• oğuz atayın tutunamayanların "şarkılar" bölümü için biçimi aynen aldığı roman.
  • karşımızda tanrısal bir bakışla her şeyi gören, bilen, kendimizi güvenle kollarına bırakabileceğimiz bir anlatıcı yok maalesef.
    bununla yaşayabiliriz belki, (ben kişisel olarak geleneksel roman anlayışının dışına çıkan eserlere ilgiyle bakarım.) belki şu tuhaf charles kinbote’nin saçmalıklarıyla da yaşayabiliriz, ama kinbote’ye söyleyeceklerini fısıldayan kişi vladimir nabokov gibi bir büyücü olunca işler biraz karışıyor.

    nabokov, insana özgü zaafların, heyecanların, bizim gerçek dediğimiz bütün o "şey"lerin öylesine dışında, öylesine yüksekte bir yerde duruyor ki bize sunduğu metin dışında bir dünya olmadığını (bu tam da onun istediği şey galiba) düşünüyoruz ister istemez.

    roman, amerikalı bir şair olan john shade’nin esrarengiz bir şekilde öldürülmeden önce yazdığı son şiiri üzerine charles kinbote adında bir tuhaf adam tarafından kaleme alınan açıklamalardan kurulmuş. kinbote öyle ilginç bir adam ki kendisi hakkında kesin yargıya varamıyorsunuz: delinin biri de olabilir, takıntılı bir hayran da! soğukkanlı bir katil olduğunu da düşünebiliriz, kendisinin iddia ettiği gibi sürgündeki bir kral olduğunu da...
    şiiri kafasına göre yorumluyor ve şaire bu fikri kendisinin ilham ettiğini iddia ediyor. bana kalırsa gerçeğin bu olmadığı çok açık ama zaten bizim "gerçek" dediğimiz şeyin ne olduğu kimin umurunda!
  • bu kitabı okuma planı içerisine alanlara öncelikli önerim, üç ayraç kullanmaları olacaktır. sayfaların güncelliğiyle ilerleyeceğiniz ayraç herhangi bir konseptte olabilir ancak diğer iki ayracın -dizin ve şiir için kullanılacak olanlar- mıknatıslı olması tavsiye edilir.

    evet. vladimir nabokov'un insana hayret veren bir romanı 'solgun ateş'. aslında sadece roman değil ya, içerisinde uzun bir şiir de barındırmakta, bilemiyorum ( kategorileştiremediklerimizden misiniz?) diyerek evvela görüş bildirmekten kaçınayım.
    meselemizin özüne dönersek, gerçekten şaşırtıcı ve özellikle dizin ve şiir kısmını sürekli takip etmekle de yükümlü kaldığımız için yorucu bir okuma tecrübesi sunuyor solgun ateş bizlere. yorucu ama iştah açıyor yine de.
    solgun ateş, amerikalı saygın bir bir şair olan john shade ismindeki, nabokov'un kurgusal karakterinin yazdığı bir şiiri konu ediniyor. aslında konu edinmiyor sadece referans alıyor diyebiliriz. neyse, bununla birlikte şiirini bitirdiği gün talihsiz bir şekilde öldürülen john shade'in komşusu ve meslektaşı charles kinbote --- spoiler ---
    (kingbot)
    --- spoiler ---
    şair ölmeden önce şiirlerini ele geçirir ve bir takım neticeyle yayımlatacak izni de şairin hanımı sybill shade'i ikna ederek sağlar. olay aslında buradan başlar.

    üç bölümden oluşan kitapta sırasıyla charles kinbote önsözü, john shade'in solgun ateş isimli uzun şiiri ve son olarak ise açıklamalar bölümü. kitabı da asıl ilginç kılan nokta açıklamalar kısmı oluyor. bu bölümde, kinbote'nin şiire yönelik alakalı alakasız onca çıkarımı değil sadece söz konusu olan. şiirle ilişiği olan açıklamalarının genelde kopuk bir düzen seyretmesi ve tamamen kendi hayal ürünün bir mahsulünü tahlil edercesine dokuduğu bir çalışma olarak göze çarpıyor. kinbote bu açıklamalar esnasında kitabın olası okurlarını bu doğrultuda ikna etmeye çalışıyor aslında. şairin özel yaşamını tamamen hiçe sayarcasına giriştiği açıklama silsilesi boyunca arsızca gerçekleştiriyor bunu ve bulunduğu akademik çevre ve kinbote'nin eşi sybill'den intikam alırcasına gerçekleştiriyor bunları. şiirin büyük bir bölümünün şaire kendisi tarafından bir tür ilham zerk edercesine oluştuğuna ima edip duruyor, neticesinde shade'in yazdığı şiirin tamamen kinbote'un sürgün kralına (?) yönelik epik bir sürecin ifadesi olduğunu kurgusal okura ifade etmekte.

    bunun dışında solgun ateş'e tekrardan gelirsek, gerçekten olağanüstü bir eser, nabokov ile de ilk deneyimimdi. dil oyunları bakımından ele aldığımda kendisinin james joyce kadar başarılı bir şekilde bu işi kotardığı kuşku götürmez. kendisine en derin şükranlarımı sunarken bir çift söz de kinbote için gelmeli, belki deli, belki de sürgün kralın ta kendisi ancak edebiyat çevrelerinde böyle manyakların olduğu da kuşku götürmez bir gerçek.

    kitabın çevirisinin ciddi bir süreci kapsadığı aşikar, ben başarılı buldum ve çabası nedeniyle yiğit yavuz'u ayrıca takdir etmeli.

    son olarak ise arka kapaktan, kitaptaki şiir kısmından bir dize;

    "çok zordur konuşmak zevgili ölülerimizle,
    rüyalardan bildiğimiz üzere!
    endişemizi, kırılganlığımızı, utancımızı,
    görmezden gelirler. artık eskisi gibi olmayışları
    insana fena koyar. uzak bir savaşta ölen
    okul arkadaşımız, şaşkın değildir bizi
    kapısında görmekten;
    işaret eder biraz kaygısız, biraz kederli,
    bodrum katı odasındaki su birikintilerini."
  • vladimir nabokov'un ingilizce yazdığı ve çok enteresan bir romanı.

    kitap, john francis shade adlı, amerikalı bir şairin 'solgun ateş' adındaki uzun şiirine, charles kinbote adındaki, garip bir adamın yaptığı sayfalar dolusu açıklamadan oluşur.

    yaba yayınlarından çıkmış olan çeviriyi yaşar günenç yapmıştır. kitabın kapak tasarımı sefilleri oynasa da çevirisi fena değildir. gider yani.

    ayrıca, bu romanın oğuz atay'ın tutunamayanlar romanı üzerinde belli bir etkisi mevcuttur.
  • --- spoiler ---

    'öğrencilerin ödevlerinden bahisle: "genellikle çok iyi niyetliyimdir [dedi shade]. fakat affetmediğim bazı şeyler vardır." kinbote: "mesela?" "gereken kitabı okumamak. onu bir budala gibi okumak. içinde simgeler aramak; örneğin, 'yazar, yeşil yapraklar imgesini çarpıcı şekilde kullanmış, çünkü yeşil mutluluğun ve hüsranın simgesidir.' ayrıca, 'basit' ve 'samimi' kelimelerini övgü mahiyetinde kullanan öğrencilerin notunu feci şekilde kırma alışkanlığım var; mesela 'shelly'nin üslubu her zaman çok basit ve iyidir' ya da 'yeats her zaman samimidir'. buna çok rastlanıyor; ne vakit yazarın samimiyetinden bahseden bir eleştirmen görsem, anlarım ki ya eleştirmen budalanın tekiymiş ya da yazar." kinbote: "ama bu düşünme tarzını lisede öğretiyorlarmış diye duydum?" " işe oradan başlamalı. bir çocuğa otuz konuyu anlatmak için otuz ayrı uzman gerekir. çin hakkında hiçbir şey bilmeyen, enlemle boylamı birbirinden ayıramayan bezgin bir öğretmen, tutup da çocuğa pirinç tarlası resmi göstererek "işte çin budur" dememeli." kinbote: "evet. aynı fikirdeyim."*

    --- spoiler ---

    *yiğit yavuz çevirisi.
  • vladimir nabokov tarafından yazılan 999 satır/mısralık şiir-roman. 999 satır üzerine yazılan yorumlarla birlikte, metin tümlenir. dili doğadan öznelerle zenginleştirilmiştir (örn., bobolink – pirinç kuşu (dolichonyx oryzivorus), waxwing – ipekkuyruk kuşu (bombycilla garrulus)].
    bana kalırsa, 810-820. satırlar arası metnin en etkileyici kısmını oluşturur. 819-820. satırlarda tarif edilen oyunda piyonların fildişi tekboynuzlara ve abanoz kır tanrılarına terfi etmeleri büyüleyicidir.
  • seniha akar'ın yepyeni çevirisiyle yakında okuyabileceğimiz kitap.* şöyle şekilli bir şeyler yapsalar keşke.

    edit: entry yazıldığı vakitler iletişim yayınları twitter üzerinden böyle bir paylaşımda bulunmuştu (ya da ben sormuştum, onlar söylemişti, hatırlamıyorum). gel vakit git vakit kitabı seniha akar değil yiğit yavuz çevirdi. bir de nabokov blogu açtı üstüne. ben bu giriyi yazdığımı unuttuğumdan düzeltmesi de bu günlere kaldı.
  • yaşar günenç'in çevirisi ilk entry'de tuna kiremitçi'nin de bahsettiği gibi öldürmez süründürür seviyesindeydi. bir arkadaşımla sanıyorum ki baskısı olmayan bir dönem, solgun ateş'i verip karşılığına swann'ların tarafı, çiçek açmış genç kızların gölgesinde ve kara kitap'ı almışlığım vardır. öyle nabokov hastası birisiydi. hem de cildi öyle kalitesizdi ki okuduğunuz her sayfada ayrışıyordu kitap.

    türkçe'ye nabokov'un 20'nci yüzyılın en önemli edebi eserleri diye nitelediği kitaplar yani bely'nin petersburg'u hakkıyla çevrildi, dönüşüm'le zaten yıllardır uğraşılıyor çeşitli çevirmenler tarafından, iyisi kötüsü hakkını vermiş olanlar var. roza hakmen'in kayıp zamanın izinde'sini ise proust bile görse hamiyetten gözlerinin yaşını tutamazdı bence bu konuda çok ama çok şanslıyız.

    gelelim ulysses'e yeni çevirisini okumadım fakat nevzat erkmen'in pek bir pohpohladığı çevirisinin ben açıkçası rezalet olduğunu düşünüyorum. nice yiğitlerin de aslında bu yüzden kitabın daha başlarında bıraktığını düşünüyorum. umarım bu yeni çevirisi türk okurlarını tatmin edebilecek noktadadır ki erkmen'in allahlık çevirisinden kurtuluruz.

    şimdi nabokov'u fatih özgüven genelde çeviriyor sanırım, istemiyorum türkçe nabokov okumak fakat en azından lolita'nın türkçe'sini de okumuşluğum var ve bence pek de matah bir beceri gösterememişti fatih bey. ada, bir felaketti zaten. sonra aynı zamanda benim de en sevdiğim the real life of sebastian knightın türkçe'sine ise bakmaya dahi çekiniverdim.

    yiğit yavuz'un ise işi şimdiye kadar aralarında en zor olanlarından biri sanırım. o şiirleri nasıl çevirdiği merağıyla bu kitabı satın alacağım. umuyorum ki bize en azından nabokov'un dehasının birazını aktarabilecek seviyede aktarabilmiştir. kitabın çevirisini de okuduktan sonra editleyeceğim bu entry'yi.
  • yıllar evvel bi yerlerde nabokov un iyi bir okurun nasıl olması gerektiğine dair sözlerini okumuştum; kitaptaki karakterlerle değil yazarla empati kurabilendir gibi bi şey demişti kabaca. bu, sinirle parmağını sallayan öğretmen tavrından ürkmüştüm, suçüstü yakalanmış olmanın da etkisi var tabii. bu kitabını okuyunca ne demek istediğini biraz da olsa anladım. böyle bi şey yazabilmek için nabokov olmak lazım. kusursuz dersem abartmış olmam.
  • tutunamayanlar'a etkisi, pale fire'ın çevirmeni tarafından şöyle anlatılmış:

    (bkz: #81752116)
hesabın var mı? giriş yap