• eski türklerin sadece göçerken değil savaşırken de kadınından çocuğuna birlikte hareket ettiği bilinir.
    yani türk orduları hareket eden bir toplumdur aynı zamanda.
    kadınlar ve çocuklar ordunun bir parçasıdır.
    tabi ki çocuklar ve onların başında kalan koca karılar savaşmazken,
    erkek kadın bir arada, omuz omuza çarpışırdı zamanında.

    örneğin 1000 küsürde, bizans ordusu kumanların yardımıyla türk boyu peçenek ordusunu enez yakınlarında sıkıştırdığında,
    peçenek ordusunun yanında kadınları ve çocukları da vardı. hazırlıksız yakalanıp baskın yedikleri için kadınlar ve çocuklar da öldürüldü savaşta.
    bu nedenle balkanlarda sadece peçenek savaşçıları değil tüm peçenek soyu kurudu büyük oranda. bizans tarihçisi anna komenos bu kadın-erkek birlikte savaşma geleneğinin bilgisini verir bize.

    o dönem türk orduları için bu normaldi.

    1430'larda bugünkü suriye toprakları üzerinden anadolu'ya giren ve bizlere gayet güzel bir kitap bırakan bertrandon de la broquiere,
    anadolu'nun sınırında (torosların güney etekleri gibi), türkmen beyliklerinin sınır askerleriyle karşılaşır.
    40 kadar atlının arasında 15 kadar kadın asker de vardır.
    bertrandon de la broquiere, anadolu'daki türkmen beyliklerinin on binlerce kadın askere sahip olduğu bilgisini verir.

    bacıyan-ı rum kelimesi, aslında türk boyları için normal olan ve ayrıca bir ismi ihtiyaç duyulmayan,
    hayatın tüm aşamalarında kadının var olması geleneğine isim verilmesidir.
    ki bu isim verme ve bunu adlandırma bile artık bir şeylerin değişeceğinin habercisidir.

    hacivat karagöz neden öldürüldü'de ezel akay'ın mükemmel bir şekilde anlattığı gibi,
    bacılara yavaş yavaş devlet yönetiminden ve askeri yetkilerinden el çektirilir,
    evde yemek yapmaya, çocuk doğurup bakmaya yönlendirilir.
    yani arap illerindeki gibi yaşamaya doğru dönmeye başlar kadının kaderi.
  • baciyan-i rum her ne kadar osmanli kuruluş dönemi içinde görülen bir kurum olsa da, savaşçı kadin topluluklarinin ve örgütlenmelerinin varliği göçmen türk boylari anadoluya geçmeden çok önce de varliğini sürdürüyordu. bu kurum ve işaret ettiği kadin asker topluluklarini osmanli'nin ilk dönemine özgü bir kurum olarak görmek, ve sadece rum diyariyla sinirli olarak düşünmek zannediyorum yanliş olur.

    aşikpaşazade'ye dayanan tüm yorumlar savaşçı kadin gruplarini ahi grubu içerisine alinmiş özgün bir kurum olarak düşünür. ama osmanli'nin kuruluşundan çok sonra, akkoyunlular, dulkadiroğullari vb. topluluklarda bile savaşçi-kadin olgusu devam eder ve anadolu'da asker kadinlar 15. yüzyila kadar varliklarini devam ettirirler.
    akkoyunlular öreğinde olduğu gibi osmanli ordusuyla savaşanlar arasinda onlar da vardir. italyan elçi barbaro, dulkadiroğullarinin 30 bin kişilik kadin askeri olduğunu, akkoyunlularin da 1000 çok iyi eğitilmiş kadin askeri olduğunu yazarlar vs.

    kisacasi kadinlarin savaşa katilmasi özellikle türk, türkmen kökenli göçer topluluklarda siradan bir olgudur. baciyan-i rum ise yerleşik devlet'e doğru ilerleyen osmanli toplumunun önce ahi örgütlenmesi içine alinarak düzenlenmiş, ardindan da kaldirilmiş geçiş kurumlarindan biri olarak nitelenebilir. ve daha önemlisi savaşçi göçer'den, devletli "yatik"a doğru giderken, cinsiyetler arasi egemenlik ilişkilerinin takip edilmesi açisindan da önemlidir dersek itiraz eden olmaz herhalde..
  • aşıkpaşazadenin diğer osmanlı kroniklerinde yer almayan anadolu'da 14. yy da varolan: gaziyan-ı rum, ahiyan-ı rum, abdalan-ı rum ve bacıyan-ı rum dörtlü tasnifinde yeralan hakkında en az bilgiye sahip olduğumuz grup.
    fuad köprülü'nün bu taife hakkındaki verdiği bilgiler henüz aşılamamıştır.
    köprülü ilk olarak bu grup hakkında savaşcı kadın birlikleri demiş, sonra fikrini değiştirmiş bunların kadınlardan oluşan sufi birlikleri olduğunu yazmıştır.
    mikail bayram ise bu grubu ahilerin kadın kolu olarak gördüğünü belirtmiştir.
    sencer divitçioğlu ise bu iki yazarın söylediklerini toparlamış baciyan-ı rum'un heterodoks inançlara sahip dini kadın birlikleri olduğunu söylemiş, bunu da hacı bektaş veli nin vilayetname sindeki kadıncık ana hikayesi ile aşıkpaşazade'nin semantik okunmasına dayandırmıştır.
  • bir ahi örgütlenmesi.

    hacivat karagöz neden öldürüldü'de söylenene göre şeyh edebali kuruluşunda rol oynamış. ordu sefere gittiğinde bacılar şehirlerin korunmasında görev alırmış.

    (bkz: bacılar)
  • hacivat karagöz neden öldürüldüde masalsı bir gönderme yapılan teşkilat.
  • devlet anada kemal tahirin de bahsettiği örgüt.
  • ingilizce'ye tercüme edilecek olursa "sisters of rome" gibi bir karşılığı olduğu görülebilecek teşkilat. alın size 13 bölümlük netflix dizisi ismi.*

    şakayı bir tarafa bırakacak olursak, 13'üncü ve 14'üncü asırda anadolu'nun pek çok yerinde etkin olduğu bilinen bir teşkilat olup icraatleri ve kuruluş öyküleri kısmen bilinmezliklerle dolu olsa da hem dinî hem de askerî anlamda bilhassa moğol etkisine karşı durmaya çalışan oluşumlardan biri olarak dikkat çekmektedir.

    burada belirtmek gereken bir diğer ayrıntı da bu teşkilatın ahilik ve bektaşîlik geleneğinden köken alıyor oluşu hasebiyle dinî mücadelesinin yalnızca moğollar ile değil, dönemin sünni ortodoks inanışını benimsemiş selcukiyân-ı rûm* devlet yapısıyla da olduğudur.

    neredeyse tüm ahi kökenli orta çağ anadolu oluşumları gibi bacıyân-ı rûm da mevlevî ekolü tarafından dinsiz ve ahlaksız olmakla itham edilmiştir. bilhassa 13'üncü asırda ahiler ile mevlevîler arasında var olduğu bilinen ve özünde moğol istilasına destek çıkmakla karşı durmak arasındaki seçim nedeniyle tırmanmış olan bu gerginlik münasebetiyle bilhassa anadolu'da söz sahibi olan moğol devleti uzantısı ilhanlılar'ın 1290'lar ve 1300'lerde hızla islamlaşmasıyla da birlikte pek çok ahi tekkesi de mevlevîlere devrolunmuştur.

    13'üncü asrın en meşhur sufîlerinden evhadeddin-i kirmani'nin kızı ve aynı zamanda ahi evran'ın da eşi olan fatma bacı önderliğinde tesis edilmiş olan baciyân-ı rûm, kurucusunun neredeyse çeyrek asır moğol esaretinde kalmış olmasına rağmen hem envai çeşit zanaatte hem de askerî anlamda varlığını sürdürmeyi başarmıştır. her ne kadar 14'üncü asrın başlarında bu teşkilatın varlığına son verilmiş olsa da 15'inci asırda dahi anadolu'nun belirli noktalarında beyliklerin ordularında aktif görev alan kadınlar görülmektedir.

    son tahlilde; bacıyân-ı rûm kesinlikle daha çok araştırılması gereken ve türk toplumunda kadının varlığı ve yeri konusunda çok kıymetli bir referans noktası olmaya evrilebilecek bir teşkilattır.
  • dünyadaki ilk kadın örgütlenmesi

    âşıkpaşazâde’nin gziyân-ı rûm, ahîyân-ı rûm, abdalân-ı rûm ile birlikte zikrettiği dinî cemaat ve sosyal zümrelerden biri de bâciyân-ı rûm’dur.

    bacıyan-ı rum, siyasi kimliği ve ortodoks sünni din anlayışını reddeden batıni tasavvuf eğilimi nedeniyle o günden ne devlet katında ne de akademi dünyasında gereken ilgiye mazhar olamamıştır. âşıkpaşazade tarihi, bektaşi manakıpnameleri ve seyyahlar dışında kalan tarih yazılımı kasıtlı ve karalayıcıdır. saray tarihçilerinin yanında ahmet eflaki gibi mevlevi tarihçileri ahi teşkilatı ve bacıyan-ı rum hakkında “dinsiz türkmenler, babai, hasan sabbah artıkları, mülhid, zındık” gibi suçlamalara yer vermiştir. mevlevi tarihçilerinin ahi teşkilatı ile bacıyan-ı rum örgütünü hedef almasının arka planında moğol işgali karşısında farklı tutum almaları yatmaktadır. ahiler ve anadolu bacıları (bacıyan-ı rum) moğollara direnirken mevleviler ise moğollara koşulsuz biat etmekle kalmayıp ahilerin ve bacılar’ın tekke ve medreselerinin kendilerine verilmesini talep etmiştir.

    bacıyan-ı rum örgütünün lideri fatma bacı, ahilerin lideri ahi evran’ın eşidir. (ahi devran'ın ahî liderin olmadığı da rivayet edilir) sadece eşinden dolayı değil dönemin ünlü mutasavvıflarından evhadüddin- kirmani’nin de kızı olması nedeniyle büyük saygınlığı vardır. ona olan derin saygı alevi-bektaşi kitleler nezdinde bugün de sürüyor. ancak bugün ona duyulan saygı, başında bulunduğu örgütten, verdiği mücadeleden ve ahi evran’ın eşi olmasından dolayı değil, moğolların elinde 14 yıllık esaretten ve eşi ahi evran’ın katletilmesinden sonra sığındığı hacı bektaş veli’nin evlatlığı ve onun felsefesini ve ilmini öğrettiği vârisi olmasından dolayıdır. hacıbektaş’ın evlatlığı ve ilmi varisi olan fatma bacı’nın adı da o tarihten sonra “kadıncık ana” olarak anılmaya başlamıştır.

    kadınların kurduğu bu sosyal, kültürel, ticari ve siyasi örgüt ahilik teşkilatından ayrı düşünülemez. sonuçta bacıyan-ı rum örgütü ahilik teşkilatının bir nevi kadınlar koludur. ahilik teşkilatının bütün ilke ve kararları bacıyan-ı rum örgütü için de geçerliydi.

    külah, halı, kilim, kumaş ve diğer dokumacılık kollarında faaliyet gösteren bacıyan-ı rum'a mensup kadınlar, ahilik teşkilatı’nın güçlü olduğu kayseri, kırşehir ve konya gibi şehirlerden sonra moğol istilasının ardından çekilmek zorunda kaldıkları uç bölgelerde de bu faaliyetlerini sürdürürler. yeniçerilerin giydiği akbörkün ve diğer giysilerin de bacıyan-ı rum mensuplarında üretildiği söylenir.

    diğer islam coğrafyalarında ve avrupa’da kadının çalışması ve hele kendine ait bir işyerinin olması hayal bile edilemezken anadolu’da bacıyan-ı rum sayesinde gerçekleşmiştir. bacıyan-ı rum üyesi kadınlar ahilerle birlikte mesleki eğitim kursları düzenliyor ve bazı akşamlar kadınlı erkekli yemekler düzenliyordu.

    ahilik teşkilatı’nın kurulması ve yagınlaşmasında sultan alaaddin keykubad’ın verdiği desteğin payı büyüktü. alaaddin keykubad’ın, oğlu ıı. gıyaseddin keykubat tarafından zehirlenmesi, ahiler ve türkmenler üzerinde sarsıcı etki yarattı ve o nedenle yeni sultana karşı direnişe geçtiler. ıı. gıyaseddin keykubat, ahilerin birçoğunu öldürdü. sultanın kötü yönetiminden faydalanan moğollar anadolu’ya akınlar başlattı. kösedağ’da selçuklu ordusunu yenilgiye uğratan moğollar, tokat ve sivas’ı hiçbir direnişle karşılaşmadan aldılar. dönemin en önemli ticaret merkezi olan kayseri’ye girmek istediklerinde ahiler ve bacılar şehri teslim etmeyip direnişe geçtiler. ancak kayseri subaşısı, moğollara yol göstererek su yolundan onları şehre soktu. ahiler ve bacılar kılıçtan geçirildi liderleri esir alındı, örgütleri dağıtıldı (1241).

    "bâcıyân" (kız kardeş) kelimesinin bir yazım hatası olabileceği iddia edilmiştir. franz taeschner, bunun orijinalinin "haciyân-ı rûm" (roma'nın hacıları) veya "bahşiyân-ı rûm" (roma katipleri) olabileceğini savunmuştur. zeki velidi togan da bu görüşü destekler.

    öte yandan mehmet fuat köprülü, hacı bektaş veli'nin bâcıyân-ı rûm ile ilişkisinin anlatıldığını ve tarikatının kadın üyelerine genellikle "bacı" lakabının verildiğini dikkate alarak bu örgütün varlığını mümkün görmektedir. köprülü'nün görüşünü, bertrandon de la broquière'in seyahatnamesi doğrulamıştır. la broquière, dulkadiroğulları beyliği'nin kadınlardan oluşan bir türkmen milis gücüne sahip olduğundan bahsetmiştir.

    hatun ana hakkında en detaylı bilgiye hacı bektâş'ın menâkıbnâme'si olan vilâyetnâme'de rastlarız. hacı bektâş'tan iki yüz küsür yıl sonra derlenmiş bu menkıbeler, içerdiği abartılı ifadelerin yanında, doğruluğunu diğer kaynaklarla tahlil edebileceğimiz bazı bilgiler de verir. vilâyetnâme'de hatun ana'nın diğer isimleri kadıncık ana, kutlu melek, fatıma hatun, fatma nuriye olarak geçer.

    vilâyetnâme'de geçen fatma bacı hakkındaki övücü ifadelerle, âşıkpaşazâde'nin "hacı bektâş nesi varsa hatun ana'ya emanet etti" şeklindeki beyanlarını bir araya getirirsek, hacı bektâş'ın manevi otoritesini, ermiş bir hatuna emanet edip, bu dünyadan göçtüğünü söyleyebiliriz.

    eski türk kültüründe kadınların içtimaî ve siyasî mevkileri açısından önemli bir konumda oldukları bilinir. nizâmülmülk, bu konuda şunları söyler:

    "türkistan hakanları devlet işlerinde hatunlarla müşavere eder ve onların fikirlerini üstün tutarlardı. türkmen padişahları (yani selçuklular) da onlar gibi hatunlara büyük bir mevki verirler."

    bâciyân-ı rûm'un görmüş oldukları hizmetleri anlamamızda ömer lütfi barkan'ın 1942 yılında vakıflar dergisi'nde yayınladığı "`istila devirlerinin kolonizatör türk dervişleri ve zaviyeler`" isimli makalesi meseleye ışık tutar. vakıf defterlerinin kayıtlarının yer aldığı makalede, [63,74,32,81] numaralı kayıtlarda kız bacı, ahi ana, sakari hatun, hacı fatma zaviyelerinin kurucuları kadınlardır. yine bazı zaviyelerin şeyhleri de kadınlardandır. bu hususta bir misal olarak [43 mükerrer] numaralı kaydı zikredebiliriz:

    "kütahya evkafı içinde od yakan baba nâmındaki dervişin bir köyde bina ettiği tekke, civardan gelen adaklar ve kurbanlarla az zamanda inkişaf bulup dinî mühim bir merkez haline girmiştir ve bu inkişafta bu zaviyeyi idare etmiş olan hacı bacı nâm sâliha ve mütedeyyine ehl-i velayet hâtunun ve kendisinden sonra yerine geçen hundi hacı nâmhâtûnun ve ondan sonra zikrolan ocağı ihya etmiş olan sume bacı nâm bir aziz ve satiha ve bakire hâtûnun büyük hizmetleri olmuştur. ve hattâ bu sonuncu bacı, kendi zamanında tekkeye maylettiği çiftliklerle, bağ, bahçe, değirmen ve sairenin, kendi ölümünden sonra akrabasından kimsenin müdahale etmemesi için, kendi parasiyle temin edilmeyip hayrât-ı müslimînden toplanan para ile satın alınmış olduğunu herkesin önünde ikrar ve zabta geçirmiştir. "
  • filmin* soundtrack albümünden enstrümantal bir şarkı.
hesabın var mı? giriş yap