, çok kötü demiyorum, risk barındırıyor. bu risk 2001 sonrası yapılan binalarda yok.

    zemin açısından da en tehlikeli kısım pendik e-5 ile sahil arasından başlayıp küçük çekmece e-5 altına kadar olan kısım. ilginçtir en eski binalar da burada. ve yine çok enteresan nüfusun ciddi bir kısmı burada yaşıyor. bu hatta pek çok binayı incelemiş biri olarak en çok can kaybı olacak yerleri şöyle sıralayabilirim.

    1996 öncesi binalar için söylüyorum
    -kartal e-5 altı, binanın çöktüğü yer, hem betonlar kötü hem hepsinde kaçak kat var eski binaların. atalar, petroliş mah vs.

    -maltepe e-5 altı, çarşı, dragos civarı. çınar mahallesi.

    -pendik çarşı

    -kadıköy moda, yeldeğirmenindeki eski binalar, bostancı göztepe vs deki 8-10 katlı 1990 öncesi yapılan binalar

    -üsküdarda birbirine bitişik, sahile yakın, 1970li 80li yılların binaları

    -fatih, zeytinburnu komple

    -bakırköyün eski binaları

    -beşiktaşın sabancı anadolu lisesi sahil arası kısmındaki eski dökük binalar

    -ümraniye çarşıdaki 1980li yılların binaları. ümraniye çarşı burada sahile yakın olmayan tek mahalle. istisna olarak 1980 öncesinde ümraniyede su yoktu. binaların betonları sulanmadı. o döneme ait bölgesel bir sorundu bu. ve binalar hala ayakta. depremde pek şansları yok.

    genel olarak en çok zarar görecek muhitler buralar. dediğim gibi bu bölgelerin fay hattına çok yakın olması, zemininin kötü olması ve binaların yapıldığı dönemlerle ilgili sorunların olması bana bu listeyi yaptırttı.

    aslında sorunun tamamı 1999 depremi öncesi depremle ilgili uygulamada bir yönetmelik olmaması. yaşı 30'dan büyük olanlar bilir, eskiden "bu bina kaç kat kaldırır" gibi bir tabir vardı. bugün bu tabir yok. o zaman olmasının sebebi biz küçükken binalar depremde hasar almamaya değil kat kaldırmaya göre yapılıyordu. yani bina ayakta dursa yeterdi. ve ayakta duracak kadar güçlü idiler. bu sadece ayakta durmaya göre tasarlanmış yapılar istanbul'da nüfusun çoğunluğuna ev sahipliği yapıyor. o yıllarda denetleme de yoktu. istediğin kadar kat çıkıyordun.

    türkiye'de yapı mühendisliği için 2001 milattır. 2001de nervürsüz demir yasaklandı, hazır beton olmayan elle karma beton kalmadı. temeller radyeye döndü. yapı denetim kanunları ortaya çıktı ve uygulanmaya başladı. bu zamandan sonraki binalar gerçekten çok iyi. 1996 ile 2001 arası ise geçiş süreci. 1996 öncesi hazır beton ve nervürlü demir yoktu. bu 5 yılda yapılan binalar idare eder. fakat 1996 öncesi binalar ne idüğü belirsizdir. 1985 öncesi yapıların ise hiç şansı yok denebilir. 1990 öncesi binanın betonu asla ve asla c12'yi geçmez mesela istanbul'da. en kralı 14lük demirle yapılmıştır. her kolonda max. 6 demir vardır. kartalda çöken binanın betonu c14 geldi. varın siz hesaplayın durumu.

    size tavsiyem yeni, iskanlı binalara taşınmamız. üç kuruş fazla verin kafanız rahat olsun. çünkü siz kendi başınızın çaresine bakmazsanız, siz kendinizi düşünmezseniz maalesef bir istatistik oluveriyorsunuz. sizi sizin yerinize düşünmek için ayda 50bin tl maaş alan adamlar takdiri ilahi diyip geçiyor. bu ülkede yaşamak istiyorsanız hem doktor hem polis hem de mühendis olmak zorundasınız. şunu asla unutmayın, 1999 depremi olduğunda deprem bölgesinin 1 saat uzağında istanbul gibi hastane, ambulans, asker-memur, iş makinası dolu mega bir kent vardı ve bu kent deprem zedeleri kurtardı. peki istanbul'u kim kurtaracak?

    bir de şöyle bir konu var, bina sağlamlık testi ile ilgili (bkz: #95996189)

  • - çocukluğunda tanı konulmuş şekilde disleksi hastasıdır (öğrenme bozukluğu) .. oyunculuğun, senaryo ezberi ve odaklanma gerektiriyor olması sebebiyle disleksisi ile mücadele etmesinde belli oranda faydalı olduğunu farketmiştir .. ama 1992 yılında bir röportajında, 'mensubu olduğu 'scientology' tarikatının bu rahatsızlığından kurtulmasını sağladığı' şeklindeki sözleri ise tıp otoritelerinin tepkisini çekmiştir ..

    - tam adı : thomas cruise mapother ıv .. syracuse new york doğumludur (3 temmuz 1962) .. anne ve babasının kökenleri ingiltere, almanya ve irlanda'ya uzanır .. örnek vermek gerekirse : soyağacındaki irlanda köklerine bakıldığında, 1799 dublin (irlanda) doğumlu patrick russell cruise'un, 1825 yılında teresa johnson ile (kayıtlara göre meath kontluğu sınırları içinde) evlilik kaydı olduğu ve aynı yıl ikisinin irlanda'yı terkederek abd'ye (new york) yerleştiği görülür ..

    - dizinden geçirdiği bir sakatlığa kadar okul yıllarında 'güreş' sporuyla ilgilenmiştir .. okulun güreş takımını bırakmasıyla doğan boşluk, onu oyunculukla ilgilenebileceği çalışmalara itmiştir ..

    - 1984 yılında kanserden ölmüş olan babasını ; 'zorba', 'korkak' ve 'çocuklarına şiddet uygulayan güvenilmez bir herif' sözleriyle tanımlar ..

    - 14 yaşına gelene kadar 15 farklı okula gitmiştir .. 14 yaşında, rahip olma hedefiyle bir ilahiyat okuluna kaydolmuş ama bir yıl sonra okulu bırakmıştır..

    - 3 kızkardeşi vardır ..

    - 'matrix' filmindeki 'neo' rolü için 'keanu reeves'den önce ismi düşünülmüş oyuncudur ..

    - 1988 yılı yapımı kokteyl filminde yer alan bar sahnelerindeki havalı şişe ve bardak hareketleri için ünlü ve çok yetenekli bir barmen olan 'john bandy'den ders almıştır ..

    - 10 yaşından beri motorsiklet kullanmaktadır .. yine onlu yaşlarındayken, kendine ait motorsikletiyle iki araç arasında sıkıştığı ve bariyerlerin önündeki su dolu bidonlara çarparak düştüğü bir kaza geçirmiş ve bu kazayı ailesinden saklamıştır .. annesine gerçeği yıllar sonra söylemiştir ..

    - hillary clinton'ın seçim kampanyasına, maddi destek sağlayarak katkıda bulunmuştur ..

    - gerek masalı, gerekse disney'in çizgi karakteri alaaddin'i hepimiz biliyoruz (aladdin and the king of thieves - 1996 yılı yapımı) .. disney stüdyolarının o tarihteki başkanı 'jeffrey katzenberg'ün isteği ve önerisi üzerine film yapımında çalışan animatör ekip, alaaddin'in yüzünü tasarlarken tamamiyle 'tom cruise'un yüz hatlarından esinlenmişlerdir .. görsel

    - onu 'scientology' tarikatıyla 1990 yılında tanıştıran kişi, ilk eşi 'mimi rogers'dır ..

    - brövesini 1994 yılında almıştır .. pilottur .. kendine ait bir p-51 mustang uçağı vardır ve gerek hobi amaçlı gerekse filmleri için teknik geliştirme amaçlı olarak çok sık uçmaktadır .. ama sanıldığının aksine top gun filminde (kokpitte olmasına rağmen) savaş uçağını uçuran o değildir .. (not : p-51 mustang'ler ingiliz amerikan ortak yapımı avcı uçaklarıdır ve 2. dünya savaşında, yüksek irtifa ağır bombardıman uçaklarına refakat görevi için tasarlanmış modellerdir .. tom cruise'un uçağının adı 'miss montana'dır ve 2. dünya savaşında da aynı adla görev yapmıştır)

    - ülkeyi sayısız defa ziyaretine, ülkedeki hayranları ile sık sık buluşmasına ve japon kültürüne katkı ve sempatisine istinaden (bize tuhaf gelecek mutlaka) 2006 yılında, '10 ekim günü', japonya'da sembolik olarak 'tom cruise günü' (tom cruise day) ilan edilmiş ve kayıtlara geçmiştir .. oynadığı 'son samuray' filminin japonya'daki gişe hasılatı, abd'deki hasılatın çok üstündedir ..

    - rol aldığı 'days of thunder' filminin setine gidip gelirken hız sınırını aştığı için trafik cezası yemiştir ..

    - yönetmenliğini paul newman'ın yaptığı, 1984 yılı 'harry & son' filminin seçmelerine katılmış ama kabul edilmemiştir .. fakat paul newman onu seçmelerde mimlemiş ve 1986 yılında çekilecek olan (kendisinin de oynadığı) 'paranın rengi' filmi için yönetmen martin scorsese'ye cruise'un ismini önermiştir .. 'paul newman', 'tom cruise' için her daim idol olmuştur ..

    - 'top gun'dan itibaren, filmleri için imzaladığı mukavelelere istinaden filmlerde kullandığı her motorsiklet, film çekiminden sonra onun olmuştur ..

    - 'görevimiz tehlike' serisinin beşinci filmi olan 'rogue nation'ın açılışında, yerden yaklaşık 1.500 metre yüksekliğe kadar çıkmış olan airbus a 400m tipi askeri kargo uçağında asılı olduğu sahnede dublör kullanmamıştır .. zorluğu nedeniyle bu sahneyi burada anmakla birlikte aslında tom cruise'un hemen hemen hiçbir filminde dublör kullanmadığı gerçeğinin de altını çizmekte fayda var ..

    - hem stanley kubrick hem de steven spielberg ile beraber çalışmış tek aktördür ..

    - sırasıyla mimi rogers, nicole kidman ve katie holmes ile evlenmiş ve üçünden de boşanmıştır .. boşanma tarihlerinde her üç kadın da 34 yaşındadır ..

    - annesi mary lee, şubat 2017'de, uykusunda ölmüştür ..

    - yaptığı en iyi filmin 'vanilla sky' olduğunu söylemiştir ..

    kaynak : imdb, wikipedia, rottentomatoes, goliath, independent, thesun, motorbikewriter.com, worldflairassociation.com (çeviriler tümüyle bana aittir - türkçe kaynak kullanılmamıştır - kaynaklar çapraz kontrol edilmiştir) ..

    edit : doğum tarihindeki 'ay' düzeltmesine, mesajıyla uyarı ve katkıda bulunan @deinnorra arkadaşımıza teşekkür ederim ..

  • 15 sene okullarda dirsek çürütmüş, plazalarda bilmemne manager olarak çalışan koca koca insanların maaşını, dolar bazında evinin önüne limonata standı kuran 6 yaşındaki amerikalı veletle eşitleyen kur.

    o çocuk yaza kadar para biriktirip kendine oyun bilgisayarı, playstation falan alacak. siz koca koca bilmemne managerlar xiaomi telefon alırken kaç taksite bölüyorlar diye kovalayacaksınız.

  • kendinden ve ailenden başka kimseye borcun yok. emek de senin hayat da.güzel günler seninle olsun.

  • ülkenin içinde bulunduğu durumdan haberdardır ancak o durum umurunda değildir.

    aynen kopyalıyorum: #120170581
    "2014 ya da 2015 yılıydı. kuzenim bakırköy'den benim ile buluşmaya anadolu yakasına gelecekti. onu kısıklı civarında arabamla karşılayacaktım. araç da şüpheli görülebilecek kapasitede bir araç değildi. erdoğan'ın yandaşlarının çocuklarına aldığı suv'lardan biriydi. şirkete kayıtlıydı.

    kuzeni göremediğim için tekrar döndüm ve aynı yerden ikinci kere geçtim. kısıklıda biliyorsunuz haşmetlimizin evi bulunmakta. onun evi civarından 2 kere geçmiş bulundum. (evin sokağından değil, civarından.)

    neyse kuzenle buluştuk yedik içtik dağıldık.

    ertesi gün babam aradı ofisten. "oğlum sen iki kere kısıklıdan mı geçmişsin dün" diye sordu. "evet de ne alaka" diye sordum.

    "terör ile mücadeleden arkadaşlar çay içmeye gelmiş buradalar. kontrol etmek için gelmişler." dedi. biraz afalladım ama "tamam bir şey yok" deyip kapattı telefonu. 2 tane de tem şapkası bırakmışlar hediye olarak. halen durur. takmak istesem takabilecekmişim gibi...

    evinin çevresinden iki kere geçen aracın sahibini kontrole emniyetten adam gönderen kişi ülkeyi soktuğu halden haberdar olmayacak he mi?"

  • altından fay hattı geçmeyen ve göç şişmesi yaşamayan yerlere aktarılması gerekliliğidir. istanbul hala sürü psikolojisi ile yoğun göç almaya devam ediyor. şehir şişti. dikey yapılaşmanın önüne geçmek mümkün değil. bunun sebep olduğu, olacağı sorunları say say bitmez. bu göçü kırmanın en öncelikli yolu sanayiyi kırsala dağıtarak nüfusu dağıtmak. yatay yapılaşma olana kadar da bu doğrultuda yapılacak bir planı ciddiyetle sürdürmek. hangi hükumet yapar bilmem ama er ya da geç bu yapılacaktır.

    edit: muharrem ince bunu 2018'de dile getirdi diyerek videosunu paylaşmam rica edildi. video için tık

    ben başlık vardır, entry gireyim diye geldim. olmayınca şaşırdım açıkçası. bugüne kadar çok kişi tarafından önerilen bu fikrin en azından bir farkındalığa ulaşmış olması gerekir.

  • konya çumra'da toprak mahsülleri ofisi'nin (tmo) kiraladığı geçici bir depodan 300 kamyon yani 7 bin 500 ton hububat çalındığı ortaya çıktı.

    tmo'nun açıklama olarak;

    tmo’nun ülke genelinde alım yaptığı tüm depolarda uyguladığı gibi çumra’da da depo ve stoklar belirli periyotlarla ilgili tmo personelince kalite yönüyle kontrol edilmiştir. çumra deposunda yapılan son kontrollerde depolardaki bir miktar * ürünün bulunmadığı tespit edilmiştir.

    tam olarak ülkemiz standartlarında sıradan bir hırsızlık vakası. güvendiğimiz, oy verdiğimiz, vergisini ödediğimiz hatta ve hatta bize yerli ve milli gibi kavramlar ile seslenen hükümetimizin enteresan bir kurumu olan tmo (toprak mahsülleri ofisi) bizim malımızı çalıyor ya da çaldırıyor...

    kaynak

    iyi parti konya milletvekili ünal karaman’da tarım ve orman bakanı ibrahim yumaklı'ya cevaplaması üzere soru önergesi verdi.

    zarar 67 milyon tl
    "dinini tilkiden öğrenirsen tavuk çalmayı sevap zannedersin."