• walter benjaminin türkçeye pasajlar adıyla çevrilmiş, 1927'de başlayıp ölümü sebebiyle yarım kalmış eseri. yazılarını toopladığı kitap. yky tarafından basılı olmalı.
  • benjamin'e göre işbu pasajlar 19. yüzyılın en önemli mimari eserleridir, zira artık taş duvarların yerini çelik ve camın almasıyla birlikte şeffaflık* öne çıkmıştır
  • benjamin'in pasajlar yapıtı için 1934'le 1940 yılları arasında tam 850 kaynak taradığı ve 1940 yılındaki intiharının ardından listesinde henüz taranmamış daha 400 kaynak olduğu bilinmektedir. kaynakları tarayarak alıntılar biriktiren benjamin için bu alıntılar, bir inşa/yapı (construction) olarak tasarladığı pasajlar yapıtının ana malzemesini oluşturacaktır.
  • walter benjamin'in başyapıtı.

    yazarın 19. yüzyıl kültürel detaylandırma çabası oarak başlayan eseri; giderek kendi varoluşunu sağlamaya ve sanatın içindeki detaylardan nefes almaya başlamıştır. eserin büyük bir bölümü charles baudelaire şiirinin kıvrımları ve düzlüğünde kendisini açığa çıkartır. bu yol haritası yazarı, baudelaire şiirnden pasajlarla, paris'in tarihi pasajları arasında bir yola düşürür.

    endüstriyel devrimin ortasında kimliğini kaybeden bir yazarın kimliğini yaşamın ortasındaki kültürel ve sosyolojik göstergeler ekseninde yeniden yaratma çabasıdır bu eser. kapitalizmin yükselişe geçtiğini gören yazar bu çağın ortasında umutsuzca şiiri arar. bulabildiği yerler ise şiirden gerçeğe geçiş kapısı olan pasajlardır.

    ayrıntıların peşine düşen yazar, günümüzde fazlaca dikkate alınan düzenleme ve gözlem ayrıntılarını kitapta fazlasıyla dikkate almıştır. kalabalıklar, yerlerdeki taşların dizimi, ışığın işlevleri, dünyanın işleyişi sırasında yaşayıp dikkat edilmeyen bir bütünü gerçek kılar. taş, cama dönüşürken kültürün evrimlendiğini hisseder usta.

    bu büyük eser benjamin intihar etmeden önce tamamlanmamıştır. daha sonra basım aşamasına gelemeyen nüshaya sadık kalarak düzenlenmiştir.
  • yarım kalmış, tamamlanamamış walter benjamin eseri. içinde benjamin'in tarih kavramı, 19. yüzyılın başkenti paris, tekniğin olanaklarıyla yeniden üretilebildiği çağda sanat yapıtı gibi önemli yazılar vardır.
  • değerli hocam cengis asiltürk'in tavsiyesiyle okumaya başladığım ve hiçbirşey anlamadığım kitap. bunu kitabı aşağılamak için söylemiyorum kesinlikle, sadece kitap çok ağır ve anlaşılabilmesi için öncesinde bir çok eserin okunması gerekiyor. anlamasam da kendimi zorlaya zorlaya bitirmeye çalışıyorum ayrı mesele. başladığım kitabı bitirmeden kenara koyamama gibi bir hastalığım var çünkü.
  • walter benjamin pasajlar yapıtı’nda izlediği yöntemi şöyle açıklar:“bu projenin yöntemi edebi montaj. bir şey söylemem gerekmiyor. yalnızca göstermeliyim. ne parlak üslup oyunlarına başvuracağım, ne de hazineden herhangi bir şey çalacağım. yalnızca artıklar, yalnızca çöp; ki onları da tarif etmeyip yalnızca sergileyeceğim.”
  • (bkz: kültür/@flavius aetius)

    baudelaire'nin bir şiirini (bkz: #9347292) bu kitapta görmüştüm, etkilenip şiir yazdım; ilginç. velhasılı kelam bu zamana kadar okuduğum en ilginç eserlerden birisi, gördüğüm en güzel montaj çalışmalarından da birisi** olarak diyorum.

    (bkz: şiir/@flavius aetius)
  • (bkz: flaneur)

    türkçe çevirisinin "pasajlar" olması, pasajın paragraf anlamını da içermesi bağlamında pek hoştur. çünkü flanörün her adımda yenilenen perspektifi bir paragrafta betimlenebilir. bu paragraf bir romanı da içerebilir iki dizelik bir şiiri de. o paragraf bir sonraki adıma kadar ve o adımdan önceki parantezdir. imi konmamış.
  • türkiyeliler olarak kısaca passagenwerk diyeceğimiz, türkçeye yky'ndan pasajlar adıyla ahmet cemal çevirisiyle kazandırılmış, anlamı "pasajlar yapıtı" olan, bitmemiş ama başyapıt bir sol-sosyalist sanat eleştirisi kitabı. sonunda paris'in ünlü ve söz konusu edilen pasajlarının (geçitler) fotoğrafları da var.

    çok güçlü, çağrışıma ve etkileşime açık bir başyapıt. daha hazırlık önsözünden walter benjamin'e ait bir söz:
    "gerçekte kendi devrimci şansını da yanında taşımamış tek bir an yoktur. (...) devrimci düşünürün gözünde her tarihsel anın kendine özgü devrimci şansı, politik konumu çıkış noktası alarak kendi kendisini onaylar. ama bu onaylamanın araçlarından biri de, söz konusu anın geçmişin çok belirli ve o zamana kadar kapalı kalmış bir odasına girebilme gücüdür. bu odaya girmek politik eylemle tam olarak örtüşür."

    "kuşağımızın deneyimi: kapitalizm, doğal bir ölümle ölmeyecektir."

    "kartaca'yı yeniden canlandırabilmek için ne kadar hüzne katlanmak gerektiğini pek az kimse kestirebilir." gustave flaubert'ten aktarıyor.

    "işçi sınıfı bu okulda [sosyal demokrasi anlayışı] hem nefreti, hem de özveri istencini unuttu. çünkü bunların ikisi de özgürlüğüne ulaşmış torunlar idealiyle değil, ama köleleştirilmiş ataların imgesiyle beslenir."

    "faşizm, yeni oluşan proleterleşmiş kitleleri, bu kitlelerin ortadan kaldırılmasını istediği mülkiyet ilişkilerine dokunmadan örgütleme çabasındadır."

    "kitleler, kendilerini oyalayacak bir şeyler ararlar, oysa sanat, izleyicisinden kendini toplayıp yoğunlaşmasını ister. bu aslında herkese ortak olan bir alandır."

    "birey bakımından ilk kez olarak yaşama alanı iş yerinin karşıtı olarak ortaya çıkar. yaşama alanı içmekanda gerçekleşir. büro bölümü buranın bir tamamlayıcısıdır. büroda gerçekler doğrultusunda davranan birey, evinin dört duvarı arasında yanılsamalarıyla vakit geçirmek dileğindedir. (...) bu içmekanda hem uzakta olanlar, hem de geçmişte kalanlar toplanır. bireyin salonu dünya tiyatrosunun bir locasıdır."

    "poe* gerek "mobilyaların felsefesi", gerekse dedektif öyküleriyle, içmekanın ilk fizyonomisti niteliğini kazanır. ilk dedektif romanlarındaki suçlular, centilmenler ya da serseriler değil burjuva bireyleridir."

    "poe, modern edebiyat tekniğinin en büyük ustalarından biriydi."

    "poe asosyal ile flaneur arasındaki ayrımı bilerek siler."

    "flaneur'ün kişiliğinde aydın, pazara çıkmıştır. niyetinin pazarı görmek olduğunu söylerse de, aslında niyeti kendisine bir alıcı bulmaktır. henüz koruyuculara sahip olduğu, ama pazarla da tanışmaya koyulduğu bu geçiş döneminde aydın, boheme olarak belirginleşir.[*] ekonomik konumunun belirsizliğine koşut olarak, politik işlevi de belirsizdir."

    "yeni, yanlış bilincin, yorulmak bilmez acentalığını modanın yaptığı yanlış bilincin özüdür."

    ["balzac kendini kahveyle harcıyor, musset duygularını absinthele köreltiyor... murger, tıpkı baudelaire gibi, bir sanatoryumda ölümü beklemekte. ve bu yazarlardan biri bile sosyalist değildi!" diye yazar sainte-beuve'ün özel sekreteri olan jules troubat.]

    "baudelaire, içgüdülerinin yapısı bakımından kendisini dedektifle özdeşleştirmesi olanaksız olduğundan, hiç dedektif öyküsü yazmamıştır."

    "şairin boşalmış sokaklarda bir şiir ganimeti elde etmek için girdiği savaşta kullandığı silahlar, sözcüklerin oluşturduğu bir hayaletler ordusudur, fragmanlardır, dize başlangıçlarıdır."

    "bu yazar için kalabalık -neredeyse antik çağdaki anlamıyla- , müşterilerin, izlerçevrenin oluşturduğu bir kitledir. victor hugo, bu kitleye başlıklarla seslenen ilk yazardır: les miserables*, les travailleurs de la mer* gibi. hugo, fransa'da tefrika romanla rekabet edebilen tek edebiyatçıydı."

    "kendini kalabalığın suç ortağı yaparken, neredeyse aynı anda ondan kopmuştur. baudelaire, kalabalıkla görünüşte yoğun bir ilişki kurar; gerçekte ise niyeti, onu tek bir aşağılayıcı bakışla hiçliğin uçurumuna yuvarlamaktır."

    "litografiyle oluşturulan ilk afiş, londra'daki binaların duvarlarında 1861 yılında belirmişti: afişte yalnız sırtı gözüken, kalın bir şala bürünmüş bir kadın, aceleyle çıktığı belli olan bir merdivenin en üst basamağında görülüyordu; başı yarı geriye dönük, bir parmağı dudaklarında, ağır bir kapıyı bir parmak açmıştı; kapının aralığından yıldızlı gökyüzü görünüyordu. wilkie collins, yeni kitabı ve polisiye romanların en büyüklerinden biri olan beyazlı kadın* böyle afişe ediyordu (...)"

    "demek ki fotoğrafı tablodan* ayıran, her ikisine de ortak tek bir "yaratma" ilkesinden söz edilebilmesini de engelleyen neden, açıktır: bir tabloya bakmaya doyamayan bir göz için bir fotoğraf, açlık karşısındaki yemek ya da susuzluk karşısındaki su anlamına gelir."

    "les fleurs du mal, avrupa çapında etki yaratmış son lirik eserdir; ondan sonrakilerin hiçbiri, az çok sınırlı bir bir dil çevresinin dışına çıkamamıştır."

    "benjamin, alman üniversitelerinde eğitim görmüş. karl marx'a ve marksizm'e saygı duymuş. benjamin'in kendi tanımlamasıyla, yaşayan en büyük alman şairi brecht'i çok yakımdan tanımış. ama en çok kafka'yı, proust'u ve baudelaire'i sevmiş. asıl benliğini bu üç yazarda bulmuştur. benjamin'in proust'a yakınlığı, baudelaire'in edgar allan poe ile olan duygusal ilişkisine benzetilir. walter benjamin de olasılıkla, kendisine benzediği için proust'u sevmiş. fakat başyapıtı sayılabilen pasajlar'da paris'i daha çok baudelaire ile birlikte, şato'ya tırmanırcasına dolaşmıştır." serol teber - melankoli normal bir anomali

    (bkz: pasajlar/@ibisile)
    (bkz: içersi), kitş, missa, yörekent, sinema oyuncusu, tamalgı, birlik/@ibisile
    (bkz: facilis descensus averni)
    (bkz: fotoğraf/@ibisile)
    (bkz: resim/@ibisile)
    (bkz: yanlış bilinç)
    (bkz: alexandre dumas/@ibisile)
    (bkz: charles baudelaire)
    (bkz: fantazmagori)
    (bkz: physiologie)
    (bkz: james fenimore cooper)
    (bkz: a une passante)
    (bkz: son bakışta aşk)
    (bkz: toplumdışı)
    (bkz: modeste mignon)
    (bkz: bertillon sistem)
    (bkz: uyuşturucu/@ibisile)
    (bkz: modernizm/@ibisile)
    (bkz: alfred rethel)
    (bkz: kabadayı/@ibisile)
    (bkz: maxime du camp)
    (bkz: charles meryon)
    (bkz: delphine), hippolyte
    (bkz: trauerspiel)
hesabın var mı? giriş yap