• http://i.imgur.com/b0ywlpx.jpg

    ayni masada john wayne, james stewart, lee marvin, lee van cleef, strother martin ve john ford'u bulusturmus filmdir.

    bana "ama the expendables'da da..." filan demeyin, kalp kirarim.*
  • hülya koçyiğit ve tarık akan'ın oynadığı sev kardeşim filminde bir sahnede, genç sevgililerin sinemaya gittiklerinde izledikleri film. böyle saçma bir ayrıntı işte.
  • yönetmen john ford. başrollerde ise western'in efsane isimleri james stewart ve john wayne. onların karşısında da kötü adam olarak lee marvin. daha ne olsun? haliyle ortaya çok güzel bir film çıkmış.

    --- spoiler ---
    filmde ransom* bir sahnede kasaba halkına okuma-yazma öğretirken, anayasa ile ilgili soru sorar. o sırada pompey* bağımsızlık bildirgesini söylemeye başlar ama tam olarak devam ettiremez. ransom araya girerek "...tüm insanlar eşit yaratılmışlardır." o kısmı unuttuğunu söyleyen pompey'e ransom'ın cevabı muhteşemdir: "sorun değil pompey, o kısmı zaten pek çok kişi unutur!"

    --- spoiler ---

    ayrıca lee van cleef'i de lee marvin'in adamlarından biri olarak görüyoruz filmde. film boyunca çok suskun. sonlara doğru biraz hareketleniyor ama onda da john wayne'den dayağı yiyor.
  • 1962 yılında john ford tarafından çekilen başrollerini james stewart,john wayne , vera miles ve lee marvin in oynadığı unutulmaz western.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    ford gibi klasik westernlerin babası sayılacak bir yönetmen tarafından resmen western ve vahşi batı kültürünün bir eleştirisi olarak görülebilir bu film.
    aslında yeşilçamda da sıklıkla gördüğümüz bir konu üzerine şekillenmiştir film.doğudan * yani gelişmiş başkent bölgesinden; az gelişmiş, silahın kanunun önüne geçtiği batıya * gelen idealist bir kişinin bir kasabada yaşadıkları...
    idealist avukatı canlandıran stewart,hukukun üstünlüğünü savunmasına karşın; wayne'in oynadığı rol daha çok vahşi batının kurallarının bu olduğunu bilen bir kişidir.adıyla tezat oluşturan liberty valance bölgede zengin sürü sahipleri adına zulum işlemektedir...
    filmdeki ayrıntılar çok önemlidir.zencilerin bara alınmak istenmemesi(ve wayne nin buna karşı çıkması),kadınların okuma yazma bilmemesi hatta buna gerek bile görülmemesi *, sinema tarihinin en uçuk(!) gazete editörünü canlandıran edmond o'brien in şişesi ile unutulmaz monolog u, iç içe gerçekleşen flasbackleri, politikanın gösteriş budalası insanlarla dolup taşması...
    ancak belkide filmin en unutulmaz tarafı final sahnesidir.silahını asla kullanmak istemeyen stewart bunu yapmak zorunda kalıp liberty valance ı öldürmesi onun hayatı boyunca ulaşamayacağı bir yuksekliğe taşır.oysa gerçekte valance ı vuran wayne den başkası değildir.
    hayatı boyunca kasabası için çalışan stewart,bölgesini eyalet haline getirmiş,kanunu işler hale sokmuş,çöl olan toprağı yeşertmiştir.ancak bölge halkı onu hala liberty valance ı vuran kahraman olarak anımsar.gerçekte onu vuran kişi ise sarhoş ve beş parasız bir halde ölmüştür.
    filmde dendiği gibi " batıda efsaneler gerçekten iyiyse,efsaneler yazılır..."

    (bkz: http://www.onurcoban.com/…liberty-valance_1232.html)

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
  • adını ilk gördüğümde "özgürlük heykelini vuran adam" diye aklımda kalmıştı. özgürlüğün yoluna taş koyanları yok etmeye başını koyan bi adamın zaferi western, tam amerikan işi diye düşünmüştüm. sonra sonra yanıldığımı gördüm tabi. türkçeye "kanunun kuvveti" diye çevrilmiştir. başrollerinde james stewart ve john wayne görülüyor. felaket kıytırık bi rolde de lee van cleef'i görüyoruz. flashbackli hileli westerndir, iyidir, muteberdir.
  • aslında biraz değişik bir western filmidir.

    özgürlük, kanun, seçim, basın özgürlüğü gibi ögeleri 1962 yılında bile bas bas bağırmış olan yapım. amerikan sineması kendi ülkesinde ve dünyada nasıl dokunulmaz ve başarılı oldu sanıyoruz.

    oscarlı kadim oyuncu lee marvin i sek bir pislik rolünde görmek de ayrı bir zevkti.

    türü sevenler için arşivlik.

    8 / 10.
  • rance karakterinin inandığı prensipleri uygulama azmi ve kaderin zayıflığı noktasında ona yardımı. hayat bu sanırım yeterki inandığımız konuda ısrar edelim, gerisi bir şekilde geliyor. hiç düşünemediğiniz noktalara geliyorsunuz, esas kızı siz alıyorsunuz. tek husus inanç ve samimiyet...
    ayrıca (bkz: mr smith goes to washington)
  • abd'yi en iyi özetleyen western(?) filmidir. şahsi listeme göre de high noon ve the searchers ile ilk üçe girer.

    western dedikten sonra soru isareti koymamim bir nedeni var. 50 yildir western çekiliyor. 1905 tren soygunu ile baslayan bu serüven 1960'lara geldiğinde mecburen degismeli ve yeni bir seyler anlatmaliydi. john ford bu isin piri zaten ki degisimin ondan gelmesi daha onemli. artik soguk savas var, ulke icinde birlik sagmali ve yeni dusman ruslara karsi evini guvene almalisin. o yuzden once kizil derililer sonra da kara derililerle barisma gerceklesmeliydi ki bu film tam olarak onun isareti. 1950'lerin ortalarindan itibaren baslayan siyah harekete burada yapilan vurgu o nedenle cok önemli.

    bu filmi benim gözümde daha onemli kilan unsurlardan biri de john wayne'nin yer almasi. john wayne ki the american olarak anilan ve western filmlerinin vazgecilmez ismi. tam bi wasp, tam bi cumhuriyetçi, tam bir amerikali. oyle bir ismin bu filmde yer almasi filmi yukarida dedigim anlamda daha da onemli kiliyor.

    neyse filmin neyi anlattigina gecmeden bir isme daha deginmek gerekiyor. tam olarak rolunun hakkini veren bir tınısı olan james stewart. eminim gorunce ben bu adami tanıyorum diyeceğiniz bir yuz ve filmdeki okumus adam imajini harika bir sekilde üzerinde taşıyor. simdi gelelim hikayesine. aslinda adinda spoiler olan filmleri sevmem ama bir klise ne kadar spoiler olabilir emin değilim.

    filmin iyi adami olan avukatımızın da içinde olduğu posta arabasi filmin kotu adami tarafından durdurulur ve icindekilerin esyalari calinmaya baslar. bu esnada iyi adamimiz bir kadini korumaya ve adalet naralari atmaya baslayinca kotu adamimiz tarafindan pataklanir. filmin cirkini (?) tarafindan kurtarilir ve kasabaya getirilerek iyilestirilir. sonrasında iyi adam kasabada kalmaya karar verir ve kasaba halkini egiterek dönüştürürken kotu ve cirkin adamlarla çeşitli munasebetlere girişir.

    film, 1962 yapımı ve içinde iyi, kötü, çirkin var. imdb'ye gore 1900'lerin basinda gecen filmde iyi, sadik bir siyah karakter var. kötü beyaz adam var. politikanin pisliği, adaletin erdemi, doğru olani sonuna kadar surdurmenin agirligi var.

    dogu ile bati amerika arasindaki farkin boylesine guzel anlatilmasi var. genelde western filmlerinde dogu pek anlatilmaz. dogudan ya kural ve yasak gelir ya para. ancak burada dogudan, batiyi ileriye tasiyacak ilke ve idealler geliyor ve bu donusum sonucunda bati muassir medeniyete ulasiyor.

    satir satir anlatacak cok sey var ancak telefondan yazinca ancak bu kadar. bu filmin belki de 1962 ile en cok ozdeslesen tarafi, okulumsu bir odada siyahi karakterin 1776 tarihli belgenin ilk cumlesini, tum insanlar esit yaratılmistiri hatirlayamamasi uzerine basrolun bugünlerde pek hatirlanmiyor zaten demesidir.

    ben bu filmi birkac kez daha izler buraya uzun analizini de yazarim ama simdilik bu kadar.
  • edmond o'brien meksika barina girerken "mutlulugun pesinden kosmam engellenemez" gibi bir sey soyler. bunun ingilizcesi, yani "pursuit of happiness" amerikan bagimsizlik bildirgesinde gecen, bir insanin sahip olmasi gereken üc haktan birisidir.

    kesinlikle siradan bir western olmayip alt metni hayli doludur.
  • john ford'un yonettigi, klasik western'lerden biri sayilan, teatral rol yapisin tavana vurmus oldugu, donemin vahsi batisinin basarili bir tasviri olan bu guzide filmde eli kamcili haydut liberty valance'i lee marvin canlandirir, pek de iyi canlandirir. ayrica filmden ogreniriz ki, vahsi batiya medeniyet, hak, hukuk, tren gelmis, haydut gununu gormus bile olsa, batinin vahsi kanunlari baska cesitlerde islemeye devam etmektedir: 'when the legend becomes fact, print the legend'
hesabın var mı? giriş yap