deneyim
-
yaşantılamanın, deneyimlemenin hem süreci, hem kavram ismi, hem yerine göre çıktısı/çıktıları.
tecrübeyle sabittir, öğrenmedik götte don durmaz; ve lakin öğrendik götte don durur mu?
kendini en iyiden kopartmazsa deneyimden kopacak.
keşke diyenlere karşı 'iyi ki deyin, keşke demeyin,' diye bir akım var, yanlışlara karşı yeni-doğrucular. onlara da ben yanıt buldum, ki daha da yeni-doğrucu muyum, deneyimci miyim bilmem. diyorum ki: 'iyi ki keşke.'
seçerken, eylerken kendime öncelik vermeliyim. ama benim deneyimimin özü hakkında herkes -farklı biçimlerde- o kadar yanılıyor sanıyorum ki, benim de anlamadığım, ne yaşadığımı bilmediğim olasılık sınırına giriyor.
üzülme ve yas acısı sayesinde onu öteden beri titreten kaybetme korkusunu aştı. üzülmek esnek bir varoluş/canlılık, katılaştırmadı; öte yakaya geçirdi. ömür, hissedilen paylaşılan bir deneyim; uç uca eklenen zamanlar süresi değil. bir ömür kısa ama dopdolu olur. kaybı, kayıp çaresizliğini bu aşabilir.
sanırım bu iyilik imge ve zorlantısından kurtulma, buna uyan insan ilişkileri ve deneyimleme gerektirdi. ahlaktan ve ahlaklılık tekelinden vazgeçmem gerekti. o süreç özde ve gözlerde ahlaksız olmayı göze aldırdı. ok yaydan çıktığında ne olacağını ancak zaman gösteriyor. bu, çıplak bilgi ve deneyim-deneyleme zorunluluğu işte. kitaplardan olmuyor. (bkz: kendini olduğu gibi kabul etmek/@ibisile)
hem ilişkide hem ayrılıkta denge bulunur. standart koşullarda veya büyük olasılıkla. o zaman aşka, dehşet dengesiyle kurulu ateş/yanma deneyimi diyebiliriz. bu ateş her türlü beklenmedik, iyi ve kötü eylemi, çözümü, atılımı mümkün kılar. aşkı yeni-ruhçulardan ışık yazan 'dünyada olan ama dünyadan olmayan (deneyim),' olarak betimlemiştir. varoluşun en büyük ve en önemli değilse bile çok büyük ve çok önemli deneyimi. herkese vurması beklenmeyen piyango. vurana algılamak ve doğru davranmak (doğru yanmak) nasip olsun, gene de aşka doğru davranmak olmazsa olmaz değil. zaman ve mekandan bağışık, bunların ötesine taşıyan şey olduğundan, o doğrusunu algılayıp bulma sonradan, hatta pişmanlıkla da yapılabilir. aşk, bitti veya sürdü, hem öncesini hem sonrasını aydınlatan, temel değer. diğer değerlerin içine giren değer. o bakımdan tanrı sevgidir, sevgi tanrıdır önermesi hiç boşuna değil, tam isabet. tanrı her yerde ama bazen bir biçimde harçta ve kamufle-örtük durumda. (bkz: aşk/@ibisile)
insan kişiye olanın ötesinde gruba da aktarım geliştiriyor. yatılı büyüyen çocukların hem herkesi tanıması, hem de genel yatılı güruhunu anababası gibi aziz tutması bu tip bir şey. artı varlık yalıtımı içinde her birerimiz tanrı, mutlak yetkili, veya alçakgönüllüce gezegen veya adayız. yalnız, arada laf atabilen, haberleşebilen, uzaktan destek olabilen yalnızlar. sevgili ve eşler yakından değil uzaktan destektir, uzaktan aynadır. daha ötekiler daha da uzaktan destek/köstek aynaları, referansları. aşık çiftimiz kadar iyi iş görebilecek tek merci düşman veya nefretliklerimiz. benim bir yitiğime (yani bende olana) sahip olmayan hiç kimseden nefret edemem. hiç. ve bizden bir parça taşımayan hiç kimseyi de beğenemeyiz, hayran olamayız. ötekinin kurduğu denge. bu bilgileri bilmek gerekmez, bu bilgiler işler. bedenimizin işlerliği gibi. bu bilgilere direnebilir, ihanet edebiliriz, sürekli baş eğemeyiz; o zaman işimiz dallanır budaklanır. attığımız bumerang gibi, bize döner (bazen kaş yarar). yaşamda başka ne öz/asıl işimiz var? bakıcaz görücez, uyuycaz, uyanıcaz. başımıza kısmet vurursa tanrı vergisini kullanıp vergisini, zorunluluklarını ödüycez. önemli bir ilke; inanç deneyimin yerini tutmaz ve aşamaz. deneyimlenmedikler boş ağırlık çöp. çiğ süt emdiğimizden sık sık onu da yapıcaz. çocuk oyunu ve kumdan kaleler gibi.
iyimser ile kötümser:
aslında umutlu/iyimser olma ile umutsuz/kötümser olma eşit ölçüde olgulardan (istatistikten ve deneyimden) bağımsız, içsel yani sanal kaynaklılar. içsel/kişiliksel olan bunların kökü erken çocukluk dönemi ve ailedeki büyüme öyküsü bakımından yine olgusal olanla (deneyimle) birleşiyor. orada ise olgusalın yönü ve yönetimi denetlenemiyor, rastlantısal kalıyor. can suyu diyebileceğimiz anne (anababa) ne benzersiz bir ilk hız (ilk etki) vericidir, hayret! (bkz: iyimserlik/@ibisile)
bu durumda düzeltici-onarıcı deneyimler, kurulmuş zemberek gibi keyfi giden insanoğlu için altın veya gömü değerinde. hani yaşamın bazen kötü başlayan darbelerinin bizde umut dinamiği yaratacak bir yön kazanması gibi. bir de dönüşüm ebeliği yapan terapi, yardımlaşma mesleklerinin değeri o seyrek yaşanabilen viraj alışlarda saklı. daha düzensiz olarak olağanüstü haller, toplumsal histeriler, bir de devrim dönemleri yüksek potansiyelli trafolardır denebilir. mucizenin başka terimlerle tanınması ve irdelenmesi bu.
iyimserlik de karamsarlık da deneyimden, hayata eklenen yeni verilerden bağımsız ve deneyime dirençli gibi geliyor. oysa ana kampımız hangisiyse öbürüne doğru yolculuk hatta bilimsel yöntem/tavır mümkün olabilirdi, pek öyle değil. ben iflah olmaz iyimserim. karamsar olsam ona da sahip çıkardım, şimdi kendimle uyumlu olarak buna sahip çıkıyorum. (bkz: kötümser/@ibisile)
dünyaya, oradan tıbba aydın doğan deneyimsiz ama bilgiç çocuk, bir iki yıl içinde mesleğin gerektirdiği cehalete kavuşuyor. öncül bilgiçliği internet ve kendi kendine öğret kuşağı olmasından, bilgiye erişimin kolaylığından. soncul cehaleti meslek içinde pişmeye başladıkça melezlenmesinden, çıraklıkta eskilerin hakim olduğu tutuculuğa zorlanması ve alışmasından, yerel gerçeklerden bir de.
çağın hastalığı inançsızlık. doyumsuzluk ta üretiyor bu. söz konusu inançsızlık öncelikle kendine, yaşama, sürece inançsızlık zaten. duygularının, inandığının, inanabildiği kadarının hakkını vermeme*. acıya hayır demeyen kişi, neşeye coşkuya evet eklediğinde mucizeler başlıyor. kağıt üstünde değil, hayat üstünde, deneyim içinde. inancın kazanımı bu.
suçun olmadığı bir dünya olanaklıdır ama mutsuzluk ve acının olmadığı bir dünya olanaksız. acı ve mutsuzluk dinamiklerini sinirlerimizden çekip alamayız. yine de her ikisiyle bilişsel ve duygusal ilişkimizi yeniden yapılandırabiliriz. ölümle zamanla ilişkimizde olduğu gibi. yani 52'lik destenin hepsini aslar veya papazlarla dolduramayız. kötü gelen bir elin ceza oyununu die hard gibi deneyime çevirebiliriz. kastettiğimin karikatür benzeri nasıldı - severek yaşadım
belki öteki samuel beckett kitaplarında da var aynısı? özellikle watt'ta insan öyle açıkça yazıldı mı yazılmadı mı anımsayamadan, kahramanın bedence gitgide bir konuşan kafadan ibaret hale indirgenişini deneyimler. bunu başkalarının da algılaması, deneyim biricikliği ve deneyime kapalı kalma yalıtımlarını kırıyor, çok seviniyorum. var bir şeyler, var bağlar, köprüler.
fotoğrafa* karşılık aynada kendini izleme deneyimi; aynı kendi sesimizi asla başkalarının duyduğu ses tonunda duyamayışımız gibi*. kendi suratımızı dolaylı olarak bilsek de asla birebir özsuratımızı deneyimleyemeyişimiz gibi*. (bkz: vesikalık fotoğraf/@ibisile)
sınıfta kalmak bir deneyim olarak okul çocuğunun askerliği, asker ocağı gibi bir şey.
***
"öldüğün zaman enerjini serbest bırakırsın* ve o enerjiyle beraber, tüm yaşam deneyimini de serbest bırakmış olursun. her ne olmuşsan -hüzünlü, mutlu, sevgi dolu, öfkeli, tutkulu, merhametli- her ne olmuşsan, o enerji tüm yaşamının titreşimlerini taşır." osho provokatör mistik
"aydınlanma herkesin eşit olduğu -eşit olarak becerebileceği- tek şey, tek deneyimdir. ve eylemlerine, dualarına dayanmaz, tanrı'ya inanıp inanmamana dayanmaz. yalnızca tek bir şeye dayanır ve o da biraz zevktir. aniden onu başarabileceğine dair kendine güven kazanırsın." agy
"hayaller, bir meyvenin kabukları gibi, birbiri ardına düşer, ve meyve insanın deneyimidir. tadı acıdır; yine de onda kişiye güç veren buruk bir şeyler vardır, -klasik bir ağızla konuşuyorum, bağışlayın." gerard de nerval - les filles du feu (sylvie öyküsünden)
"çünkü sevgi, her genel kıstas ve kuralın geçerliliğini kaybetmesi anlamına gelir, aynı dinsel inançlardaki gibi, tarih içerisinde sürekli olarak sistemleştirilse de özü itibarıyla hiçbir geleneksel kurala boyun eğmeyen bireysel bir deneyimdir." carl gustav jung - aspects of the feminine
"dinsel gerçeklik bir deneyim olmalıdır; inanç* bir deneyim değildir." carl gustav jung
[umarım "merkezin" ne olduğunu bildiğime dair bir yanlış anlaşılmaya sebep olmamışımdır - çünkü merkezin ne olduğu bilinemez ve deneyimle öğrenilebilen her nesnede olduğu gibi kendi fenomenolojisi içinde sembolik olarak ifade edilebilir. merkezin pek çok özelliği arasında benim baştan beri en çok dikkatimi çeken dörtlü algısıydı. bunun bir pusulanın dört noktası ya da buna benzer bir sorun olmadığı, dört ve üç arasında genellikle bir yarış olduğu gerçeğiyle kanıtlanıyor. (...) şimdi fiziksel organizmanın esas bileşeninin dört valansla nitelendirilen karbon olması ilginç bir "doğa sporu*". ayrıca elmasın da bir karbon kristali olduğu bilinen bir şey. karbon siyah - kömür, granit - ama elmas "en saf su".] carl gustav jung - rüyalar
"mesela psikanaliz seanslarında, insanların yaşadıkları deneyimleri anlatırken yaşayamadıkları deneyimlerden bu kadar çok bahsetmeleri ve mahrum kaldıkları şeyler hakkında bu denli otoriter, tutkulu ve kendinden emin bir tavırla konuşmaları bana çarpıcı geliyor." adam phillips - missing out in praise of the unlived life
"bilgi, aslında, önyargılardan, kanılardan, apansız cesaretlenmelerden, kendi kendini düzeltmelerden, önvarsayım ve abartılardan oluşan bir ağın içinden gelir bize; yoğun, sıkışık, köklü, ama yine de her an saydam olmayan o deneyim süreci içinden gelir." theodor w. adorno- minima moralia
"korku kapasitesiyle mutluluk kapasitesi birdir: deneyime sınırsızca açık olmak, sırtı yere gelenin kendini yeniden keşfettiği o kendini bırakma yaşantısına denk düşer." theodor w. adorno- minima moralia
"deneyim de, tıpkı yerinden kımıldatılmayan altın gibi, kullanılmayınca yararsızdı kuşkusuz: üretmiyordu, sonuç getirmiyordu, faydasızdı. bir insanın pul biriktirir gibi deneyim biriktirmesinin hiçbir değeri yoktu." jose saramago - claraboia
"locke'a karşı kant'ın temel keşfi şudur: maddi nesnelerin uzamsallık haricinde düşünülememesi gibi, deneyimin de zamansallık haricinde düşünülmesi mümkün değildir." adrian bardon - zaman felsefesinin kısa tarihi
[şimdi ise artık psikoloji dayanak alınıyor, ve genç insana "seni biliyorum, hoşuna gitmeyecek", "seni tanıyorum, sana göre değil" deniyor. böylece artık hiçbir deneyim yaşanmıyor.] helene l'heuillet - gecikmeye övgü
"oysa deneyim aktarma melekesi edebiyatın öteki adıdır. benjamin bu düşünceyi, xix. yüzyılın sonunda ve xx. yüzyılın başında rusya'daki yaşamı bir romandan daha üstün biçimde bir tür günce-roman kurarak anlatan rus romancı nikolay leskov'a hürmeten geliştirir." helene l'heuillet - gecikmeye övgü
"deneyimin bizi bunca ürkütüşünün nedenlerinden biri de bu: dünya, hem içsel, hem de dışsal olarak ansal büyüleyiciliği olan bir yoğunlukla yüklenir." rollo may - the courage to create
(ilk giri tarihi: 23.5.2015)
(bkz: denemek/@ibisile), denenmek, deneme
(bkz: deney/@ibisile)
(bkz: deneyimsel/@ibisile)
(bkz: deneyimlemek)
(bkz: ilk deneyim)
(bkz: deneyim kapalılığı)
(bkz: kişisel deneyim)
(bkz: dene/@ibisile), denemeden olmaz, denemeden bilemezsin
(bkz: beden dışı deneyim/@ibisile), vücut dışı deneyim
(bkz: ölüme yakın deneyim)
(bkz: lucid dreaming)
(bkz: üçüncü göz)
(bkz: algı kapıları), algının kapıları
(bkz: astral seyahat/@ibisile)
(bkz: ayahuasca), dmt, lsd, meskalin
(bkz: orgazm/@ibisile)
(bkz: aydınlanma/@ibisile)
(bkz: arayış/@ibisile)
(bkz: yıldızları saymak)
(bkz: aforizma/@ibisile), kişisel gelişim/@ibisile
(bkz: are you experienced)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap