231 entry daha
  • "kadınlar hayatları boyunca çocuk kalırlar çünkü her zaman içinde bulundukları ana sıkı sıkıya bağlı kalarak sadece kendilerine en yakın olanı, olmak üzere olanı görürler, gerçek yerine bir şeyin görünüşüne teslim olurlar ve en önemli işlere karşı önemsiz şeyleri tercih ederler..."

    -arthur schopenhauer

    kadınların bilime ve sanata katkıları yoktur demek haksızlık olur ancak katkıları doğaları gereği sınırlıdır. bu katkının sınırlı oluşunu sadece ataerkil düzene bağlamak feminazi kolaycılığı olur ki tam bu kolaycılık zaten kadınların herhangi bir konuda en iyi olmasının önündeki engeldir.

    bu konuyu daha derinden anlamak için önce solipsizmi anlamak gerekir. solipsizmde öznel ben varlık olarak kabul edilen tek gerçekliktir. solipsistlere göre kendileri dışındaki her şey kendi zihinlerinin ürünüdür. yani bir solipsistle karşılaştığınızda o kişi sizi gerçek bir birey olarak görmez. sizinle empati kurmaz. size karşı yaptıklarının sorumluluğunu almaz. solipsizm ortalama bir kadının standart donanımıdır.

    kadınlar solipsist oldukları için, her şeyde sorumlu erkektir. kadın erkeğe saygısızlık mı yapıyor, erkek de buna müsaade etmeseydi derler. kadın erkeği aldatıyor mu, erkek de o zaman aldatacak kadar karaktersiz birisiyle olmasaydı derler. yani kadının karaktersiz oluşunun herhangi bir standardının olmayışının bile sorumlusu erkektir. dolayısıyla sorumluluk duygusundan, liderlik etme kabiliyetinden bu kadar yoksun olan bir canlıdan büyük işler bekleyemezsiniz.

    peki kadınlar nasıl solipsist oldu? zamanın başlangıcından beri hayatta kalmak için fiziksel kuvvete değil de zihnine başvurdu kadın ama kendi zihnine o kadar gömüldü ki kendisinden başka bir şey düşünmedi. kadınlar kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak, kendilerini haklı çıkaracak sebebi bulmak dışında rasyonalizasyona başvurmadılar. bu yüzden bir kadınla tartışmak nafiledir. kadınlarla tartışırken gerçeğin önemi yoktur, kadın kendini iyi hissedene kadar tartışma devam eder.

    kadınlar gerçekle ilgili olmaktansa iyi hissetmekle ilgili olduklarından pozitif bilimlerde dezavantajlıdırlar, kadınların verdiği sanat eserleri de son derece subjektiftir. bir kadının bu durumu aşması için kendini geliştirmesi gerekir ancak kadınlar kendilerini geliştirmeye nadiren ihtiyaç duyarlar. etraflarında her zaman işlerini yapmaları için manipüle edebilecekleri meriçler vardır. niye geliştirsinler ki kendilerini? bugün tüm dünyada sen her kiloda güzelsin diye reklamlar dönüyor. beni seven böyle sevsin demek varken hanımefendi niye spor yapsın ki mesela?

    kadınların duygusal zekaları yüksek denmiş ama bana sorarsanız alakası yok. zaten baktığınızda da en büyük aşk romanlarının yazarı erkektir. kadınların sosyal zekaları yüksektir. ikna etmeyi, manipüle etmeyi bilirler. rahatlıkla yalan söyleyebilen, hiç vicdan azabı duymadan karşısındakini sömüren bir canlının duygusal zekasının yüksek oluşundan bahsedilemez. ortalama bir kadın beraber olduğu erkeğin iyiliğini bile istemez. çünkü kendisini geliştiren erkeğin, kendi vasatlığını anlayacağından ve kendisini terk edeceğinden korkar.

    son olarak hipergami meselesine değinelim. kadınların aşkı hayranlığa benzer. hayranlık insanın kendisinden üstün gördüğü kişiye karşı beslenir, kadınlar da yalnızca kendilerinden üstün gördükleri birine karşı çekim hissedebilirler. bir kadının kendini geliştirmesi hayranlık duyacağı erkeğin de kalibresinin artmasına neden olur. ancak yüksek kalibreli adamlar her yerde bulunmazlar. dolayısıyla zeki ve başarılı kadınlar daha yalnızdır, doğal seçilimde elenir giderler.
266 entry daha
hesabın var mı? giriş yap