• ilker küçükparlak'la yapılan söyleşiyi okurken karşılaştığım kavram, bağlanma kuramları arasında sanırım en sancılı olanı. anxious avoidant ya da kaçınan bağlılık olarak da geçiyor. bebeklikte/ çocuklukta annenizle ya da size bakan kişiyle geliştirdiğiniz ilk ilişki modelinin, yetişkinlikte kurduğunuz -bilhassa duygusal- ilişkilere sirayet etmesi kuramından hareketle ortaya atılan bağlanma stillerinden biri özetle. şurada bahsedildiği üzere ilişkide üç tür bağlanma söz konusu: güvenli bağlanma, kaygılı kararsız bağlanma ve kaçıngan bağlanma. küçükparlak'la yapılan söyleşide kaçıngan bağlanmaya odaklanılmış:

    "günümüzde bağlanmadan yaşanan ilişkiler, başladığı ve bittiği zamanı içinde barındırmıyor. ıssız adam filmindeki gibi davranışlar moda oldu. filmin sonunda kimse gözyaşlarını tutamasa da bağlanamama sorunu yaşayanlar azımsanacak oranda değil. bu ayrılık furyasının arkasında gizli bir psikolojik sorun mu var? insanlar bağlanamama sorunları yaşıyorlar. bu sorunu kapatmak içinde modern hayat adı altında yalnızlığın ve değersizliğin pençesinde mi kıvranıyorlar? kendilerini değersiz hissettiklerinden mi terk edilmemek için terk ediyorlar? çaresi yok mu durumun? psikiyatrist dr. ilker küçükparlak ile ıssız adam ve kadınları konuştuk.

    *ıssız adam ya da kadın diye tanınan kişilerin özellikleri nelerdir?

    meşhur bir film karakterine öykünüyor olmak da insanla ilgili önemli şeyler söylese de sadece bu veriden yola çıkarak insanlarla ilgili yorum yapmak sağlıksız olur. dolayısıyla ıssız adam ya da kadınların özellikleri yerine işin psikolojik boyutunu ele alıp kaçıngan bağlanan kişilerin özelliklerinden bahsetmeyi tercih edeceğim.

    hayatta herkesin diğerleri ile belirli bir mesafeden rahat ettiğini ifade edebiliriz. güvenli bağlanan insanlar sevdikleriyle yakın olmaktan keyif alır ve belirli sürelerle yalnız kalmaya da tahammül edebilir. kaçıngan bağlanan insanlar ise sevdikleriyle bile yakınlaşmaktan huzursuz olabilirler. bu oldukça mutsuz eden bir durum aslında. bu yüzden hayatlarına birilerinin girmesi konusunda oldukça isteksiz davranabilirler çünkü sonra uzaklaşması kaçınılmaz ve sıkıntı verici olacak. elbette bilinçli sürdürülen bir takım tercihlerden bahsetmiyorum, hatta bu genel örüntüyü kişiye anlattığımda genel olarak şaşırarak dinliyorlar ve bir adı olmuş olduğuna seviniyorlar.
    romantik yaşantıda bağlanmaktan kaçınmanın bir yolu bütünüyle uzak kalmak. tam bir münzevi hayatı yaşayan insanlar vardır. inançsız olsalar bile keşiş hayatı yaşarlar. bazen de kaçınma tam tersi birine bağlanmaktan kaçınmanın yolu araya sürekli başkalarını almak olur. 'çok kadın hiç kadındır' bu açıdan anlam ifade eden bir söz. filmde de baş karakter bağlanır gibi hissettikçe anlayamadığı biçimde huzursuzlanıyor ve özellikle de para karşılığı seks yaparak kadını nesneleştirdiği ilişkiler yaşıyordu. yine filmde ıssız adamın annesi ile ilişkisinin son derece mesafeli olması da bu açıdan çok isabetliydi.

    bu yakınlaşma meselesi sadece romantik yaşamda değil hayatın her alanında görülebilir. anneyle yakın ilişki kuramayınca yaşamın kendisiyle de ilişkiler bu doğrultuda şekillenecektir elbette. örneğin memleketlerine olan bağları daha zayıf olduğu için daha kolay iltica talebinde bulunabilirler ve yurtdışında yaşayabilirler, takım tutmama eğilimleri daha fazladır, sivil toplum kuruluşlarında çalışmaya pek gönüllü olmazlar. hatta dini olarak da kendilerini manevi figürlere yakın hissetmedikleri için inançsızlar arasında kaçıngan bağlanmanın daha sık olduğunu biliyoruz.

    *kaçıngan bağlanan kişiler neden bağlanamaz?

    çocuklukta bakım alma sürecinde şekillenen bir durum. kişi bu soruyu kendine sorabilecek hale geldiğinde süreç çoktan tamamlanmış oluyor. aslında büyük oranda hayatın ilk 3 yılı içerisinde şekillendiğinden bahsetmek mümkün. bebeğin bakım vereni çoğu durumda annesi olduğu için bundan sonra annesi olarak bahsedeceğim. bebek ve anne arasındaki ilişki çerçevesinde şekillenir hepsi.

    bağlanma diğer pek çok memelide de ve özellikle de diğer primatlarda bulunan bir fenomen. özellikle insan yavrusunun çok çaresiz doğduğunu biliyoruz. bu çaresizlik içinde bebek en ufak ihtiyacını bile karşılayamadığından sıklıkla içgüdüsel olarak bağlanma sistemini aktifleştirir yani ağlar ve annesini çağırır. annesi de uygun bir duygusal tonla sıkıntıyı çözer. bu süreç aylar içinde binlerce defa tekrarlandıkça çocukta sorun yaşasa da çözümünün olabileceğine ilişkin bir metanet duygusu gelişir. ayrıca insanlardan yardım istemenin riskli olmadığına ilişkin bir güven de gelişir. buna güvenli bağlanma deniyor.

    bazen bebek ne kadar ağlarsa ağlasın ihtiyacı çözülmez ya da çözülür ama o uygun duygusal ton olmaksızın çözülür. bu durum karşısında içgüdüsel olarak bağlanma sistemi daha da aktive edilir, bebek daha da ağlar. sorun hiçbir şekilde çözülmüyorsa ve bebek sakinleştirilemiyorsa bebekler bir süre sonra işe yaramayan bu bağlanma sistemini deaktive ederler. bu bebekler kaçıngan bağlanacaklardır ve erişkinliklerinde de kendilerine sık sık mızmızlanmamaları gerektiğini söyleyip başkalarına ihtiyaç duymaktan nefret edeceklerdir. sevdiklerine bağlanır gibi olduklarını hissettiklerinde telaşlanırlar çünkü duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasının sürdürülebilir olmadığını öğrenmişlerdir. elbette bütün bunlar oldukça bilinçsiz biçimde vuku bulur. dediğim gibi, kişi bunlarla ilgili konuşabilmeye başladığında zaten bağlanma sistemi kaçıngan olarak çoktan oturmuştur bile.

    *bağlanma sorunu yaşayanların çocukluk döneminde yaşadıkları travmalar bu durumun neden olduğu söyleniyor. doğru mu?

    travmatik çocukluk yaşantıları da bağlanma biçemini etkileyebilir ama esas olarak travmatik tek bir olay ya da olaylardan çok ideal olmayan bakım verme biçiminden bahsetmek daha uygun olabilir.

    *bağlanamayan insanlarda değersizlik duygusu ağır mı basıyor?

    genelde tersi. bağlanamayan kişi kendini diğerlerinin bağlanmaya değmeyeceğine ilişkin ikna etmeye gayret eder. diğerleri zaten kendisine layık değildir. daha düşük olasılıkla kendilerinin diğerlerine layık olmadığından endişe eden biri olacaktır.

    *bağlanma sorunu daha önce de var mıydı? yoksa gündeme geldiği için mi bu şekilde davrananlar oluyor?

    bağlanma 'biçemleri' insanlık boyunca vardı ama birkaç şey olmuş olabilir. ilki zaman içinde kentleşmeyle birlikte çocukların daha izole biçimde büyümeleri ve kadının üzerinde giderek artan hem finansal hem de sosyal beklentiler kaçıngan bağlanma oranlarını arttırmış olabilir. bu konuda yeterli veri yok. ikincisi ise geleneksel toplumsal rollerin değişmesi ve özellikle de çalışanların homojenize edildiği çalışma kültürünün yerleşmesi ile birlikte bu kişilerin oranları değişsin ya da değişmesin daha fazla sıkıntı yaşıyor olmaları mümkün. bu nedenle önceden göze batmayan içe dönük bir kişilik yapısı şimdilerde sorun yaşıyor olduğundan daha fazla görünüyor olabilir.

    *tedavi için neler öneriyorsunuz?

    bu soru iyi oldu çünkü kaçıngan bağlanma bir hastalık değil bir durumdur. kişinin boyunun fazla uzun olması gibi düşünebiliriz. diyelim ki bu nedenle kişi daha fazla bel fıtığı olabilir ama hastalık olan bel fıtığıdır, boy uzunluğu bir özelliktir. bazen de bazı sıkıntılar boy uzunluğunun kendisinden değil, diğerlerinin boyunun o kadar uzun olmadığından ötürü binaların ve eşyaların ortalamaya göre yapılmış olmasından kaynaklanır. bu durumda hiç hastalık yoktur ama hayatta sıkıntı veren ve danışmanlık verilebilecek durumlar vardır.

    kaçıngan bağlananlar depresyona meyilli olurlar ama kaçıngan bağlanmanın kendisi bir hastalık değil özellik ya da durumdur. hayat kalitesini azaltan bir durum olduğunu düşünüyorum. bağlanma biçeminin erken erişkinlik yaşamında istikrarlı ve sağlıklı bir ilişki ile düzelebildiği görülüyor ama kaçıngan bağlananlar genelde böyle ilişkiler kuramadıkları için bu da çok düşük bir olasılık olarak kalıyor. diğer seçenek de psikoterapi elbette. bilişsel davranışçı terapiler gibi sonuç odaklı ama daha mekanik terapi yöntemlerinin bağlanma biçemine çok etkisinin olduğunu söyleyemeyeceğim. içgörü yönelimli psikoterapi, kısa psikanalitik psikoterapi ya da klasik psikanaliz gibi süreç odaklı yöntemler bu konuda daha tercih edilebilir.

    *kaçıngan bağlanan bir kişi terapi gördüğünde başarı oranı nedir?

    bu konuda size verebileceğim net rakamlar yok ne yazık ki. öncelikle yapılan çalışmalarda örneklem sayısı çok küçük olmak zorunda kalıyor. bağlanmadan bahsettiğimiz için de terapist faktörü diğer her şeyden önemli olduğu için standardize edilmeleri çok güç. son olarak kaçıngan, güvenli ve şimdiye kadar bahsetmediğimiz kaygılı bağlanmadan bahsettiğimizde kategorik bir düzlemdeyiz. oysa ki bu durumu spektrum olarak algılamak daha sağlıklı. yani kaçıngan ne kadar kaçıngan sorusu. terapinin birden fazla amacı olacaktır. ilki yıllar sonra da olsa güvenli bağlanma ilişkisini bu kez terapist-danışan arasında tesis edebilme ve bunun diğer ilişkiler için prototip oluşturması. diğeri de mevcut bağlanma biçemi ile kişinin hayatını daha doyurucu biçimde yönetmesine yardımcı olabilmek. bu bağlamda kaçıngan bağlanmada kişiyi 'sosyal kelebek' yapmak gibi bir hedef absürd olacaktır. kısmen bağlanma biçemini iyileştirmek, kısmen de mevcut bağlanma biçemiyle hayatını daha ideal biçimde sürdürmesinden bahsettiğimizde de tedavi başarısına ilişkin bir parametre oluşturmak iyice olanaksızlaşıyor. dolayısıyla rakamlardan çok süreçten bahsedebiliyoruz."

    kaynak: https://ihtisastramvayi.com/…lar-ve-issiz-kadinlar/

    şurada da pek çok referansın yer aldığı detaylı bir makale mevcut: https://www.tavsiyeediyorum.com/makale_7428.htm
  • psikologsanız klinikte karşınıza sıklıkla çıkacak (ya danışan olarak ya da danışanın hikayesi olarak) hikayelerin en temel unsurları olabilir kaçıngan bağlananlar. şıp diye anlarsınız:

    - "bağlanmaya hazır değilim" derler ya da düşüneceklerdir. ama düşünmenin sonunu getiremezler, sürekli bir arada kalmış hali yaşayıp karşılarındakine de hayatı zindan edebilirler.

    - ufak tefek kusurlara takılırlar: yemek yiyişleri, ailesiyle alakalı alakasız bir şey vs.

    - eski sevgilileri burnunda tütüyordur (literatürde "hayalet eski sevgili" denilen şey oluşur, eski sevgililer yüceltilir ve kusursuzlaştırılır).

    - başkalarına kur yaparlar, hatta yanınıza bile yaparlar. ya da kurs yaptığınızın düşünülmesini sağlamaya çalışırlar. saklamaya çalışırlar vs (kişi erkekse, erkek arkadaşıyla olan görüşmesini "bir arkadaşım" diyerek gizler mesela kıskançlık hissi oluşturması için).

    - karşı tarafa hisleri olduğunu söyler ama onu sevdiğini açıkça söylemez.

    - samimi bir görüşmenin ardından günlerce aramaz, işler tam yoluna girmişken korkar ve "kaçar", elde edilmiş olarak görünmeyi istemez.

    - ilişki içerisinde olduğu kişiyle konuşurken zihinsel olarak ortamı terk eder, "dalıp gider", dinliyor gibi görünürken başka şeyler düşünür vs.

    - sır saklar, belirsiz bırakır, karşısındaki insan sürekli bir gizemi çözmeye çalışıyor haldedir.

    sayarken bile bunaltan daha nice özellikler.

    oyun oynamayı seven, gizemli ve elde edilmesi zor kişi görünümüne girmeye çalışan bu insanların ennn zor kısmı ise terapiyi kabullenmelerinin zor oluşudur.

    son olarak, geçmişlerinde sıklıkla atıfta bulundukları bir bağlanma travması muhakkak bulunur...
  • eski sevgilim sayesinde yakınen bildiğim, üstteki her maddeyi tikleyebildiğim bağlanma stili. şu an yaşanan ayrılığın sebebi de yine bu kaçınma hali.

    bunlar herhangi bir sorun çıktığında sizinle iletişimi aniden ve tamamen kesip sizin hatanızı anlamanızı!!1 beklerler. insan gibi tartışmak, çözüm üretmek mümkün olamaz.

    ilişkilerinde kapanış da yapamazlar bu yüzden.

    ben de isterdim 4 yılın sonunda insan gibi konuşarak bitirelim ama yok, kapanış yapmak yerine muallakta bırakmayı, sonra da o kapı kapanmamış gibi çat kapı geri dönmeyi tercih ederler bunlar.

    oldukları gibi kabul edilmesi zordur, o yüzden kendi sağlığınız için uzak durmaya çalışın. yoksa sevgisizlikleriyle sizi günden güne solduracak, tam yokluğuna alıştığınızda geri gelerek dengenizi bozacaktır. onunlayken ilişkiniz olduğunu zannetmenize rağmen asla gerçek bir ilişkide olduğunuzu hissedemeyeceksiniz ve asla sevilme hissini doyasıya yaşayamayacaksınız.
  • ıssız adamlığa sebep olan, narsistik kişiliğin yapı taşlarından biri olan bağlanma stili. içerde bir yerde daima yalnızdır ve boşluk duygusu hakimdir. "travma psikolojisi" adlı kitaptan bu bağlanma stiliyle ilgili bazı alıntılar yaptım:

    ayrılık sürecinde hissettiklerine ilişkin olarak;
    "bir gecikmiş ya da zaten hiç olmayan derin üzüntü süreci yaşarlar. kayıp süreci açısından bakıldığında kaybın hemen sonrasında en az düzeyde üzüntü gösterecekleri ancak daha sonra bu kaybı hatırlatan bir uyarıcıyla karşılaştıklarında /yüzleştiklerinde ani ve yoğun bir üzüntü süreci yaşayacakları söylenebilir. bununla birlikte ayrılık süreciyle ilgili gerilimi bastırmaya ve ölümü hatırlatan durumlarla karşılaşmaktan aktif biçimde kaçınmaya yönelik girişimlerde bulunacakları da göz önüne alındığında dolaylı ipuçları derin bir üzüntü süreci yaşadıklarını gösterse de (ör. psikosomatik yakınmalar) doğrudan belirti göstermeyecekleri söylenebilir. kaçınan bağlanma stiline sahip birey için kayıp sürecinin farkındalığı onu bir insanı sevdiği, bağlı ve yakın olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye yöneltir. birey bu noktada derin bir üzüntü yaşamaktan kaçınarak bağlanma süreçleriyle yüzleşmekten de kaçınmış olur ancak bunun bedelini de çözülememiş derin üzüntü süreciyle ödemek durumunda kalır. " bunun sonucunda da belirgin somatik yakınmalar yaşandığına da değinilmiş.

    özetle bitti diyen kıza sen bilirsin diyen erkekler genelde bu gruptan çıkmaktadır.

    ulusalcılık, yurtseverlik, dindarlık gibi konularda fanatizm noktasına gelenlerin ekseri bu gruba ait olabileceklerinin altı çizilmiş: "düşmanlık ve saldırganlık, kaygı uyandıran yakınlık ve bağlanma ihtiyaçlarından kaçınmak açısından işlevseldir. kaçınan birey böylelikle hem yaşamı/çevresindekileri protesto etmiş olur hem de kendisiyle dış dünya arasına bir sınır çizmiş olur. bir başka deyişle reddedenleri reddeder. öfke ve nefret duyguları başkalarına yakın olma, ait olma ve bağlanma ihtiyacı duyan ancak reddedilme korkusu ve bağlanma kaygısı da yaşayan kaçınan birey için koruyucu bir kalkan rolünü oynar."

    edit: narsistik kişiliğin yapı taşlarından diye tanımladığım kısmın havada kaldığına dair bir mesaj aldım. diğer yapı taşlarını da aşağıya ekliyorum:

    (bkz: haklılık şeması)
    (bkz: kusurluluk şeması)
    (bkz: duygusal yoksunluk şeması)

    bu şemalardan en az birine kaçıngan bağlanmayı da eklersek narsistimiz servise hazırdır. *
  • böyle bi'şey
    edit: link yenilendi.
  • kaygılı bağlanma mı daha lanet bu mu karar vermek zor? galiba en berbatı kaygılı&kaçınan iki insanın buluştuğu ilişki türü olmalı yoksa iki kaygılı ya da iki kaçınan birbirini bir şekilde boğarak idare eder ya da çeker gider arkalarına bakmazlar.

    kaçınan bağlanma çocukluk döneminde ilgi azlığı veya doyuma ulaşmama, küçük yaşta yatılı okul, ebeveynlerden uzak büyütülme nedenli oluşabildiği gibi sonradan erişkinlik döneminde bir travma, beklenmedik ayrılık, aldatılma tarzı olaylarla da gelişebilen bir şema.

    sevgisinden asla emin olamazsınız, arada ilgi olsa bile asla tam anlamıyla dile getirmez. çok samimi zamanlardan sonra günlerce irtibat kurmaz. ama size geri döndüğü zamanlarda dün görmüşsünüz gibi her şey yolundadır. biraz avcı şemasıyla da uyuşuyor. flörtöz oldukları için siz kendisine bağlanana kadar aşırı alttan alan, çekici özelliklerinden dolayı fark edemezsiniz yada fark ettiğiniz de artık bağlanmışsınızdır.

    bağlanma istekleri hiç mi olmaz kaçınanların, olur aslında sıkıntı da orda bağlanma isteği oluştuğunda aynı anda kaçma hissi de geliyor. berbat bir şey olmalı ben pek hayal edemedim? o yüzden arada kendilerinden yoruldukları bir döneme denk gelirseniz belki evlenirler yada bağlanırlar ama uzun sürer mi bilinmez, yada size sevgiden mi bıkkınlıktan mı geldiğini bilemezsiniz diyelim. zor yani zaten hayatta ne kolay onu da bilmiyorum ya ben neyse.

    daha ayrıntılı incelemek için john bowlby'ın kitaplarına ve çalışmalarına bakabilirsiniz.
  • hayatımda gördüğüm en sevgisiz, en kalpsiz, en bencil, en faydaci, en bıktıran insanların sahip olduğu özellik. huzur ve mutluluk arıyorsanız asıl siz bunlardan kaçın. hiçbir sike derman olmadıkları gibi mevcut hayatları da zikmekte ustadirlar. bunlar ilişkide kapanış bile yapamayan, ben gidiyorum diyemeyen demeye götü yemeyen son derece psikotik insanlardır. onları kendisine tapan, son derece pasif ve psikolojik şiddet karşısında fedakarlık yaptığını sanan başka partnerlere bırakın. :).

    not: genellikle narsist örüntüye sahip olurlar. genellikle...
  • aldatmaya yüksek dozda meyilli bireylerdir cinsiyet fark etmeksizin.birisi ile duygusal bağ mı kurdu hemen geri çekilmeyi deneyip zihninde ve reelde muhakkak başka birisine yönelip ikili gitmeyi tercih edecektir. teslim hiç bir zaman olmaz olamazda hele ki evlilik korkulu rüya şayet zorunda kaldıysa ya çok işiyle meşguldür ya da yataklar bile çoktan ayrılmıştır yeter ki eşinin şefkat dolu kollarına maruz kalmasın yoksa boğulurlar.balayında muhakkak suit oda tutulacaktır çeşitli bahanelerle ayrı yatması gerekebilecektir olan kendileri hariç asıl hezimeti partnerine yaşatmakla devam edecektir..
  • çağımızın vebasıdır. kaçıngan bağlanma stili olan birine kaçıngan bağlansak nasıl olur çok merak ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap