• bir davette veya gece kulübünde olduğunuzu hayal edin mesela. bir yandan çevreyi süzüyorsunuz, bir yandan da elinizdeki içkiyi yudumluyorsunuz. çevreyi süzerken biriyle göz göze geldiniz. garip bir çekim, biraz heyecan, sanki uzun zamandır tanıyorum hissi... aferin, onu buldunuz. o, büyük ihtimal sizin şema kimyanızı tetikleyen kişi. merak etmeyin, o kişi de benzer şeyleri hissediyordur. birbirinizi tetikliyorsunuz neticede. şema kimyası olan iki kişiyi kalabalık bir ortama koysanız, birbirini tanımasalar bile 15 dakika içinde birbirini bulurlar. büyük ihtimal bilinçaltı karşısındaki insanın jest ve mimiklerinden bunu bir şekilde tespit ediyor.

    şimdi sayfalarca tartışılan bir konu bu ilk görüşte aşk. evet arkadaşlar, üşenmedim ve sizin için başlığa baktım. ve bingo! tam olarak şema kimyasını tanımlamış resmen: "ilk defa gördüğün birini senelerdir özlediğini anlamaktır." kim ki bu özlediği kişi acaba? bunu alıp cebimize koyalım çünkü sonradan lazım olacak. bu tür ilk görüşte etkilendiğimiz kişilere duyduğumuz şey ilk görüşte aşk değil de %95 şema kimyası oluyor aslında. misal benim aşk tanımımın içinde iyi seks, güzel muhabbet, karşılıklı sevgi ve güven var. bunu da ilk kez gördüğünüz birine hissetmek biraz abartı olurdu sanırım.

    peki şema nedir tam olarak? yetiştirilirken anne veya babamız tarafından* maruz kaldığımız bir takım olumsuz tutum ve davranışlara göre geliştirdiğimiz düşünce ve davranış kalıpları diyebiliriz. şema kimyası ise maruz kaldığımız negatif durumları veya duyguları bize tekrardan yaşatabilecek kişilere karşı duyduğumuz "çekim". o tanışıklık hissi oradan geliyor işte. çaktın mı köfteyi? yaşattığı his kötü de olsa bilinçaltına tanıdık geldiği için insan sürekli olarak oraya dönme ihtiyacı hissediyor işte. hepimizde mutlaka bu şemalardan var. gittiğiniz psikoloğun da, aklı başında dediğiniz insanın da illa ki bir şeması var. bu kimi insanda daha baskınken kimi insanda o kadar derin olmayabiliyor.

    sürekli kavgalar edip de uzun zamandır bitiremediğiniz ilişkinizi bitirememe sebebiniz, kiminde sizi küçümseyen, kiminde dışlayan, kiminde size vakit ayırmayan, kiminde bencil olan, kiminde aşırı sahiplenici olan, kiminde aşırı kıskanç olan* kişiyle bitirememe sebebinizdir şema kimyası. yanlış olduğunu, bitirmeniz gerektiğini, yürütemediğinizi bilirsiniz ama yine de bu adımı atamazsınız. bu tür ilişkilerde bana göre bitiren taraf şeması o kadar da baskın olmayan taraf oluyor.

    peki kimler birbirini daha çok "çekiyor"? mesela fedakar ve karşısındakini düşünen yapıda olan birine yani fedakarlık şeması ağır basan birine kendi istek ve çıkarlarını daha ön planda tutan bencil biri yani haklılık şeması olan biri çekici gelir. yeterince sevilmediğini, değersiz olduğunu hisseden yani kusurluluk şeması baskın olan biri genelde bu kişiyi eleştirecek, sürekli mükemmelliyetçi birini yani yüksek standartlar şeması olan birini çekici bulur. terk edilme şeması olan biri istediği yakınlığı ona veremeyeceğini bildiği halde ısrarla karşısındaki kişiden ayrılmaz, ayrılamaz. bu şema genelde kaygılı bağlanma stiline sahip insanlarda görülürken, bu kişilere en çekici gelenler de genelde kaçıngan bağlanma stiline sahip insanlardır. ıssız adam dedikleri kaçınganlar işte. sadece erkeklerde yok bu, kadınlarda da görülüyor. hani burada sürekli kadınlara güvenilmez, hepsi şöyle böyle olunca terk eder, aldatır diyen sabit fikirli kaygılı tipler var ya, onlar da hep kaçıngan kadınları buluyor işte.

    zıt kutuplar birbirini çeker lafı tam da şema kimyası için söylenmiş olmalı. sevgi istiyorsun, bunu veremeyecek birini seçiyorsun; düşünceli birisin ama gidip bencil birini buluyorsun gibi gibi. başta çok cazip, çekici geliyor bu insan ama yine bu özellikler ilişkiyi bitirme sebebi olabiliyor. bir miktar farklılık ilişkilere renk katsa da birbirine zıt iki dünyanın bir arada olması biraz zor gibi. babamın deyimiyle "senin aklın hayalin alıyor mu?" benim almıyor şahsen. millet ne meraklı zıt kutuplara, anlamadım gitti. misal ben tarihi yerleri gezmeyi buraların fotoğrafını çekmeyi seviyorum. ne bileyim gidip kilise fotoğrafı çekiyorum. bir de bizim kızlara bakıyorum. selfi yapıp pat geçiyorlar. sonra "hadi paranormal çabuk ol!" veya ben hobisi olan, haftanın bir veya birkaç gününü buna ayırmak isteyen biriyim. karşımda yapışık ikiz gibi sürekli yanımda biri veya aşırı kıskanç biri istemiyorum. yahu bu tarz insanla ömür geçer mi? bunun gibi düşünün.

    şema kimyası olan kişilerin ilişkisini bitirememesinin bir sürü nedeni var. bunlardan en önemlisi de karşımızdaki insanın bir gün düzeleceği, her şeyin rayına oturacağı inancıdır. burada önemli bir kavram karşımıza çıkıyor: stop-loss. en basit anlamıyla zararı durdurma noktası. karşındaki insan değişmeyecek, ilişki düzelmeyecek; burada yapılması en mantıklı şey nereden dönsem kardır deyip ayrılmak aslında. ama bu insanlarda şu mantık oluyor: "o kadar senemi verdim. bu yaştan sonra ayrılayım mı?", "şimdi tekrardan başka birini tanımak cok yorucu. bunu en azından biliyorum. hem belki ileride düzelir" düzelmeyecek güzel arkadaşım, düzelmeyecek. bakıyorsun mesela sürekli tartışan bir çift veya çiftlerden biri diğerinin kıskançlığından rahatsız veya çiftlerden biri diğerini sürekli eleştiriyor, küçümsüyor, aşağılıyor veya aynı evin içinde birbirleriyle konuşmayan, iletişim kurmayan bir çift. buna rağmen insanlar o ilişkiyi uzun yıllar devam ettiriyorlar, bazen de ömür boyu...

    evet, bölüm sonu canavarına geldik. peki şema kimyamızı tetikleyen insanlardan nasıl uzak duracağız, değil mi? sevgi, saygı, huzur, güven, aidiyet gibi kavramlar normal bir ilişkide bulunması gereken kavramlardan birkaçıdır ve bunlardan bir çoğunu şemamızı tetikleyen insanda maalesef bulamayız. birinden ilk görüşte çok fazla etkilendiysek kafamızda hep bir acaba, hep bir soru işareti olmalı. bana göre şemamızı tetikleyen biriyle karşılaştığımızda yapabileceğimiz en mantıklı hareket arkamıza bile bakmadan uzaklaşmak.* bu insanla birliktelik başlatmak bile bile lades demek çünkü. misal ben şemalarımı bildiğimden ve bu tarz birini farkettiğim an hiç uzatmam. en sağlıklısının da bu olduğunu düşünüyorum.

    peki sağlıklı bir ilişki yaşayacağımız birini nasıl tespit edeceğiz? bu insanlar bizim şemalarımızı tetiklemediği için kolay kolay radarımıza girmezler, bizim dikkatimizi çekmezler aslında. bir skala yapsak ve şema kimyası olan kişinin etkileyiciliği 10 üzerinden 9 veya 10 olsa mesela, tetiklemeyen birinin skalası 6 veya 7'de kalacaktır. bunun nedeni bu insanın davranış kalıpları ile bizim kafamızdaki kalıpların birbiriyle örtüşmemesi. hiç elektrik alamadığımız biriyle görüşmek saçmadır fakat kendi açımızdan olabilitesi olan birini tanımak mantıklı. hani çok etkilenmemişsindir ama fena çocuk/kız da değil dersin ya, o tarz işte.

    misal kusurluluk şeması baskın olan biri yani başkası tarafından yeterince sevilmeyeceğini, değer görmeyeceğini düşünen birinin karşısına onu seven veya değer veren biri çıktığında bu kişi onunla hiç ilgilenmiyor. neden ilgilensin ki? tanıdık değil bir kere, yabancı. bu kişi hayatında doğru dürüst sevilmemiş ki, tabi ki onu seven biri ona yabancı gelecek. burada bu kişinin yapmasi gereken şey başta çok da ilgisini çekmeyen o kişiye bir şans vermektir. bu kişi sevildikçe, değer gördükçe ve güven veren bir partnerin hissettirdiği duyguyu deneyimledikçe bu ilişkiye devam edecektir.

    son olarak bir ekleme yapmak istiyorum. birkaç gün önce kadın cinayetlerinde yanlış tercih gerçeği başlığı bir hayli gündem olmuştu. bu olayların öznesi olan kadınlara ve erkeklere baktığımızda genel olarak şema kimyasına uygun ilişkiler olduğunu görürüz. sevgisiz, ilgisiz ortamda; belki dayak yiyerek büyümüş bir kadın ve karşısında yine ona aynı şeyleri yaşatacak bir erkek. bu kadınların bir çoğu babalarından, analarından sevgi, ilgi görmemişler ki sevgi veren birini tercih etsinler. biz dışarıdan kolayca "aman ne var ki? tercih etmeyiversin" desek de realite öyle olmuyor. hele hele bu tarz bir aile büyümüş ve baskın şemaları olan insanlar için çok daha zor olmalı. buradaki evli erkeklerin karılarından yakınıp da boşanmaması da böyle bence. ne var işte, boşan güzel abim. veya burada sistematik bir şekilde kadın/erkek eleştirisi yapan tayfa da böyle. oğlum anneniz sizi hiç mi sevmedi len? veya hepiniz mi boşanmış aile çocuğusunuz? saçma sapan insanlar yok değil, var ama çok güzel seven kadınlar ve erkekler de var. umarım bir gün bu tarz ilişkiler yaşarsınız da bu önyargılarınız kırılır. kalın sağlıcakla.
  • şema terapi de şemaların tetiklenmesi için gerekli olan uyum, seçim bir nevi yaşama biçimi. eğer bir konuda davranışınız size mantık dışı geliyor ancak yine de bu davranışı sürdürmeye devam ediyorsanız muhtemelen şemanızın kimyasına uygun bir şekilde hareket ediyorsunuz demektir. örneğin istismarcı biriyle beraberseniz ve bu beraberliği sürdürmeye devam ediyorsanız bu o kişiyle şemanızın kimyasının tuttuğunun göstergesidir ki bu çok sık rastlanan bir durumdur. hissettiklerinin ne olduğunu anlayamayan çoğu insan bunun gerçek aşk olduğu sanrısına kapılıyor.ondan sonra merhaba mutsuz evlilikler, psikolojisi bozuk çocuklar.

    eğer kararlar alıp uygulayamıyorsanız karar almaktan vazgeçin. önce şemalarınızın farkına varın, ondan sonra onlara uygun kararlar alın. bakın nasıl şıp diye uyguluyorsunuz. şema kimyası kendimizin ne olduğunun açıklamasıdır dostlar hafife almayın.
  • sevgi, saygı, merhamet, sadakat arayan insan, çoğunlukla kendisini bunların olmadığı yerde bulur. çünkü aradığı şey ile bünyesinde barındırdığı şeyler birbirine uymaz. çocukken hiç sevgi görmemiş birisi sevgiyi görünce tanır mı? '' işte buldum'' diyebilir mi? diyemez, o yüzden ne kadar sevgiyi arasada aslında bulup içinde kaybolduğu şeyler genellikle çocukken aşina olduklarıdır. ( sevgisizlik, ilgisizlik, yalan, kaos ve çeşitli travmalar gibi. ) şema kimyası bu şekilde başlar...
    şemaların içinde çeşitli hisler ve öğrenilmiş kalıplar vardır. bunların dışında olan şeyler kişiye çekici gelmez ve bunları tanımaz. o yüzden sevgisiz büyümüş birinin sevgi veren birisinden tetiklenmesi, sevgisini esirgeyen birine göre daha düşüktür. bildiği şey ( yani sevgisini veremeyecek, gizleyen tipler ) daha çekicidir ve onu daha çabuk tetikler. daha kolay anlaşılması için şöyle düşünelim; altın dedektörü ile su bulmaya çalışıyoruz. sahip olduğumuz mekanizma ile aradığımız şey farklıdır. sahip olduğumuz mekanizma şemalarımız, aradığımız şey ise, ihtiyaçlarımızdır. altın dedektörü suyu tanımadığı için istediğiniz kadar arayın, defalarca yanından geçseniz bile suyu bulma şansınız yoktur. ilgisizlik dedektörüne sahipseniz, onunla da sadece ilgisizlik bulabilirsiniz. bu sebeple, sevgisiz büyümüş birini deli gibi sevseniz bile onun için bir anlam ifade etmeyebilir. onun aşk dedektörü sizin hislerinizde çalışmaz. dolayısı ile aşina olduğumuz olumlu ve olumsuzlukları tetikleyen kişilere karşı oksitosin salgılamamız şema kimyasıdır.

    sanılanın aksine ''şema kimyası kötüdür'' diye bir şey yoktur. ihtiyaçlarımızı giderme aşamasında içgüdüler, çocukluk döneminde kendiliğinden ve çevresel faktörlere bağlı gelişen ve yerleşen davranışlarınızın içeriğinde var olan şeylere öncelik verir. iyiyse iyi, kötüyse kötü.
    çok fazla söylendiği gibi tam anlamıyla zıt falan da değildir, heybenizde ne varsa ona eğilim gösterirsiniz. armut varsa armutu seçersiniz. zıt karakterli birini bulmak değil, olumsuz yönleri çok olan birini bulmak diyebiliriz ki, bu olumsuz yönleri seçen de biziz. bizim ilişkimizdeki baskın kişi başka bir ilişkide fedakar rolünü üstlenebilir. bu da yine bizi başladığımız yere götürür. yani konu uyum bozukluğunun yoğunluğu ile ilgilidir.
    zıt olması için, ilgisiz büyüyen bir kızın ilgi manyağı birini sevmesi gerekir. aksine, ilgisiz büyüyen kız gidip ilgisiz olan adama karşı tetiklenir. bu zıt mı? değil. buradaki yanılgı ise şundan kaynaklanır; ilgi arayan birinin ilgi gösteren birini sevmesi beklenirken, gidip ilgisiz birini sevmesi ki, bu teknik olarak değil, felsefik olarak zıtlıktır. zıt olan şey eylem değil beklentidir. biz neyi ölçüyoruz, eylemi. yoksa beklentilerin sonu yok, herkesin hayali pembe panjurlu ev.
    teknik olarak gerçekleşen durum negatif/ negatiftir. ilgi görmemiş birisinin ilgi göstermeyecek birini seçmesi, yani gerçekleşen eylem ile paraleldir.

    şema kimyasında aşina olunan şeyleri radarlayıp buluruz, bunu bilinçsizce yaparız. yani seveceğimiz kişiyi seçmeyiz, çoğunlukla eşleşiriz.
    bahsettiğimiz eşleşme şöyle gerçekleşir;
    çocukken sevdiğiniz bir yemeğin kokusunu aldığınızda nasıl ki çocukluğunuza dönüyorsanız, herhangi bir nesne, duyduğunuz eski bir melodi nasıl ki sizi çocukluğunuza götürüyorsa, karşılaştığınız insanlardaki bazı davranışlar da ( gülümse, mimik, ses tonu, herhangi bir eylem vs.. ) sizi çocukluğunuzda onları yaşadığınız döneme götürür. bu da o insanlara öncelik vermemiz gerektiği yanılgısı oluşturur.
    çocuk haliniz ile tepki veremediğimiz ve bir şekilde kabullenerek yaşamak zorunda olduğumuz, ihtiyaçlarımızı gidermek için de aktif veya pasif bir pozisyon geliştirdiğimiz davranışların adı da şemadır. burada öğrendiklerimizi büyüyünce de tekrar ettiririz. karşılaştığımız bu kişilere karşı da onay almak için benzer örüntüler sergileriz. bu onay süreci karşılanmadığı sürece de çabalamaya devam ederiz. o yüzden aynı kişide ısrar ve benzer kişiler ile eşleşmeler yaşarız.

    bunun üzerinden bir örnek verelim; çocukken makarnayı salçayı yediyseniz, büyüdüğünüzde de salçalı makarna sizin için tanıdık ve tercihi kolay bir seçimdir, salçalı makarnaya öncelik verirsiniz. birisi size ''salçalı makarna yer misin'' dediğinde zihninizde, sıcacık makarna parçacıklarına yapışmış salça aroması dolaşmaya başlar. dilinizde, damağınızda ve zihninizde bilindik hisler oluşur. çünkü bu daha önce deneyimlediğiniz bir şeydir. kural neydi; bildiğiniz ve deneyimlediğimiz şey konfor alanımızdır. ister yemek olsun, ister mekan olsun, ister insan olsun. daha önce deneyimlediğiniz güldürmeyen ama öldürmeyen şey de ilk tercih sebebi olur.
    şimdi o birisi size ''alfredo sos''lu makarna yer misin? diye sorsun! bu da ilk defa duyduğunuz bir sos diyelim. bir şey hissettiniz mi? tadı? bilmiyoruz, belki de hoşumuza gitmeyecek... risk almaya değer mi? genelde değmez.
    olumlu veya olumsuz bir şey hissetmezsek hormon da salgılamayız. konu tamamıyla budur. birine karşı oksitosin salgılamak için onun yapısına aşina olmak gerekir. olumlu veya olumsuz olması fark etmez. o yüzden seçtiğinizi düşündüğünüz kişilerde mutlaka bildiğiniz, aşina olduğunuz, tanıdığınız olumlu veya olumsuz davranışlar vardır. birlikte olduğunuz veya olmak istediğiniz kişinin sahip oldukları çocukken yediğiniz o makarna sosu gibi dilinize, damağınıza yapışır. o yüzden tanıdık gelir, hatta yıllardır tanıyormuş gibi gelir.

    bizleri en çok tetikleyen ve en çok yaralayan şeyler de çocukken en çok maruz kaldıklarımızdır. bunlar bizi eksik bırakır. lego parçası gibi düşünün, büyüyünce de bunları tamamlamaya çalışırız ama çocukken öğrendiğimiz şekilde tamamlamaya çalışırız. doğru öğrendiyseniz doğru, yanlış öğrendiyseniz yanlış tamamlayama çalışırız, bu da kişinin kendini onarma çabasıdır. eğer kişide eksik veya yanlış oluşmuş bir şema varsa ( sevgiyi almak için ebeveynlere yalakalık yapma, gözüne girmeye çalışmak gibi... ) kişi bunu ilişkide de sürdürür. dolayısı ile ihtiyacını gidermek için öğrendiği bu yöntemi uygulayabileceği bir kişi seçer. burada, katı, baskıcı, sevgisini göstermeyen ve koşullu seven bir ebeveyn profili vardır. dolayısı ile kendimizi onarmak ve onaylanma şemamızın devreye girdiği bu senaryoda seçeceğimiz ve ısrarcı olacağımız partner de katı, baskıcı ve sevgisini göstermeyen kişilerden olur. ve en önemlisi; kişi onay almadığı sürece o ilişkinin içerisinde kötü olduğunu bilmesine rağmen kalmaya devam eder. her türlü değersizlik hissini yaşamasına rağmen bütün onaylanma sürecini o kişide yaşamak ister. ilişki bittiğinde dahi yaşadığı acı aşk acısı değil, eksik kalma, kendini gerçekleştirememektir. bu da aşk acısı sanılan yanılgılardan bir tanesidir.
    buraya kadar şema kimyası, bunun bir adım ötesi ise yenildiğimiz rakibe benzer birini alt etme eğilimi yatar ki, o da agresörün yerine geçip bu sefer galibiyet alma çabasıdır. bu genellikle ilişkilerin devamında gelişir ve bize göre olmayan o kişiden kopmamızı zorlaştırır. (bunu da travmaların, saplantılı zorlayıcı tekrarı gibi düşünün ki bu başka bir konu, onu sonra anlatırız.)

    yine aynı şekilde çocukken terkedilme şeması aktif olan bir kişi, büyüdüğünde kendisini terk etme eğilimi yüksek kişilere karşı daha çok tetiklenir. korku ve kaygı seviyesi sürekli yüksek olacağı için aşırı fedakar ve suistimal edilmeye açık bir pozisyon alır. anne ve babaya muhtaç çocuğun bu çaresizliği, ilişkide de devam eder.
    karşı tarafın onun bu kaygılarını giderme şansı pek yoktur, öyle birisi olsaydı zaten tetiklemezdi. burada herkes benzer davranış göstermeyebilir, bozuk şemayı travma olarak nitelersek; travması tetiklenen kişi iki farklı pozisyon alabilir, bu şema uyumunun ne kadar bozuk olduğu ile alakalıdır.
    teslim olma ( kaygılı bağlanma )
    kaçma ( kaçıngan bağlanma )

    genel olarak toparlamak gerekirse; kavga eden ebeveynler gördüysek, kavga edilen ilişkilere ve kaosa aşinayızdır.
    sevgisini göstermeyen bir babaya aşina isek, sevgisini göstermeyen bir adam ilgi çekicidir. umursamaz bir anne ile büyüdüysek, umursamaz bir kadın bizi tetikler. bunları sağlayacak, bu ortamı oluşturacak ve bizim bildiğimiz yöntemle kendimizi onaylatacağımız kişilere tetiklenmemiz olasıdır.
    şimdi şunu sorabilirsiniz; '' eeee o zaman biz düzgün bir ilişki seçmek için ne yapacağız?''
    başta da dediğim gibi, ister şema kimyası ile ister hipergami ile isterseniz de eros'un attığı okun kıçımıza saplanması ile bir şekilde birine bağlanabiliriz. bunlar salt kötü olur gibi bir şey söz konusu değildir. tüm şartlar olumludur ve mutlusunuzdur, bunların altında çok da bir şey aramanıza gerek kalmaz. ilk etkileşim şema kimyası ile oluyor ve zamanla karşılaştığınız insanın sizin arızalı yönlerinizi aktif ettiğini, kaygı ve korku seviyenizi yükselttiğini görüyorsanız o noktada durmanız gerekiyor. bunu da salt kaçınganlık değil, rasyonel olmadığına karar verdiğiniz için yapabilirsiniz. yoksa hepimiz her türlü insanla karşılaşıyoruz. mesele devam edip etmemektir.

    ve şunu da unutmamak gerekir; kim olursa olsun, ilişkide kimse doktor değildir, kimseyi iyileştirmeye, sürekli karşı tarafı onaylamaya, size kötü davranmasına izin vermeyin. bu şekilde mutlu olacağınıza inanıyorsanız bu da yanlıştır. acıya alışmış insana tatlı ikram edilmez. o yüzden yaptığınız çoğu şeyin bir anlamı yoktur. o yüzden '' neler yaptım da nankörlük etti'' deriz, o yüzden ''kendimden vazgeçtim de görmedi'' deriz. burada konunun sizle alakası yoktur, o size karşı tetiklenmemiştir, sizin verdiğiniz şeylerin onun için bir anlamı yoktur, zira bilmiyor, yaşamamış, o, olumsuz da olsa bildiği şeyleri aramaya devam eder, bu onun elinde de değil. o yüzden gidip saçma sapan bir insana bağlanır ve buna şaşırırız. buradaki problemimiz ve ısrarımız, armut ağacının altında elma düşmesini beklemek olur. bu da yine bizim hatamız değil, geçmişimizde yaşadığımız süreçlerden kaynaklanır. ne kendimizi ne de karşı tarafı suçlamanın bir faydası yoktur. haklı veya haksız çıkmanın da bir faydası yoktur...
    kimseyi suçlamazsanız acınız da o kadar az olur. süreci de o kadar çabuk atlatırsınız. çünkü suçlamak bir çok soru işaretini de beraberinde getirir. kimsenin cevaplayamayacağı sorular bir işinize yaramaz, sadece sizi beklentiye sokmaya ve acınızı yanınızda taşımaya devam etmenize sebep olur. şemayı düzeltmenin en etkili yolu, olduğu gibi kabullenmek ve bittiğine inanmaktır.
  • tanımadığımız, zaman geçirmediğimiz birine duyduğumuz aşk, şema kimyası’dır.
    bu yüzden ilk görüşte aşk yoktur; şema kimyası vardır.
  • bdt*'ye göre şemalar, çocukluğun erken döneminde oluşan, bilişsel, duygusal ve davranışsal bir inanç sistemidir. hayatı nasıl algıladığımız ve algılara yönelik geliştirdiğimiz tepki kalıplarıdır. zihin erken dönemde çevreden, ebeveynlerden belirli kodlar alır, bu kodlar nöral örüntüler oluşturarak zihne işlenmiştir. (bilinçdışına işlenmiştir de diyebiliriz zaten bilincin ve bilinç dışının net bir tanımı henüz verilememektedir). bu nöral örüntüler patternlerinin temel ihtiyaçların karşılanmadığı durumlarda ya da ilişkilerde kendini otomatik pilota bağlayıp verdiği tepki bütünüdür şemalar.

    şema kimyası* ya da schema mode chemistry erken dönem çocuklukta oluşan bu uyum bozucu şemaların sürdürülerek, buna uygun arkadaş ya da partner seçilmesi durumudur.
    mesela narsistik eğilimli bir ebeveyn tarafından yetiştirilmişsinizdir, duyarsız ve bencil ve buna uygun bir şema geliştirirsiniz, yıllar sonra gözleri bağlı eros'un okunun kurbanı olursunuz ve birine gönlünüzü kaptırırsınız sonra o birisi size ebeveyniniz gibi davranmaya başlar. siz bunu eros'un gözlerinin bağlı olmasına bağlarsınız oysaki durum sanılanın aksine tamamen şema kimyasıyla ilgilidir.
    nasıl mı o birini bulduk peki? tekrarlayacak olursak, binlerce sensör ve kodlardan oluşmuş bedensel yapımız küçükken buna göre programlanmıştır.
  • bu aralar üzerine bolca okuma yapıp, lisans günlerimde içine dalmadığım kadar dalma fırsatı bulduğum şema terapi kavramlarından biri.

    şema kimyasına geçmeden önce, şemalar özetle şunu der; her insanın çocukluk döneminde hayatla başa çıkabilmek adına geliştirdiği bir veya daha çok duygu düzeneği bulunur. bu şema, sizin doğru tetiğe basıp doğru mekanizmayı çalıştırabilmenize olanak tanır. böylece, öğrenmiş olduğunuz düzeni (yanlış ve sağlıksız dahi olsa) sürdürebilirsiniz, sıfırdan amerika’yı keşfetme stresiyle boğuşmanıza gerek kalmaz.

    şema kimyası ise, sahip olduğunuz şemaları kullanabilmenize zemin hazırlayan şemalara sahip kişilerle tutturduğunuz görünmez bağdır.

    çok kişi söylemiş, evet, aşk dediğimiz şey şema kimyasının oluşması sonucu şemayı hazırlama sebebi olayların bilinçdışı şekilde karın kramplarına sebep olmasıdır. özellikle düşünün, bulacaksınız ipuçlarını. aşık olmak size iyi hissettiren bir kötülük hali, bir bağımlılık hali. şema kimyası da öyle esasen. şema, siz hayatla başa çıkabilin diye birtakım negatif yaşantılara tepki olarak doğmuştu, unutmayın. siz bu negativite ile başa çıkabilin diye olaya konu davranışları pozitif etiketlemiştiniz. o yüzden, şemanızı tetikleyecek birine denk gelirseniz kimyanız tutmuş olur ve karın kramplarınız yeniden nükseder, bu sefer ise adı aşk olur.

    düşünülenin aksine, şema kimyanızın tuttuğu kişiyle birlikte olmak yapıcı ve sağlıklı değildir. sizin bu şemayı oluşturmanızın nedeni zaten bakım vereniniz ile vakti zamanında oluşturduğunuz yanlış ilişkiydi, yani şemanızı besleyecek bir yeni figüre ihtiyacınız yok. hiç çekici olmamakla ve karnınızda kramplara sebep olmamakla beraber sizin sağlıklı ve sizi şemalarınızdan sıyıracak bir ilişkiye ihtiyacınız var. yapılabilirliği, uygulanabilirliği, sürdürülebilirliği oldukça zor olan bu bilinçli tercihin ödülü çok büyük. ben biraz da bu yüzden, yapması sıkıcı ve kısa sürede mükafatını görmenin zor olduğu egzersiz hareketlerine benzetiyorum şema kimyasına karşı gelmeyi. yeterince sabrederseniz, olumlu sonuçlarını görmeye başlamakla kalmaz, sporun tetiklediği dopamin akışınız sonucu acayip keyif aldığınız bir hobiye de sahip olursunuz, sadece sebat etmeyi bilmeniz gerekir. şema kimyanıza ters düşmek ve sizi sevecek, size değer verecek kişilere şans vermek de böyledir işte aslında.

    tüm bunlardan hareketle, önce şemalarınızı keşfedip sonra geriye dönük hayatınızı gözden geçirmeniz sizi ileriye yönelik şema kimyasına düşüşlerden koruyacaktır.
  • bir çok yazar tarafından çok güzel açıklanmış. çekimin kaynağının farklılardan da öte tam tamına, 180 derece zıt olma durumu olduğundan, bu sebeple de dinamiği %99.9 olmayacak dua* olarak niteleyip üzerine yemin etsek başımızın ağrımayacağından bahsedilmiş. kısa vadede, çoğu örnek için bunun büyük oranda doğru olduğuna katılmakla beraber üzerine düşünmekte de fayda olduğuna inanıyorum.

    kişi kendinde eksik olanı arar, efendim zıt kutuplar birbirini çeker, e diğer taraftan benzer benzeri çeker, benzerlikler tanıdık olma hissini ve yakınlığı doğurur. gibi gibi çeşitli deneysel çıkarımların toplamının bize anlattığı ne?

    psikopat bir tanrı oturup çekin ulan birbirinizi.. ne kadar zıtsanız o kadar çekin.. ömür törpüsü olun birbirinize, eziyet olun, tetikleyin durun, savaşın, yiyin birbirinizi, kaynaklar da kısıtlı, ömür de sonsuz değil, kalbinize de na bu kadar aşk koydum hadi çözün bakalım mı demiş?

    bu konuyu buradan uluslararası iktisada, dış ticarete, bir ülkede yetişmeyen ürünün başka ülkede yetişebilmesine ya da doğu batı sentezi ve dünya barışına bağlamamak için kendimi zor tutuyorum ama bilin ki zilyon tane farklı şemamız da olsa bu şemaların bizi zamanında korumak için gelişmiş olduğu ne kadar gerçekse bugün bu şemaların tam da o zıtlık üzerinden bir aynılık, benzerlik, paralellik ima ettiği, sonsuz bir zenginlik ve öğrenme fırsatı içerdiği ve aynı öz'ün soyu olduğumuzu bize hatırlatma işlevi gördüğü ve dengeye getirilmeleri, uzlaştırılmaları sürecinde kendimize de karşı tarafa da daha fazla şefkat ve anlayışla yaklaşmamız için dizayn edildiği de bir gerçek. bence.

    ben bu dünyanın bir okul olduğuna inanıyorum. şema kimyası adlı dersi almak, kalbinin hayvan gibi kırılması riskine girmek istemiyor musun? tamam başka dersi al. ama hangi dersi alırsan al, insan olman için öğretim programına konuldular. ve son tahlilde çıktı aynı olacak.

    sonuçta sistem çekil ya kulum demiş madem, çekileceksiniz. ama ister çekilin, ister direnin o ders öğrenilecek -yani umulan o. ve şemalar dengeye geldiğinde de ortada o şiddette bir kimyasal çekim kalmasa bile muhteşem bir uyum ve yol arkadaşlığı olacak. diye tahmin ediyorum.

    önemli not: tarafların psikolojik sağlık konusunda asgari bilinç sahibi, öğrenmeye ve terapiye açık, sürecin kendisinden haz almaya gönüllü oldukları varsayılmıştır.

    çok daha önemli not: şişede durduğu gibi durmaz bu üst düzey kimya. birbirinizin elinde de kalabilirsiniz. dediğim gibi sıkı terapi desteği almıyorsanız, zarar vermemek için uzak durmak en en en doğrusu.
  • lanet olsun.
    lan burda olmamaliyim diye diye orda olmaya devam edersiniz.
  • bunun için önce şemaları öğrenmek gerekiyor. sonra hangi şemada tetiklenme yaşadığını bulamak gerekiyor. sonra onun üzerinde çalışmak gerekiyor. biraz meşakkatli ama sorunları kökükünden çözmek için gerekli. bunu hallettikten sonra o kimyanın etki alanına girmekten kurtulabilirsiniz. deneyimlemişim gibi yazdım ama şimdilik fikir aşamasında henüz üzerine çalışmadım güzel bir kaynak var kafamda bakalım. bi başlayayım olumlu anlamda bi gelişme olursa editlerim.

    edit: başlığa denk gelmişken editimi yapayım. bence şemalar değişen şeyler değil. mantıken çocukluktan hatta bebeklikten bu yana savunma mekanizmaları olarak geliştirip içselleştirdiğimiz bir şeyin değişmesini beklemek biraz ütopik olur. belki farkındalık ile bunu ilk fark ettiğimiz anda bizi tetikleyecek insanlardan uzak durmaya çalışabiliriz. bu da bağ gelişmeden yapılabilecek bir şey, bağ geliştikten sonra bunu yapmak da zorlaşıyor. kısacası şemaları kabullenip gözleri açık tutmaktan başka yapılacak bir şey yok.
  • hakkında kitap önerisi aradığım kavramdır.

    tecrübe etmişliğim olduğunu düşünüyorum, gençken belki bir kere yaşamak bir daha riskine girmemeyi öğrenme açısından faydalı olabilir. birbirinin yaralarını derinleştirmekten öte bir işe yarıyor mu emin değilim.

    hakkında şöyle bir yazı var:
hesabın var mı? giriş yap