aynı isimde "the red pill (video oyunu)" başlığı da var
5 entry daha
  • (bkz: if you only knew the power of the darkside)

    kırmızı hapı yutan kişi bir daha hayata eskisi gibi bakamaz. kırmızı hapı yuttuktan sonra saflığının ve masumiyetinin bir kısmını kaybedersin. dünyaya tüm acımasızlığıyla bakarsın. bu yüzden hazmetmesi zor, acı verici.

    the red pill babasız veya güçsüz bir babayla büyüyen bir nesle babalık yapıyor şu an. bu akımın temsilcileri kadın-erkek ilişkilerini evrimsel psikolojiden yola çıkarak açıklıyorlar ve söyledikleri şeyler, feministlerin, sjw'lerin veya liberallerin duymak istediği şeyler değil. hatta kadın erkek ilişkileri konusunda tecrübesiz, umutları olan gençlerin bile duymak isteyecekleri şeyler değil.

    ana akım medyada, filmlerde, okullarda kadınlar hakkında öğretilen her şey palavra arkadaşlar. acı ama gerçek alışın buna. hatta kadınların ağızlarından kendileri hakkında çıkan şeyler bile palavra. evrimsel sürecin bir getirisi olarak kadınlar kendi iç dinamiklerine karşı körleşmiş, solipsist olmuşlar. kadın kendisini bir erkeğe çeken şeyi tam olarak anlayabilse ve bunu açıkça ifade edebilse, zaten kimsenin bu konularda bir sıkıntısı olmazdı. ancak anlatamıyorlar. kadınlar bir tek burunlarının ucunu görebiliyorlar. peki bu niye böyle? evrim kadınları nasıl objektif gerçekliğe karşı körleştirmiş? kadın fiziksel olarak erkek kadar güçlü değil ve korunmak için bir erkeğe muhtaç. dolayısıyla kendisini koruyabilecek en güçlü erkeği bulmalı. şimdi düşünün kadınlar kör olmasaydı ve dürüst olsalardı, o zaman beta erkekler de doğru hamleleri yaparak, alfa tavırlar sergiler ve kadınlardan çocuk sahibi olabilirlerdi. bu da insan soyunun güçsüz, zayıf nesillerle ilerlemesi anlamına gelirdi. buna engel olmak için evrimsel süreç kadınları solipsist yapmış, onların bir duygu denizi içerisinde yüzmesini sağlamış. kadınlar birisine karşı ya çekim hissederler ya da hissetmezler. bu durum onlar için büyülüdür. ama biz insanoğlu olarak doğayı kandırmanın, ona kendi kurallarımızı dayatmanın bir yolunu her zamanki gibi bulduk. önce aile kurumuyla yaptık bunu. toplumu taşıyan beta erkekler evlilik sayesinde üreyebiliyordu. evi geçindiren baba figürü filmlerde dizilerde karikatürize edilmeden önce saygın, toplumda değeri olan bir statüyü temsil ediyordu. bu statüyle kadın solipsizmini güçlü bir erkekle beraber olduğu şeklinde kandırabiliyorduk. ancak son 50 yıldaki gelişmelerle aile ve evlilik kurumunun yok edilmesiyle ortaya çok acımasız bir tablo çıktı. artık kadınlar en tepedeki %20'lik kesime ait alfa erkeklere ulaşmakta özgür ve bir kere o erkeklerden biriyle beraber olan kadın daha azına razı olmuyor, alfa dul oluyor, erkeklerin kalanını çöp olarak görüyor. erkeklerin %80'i sekse çok büyük zorlukla ulaşabiliyor.

    enter red pill.

    red pill, %80'lik dilimdeki kadınlar tarafından çöp olarak görülen erkeklere, nasıl maskülen olunacağını, nasıl alfa karakteristikler sergileyebileceklerini öğretiyor. yani doğayı ve kadın solipsizmini tekrar kandırıyoruz.

    bu başlık altında tahminen bir kaç entry daha gireceğim. çünkü çok uzun bir mevzu bu. ilgilenenler takipte kalsın. o arada aşağıdaki başlıklara göz atın:

    (bkz: kadınların bitmek bilmeyen mağduriyeti/@smit)
    (bkz: kadınların bilim tarihine katkı yapmamış olması/@smit)
    (bkz: erkeklerin aşk acısını daha kolay atlatması/@smit)

    (bkz: the red pill/@smit)
  • (bkz: fear leads to anger)

    kopernik çıkıp da "biz olayı yanlış anlaşımız, güneş dünyanın etrafında değil, dünya güneşin etrafında dönüyor," dediğinde; galilei çıkıp da "dünya düz değil, yuvarlak," dediğinde ikisinin de ilk duyduğu koca bir hassiktir olmuştur. ama gerçek er ya da geç ortaya çıktı. zaman ve bilim ikisini de haklı çıkardı.

    red pill felsefesi ile ilk tanıştığınızda "yuh ulan" diyor, "o kadar da olamaz" diyorsunuz ama zaman size bağırta bağırta bu öğretilerin doğruluğunu ispatlıyor. göreceksiniz şimdi bağıra bağıra bu gerçekleri itiraf edemeyenler, zamanı geldiğinde anıra anıra red pill ve öğretilerinin doğruluğunu sayıklayacak. şimdi inkar edenler, ilerde sike sike biz ne malmışız diyecek.

    evet, burada yazılanlar korkunç. ilk başta hazmetmesi insana çok ağır geliyor ama bu berbat gerçek sen kötü hissediyorsun diye değişmeyecek. sırf kilise dedi diye güneş dünyanın etrafında dönmeye nasıl başlamadıysa, son 50-60 yılda yaşanan teknolojik ve sosyal gelişmeler de solipsizmi, hipergamiyi veya briffault'un kanununu değiştiremeyecek.

    hiç "yok o kadar da değildir," diyerek pazarlığa girmeyin, arkadaşlar. kadınlar, the red pill'dekilerin dediği gibi, adeta birer duygusal teröristler ve teröristlerle pazarlık masasına oturulmaz. onlara kendi kurallarınızı dayatacaksınız, ya o kurallar içerisinde yaşayacaklar ya da siktir olup gidecekler.

    zamanın başlangıcından beri kadın fiziken zayıf olduğu için hayatta kalmasını sağlayacak ortamı kendisine sunacak bir erkeğe muhtaç olmuştur. ama öyle sıradan, basit bir erkeğe değil, güçlü bir erkeğe ihtiyacı vardır. bu erkek ava çıkmıştır, alet edevat geliştirmiştir. kısacası mantığını kullanmıştır. karar alırken aklına başvurur. kadınlarsa yaratılışları gereği bunların hiçbirini yapamadıkları için duygularının esiri olmuşlardır. kadınlar duygularının götürdüğü yere giderler, mantıklarına başvurmak akıllarına ancak son noktaya vardıklarında gelir ve kendilerini buldukları bu konum için bir kılıf uydururlar.

    deli adamı sevmek cesur kadın işidir başlığı mesela bu kılıfa mükemmel bir örnektir. her aklı başında insan evladı kendi hayatını, sağlığını riske atacak biriyle ilişkiye girmemesi gerektiğini bilir. bu tarz bir ilişkiye girmek cesaret değil, kerizliktir. ancak kadınlar duygularının esiridir ve kendilerinde heyecan uyandıran erkeğin peşinden o erkek azılı bir suçlu bile olsa giderler. ardından aşkım için yaptım, sevdim gözüm görmedi derler. çünkü kendilerini iyi hissetmek, kendilerini haklı çıkarmak zorundadırlar, yaptıkları davranışın onaylanmasını isterler.*

    alın size cesur* kadın örnekleri:

    şekil 1 a
    şekil 1 b

    bu örnekleri çoğaltabiliriz ancak hepiniz kadınların bu eğilimini zaten biliyorsunuz, kadınların efendi adam yerine piç tercihi başlığında içinizi döküyorsunuz. peki bu piçler kadınlarda nasıl heyecan uyandırıyorlar?

    red pill goggles are on

    bir kere kadınlar bu piçlerin umurunda değil. bu piçler önce kendilerini, yalnızca kendilerini düşünüyorlar, dolayısıyla da kadınlar tarafından sömürülemiyorlar. heyecan kadının manipülatif doğası manipüle edilemeyen birine denk geldiğinde başlıyor. bu durum kadınlarda feth edilmesi gereken bir hedef haline dönüşmenize neden oluyor. her erkek hayatının bir döneminde "challenge arıyorum," diyen bir kadınla tanışmıştır. hah işte o challenge arıyorum dedikleri şey işte, manipüle edemeyeceği bir erkek aslında. onun basit oyunlarına, yalanlarına kanmayan, yaramaz davranışları için onu terbiye eden baba figürü gibi bir erkek.

    bu ufak yalanlara, manipülasyonlara günlük hayatta çok karşılaştığım bir örnek vereyim. mesela kızla tanışıyorsun, aradan biraz zaman geçiyor ilişki biraz ilerliyor. kız bir anda ilk tanışılan yeri ve zamanı unutmuş gibi yapıyor, "o gün benim mor bluzum vardı üstümde galiba, ay hatırlayamadım şimdi," diyorlar. halbuki yeşil giymişti mk, sen de bunun farkındasın polis de bunun farkında. niye birbirimizi kandırıyoruz? ama oyun böyle oynanıyor işte. sen orada "yok ya, iyi hatırlıyorum yeşil olanı giymiştin," dersen sıçtın. senin kadınla ilgili detayları hatırlıyor oluşun, kadına kendini kaptırdığının bir göstergesi oluyor ve kadının gözünden bir parça düşüyorsun. kız da bal gibi biliyor o gün hangi bluzunu giydiğini, hatırlamıyorum diyerek sana bir yem atıyor, sen de "hatırlıyorum," diyerek yemi havada kapıyorsun, oltaya geliyorsun. onun yerine "valla hatırlamıyorum, o sırada ben seni çıplak hayal ediyordum," desen olay tatlılıkla çözülecek, bu gerzekçe testi ciddiye almamış ve sınıfı geçmiş olacaksın. kız "ayı," diyecek sana, omzuna zayıf bir yumruk atarak gülecek. sen de güleceksin, geçecek.

    bomboş muhabbetler amk. bomboş. ama gerçek bu.

    (bkz: the red pill/@smit)
  • (bkz: somebody has to save our skins)

    tüm insanlık tarihinde kadınların kalkındırdığı, yücelttiği, bir arada kalmasını sağladığı bir tane toplum yoktur. tam aksine kadınlar en zor zamanda toplumunu anında satar. nazi'ler fransa'yı işgal ettiğinde fransız kadınları anında kendilerini nazi subaylarının kollarına bırakmıştır. çünkü kendi erkekleri artık güçsüzdür, kadınlara kendini güvende hissettiremeyecek konumdadır. güçsüz erkek hiçbir işe yaramaz. kadın kendisini güvende hissetmesini sağlayacak bir güç arar.

    aramaya inanırsanız ekşisözlük'te de bu durumla ilgili onlarca anekdot bulabilirsiniz. mesela bir tanesi burada: #63942617

    --- spoiler ---

    hatun kişisi eşiyle yurtdışı tatiline gider, gittikleri avrupa ülkesinde kadın bir kaç kez kocasının yanında sözlü tacize uğrar ama kocası oralı olmaz. bu durum kadının içine oturur güvensizlik hissi oluşur.

    tam da bu sıralarda kadının işyerinde arkadaşı olan mahmut'la küçük bir yakınlaşma içine girmesi tesadüf değildir. mahmut biraz maço, sahiplenici ve düşünceli biridir. ilk başlarda evli olduğu için kadına o gözle bakmak istemez fakat kadın çok çekici ve seksi olduğu için daha fazla karşı koyamaz. ikili yakınlaşma iyice rayından çıkınca bu iki gizli aşık inanılmaz tutkulu bir ilişkinin içinde bulurlar kendilerini. kadın bir defasında mahmut'a, rahmetli babasına benzediğini ve onun yanında kendini güvenli ve huzurlu hissettiğini söylemiştir.

    -eden bulur hazard

    --- spoiler ---

    mükemmel bir örnek bu. siz de hayatınızda gözlemlemiş, deneyimlemişsinizdir benzer şeyleri. kadına bana her şeyi yap ama beni aldatma dedim, gitti beni aldattı kahpe diyen erkeği; koca işten çıkarıldığında şirretleşmeye başlayan eşi duymuşsunuzdur ve belki anlam verememişsinizdir bu olanlara ama red pill'den sonra insana 2+2=4 eder demek gibi geliyor bütün bunlar. her şey gözlerinizin önünde çözülüyor.

    kadın sizin zayıf noktanızı öğrenirse, sizi oradan vurur arkadaşlar. yani bir kadına sakın beni aldatma dayanamam derseniz. o kadın sizi gider aldatır. bilinçaltı bir dürtü kadını buna iter. kadın bakalım zayıf noktasından onu vurduğumda yıkılmayacak kadar güçlü bir erkek mi, diye görmek ister. ilişkiyi bitirmek pahasına yapar bunu. o yüzden kadına karşı zayıflık sergilememek, ne olursa olsun yıkılmayacak, hayatına devam edecek bir adam gibi sunmanız lazım kendinizi. almanya'da çakıyla aslan öldürmüş ziya gibi özgüveniniz olması lazım, her ne kadar bu özgüven kaynaksız olsa da.

    işsiz kalmak da keza benzer bir durum. işsiz bir erkek kadını maddi olarak güvende hissettiremez ve işsiz kalarak statünüzün sıfıra inmesi kadını yanlış ata oynamış biri gibi hissettirir. dolayısıyla birazcık destek görmek yerine, aşağılanır, dırdır yersiniz. kadınların doğurgan olduğu zaman süreci 10-15 yıl. bu süre içinde en iyi genlere sahip, en iyi kaynakları sunan erkeği bulma telaşındalar. zamana karşı yarışıyorlar yani. siz ona kaynakları sunamazsanız, yanlış seçimi yaptığını hissedecek ve acısını sizden çıkaracaktır.

    kadınlar halden anlamaz çünkü empati yetenekleri gelişmemiştir. her canlının birincil amacı hayatta kalmaktır. bu açıdan bakıldığında kadının birisiyle empati kurup ona yardımcı olması, destek olması, kadına dezavantaj sağlayacaktır. bundan binlerce yıl önce bir kadın güçsüz bir erkeğin elinden tuttu diyelim, onun halinden anladı, ona destek oldu, ondan çocuk sahibi oldu. sonucunda ne olurdu? güçlü bir erkek gelir, o erkeği ve çocuklarını kolaylıkla öldürebilir, kadının bütün mirasını yok edebilirdi. bu olmasın diye destek olmak, anlayışlı olmak kısacası yapıcı olmak yerine kadınlar yıkıcı olmaya yöneldiler. yanında durduğu adamın yeterince güçlü olduğundan emin olmak için sürekli onu test etmeyi, zorlamayı şiar edindiler. bu da artık genetik kodlarının bir parçası. binlerce yıldan beri bu böyle, binlerce yıl sonra bile bu böyle olacak. yapılacak hiçbir şey yok.

    hayatta kalma açısından erkeklere baktığımızda ise, erkek ava çıkarken veya savaşırken yanındaki adam güvenilir olmazsa, bunun bedelini herkesin ödeyeceğini bilir. erkeğin yanındaki kişilerin güçlü olması, kendisinin ve kabilesinin de güçlü olması anlamına geleceğinden erkekler halden anlama veya empati gibi konularda daha iyidir.

    bu seferlik son olarak yukarıda alıntıladığım yazının bulunduğu sahiplenmeyen erkek başlığına değinmek istiyorum. sözlük neredeyse 20 senedir açık ve söz konusu başlıkta yalnızca 27 adet entry var. bu bile aslında kadın solipsizmine dair çok şey söylüyor. erkekler nasıl ki kızların efendi adam yerine piç tercihi başlığına binlerce entry giriyorsa, kadınların da bu başlığı patlatması gerekirdi eğer rasyonel olsalardı ama değiller. sahiplenilmek istediklerini içten içe biliyorlar ama bunu açık açık dile getiremezler. doğalarına aykırı bu. sahiplenilmek istiyorum demek yerine kendisini sahiplenen erkeğe ben senin malın değilim demeyi tercih ederler. çünkü bilinçaltı bu erkek gerçekten sahiplenici bir tip mi yoksa ben senin malın değilim dediğimde tırsıp sahiplenmekten vazgeçecek mi diye görmek ister ve bunu bir defa değil binlerce kez görmek ister.

    hiçbir kadın prenses leia gibi silahı eline alıp, "birinin postumuzu kurtarması lazım" demeyecek. alışın buna. evet, postumuzu kurtarmamız lazım ama bizi yine biz kurtaracağız.

    (bkz: the red pill/@smit)
  • (bkz: it's a trap)

    bir şeyi yaftalamak için eleştirel düşünmeye ihtiyaç yoktur ve kadınlar yaftalamaya bayılırlar. mesela kaşar bir kızı en başta diğer kadınlar yaftalar ve gruplarından dışlarlar.
    herhangi bir kadına fikirlerinizi anlatın, sizin söylediklerinize karşı mantıklı argümanlarla gelmek yerine size bir etiket yapıştırmayı tercih edecektir. o etiket, söylediklerinizin karşınızdaki kadının hoşuna gidip gitmemesine göre, iyi veya kötü olacaktır.

    the red pill'e dair eleştiriler de genellikle mizojen, bir grup öfkeli, kalbi kırık genç, acınacak zavallılar vb. gibi hakaretamiz yaftalardan, etiketlerden ibaret. yaftalayarak karşılarında kim varsa, onları duygularıyla oynayarak sinirlendirmeye, aklıyla değil de duygularıyla hareket etmeye zorluyorlar. bu tuzağa düşmeyin. gülün geçin.

    inanmak istemeyeni inandıramazsınız. bu herkesin kendi kendine yüzleşmesi gereken bir gerçeklik. zamanla öğrenirler. nihayetinde red pill sihirli bir değnek değil. bir gecede insanı değiştiremez.

    bu kadar ağır gerçeklikleri inkar edip, onlara saldırmak son derece doğal bir ilk reaksiyon ama daha önce de dediğim sen bunları duyunca kötü hissediyorsun diye gerçekler değişmeyecek. başkasının halinden anlamanın kadınlar için ne acı sonuçlar doğurabileceğini önceki entrylerimde belirttim. buna rağmen kadınlar anne olduğu için empati yetenekleri doğuştan vardır gibi altı boş şeylere inanmak insanı üzebilir. benden uyarması.

    yalnızca anne tarafından büyütülen çocuklarda suça meyil, madde bağımlılığı veya psikolojik problemlerin ortaya çıkması, anne-baba tarafından yetiştirilen çocuklara göre daha olası. yani sırf anne olduğu için empati sahibi olmak zorunda diye inanılan cins, aslında ebeveyn olma konusunda o kadar da yetenekli değil. anneler erkek çocuklarını bile betaize etmeye, kendisine bağımlı hale getirmeye çalışırlar. kendi çocuğunu bile sindirmek için uğraşan birinde empati ne arar? istediğiniz herhangi bir kadına gidin sorun, o bile kadınların erkeklerden daha acımasız olduğunu söyleyecektir.

    (bkz: boşanmış çiftlerin çocuklarının kişiliksiz olması/@smit)

    kadınların her durumda alfaları seçmediğini söylemek de tam bir shit test başka bir şey değil. yapılan araştırmalarda bundan binlerce yıl önce her 17 erkekten yalnızca 1'inin çocuk sahibi olabildiği ortaya çıkmış. detaylar için:

    (bkz: tek eşliliğin erkek doğasına aykırı olması/@smit)

    şimdi bu bilginin ışığında kadınların birinci tercihinin her zaman alfa erkek olmadığını söylemek betalar beta kalsın suyu bulandırmasın demektir. kadının güçlüden yana oluşunu dizginlemek, en güçlü erkeğin birden fazla kadına sahip olmasını engellemek için evlilik, tek eşlilik gibi kurumlar kurulmuştur. yoksa kadınlar soylu birer varlık oldukları için insan türünü tek eşliliğe teşvik etmediler yani. buna inanmak için kendisini aldatan zengin eşini bırakmayan kadınlara bakmak yeterlidir. kadınlar güçsüz bir erkekle birlikte olmaktansa, güçlü bir erkeği paylaşmayı tercih ederler.

    bunlar bilinsin, konuşulsun istemiyorlar çünkü sorumsuz bir hayat yaşamak, ne yaparlarsa yapsınlar yanlarına kar kalsın istiyorlar. otuzuma kadar her haltı yiyeyim ve buna rağmen beni sevip, benimle evlenecek bir enayi bulunsun istiyorlar. red pill de diyor ki kadınların en doğurgan olduğu dönem 20-25 yaşları arası, evliliğin de çocuk sahibi olmak dışında erkeğe bir faydası yok. dolayısıyla evlenecekseniz, geçmişte çok sevgilisi olmamış, ya da mümkünse bakire, 20-25 yaş aralığında biriyle evlenin. başkalarının sikip bıraktığı kızları siz de sikip bırakın, kendinizi kaptırmayın. zira çok fazla kişiyle beraberlik kurmuş kadınların bir noktadan sonra duygusuz muhasebecilere dönüştüğünü söylüyorlar. haklılar da.

    ama kadınlar da haklı. ben de onların yerinde olsam bunları herkes bilsin istemezdim.*

    (bkz: the red pill/@smit)
  • nazi kucağına atlayan fransız kadınlara dair:

    http://www.dailymail.co.uk/…s-second-world-war.html

    1942 yılında alman-fransız melezi 200.000 çocuk doğmuş. coco chanel bile korunma karşılığında bir alman subayı ile beraber olmuş. kanıtlar ortada, kadınlar zor durumda adamı anında satar derken işkembeden atmıyorum yani. siz pseudoscience, fallacy fln diyebilirsiniz.
  • (bkz: i have the high ground)

    "erkek kadından farklıdır. kadın şimdiki zamana bağlıdır ve bir tek, anlık gereksinimleri bilir. biz onun onurunun üstündeki onuru, onun en çılgın gurur tasavvurunun ötesindeki gururu biliriz." -jack london, yıldız gezgini

    sözüne güvenilmeyen erkek yalancı, kendisinden güçsüzü ezen erkek şerefsizdir. söylediğiyle yaptığı çelişen, düşmüş birine bir tekme daha savuran kadınsa... kadındır işte, bir sıfat takmaya gerek yoktur. çok karşı çıkılan eril dil, bir günde sebepsizce oluşmamıştır. tarih boyunca dürüstlük ve mertlik hep erkeklikle iliştirilmiştir. çünkü erkekler bunu davranışlarıyla hak etmişlerdir.

    yazdığımı okuyup insanlık tarihinde katliam yaratmış erkekleri listeleyecek gerzekleri, skeptico'nun şu entry'sine alalım: #62994434

    --- spoiler ---

    yazılarından erkekleri kayırdığı algısı edinilebilir. ama "erkek"ten kastettiği şey toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan cahil ve aptal erkekler değil, rasyonalist düşünce, sürekli gelişme ve öğrenme isteği ile hareket eden, vicdan sahibi, 'yetişkin' erkeklerdir. yani insanlığın çok az bir bölümü.

    --- spoiler ---

    kadınlarsa tarih boyunca nezaket, hassasiyet gibi olumlu feminen kavramlarla ilişkilendirilmişlerdir ama solipsist zihinleri bu güzel kavramları görmek yerine, eril dil tarafından aşağılandığını görür. üç beş kelimeye takar, onlardan kurtulmaya çalışırlar * sırf bu bile arthur schopenhauer'un "kadınlar en önemli işlere karşı önemsiz şeyleri tercih ederler" sözünü haklı çıkarır niteliktedir. eril dil hak edilmiştir ve halen de hak edilmesi gerekmektedir. yazının başında belirttiğim gibi erkek kendisine yakışmayan bir şey yaptığında en ağır şekilde aşağılanacaktır, dolayısıyla her an kendisini ispat etmesi gerekir. tabii murat başoğlu fln değilseniz, o zaman ne yapsanız yanınıza kar kalıyor*

    murat başoğlu örneğindeki gibi güçlü erkeğin yaptığının yanına kar kalmasının sorumlusuysa ataerkil toplum falan değil, bizatihi kadınlar ve aldatılmayı bir şekilde rasyonelize etmeyi başaran solipsist zihin yapıları. aldatılmayı sevgiyle kucaklarsanız, daha çok aldatılırsınız; onur ve gurur da eril kavramlar olmaya devam eder.

    geçtiğimiz günlerde şu entry'i okudum: #70153562

    abim diyor ki evlenen eski sevgililerim bir enayi bulmuş evleniyor diye hiç düşünmedim. abicim sen düşünsen ne olur düşünmesen ne olur, resmin dışındasın ki artık, kısa çöpü çeken tarafta değilsin ki, senin ne düşündüğünün bu konu hakkında zerre önemi yok bulunduğun noktada. senin eski sevgilinle evlenen adam düşünsün. olayı çok yanlış anlamışsın. önemli olan kızın alfa dul olup olmadığını ya da bağ kurma yeteneğini kaybetmesine neden olacak kadar çok ilişki yaşayıp yaşamadığını öğrenmek. örnek verdiğin erkekler de ülke yönetmiş, güçlü, saygı değer erkekler, kadınlar tabii ki bunlara bağlılıklarını sunarlar ama sen, ben orta direk mensubuyuz, bir dizi oyuncusuyla bile kıyaslanamayız. mayıs ayında katıldığım bir festivalde tanıştığım bir kız, bana bir önceki gece baya popüler bir dizide oynayan, 30 küsur yaşındaki bir adamla tek gecelik bir ilişki yaşadığını itiraf etti. bu kız daha 19 yaşındaydı ve bu itirafı yaptığında tanışmamızın üzerinden 5 dakika geçmişti. hayattaki en büyük başarısı buymuş gibiydi. game over artık bu kız için. daha iflah olmaz. böylesini sadece yatağa atmak için bile şöyle bir düşünürsün... tamam çok düşünmezsin ama bir duraksarsın, one-two*

    ayrıca adamın gol diyor: #67366093 bakir olmayan, hayatından 20 erkek geçmiş bir kızın gerçekten böyle bir bağlılık sergileyebileceğine inanıyor mu kimse? inanıyorsa hayatta kendisine başarılar diliyorum.

    epeydir yazmıyordum, kafamdakileri boşaltmak istedim, dağınık gittiysem affola. bir de kadınların işe yaramaz olduğunu düşünen kimse yok. kadınlar çok güzel yemek yaparlar* şaka yapıyorum tabii, dünyanın en iyi aşçılarının erkek olduğunu herkes bilir*tamam tamam bu sondu. gerçekten de pek çok zeki ve başarılı kadın var. benim de iş yerimdeki yöneticim bir kadın mesela ve hakikaten işini çok iyi yapıyor ama yine de bu durum onun karar almayı sevmediği gerçeğini değiştirmiyor. resmen kararsız kaldığı her durumda müdahale etmem gerekiyor. kadınlar karar almayı sevmez, yalan değil bu. harvard profesörü olsa yine sevmez, yine sevmez. karar almazsan sorumluluk almazsın, sorumluluk almazsan yan karakter olarak kalırsın. denklem bu kadar basit.

    the red pill gibi akımların kadın cinayetlerini arttıracağını söyleyenler olmuş. bu duruma da kesinlikle katılmıyorum. hipergami nedir bilen, solipsizm nedir bilen, briffault kanunu nedir bilen bir adam, kendisini hiçbir zaman gerçekten sevemeyecek bir canlı için elini kana bulayıp, hayatını karartmaz. jordan peterson'un şu videosunu izleyin: https://www.youtube.com/watch?v=oel-fn0v8iu

    jordan peterson özetle diyor ki "iyi erkeklere maskülen özellikler sergilemenin yanlış bir şey olduğu aşılanıyor ve bu çocuklar kafası karışık halde kendilerini geriye çekiyorlar, tercih edilmiyorlar; psikopat erkeklerse umursamıyorlar ve maskülen doğalarını takip ediyorlar. dolayısıyla ilerde torunlarımızın babası bu psikopatlar olacaklar." bence cinayetler artarsa meydanın bu psikopatlara kalması yüzünden artar. onun yerine kafası karışık erkeklerin the red pill gibi akımlar sayesinde daha tercih edilebilir hale gelmesi iki taraf için de win-win olacaktır.

    bir de the red pill ile ilgili okuma yapan, araştıran, paylaşanlara hala hüzünlü otuz birciler, kalbi kırıklar, ezikler diyenler var. ulan neokorteksini siktiklerim. he amk, kalbimiz kırık. hatta paramparça ama erkeğin acısının önemi yok, erkek kazanmadığı, başarılı olmadığı sürece kimsenin umurunda değil diye bas bas bağırıyoruz. sen de burada derdine derman bulmaya gelmiş insanların acısını küçümseyerek, aşağılayarak erkeğin duygularını kimsenin takmadığını bir kez daha kanıtlamış oluyorsun ama bunu göremeyecek kadar gerizekalısın o yüzden sana ne söylesem boş. gök tengri ıslah etsin.

    (bkz: the red pill/@smit)
  • (bkz: #70455495) ah ablacım ah, bari sen yapma. iyi kalpli, insanlara yardım etmeye çalışan biri olduğunu düşünüyorum ama bilgi sahibi olmadan zikir sahibi olmak sana yakışıyor mu?

    eğer vakit ayırıp okusaydın, burada zaten hayatta kişinin başına gelenlerin sorumlusunun kişinin kendisi olduğunu, erkeğin her durumda sorumlu tutulacağını dolayısıyla buna göre hareket etmesi gerektiğinin söylendiğini bilirdin. erkek aldatılır, erkek de aldatacak kadar karaktersiz birisiyle olmasaydı derler; kadın aldatılır, erkek şerefsiz ilan edilir. iki durumda da fatura erkeğe kesilir. kendimi duayen vs. herhangi bir şey olarak görmüyorum, yazdıklarıma erkeklerden genel olarak olumlu tepki almış biri olarak söylüyorum ki bunun neden böyle olduğunu açıklıyor işte the red pill. erkeğe uyanık ol, bütün kartlar senin aleyhine dağıtıldı diyor ama kısa çöpü çektin diye üzülüp, keşke uzun çöpü çekseydim diye de ağlama, elindekini en iyi şekilde kullanmaya bak diyor.

    the red pill erkeklere diyor ki ilişkinin başında sana sevgi ve saygı gösteren kadın niye 3 ay sonra şirretleşmeye, laf sokmaya başlıyor biliyor musun? çünkü sen zayıflık gösteriyorsun. kadının dırdırının sorumlusu sensin. kadın sadece güçsüz bir erkekle beraber olduğunu hissettiği için anksiyeteye kapılıyor. o sana ve olduğun kişiye tepki gösteriyor sadece. güçlü olursan, kadının yaptığı testleri atlatırsan, daha huzurlu bir ilişkin olur diyor. hadi sadece kadınlar açısından bakmayalım. peki niye şişmansın? çünkü sen götünü kaldırıp spor salonuna gitmeye üşeniyorsun. niye yeteneksizsin? çünkü sen uzun saatler bir işe emek verip kendini geliştirmek yerine sanal gerçekliklerle kendini tatmin ediyorsun vs. örnekler çoğaltılabilir.

    aşağıya iki tane link bırakıyorum, belki vakit ayırır da okur, biraz bilgi sahibi olursun:

    https://illimitablemen.com/…-for-a-polite-feminist/
    https://illimitablemen.com/…/red-pill-constitution/
  • (bkz: it's true all of it)

    hepsi doğru. hipergami, briffault'un kanunu, solipsizm. hepsi. biliyorum kabul etmek zor geliyor ama siz de biliyorsunuz içten içe hepsinin doğru olduğunu, sadece söyleme tarzımızı sevmiyorsunuz.

    basit bir örnekle açıklayayım, aşağıdaki görsele bakın:

    https://i.hizliresim.com/ag9n5z.png

    (in a relationship one person is always right and the other person is male = bir ilişkideki iki taraftan biri her zaman haklıdır, diğeri de erkektir)

    bu görseli facebook'ta paylaşıyorsunuz ve kadın, erkek, feminist, meriç, neo-nazi, maocu ne kadar insan topluluğu varsa hepsi beğeniyor. niye? çünkü doğru ve komik.

    the red pill de diyor ki, evet kadın her zaman kendini haklı çıkarır, çünkü kadınlar atalarından suçun sorumluluğundan kaçınma eğilimi miras almışlardır. geçmişte bir kadının suçlu duruma düşmesi, başına büyük iş açacağı için, kadın hayatta kalma güdüsüyle yalan söyler, konuyu çarpıtır bir şekilde zeytinyağı gibi üste çıkar, kendini kurtarmayı umut eder. günümüzde de durum hala aynen böyle, başına geçmişteki gibi büyük bir iş gelmeyecek olsa bile aynı tavırları devam ettiriyorlar. her erkek isyan etmiyor mu, her zaman suçlu nasıl ben oluyorum diye? işte böyle oluyor, canım benim. daha detaylı bilgi için: (bkz: kadınların bitmek bilmeyen mağduriyeti/@smit)

    şimdi bu noktada the red pill'in açıklaması hazımsızlık yaratıyor, halbuki bu açıklama da doğru ama işte, komik değil ve kadının sorumluluk duygusunu en fazla bir ergenin sahip olduğu sorumluluk duygusuna denk görüyor. ulan çocuklar bile oyun oynarken her zaman kazanan tarafta olan bebeye fasulye diyor, her zaman haklı olan kadını biz yetişkin bireyler olarak niye, nasıl ciddiye alalım? yukarıda görseli kabul edip, beğenip, paylaşıyorsunuz; o görselin altında yatan gerçeği kabul edemiyorsunuz. bunun adı iki yüzlülük değil mi?

    sana gelince doktor bozuntusu, daha önce yazdığına cevap vermiştim* ama belli ki insan gibi yazmak işe yaramamış, yazdığın çok matah bir şeymiş gibi bir de ekşi şeylere taşınmış. sen odana gelen hastaya "anlattıklarını dinlemedim ama sana koyduğum teşhis bu ve al işte bu da reçeten" diyebiliyor musun? burada yaptığın tam olarak bu. bunu diyen birini de doktor yerine koyanın ta kafasını sikeyim.

    sana gelince fularsız entel, süleyman demirel gibi iki saat konuşup, bir bok anlatamamışsın, gereken cevaplar da verilmiş zaten ve ardından "hayır, yanlış anladın" cümleleriyle başlayan bir entry daha girmişsin. hayır kar tanem, hayır biriciğim. biz seni yanlış anlamadık. sen bu konuda kendini doğru anlatacak kadar bilgi sahibi değilsin. ya karı kız işlerinden elini eteğini çekmiş bir badaksın ya da o kadar kaymak gibi bir hayatın var ki bunun getirisi olarak bu konularda herhangi bir zorluk yaşamamışsın. yazdıklarının mekanikliğine bakacak olursak, ikinci seçenek daha olası geliyor. bütün bu konfora rağmen, kadınlar erkeği test etmiyor, kadınların ağzından çıkanla akıllarından geçen şey aynıdır diyebilir misin? kızla tanışıyorsun, numarasını alıyorsun, "adımı ne diye kaydedeceksin?" diye soruyor. o sırada sadece kızın gerçek adını söylersen, sıçtın. kıza bütün ilgini verdiğin için değerinden bir parça kaybediyorsun ama şakayla karışık "merve babylon diye kaydedeyim de diğer merve'lerle karışmasın," dersen senden kralı yok. al bak bu iki linki oku:

    https://illimitablemen.com/…l-try-to-make-you-weak/
    https://illimitablemen.com/…shit-test-encyclopedia/

    oku ve söylediklerimin ışığında geçmiş tecrübelerini bir düşün. bazı şeylerin kafanda ufak ufak canlandığını fark edeceksin. önce the red pill'de bahsedilenlerin bir kısmı doğru olabilir diye düşünebilir, pazarlığa tutuşabilirsin, sonra biraz kızar, öfkelenirsin de. hatta derdini paylaşacak, yardım isteyecek birini de arayabilirsin, sorun değil. o gün geldiğinde, ki gelecek, sana yardımcı olmak için ben burada olacağım. sana söz veriyorum.

    erkek sözü.

    (bkz: the red pill/@smit)
  • "you say fascist like it's some kind of insult, but people love fascists, man. you ever meet a woman who fantasized about being tied up and raped by a liberal?"

    https://hizliresim.com/yoja92

    *
  • (bkz: it's not a story the jedi would tell you)

    "ben hiçbir kadına bir şey için söz vermem ya da ona ne vereceğimi söylemem. kadınları yönetmenin tek yolu bu. her zaman onları acaba şöyle mi yapacak yoksa böyle mi diye düşündürmek." -ses ve öfke, william faulkner

    kadın doğasına dair olumsuz yargılar, the red pill ile başlamış gibi bu başlığa abandıkça abandılar. başlık da içinden çıkılmayacak bir hale geldi ama ateş olmayan yerden duman çıkar mı?

    trp belki ilk defa bu yargıların derlenip toplandığı ve bu yargıyı oluşturan davranışların ardındaki nedenlerin anlatıldığı bir forumdur ama görmesini bilene binlerce klasik eserde nice feyz vardır.

    büyük umutlar'ın kalpsiz estella havisham'ı, martin eden'in kaypak ruth morse'si, the great gatsby'nin orospu daisy'si veya toza sor'un beyinsiz camilla lopez'i kadın doğasına dair çok şey anlatır örneğin. hatta daha gerilere gidersek, incil'de bile şeytanın gazına gelip, yasak ağacın meyvesini ilk yiyen havva olmuştur ve adem'in de meyveden yemesine neden olmuştur. gönül isterdi ki zaman olsa da bütün bu eserleri the red pill merceklerinin altında inceleyip kayda değer bir çalışma ortaya çıkarabilsem ama vaktim yok.

    yine de aklımda çok yer eden spesifik bir örnekten bahsetmek istiyorum. büyük umutlar kitabında demirci joe karakterinin şirret mi şirret bir karısı vardır ve karısı tarafından sürekli aşağılanır. kadının erkek kardeşi, aynı zamanda kitabın baş kahramanı pip, joe'ya neden bu aşağılanmalara katlandığını sorduğunda, joe "annem gençliğinde gün yüzü görmedi. ben karıma benzer bir eziyet yaşatmak istemiyorum. o yüzden karım üzüleceğine ben bir takım sıkıntılara katlanırım daha iyi," minvalinde bir konuşma yapar. trp öncesi bunu okuduğumda bendeki etkilerini tarif etmem çok zor. zira ben de benzer bir mantalitedeydim. annemin alkolik babamdan sürekli şiddet görüşünü görerek büyüdüm. hayatımda en son istediğim şeyse sahip olduğum ilişkilerin böyle olmasıydı. dolayısıyla demirci joe olma yolunda gidiyordum. şimdiyse aklımdaki tek şey joe'ya iki tane tokat atıp, "kendine gel lan," demek.

    o karının şirretliğinin sorumlusu büyük oranda joe. alttan alarak, sınırlarını çizmeyerek onu bu hale joe getirdi. ancak burada hırsızın hiç mi suçu yok? diye sormak lazım. biz istediğimiz kadar alfa olalım, karının ruhu sikişmişse yapabilecek hiçbir şey yok. nihayetinde "batmaz denilen gemiler bir gün batar, düşmez denilen uçaklar düşer... en güçlü silahların bile, gün gelir mermisi biter."

    bir testten kaldınız diye silip atacak hemen kendini başka kucaklara bırakacak karılarla dolu ortalık ve o testten sike sike kalacaksınız. her türlü tehlikeden kurtulan james bond bir tek filmlerde var çünkü. hastalık vuracak bir gün ya da işsizlik kapını çalacak. sen kalmazsan bile testten, hayat seni sınıfta bırakacak.

    bu noktada trp'nin şöyle de bir güzelliği var. trp size bir güvenlik ağı sunuyor. artık başınıza ne gelse siklemiyorsunuz. aldatılsam bile "karı milleti böyle işte," diyip yoluma devam edecek hale geldim. umurumda değil artık. iyi sikmişim bana bağlanmış, kötü sikmişim bağlanmamış. bana ne mk? ben siktim mi? siktim. zevkimi aldım mı? aldım. gerisi sikimde değil. bundan anne olmaz dediğim hiçbir kadına gram saygım kalmadı. rational male'in çok güzel bir makalesi var bunla ilgili buyrun: https://therationalmale.com/…ce-and-the-safety-net/

    bi de geçen başıma gelen bir olayı anlatayım; epeydir konuşmadığım bir kız bana yürümeye başladı. benim de önceden beri beğendiğim birisi. neyse muhabbet ettik birkaç hafta her şey çok güzel gidiyor. bir gün kitap siparişi vermek üzereyken geldi yanıma bir kitap önerdi, ben de sepete ekledim anında. sonra da bir dizi önerdi, akşam da bir bölüm önerdiği diziyi izledim. kız o andan sonra bir daha mesajıma dönmedi amk. olayın böyle boku çıkmış durumda artık. trp bilmeyenler "ne alaka?" diyip, kafalarını kaşıyor şu anda ama trp bilenler anlıyordur bu durumu. ilişkiye başlamadığım bir kızın sözünü hiçbir zorluk çıkarmadan dinleyerek ona itaat ettiğim için kızın donu kurudu. beni elde etmesi için bacaklarını açmak zorunda olmadığını hissettiği için onun gözündeki değerimi yitirdim ve çekti gitti. "olur bakarım," diyip, bir daha önerdiği şeylerin konusunu açmamam lazımdı halbuki.

    böyle anlatınca delilik gibi geliyor bu söylediklerim ama valla değil. burada yazılanlara hayatından en az 5-6 karı geçmemiş adamın anlaması mümkün değil.

    he yarın bir de dünya kadınlar günü... görün şimdi şamatayı. öğle yemeğinde bile ne yiyeceğine yarım saat karar veremeyen kadınları "sen iste yeter ki her şeyi başarırsın ama bizim orkidi alırsan" diye gazlayacaklar da gazlayacaklar. yıldım amk.

    (bkz: the red pill/@smit)
1468 entry daha
hesabın var mı? giriş yap