• bu amca**, 312-315 yillari arasinda sirf yillar sonra sanat tarihi ve turevi dersleri okuyacak ogrencilere iskence olsun diye bir zafer taki yaptirtmistir.. niye boyle ifade ettigimi hemen anlatmak istiyorum..
    efendim, romada yer alan bu eser, konstantin'in maxentius'u yenmesi uzerine yapilmis bir eser. tamam, buraya kadar bir sorun yok.. tak'ın üst cephe kabartmaları marcus aureliusun bir zafer anitindan alinmis, 174 yilina tarihleniyor.. hoppaa.. yetmiyor, suslemelerin arasindaki heykeller ise, trajan in bir zaferini kutlama amacli yapilmis, bu grup 2. yuzyil baslarina tarihleniyor, ayni zamana ait baska rolyefler de itina ile sokulup anitin orasina burasina eklenmis tabii.. bunla da bitmeyip, bir de arada dairesel kabartmalar var ki, onlar da hadrian'in bir anitindan alinmis.. tabii sinavin bu noktasinda bunlarin hepsini hatirlayip, seklin orasina burasina bunlari yazabildiyseniz, bosuna bir sevinc kapliyor icinizi, cunku bonus olarak bir de eserin uzerindeki tum stillerin karsilastirmasi istenmis..
    koskoca imparatorsun, constantine the great'sin, ver parasini yaptir bi zafer taki, ne iskence etmeye onun bunun anitindan yagmalayip kendine tak yapiyosun di mi.. maksat bize iskence olsun.. budur..
  • bu dallama olmasaydi hiristiyanlik yerel bir inanis olarak kalacak, karanlik caglar yasanmayacak, dunya bugun bilim ve teknolojide bin yil daha ileride olacakti derler.
  • ilk hıristiyan roma imparatoru. büyük constantinus olarak da kayıtlarda geçer. isa hazretlerinin doğumundan 280 yıl kadar sonra dünyaya gelmiştir. hıristiyan kültürün temellerini atmış en önemli kişilerden biridir. 313 tarihinde çıkarılan ve hıristiyanlara hoşgörü gösterilmesini buyuran milano fermanı roma tarihinin kilometre taşlarından biridir. hıristiyanlığın sivil yorumlarına karşı olarak ilk konsili de o toplamıştır (nikaia/iznik 325).

    pagan roma elbette hıristiyan bir imparatoru bağrına basacak değildi. birinci constantinus zeki bir imparator olduğundan roma'da fazla kalmadı. ikinci bir roma yaratmaya çalıştı. yeni roma'nın inşaatına başlandı ve altyapısı tamamlanmış şehir 330 tarihinde törenle constantinapolis olarak yeniden doğdu. ilk ayasofya'yı haşmetli constantinus inşa ettirmiştir. işte imparator hazretlerinin bu derin icraatları sonucu paganlar ilk hıristiyanlar gibi çeşitli kısıtlamalarla karşılaştılar. tarih tersine döndü ve bir zaman sonra bu kez hıristiyanlar değil paganlar aslanlara yem edilmeye başlandı.

    böylece azizleşen constantinus'un 337'de biten hayatı yeni bir dönemi başlatırken kadim roma'nın da ipi çekilmiş oluyordu.
  • gaius julius caesar, scipio africanus, publius aelius hadrianus ve i. justinianus gibi kendisinden önce ve sonra gelmiş ve bir elin parmaklarını geçmeyen karizmatik ötesi roma konsül ya da imparatorunu kıskandıracak enerjisi ve karizması, grekokratia'yı başlatmasa da o yolu sonuna kadar açması, hem dini hem kültürel hem de siyasi olarak roma imparatorluğu'nun çekim merkezini doğuya taşıyan bir dizi karar almış olması, hıyanette çıtayı alp dağları seviyesine çıkarmış praetorian muhafızları'nı ortadan kaldırıp imparatorluğun kabaca üç asır boyunca sürecek olan yeni askeri teşkilatını kurmuş olması ve muazzam komutanlığı ile aile mensuplarının bile gözünün yaşına bakmayan delişmenliği hakkında zaten sayfalar dolusu entry girilmiş olan ve bunlara dair değil de başkent olarak konstantinopolis seçimini neden yaptığına kaynaklar eşliğinde değinmek istediğim büyük roma imparatoru.

    ünlü harp tarihçisi charles william chadwick oman'a göre hayatı önce diocletianus'un nikomedeia* sarayında yarı hapis bir biçimde, daha sonra da cermanya, britannia, roma önleri ve ren nehri cephelerinde iç savaşları kazanmak ve dışarıdan gelen düşmanlara karşı ana vatanı korumakla geçen constantinus, yeni bir idari ve askeri merkezin imparatorluk için bir zorunluluk olduğunu idrak etmiştir. roma'nın gerek imparatorluğun ana cepheleri olan suriye* ve ren-tuna hattına* uzak oluşu, gerek iskenderiye, nikomedeia, londinium ve carnuntum gibi m.s. üçüncü asrın ikinci yarısı ve dördüncü asrın başlarında büyük atılımlar yaparak imparatorluk ekonomisinde söz sahibi olan yükselişteki kentlerin ekonomik ve kültürel anlamda arkasında kalmaya başlaması nedeniyle kadim kenti yeniden kurmanın ve başkent olarak ilan etmenin bir manası kalmamıştır. hem denizden hem de karadan kolaylıkla ulaşılabilecek, aynı zamanda yukarıda sözü edilen sınırların kontrolü için ideal bir coğrafi konumda olacak ve tüm bunları sağlarken de canlı bir ekonomiye sahip olabileceği gibi saray erkânı ve imparator ile ailesi için de güvenli bir konuma haiz olacak bir kentin imparatorluğun yeni başkenti olarak tesis edilmesi elzem bir hal almıştır. işte bu bağlamda; constantinus'un da dikkate aldığı pek çok aday vardır.

    doğduğu kent olan niş*, bilhassa licinius ile olan savaşında uzunca süreler konakladığı serdika*, aeneas nedeniyle roma'nın kuruluş efsanesinde hep önemli bir rol oynamış olan truva, kadim bir tarihi olan ve bilhassa doğu cephesine yakınlığı ve güçlü ekonomisiyle öne çıkan kaisareia* ve gayet tabii bizantion bu adayların en bilinenleridir. constantinus'un yaşamını ve yaptıklarını, ölümünü takiben abartılı bir övgü şeklinde kaleme alarak vita constantini isimli eserinde derleyen hıristiyan tarihçi eusebios'a göreyse m.s. 325 senesindeki meşhur konsilin toplandığı iznik de imparatorun içerisinde oluşturduğu güçlü bağlılık ve iman duygusu nedeniyle bu adaylardan birisi olmuştur. michael kulikowski ise esas adayların hep bizantion ve nikomedeia olduğunu, ancak imparatorun gençliğinde nikomedeia ile ilgili gerek diocletianus dönemindeki kısmî esareti gerekse kentte m.s. 302 ilâ 305 arasında yaşanan kan dondurucu hıristiyan kıyımı sebebiyle pek de iyi anıları olmadığını ve bu sebeple bizantion'un* tek aday olarak öne çıktığını belirtmiştir.

    öncelikle ingiltere'den suriye'ye uzanan bir imparatorluk çerçevesinde bakıldığında, yukarıda adı geçen tüm kentlerin ciddi avantajları ve dezavantajları mevcuttur. gelin bunları inceleyelim.

    niş, söz konusu coğrafyanın doğu-batı yönünde neredeyse tam ortasında bulunmakta ve hem imparatorluğun kalbi italya'ya hem de imparatorluğun ekonomik can damarı anadolu'ya oldukça yakındır. lâkin, defansif açıdan oldukça sıkıntılı bir konumdadır. çünkü tuna'ya bir hayli yakındır ve üçüncü yüzyıl krizi esnasında bilhassa gotlar ve sarmatlar'ın en sık yağmaladığı roma metropolü olmuştur. günümüzde sırbistan'ın en önemli şehirlerinden birisi olsa da listedeki diğer pek çok şehrin de zaman içerisinde önem ve şöhret olarak arkasında kalmıştır.

    serdika yani sofya da benzer bir konuma sahiptir. üstelik nispeten daha da küçük bir yerleşimdir ve yeniden bir başkent olarak restore etmek muhtemelen aşırı masraflı olacaktır. bu iki kentin de herhangi bir denize erişimi bulunmadığını eklemek gerekiyor.

    truva ise hem denizden hem de karadan kolay ulaşılabilme hususunda karadan ulaşım anlamında sınıfta kalmaktadır. ayrıca, asırlar içerisinde bilhassa ekonomik açıdan ilion, kyzikos ve abydos gibi bölgenin gelişmiş kentlerinin de gerisinde kalmış olup bu listedeki en uzak ihtimal olduğunu rahatlıkla dile getirebiliriz.

    kaisareia ise doğu sınırına fazlasıyla yakın olup üçüncü yüzyıl krizi esnasında yağmalanmış olan bir diğer önemli metropoldür. tetrarşinin devamı halinde imparatorluğun doğudaki çeyreğinin merkezi olmasında bir sıkıntı olmasa da coğrafi olarak fazlasıyla doğuda kaldığını da belirtmekte yarar bulunmaktadır. yine de şu ana kadar sayılan adaylar içerisinde nüfus ve ekonomi açısından en üst düzey kent konumunda olduğunu da ekleyelim.

    eusebios sebebiyle iznik'i aday olarak pek ciddiye alamasam da kağıt üzerinde oldukça makul görünen bir aday olabileceği de bir gerçektir. göl sebebiyle bu yörede defansif olarak bir hayli güvenli bir kentin inşa edilebilecek olması bir yana, kentin nüfusunun bilhassa nikomedeia'daki hıristiyan kıyımı sonrasında yaşanan iç göç hasebiyle ciddi bir artış gösterdiği de yadsınamaz bir gerçektir. yeni başkentte hıristiyanlığın da en az pagan roma panteonu kadar kıymetli bir doku unsuru olacağı gerçeğinin her daim imparatorun aklının bir köşesinde olduğu gerçeğini anımsadığımızda denize nispeten uzaklığına rağmen iznik'in de* kayda değer bir aday olabileceğini söyleyebiliriz.

    gelgelelim; bizantion ise üstteki kentlerin hemen hemen her birinin sahip olduğu avantajların tamamını içerisinde barındırırken, söz konusu adayların dile getirdiğim dezavantajlarının neredeyse hiçbirisine de sahip olmadığı hususu dikkate alındığında usta stratejist constantinus tarafından yeni başkent olarak belirlenmiş ve yenilenmiştir.

    bizantion'un hem denizden hem karadan erişimi oldukça kolaydır, ama coğrafi konumu gereği yarım adada boydan boya çekilebilecek güzel bir surla* rahatlıkla da savunulabilecek bir hale getirilebilecektir. septimius severus ve sonrasındaki imparatorlar döneminde* önemli bir ekonomik merkez haline gelmiş olan kent listedeki diğer bazı adaylar gibi bir metropol değildir; lâkin büyüme potansiyeli de bir hayli fazladır. ren-tuna sınır hattına görece yakın bir konumda olup ayrıca olası bir doğu seferi için de ideal sayılabilecek bir konumda bulunmaktadır. pagan geçmişi kadar hıristiyan geçmişi de olan bir kent olduğu için* de imparatorluğu uzun vadede ibrahimî bir din olan hıristiyanlık şemsiyesi altında birleştirmek gibi bir ülküsü olduğunu en azından tarihi belgeler ve eserler üzerinden tahmin edebildiğimiz constantinus için ise şehrin bu durumu adeta bir biçilmiş kaftandır.

    son söz olarak; ah istanbul istanbul olalı'daki istanbul'un istanbul olmasını sağlayan* büyük roma imparatorunun bu kararı nasıl verdiğine dair çok spekülasyon olsa da kaynakların da desteğiyle bu tercihin ana nedenleri yukarıdaki paragraflarda saklıdır demekte bir beis görmemekteyim.
  • müthiş bir komutan olmasının yanı sıra müthiş bir savaşçıdır. belki de hepsinde sayı olarak dezavantajda olmasına rağmen (bazılarında 1e 4 gibi) rakipleriyle arka arkaya yaptığı 18 meydan savaşını kazanarak bileğinin hakkıyla tek imparator olmuştur. savaşlarda bizzat savaştığından dolayı subayları hayatını tehlikeye atmaması için kendine yalvarmışlardır ama dinletememişlerdir. doğu imparatoru lisinius'la edirne'de yaptığı savaşta 12 süvariyle birlikte 150 kişilik bölüğün arasına dalarak hepsini doğramıştır.
  • konstantin çok zeki bir roma imparatoruydu. bizans ismi fatih'in istanbul'u fethinden çok sonraları alman tarihçiler tarafından uydurulmuş bir isimdir. yani konstantin bizans imparatoru değil sezar kadar öz be öz roma imparatoruydu.

    şehirciliği, askerliği, idari zekası bir yana, insanlık tarihine geçmiş bir felsefesi vardır. ne yazık ki bu felsefesi binlerce savaşa ve milyonlarca insanın ölümüne yol açmıştır. sadece silah gücüyle insanları sonsuza kadar kontrol edemeyeceğini bilen konstantin halkları idare etmek ve mutlak itaat etmelerini sağlamak için yeni bir şey bulması gerektiğini düşündü. sonunda da buldu: dini kullanacaktı.

    pagan dinlerde binlerce tanrı vardı. bütün tanrılardan üstün bir tanrı bulmalıydı. imparatorluğun her tarafına adamlarını gönderdi ve dinler hakkında bilgi topladı. imparatorlukta yaklaşık beş yüz bin müridi olan tarsus kökenli mithra dininin kuralları sert ve kan, kurban gibi ritüeller içeriyordu. yaklaşık seksen bin müridi olan hristiyanlık ise daha esnek kurallar içeriyordu. hristiyanlığın esaslarını belirleyen bir çok incil vardı. iznik konsülünü toplayıp incilleri dörde indirdi ve hristiyanlığın esaslarını da kafasına göre belirledi. hristiyanlık ile imparatorluk tebaasını yöneteceğini anlamıştı.

    böylece hristiyanlığı imparatorluğun resmi dini olarak benimsemiş ve halka öğretmiştir. bugün de dini kullanarak toplumu yönetmeye çalışan çakallar yok mu?eski bir konstantin numarasıdır bu yemeyiz. neticede konstantin efendi hristiyanlık yerine mithra dinini seçseydi bugün dünyada hristiyanlık diye bir kavram olmayacaktı.
  • daha çok büyük konstantin olarak bilinen ilk bizans hükümdarı. kendisinden sonra gelen hükümdarlara lakap olarak hep konstantin denmiştir. bizans imparatorluğu, 1453 yılında fatih sultan mehmet han tarafından yıkıldığı zaman hükümdar, 11. konstantin yani konstantin dragazes'ti. hatta kurtuluş savaşı sırasında yunanlıların kralı, kendisinin bizans imparatorluğu'nun devamı olduğunu gösterebilmek için 12. konstantin adını almıştır. büyük konstantin, istanbul'daki roma imparatorlarının birincisidir. m.s. 274 yılında sırbistan'ın niş şehrinde doğdu, 337'de öldü. galya'yı yani fransa'yı, ingiltere'yi, italya'yı, afrika'nın kuzeyini, yunanistan'ı, trakya'yı aldı. bayrağına haç resmi koydu. 325'te iznik'te 319 papaz toplayıp, mevcut incilleri dörde indirdi. teslis (trinite) inancı bu dört incil'de yer aldı. bu dinde teslis bulunmadığını, allah'ın bir olduğunu söyleyen aryüsafaroz ettirdi. barnabas incili'ni yasakladı. noel gecesini bayram ilan etti. sainte sophie (ayasofya) kilisesini ahşap olarak ilk defa bu hükümdar yaptırdı. daha sonra birkaç defa tamir gören kilise, fatih sultan mehmet han tarafından camiye çevrildi. 330'da bizans kasabasını genişletip konstantiniyye ismini verdi. bu şehir sonradan islambol, dersaadet ve istanbul isimleri ile anıldı. istanbul şehrini sur denilen büyük bir duvar ile çevirdi. kara tarafında yedi, deniz tarafında dokuz kapısı olan bu sur sonra gelen kayserler tarafından tamir edilmiştir.
  • istanbul sevenler, her sene konstantin'in öldüğü gün adına helva yapıp, dağıtmalı.
    ruhuna değsin, o bu şehri kurmamış olsaydı eğer ne yapardık biz?
    (bkz: 22 mayıs)
  • 319-321 yılları arasında (hıristiyan) din adamlarına kamu hizmetlerinden ve vergilerden muafiyet, normal mahkemelerce* yargılanmaktan muafiyet gibi dev ayrıcalıklar vermiş imparator.
  • tetrarşi sistemi olmasaydı, büyük bir ihtimalle hiçbir zaman iktidara gelme şansı olmayacaktı. çünkü constantinus (konstantin), meşruiyetini babası constantius chlorus'tan almıştı. "bunun bizimle ne ilgilisi var?" diyenler için ekleyeyim: eğer konstantin olmasa, istanbul'un fethi de olmayacaktı. çünkü istanbul hiç bir zaman roma imparatorluğu'nun eş başkenti ve ticaret yollarının merkezi konstantinopolis haline gelemeyecekti. diğer bir deyişle kasabadan hallice bir yer olarak kalacak ve doğu'nun yükselen yıldızı nicomedia'nın (bkz: izmit) yerini almayacaktı.

    imparator diocletianus'un kurduğu tetrarşi sistemi, iki augustus (anlaşılır olması için cumhurbaşkanı diyelim) ve iki caesar'ın (başbakan) hükmettiği bir yönetim sistemiydi. augustus isimli üst imparatorlar iç dinamiklerin sağlıklı yürümesini sağlıyor ve buna karşılık caesar (bkz: sezar) isimli ast imparatorlar ise savaş meydanlarında güvenliği sağlıyorlardı.

    işte konstantin'in babası böyle bir sistemde sezar oldu. üst imparatorlar tarafından britanya'nın geri alınması için görevlendirilmişti. bir dönem babası ile omuz omuza savaşan konstantin, babasının ölümünden sonra kendini "augustus" ilan etti. o dönemde en kıdemli imparator olan galerius ise "hadi len oradan, senden ancak sezar olur" diyerek rütbesini düşürdü.

    zalimliği ile ün salmış galerius, "dünkü çocuk" konsantin'i bu davranışından ötürü britanya'dan kutuplara kadar kovalamayı aklından geçirmiş olsa da, consantius'un lejyonlarının oğlu konstantin'e adeta taptıklarını görünce, bu işin o kadar kolay olmayacağına karar vermiş ve "bari sezar olsun. n'apalım!" moduna gelmişti.

    işte böyle tesadüfler eseri ast imparator olmayı başaran konstantin, uzun vadeli bir planla tüm rakiplerinden kurtuldu ve roma imparatorluğu'nun tek hükümdarı oldu. şayet tetrarşi olmasa, büyük konstantin de olmayacaktı.

    tetrarşi hakkında uzunca bir entry ekledim. meraklısına tavsiye edilir.
hesabın var mı? giriş yap