• birkaç yıl önce yapılan bir nörobilim çalışmasında deneklerden ekranı izlemeleri, rastgele aralıklarla ekranda beliren işaretçi sembolü gördüklerinde sağa ya da sola bakma kararı almaları ve ardından bunu rapor etmeleri isteniyor. ve deney sırasında elektroensefalografileri çekiliyor.

    denekler karar aldıklarında spesifik beyin bölgelerinde kararı imleyen karakteristik bir beyin dalgası görülüyor.

    ancak ilginç bir bulgu daha saptanıyor, işaretçi sembol bile çıkmadan, yani denek karar almadan önce oksipital bölgede farklı bir elektriksel aktivite gözleniyor.

    bu aktivite tam olarak bir sinyal değil, gürültü olarak adlandırılan, süreğen ve görünürde rastgele olan elektriksel ateşlemeler.

    data incelendiğinde arkaplan gürültüsünün patternine bakılarak insanların bilinçli seçimlerinin, henüz o seçim yapılmadan öngörülebildiği anlaşılıyor. bu verilere göre biz karar vermeden ne karar vereceğimiz belli.

    bilinçli farkındalık öncesi karar alma mekanizmasını etkileyecek bir şeyin olması, özgür iradeye dair soru işaretleri ortaya çıkarıyor elbette.

    meselâ şu akla gelecek sorulardan birisi, aldığımız kararlar bize mi ait, yoksa beynimiz dataları kümülatif olarak işleyip bir yol çiziyor ve biz de karar aldığımızı düşündürecek bir illüzyonla mı yaşıyoruz?

    eminim bu konuda daha çok soru sorulacak ve çok çeşitli cevaplar verilecek.

    dipnot:
    bu çalışmayı okurken bir de psikiyatrik komplo teorisi geliştirdim. psikotik hastalarda sık görülen bir hezeyan tipi vardır, kontrol edilme hezeyanı. psikotik birey düşüncelerinin, kararlarının, hareketlerinin dışsal şekilde kontrol edildiğini düşünür. biz buna hezeyan der, hastalığın parçası olarak görürüz. diyelim ki bu çalışma kesin olarak doğru ve biz psikotik olmayanlar algılama konusunda daha az hassas olduğumuz için bu arkaplan elektriksel ateşlemesini fark etmiyor ve özgür irade illüzyonu ile yaşıyorsak, öte yandan psikotik hastalar daha hassas oldukları için o milisaniyelerle ölçülen gapi ya da önceki elektriksel aktiviteyi algılıyor ve bunu böyle yorumluyorlarsa?
  • bilgisayarların da kendilerine göre bir bilinçleri olsa, mesela biz yedinci bilinç seviyesinde isek onlar üç'te hatta iki'de olsalar, öyle ki bizlerle etkileşemeseler ve fakat olan bitenin farkında olsalar kendi çaplarında, onlar da özgür irade sahibi olduklarını düşünürler miydi acaba. ben bir program yapsam '10 print "hello world"' diye, derleyici ile derleyip bilgisayarımda çalıştırsam bu programı, bilgisayarım "yahu çok içimden geldi, dur şu ekrana bir 'hello world' yazayım" diye mü düşünür. sadece yapmaya programlandıkları şeyleri yaptıklarını farkeder miydiler yoksa onlar da - bizim gibi - ifa ettikleri fiillerin şahsi iradelerinin bir sonucu oldugunu düşünüp kendi hayatları üzerinde söz sahibi olduklarına kani olmuş bir halde övünç mü duyardılar merak ediyorum.

    (bkz: dave hal diyalogları)
  • özgürlüğün sözkonusu olabilmesi için seçim yapma şansından sözedilebiliyor olması gerektiği aşikardır. üstelik sadece böyle bir şans verilmiş olması yetmez ama aynı zamanda bu şansın kullanmasına olanak sağlayacak düzeneklerle de donatılmış olmak gerekmektedir ki irade bu düzeneğin adıdır zaten. yani özgürlük bir kural boşluğu gerektirir, irade de kurallara bağlı olmayan bir karar verme mekanizması. misal kimse dünya üzerinde serbest bırakılan bir cismin düşüp düşmeyeceğine karar veremez (idealistler hariç) zira bu konuda bir özgürlük yoktur; maddenin tabi oldukları yasalar (var olduklarını kabul ediyoruz; niye ediyoruz başka bir tartışmanın konusu) bu alanı doldurmuşlardır. demek ki özgürlüğün varlığı, yasalarla doldurulmamış alanlara bağlıdır.

    böyle boşluklar var diyelim; mesela bedenimizin herhangi bir yerlerinden başlatılan sinir atımlarının bir sinapstan geçtikten sonra hangi akson boyunca devam edeceklerinin maddi yasalara tabi olmadıklarını, bu sebeple de belirlenemediklerini, bize gerekli özgürlük boşluğunu sağladıklarını kabul edelim. özgür iradenin varlığı için bu yeterli değildir. bu durum sadece özgürlüğü anlamlı kılar, irade için ayrıca yine maddi yasalara tabi olmayan ama madde üzerinde etkili bir "donanım" (ruh?) bulunması gerekir. irade, yasalardan bağımsız olmalıdır aksi halde bir tercih şansı sözkonusu olsa bile bu sansın ne şekilde kullanılabileceği önceden kestirilebilir. örnekten devam etmek gerekirse, sinapstan çıkan sinir iletisinin hangi akson boyunca devam edeceğine karar veren süreç takip edilebilir olsaydı nereden başlayan iletinin nereye varacağı da belirlenebilir, özgürlük gene çöp olurdu.

    bu bağlamda aslında özgür iradenin varlığını kabul ederek yaptığımız, beynimizin içerisinde bir yerlerde fizik yasalarına tabi olmayan kimi olayların meydana geldiğine ve yine kurallara bağlı olmayan bir gücün bu olaylar üzerinde etkili olduguna, nasıl sonuçlanacaklarını etkileyebildiğine inanmaktır. üstelik böyle bir kabul bizi bir darboğaza daha sürükler; maddenin kendiliğinden tabi oldugu kurallara tabi olmayan bir sistem oluşturması pek mümkün değildir, bu sebeple tarihte bir yerlerde böyle bir sistemin beynimiz içerisine elle konulmuş olması gerekir. yani evrime inanmaktan vazgeçmeliyiz.

    eğer özgür irade vardır diyorsak kabul etmemiz gerekenler şunlardır:
    1. beynimizin içerisinde sonuçları yasalarla kesin olarak belirlenemeyecek süreçler olmalı.
    2. bu süreçleri yöneten ve yine maddi kurallara tabi olmayan bir "güç" olmalı.
    3. maddenin tabi oldugu yasalara tabi olmayan güç maddenin içerisinden çıkamayacağına göre gökten zembille inmiş olmalı.
  • bir turing makinesi düşünelim. ne oldugunu çok iyi bilmeyenler için bir turing makinesi basitçe algoritmik soruları çözebilen teorik bir makinedir, bizler ona yapmasını istediğimiz işlemlerle ilgili kuralları yükler sonra da çözmesini istediğimiz problemi veririz, makine de bize cevabı verir. misal bir turing makinesi verilen bir sayıyı 10 ile çarpacak şekilde programlanmışsa 4 giriişi ile çalıştırıldığında 40 sonucunu vermelidir. basit işlemler yapan turing makineleri tasarlamak kolaydır; onluk sistemde onla çarpmak demek sayının sağına bir sıfır eklemek demek olduğundan böyle bir turing makinesinin içsel durumları şöyle olmalıdır:

    1. bant boyunca sıfırdan büyük bir rakam görene dek ilerle, sıfırdan büyük bir rakam gördüğünde içsel durumunu 2 yap.
    2. okudugun rakam 9 değilse bu rakamı çıkış bandına yaz ve bir sonraki rakamı oku; 9 ise içsel durumunu 3 yap.
    3. çıkış bandına sıfır yaz ve dur.

    [burda kolaylık için 9 rakamını sayının sonunu göstermek için kullandık]

    gördüğünüz gibi turing makinelerinin özgürlükleri ya da iradeleri yoktur. onlar sadece dışarıdan veri okur, okudukları veriye göre içsel durumlarını değiştirir ve içsel durumları ne yapmalarını söylüyorsa onu yaparlar. bizim çarpma makinesi 158 gördüğünde çıkışını 1580 yapmaya mecburdur; "dur 666 yazayım komiklik olsun" ya da ""canım çarpmak istemiyor ona böleyim iyisi mi ben" diyemez çünkü ne yapacağı kurallarla bağlanmıştır.

    özgür iradeyi kabul etmeyen kimilerine göre insan da temel olarak böyledir. genlerimiz donanımımızın (beynimiz) özelliklerini belirler, işletim sistemimizi inşa eder, hayatımız boyunca yaşadıklarımız ise bizleri programlar, ne ile karşılaştığımızda ne yapmamız gerektiği söyler. davranışlarımız donanımımıza, programımıza ve o an dışardan okumakta oldugumuz veriye göre belirlenir. siyah bir köpek tarafından ısırılmış bir çocuğun beynine "siyah köpek görürsen kaç" yönergesi yazılır, çocugun gözleri siyah bir köpek gördüğünde beyninin otomatikman "korku hormonu" salgılaması beklenir, oysa insan çok daha karmaşıktır; nasıl ki bizim çarpma makinesi bandından geçen her şeyi on ile çaprmıyor, içsel durumu 3 oldugunda duruyorsa çocuk da her köpekten korkmayabilir, misal sevgilisinden yeni ayrılmışsa beyninin içerisinde bir modül bir kesme isteği yaratarak korkuyu bastırabilir.

    özgür irade, her birimizde farklı etkiler bırakan geçmiş etkileşimlerin bir sonucu olan içsel durumumuzu kavramaktan aciz oldugumuz için bir sonraki adımdaki davranışlarımızın nedenlerini anlayamamış olmamızın yarattığı bir hissiyattır.

    eğer özgür irade yoktur diyorsak şunlara inanmalıyız.
    1. beynimiz içerisindeki her şey, dışındaki her şey gibi maddenin tabi oldugu kurallara göre işlemektedir.
    2. özgür irade algısı bir sonraki davranışımızı belirleyen ve bir önceki tecribelerimiz sonucu oluşmuş içsel durumumuzu kavrayamamaktan kaynaklanmaktadır.
  • insanoğlunun kendisi için uydurduğu en kallavi yalanlardan biri. (bkz: #11646755) bunun yanında evrenin yasalarından bağımsız hareket ediyor olduğuna inanmak, en babayiğit olanı 100 sene sonra dayanılmaz bir koku salgılayacak et ve kemik yığınından ibaret olmadığına inanmak, öldükten sonra da başka bi şekilde yaşamaya devam edeceğine inanmak insanları rahatlatabilir. e rahatlayın o zaman banane, saçmalayarak da olsa rahatlayın, çıkın, gezin, gezdirin.

    peşin edit: niye kötülüyosunuz lan ibneler
  • konu özgür irade. ben tanrıdan başlayacağım.

    tanrının varlığının hâlâ tartışılıyor olması, bilimin yetersizliğinin bir neticesi değildir. homo sapiens'i realiteden uzaklaştırıp, inanca iten 3 temel sebep vardır:

    1) antroposantrizm
    2) mantıksal yanılgı
    3) ahlakçılık

    antroposantrizm, homo sapiens'in; big bang'den bu yana 14 milyar yıllık bir sürecin geçtiği ortadayken; sadece gözlemlenebilir evrende yaklaşık 10 milyar galaksinin varlığı, bir galakside ortalama 100 milyar yıldız olsa toplamda yaklaşık 1.000.000.000.000.000.000.000 yıldızın mevcudiyeti bilinirken hâlâ pişkin pişkin kozmik takvimdeki yerini reddedebilme özelliğidir. çünkü kutsal olduğu iddia edilen bir kitapta "yörünge" sözcüğü geçiyordur ve aman tanrım, bu bir mucizedir. evet, bu evren dünyanın etrafında dönmektedir, tüm bunlar bu pale blue dot için var edilmiştir. bilimsel bilgiler, dini verilerle ne kadar uyuşmaktadır! çünkü astronominin tarihi teleskopların icadından eski değildir. çünkü güneşin dairesel bir hareket yaptığını anlayabilmek için mutlaka bir teleskoba ihtiyacımız vardır.

    mantıksal yanılgı ise homo sapiens'in yaşamının her alanındadır. inanç ile ilgili olan kısmı ise "hipotez" bile denemeyecek masalları yanlışlama yükümlülüğünün bilimin sırtına yüklenmesindedir. derler ki "musa 40 yıl çöllerde gezdi ve bilim bunu yanlışlayamaz." ancak bilim, inançları yıllardır yanlışlamaktadır. peki yanlışlamak zorunda mıdır? değildir. bilim, var olanı açıklar. varlığı şaibeli olanı değil. varlığı kanıtlanmamış bir fenomenin var olduğunu iddia edenin bizzat kendisindedir o var olduğu iddia edileni kanıtlama yükümlülüğü.

    "ama o zaman inanç olmaz."

    eh, mantıken olmamalıdır zaten.

    ahlakçılık dürtüsü, bir homo sapiens topluluğunda küçük ölçeklerde virtue signalling ile başlar, büyük ölçeklerde faşizme evrilir. yargılamak, iyi hissettirir. başkalarının ahlaksız oldukları inancı üzerinden kendini ahlaklı görmek basit olduğu kadar tatmin edicidir de. her ne kadar o "ahlaksız" sayılan başkalarının eylemleri, toplumsal refaha bir tehdit oluşturmasa da ötekiler sindirilmelidir.

    özgür irade inancı da, pek çok yönden tanrı inancına benzeyen bir konu değil midir özünde?

    antroposantrizm sizi neye iter?

    beyniniz üzerinde kontrol sahibi olduğunuzu düşünmeye iter. evet, siz materyal evrenin geri kalanından farklı olmalısınız. sizde, materyal evrenin geri kalanında olmayan bir ekstra bir güç olmalı. şüphesiz, sizde illüzyon olmayı aşan ve size fizik kurallarına meydan okuma imkânını veren fantastik bir töz var! ruh mu? bilmiyorsunuz, ama olmalı böyle bir şey! özgür irade, görmek ve duymak gibi bir algıdan ibaret olamaz! olursa yaşamın anlamı kalmaz. hayır, bu asla, bir davranışlarımızı belirleyen içsel durumumuzu kavrayamamaktan doğan bir algı değil, bundan çok daha fazlası!

    mantıksal yanılgı size ne dedirtir?

    "özgür iradenin var olmadığını iddia edenler bunu kanıtlamalı." dedirtir.

    libet dönemi geride kalalı yıllar oldu. libet'teki prediksiyon süresi için çok kısa dendi, milenyumdan sonra bilinçli karar alımından 10 saniye öncesine kadar gidebilmiş deneyler yapıldı. bilim yanlışlamadı değil, yanlışladı. bilim, aynı dünyanın evrenin merkezinde olmadığını ispat ettiği gibi; insanın kendi beyninin gemisinin kaptanı olmadığını da gösterdi. lakin astronomi ile yok olmayan bazı inançlar, nörobilim ile de yok olmadılar. oysa bilimin özgür iradeyi "yanlışlama" yükümlülüğü dahi yoktu. özgür irade kavramı doğası gereği, materyal evreni aşan bir töz gerektiriyordu ve bu tözün illüzyonel bir olgu olmadığı iddiası asıl kanıt gerektiren şeydi.

    ahlakçılık neden özgür iradeye ihtiyaç duyar?

    çünkü özgür irade olmazsa ahlakçılar, suçlayamazlar. hapse atabilirler. cezalandırabilirler. ve "bu adam tehlikeli biri ve toplumdan izole edilmeli." diyebilirler. ama suçlayamazlar. başkalarını yargılayarak, ayıplayarak, linç ederek yaşamayı alışkanlık hâline getirmiş bir topluluğu en çok hangi fikir rahatsız eder? "o kişinin öyle biri olmasının geçerli sebepleri var." fikri rahatsız eder. çünkü toplumsal harmoninin bozulmaması için, bir katil eylemlerinden sorumlu tutulmalıdır. katili katil yapan sebepler de ne demektir? katili katil yapan sebepleri konuşup, katli meşrulaştıracak mıyız yani? haşa! rodion romanoviç raskolnikov bir pislikti.

    * * *
    tanrı inancı ve özgür irade inancı arasındaki 7 farkı bulun.

    özgür irade inancının, tanrı inancı kadar tepki görmemesinin sebebi barizdir. tanrı inancı, dinlerle iç içedir ve yüzyıllar önce ortaya çıkmış olan dinlerin doktrinleri günümüz insanının yaşam biçimi ile çatışmaktadır. aile yapısına, kadın haklarına, veganizme, eşcinselliğe, kapitalist düzende diyanet gibi devletin servetini sömürüp katma değer üretmeyen kurumlara bakış açısı belli olan kesimler elbette kutsal(!) kitaplarda yazanlara karşı öfkeli bir duruş sergileyeceklerdir.

    peki bu "açık görüşlü" insanlar özgür iradeye karşı öfkeli bir duruş sergilemişler midir? hayır. buna ihtiyaçları yoktur. bugün en açık görüşlüler bile, insanların eylemlerinden sorumlu olduklarına inanmaktadır.

    * * *
    ps: "eylemlerden sorumlu olmamak"tan kastettiğim toplum kurallarına aykırı gelince bir cezanın çekilmeyeceği, sağlıklı beslenmeyince sonucuna katlanılmayacağı, çalışırsanız başarılı olma olasılığınızın yükselmeyeceği değil. "sorumluluk duygusu" adını verdiğimiz olgunun, metafizik bir erdemden ziyade kaçınılmaz bir sebep-sonuç ilişkisinin eseri olması. öve öve bitiremediğimiz sorumluluklar, insan yaşamını idame ettirebilmek için öğrenilmiş pragmatik bilgilerin sonucunda doğuyorlar. sözünü ettiğim, transandantal bir mânâ ifade eden, reel bir sorumluluğun yokluğu.
  • ilk nefesin alındığı andan başlayarak her adımda kalıplanan insana dair her şeyi bir yana koyarsak, ana-babadan başlayan otorite bildirimlerinin kalıcı etkisini, yönlendirmesini es geçersek, bütün yasakları ve zinhar günahları yok sayarsak ve hatta herhangi bir reklamdan, filmden, marşlardan, simgelerden, abc'den, hatta "benim annem canım annem" şarkısından bile, hayati kararlarımızı verirken etkilenmiş olma olasılığımızı "hadi len!" diye ötelersek, evet özgürüz. irademiz de gayet özgürdür diyebiliriz.

    özgür irade masalı, 20. yüzyıl'ın insan evladına attığı en büyük kazıktır.
  • bir filozofun* "diledigimi yapmakta serbestim, peki ya diledigimi dilemekte serbest miyim?" mealinde laflariyla, hakkinda en hikmetli sorulardanbirine sahip oldugu konuç.

    cevabi tabiki koskoca bir "hayır"dir.

    "ne demek üleeeyn; yaşasın fransiz devrimi ,yaşasın özgürlük, vive la resistance!" nidalari esliginde "otomatige baglanmis" tepkiler veren arkadaslara, dogum günlerini hatirlatiriz. iyi ki dogdunuz!
  • (#107480906)

    özgür irade ile istediğini yapma özgürlüğü çok farklı şeyler.
    sen şehir değiştirmek istiyorsan, özgür iradenle istiyorsun.
    değiştiremiyorsan şartların gereği değiştiremiyorsun.

    güzel bir başlık bu, bu kadar çiğ şeyleri hak etmiyor, birkaç sayfa geriye okusanız aslında, çok güven duyduğunuz fikirlerinizin emekleme aşaması bile olmadığını göreceksiniz.
  • yoktur ya da vardir diye kesin yargilardan kacinalim. eyyamci oldugumuz icin mi? hayir. her iki yarginin da ciddiye alinabilecek taraflari mevcut da o yuzden.

    oncelikle basit bi ornekle baslayalim. obsesif kompülsif bozukluktan muzdarip bir insani yaptigi sacma hareketlerden dolayi sorumlu tutmayiz. cunku bu hareketler beynin bir bolgesindeki (bkz: striatum) dejenerasyonun sonucu olarak karsimiza cikar. davranislari yuzde yuz bilincli de olsa ozgur bir secim sonucu olustugunu soylememiz mumkun degil. zira biliyoruz ki bu hastalar "asiri" davranislarindan kurtulmak isterler.

    sinirsel olarak saglikli bir insanda da durum cok farkli degil aslinda. burda entry girerken birden acikiyorum ve midemin beynime ilettigi bilgi yuzunden entry'i yarida kesip buzdolabindan bir elma almaya gidiyorum. midemin beynime ilettigi bilgiden benim elmayi isirmama kadar gecen suredeki butun davranislarim bir nedensellik icinde akiyor. veya uzaktaki kardesimi ozluyorum ve bir anda onu aramaya karar veriyorum. yine kardesimi hatirlamamdan telefona yaptigim hamleye kadar herseyde bir nedensellik var.

    burada klasik bir yaklasima deginmeden gecmeyelim. "istesem baska turlu de yapabilirdim" oyleyse secimim ve iradem ozgurdur. "istesem baska turlu yapabilirdim" aslinda "sartlar degisik olsaydi baska turlu yapabilirdim" demektir. ve "baska turlu yapabilirdim" olgusunu test etmek ile davranisin istemli olup olmadigini test etmek birbirinin ayni. bu yuzden bu iki argumani birbirine destek amaciyla kullanmak bizi kisir donguden baska bir yere goturmuyor.

    sene 2011, tabi bilim ne diyor derseniz, cok ilginc seyler soyluyor derim. eeg ve onun gamma dalgalari sayesinde, bir insanin onundeki iki butondan birine basma karari basma eyleminden (ya da bilinciyle karar verdigini dusundugu andan) yaklasik 8 saniye once tahmin edilebiliyor. ayni sey fmri sayesinde daha yuksek cozunurlukte gosterilmis ve beynin pcc bolgesindeki aktiviteye bakilarak denegin hangi butona basacagi, karar vermesinden 6 saniye once muazzam bir dogrulukla tahmin edilebiliyor. eger 6 yada 8 saniye onceden ne yapacagimiz belirlenmisse, "istesem baska turlu de yapabilirdim" argumani gecerliligini yitiriyor. uzun lafin kisasi karari once beynimin "bilincalti" olusturuyor ve "bilincli" kismi sonra farkina variyor.

    tam hersey netlesiyor derken bir de kuantum belirsizligi nanesini cikardilar basimiza tabi. hipoteze gore, "istemli" olarak verdigimiz kararlarda bilincalti karari olusturmadan milisaniyeler once nedensellik zincirinin kirildigi bir nokta var ve bu noktada bilincaltinin nedensellikten bagimsiz karar olusturmasina neden olan bir durum (bkz: kuantum mekanigi) var. peki bu kirilma hangi kosullar altinda gerceklesiyor? her sabah caya iki seker atarken gerceklesmiyor da, alacagimiz berenin rengini secerken mi gerceklesiyor? ve bu nedenselligi kiran durumun bizim isteklerimiz, begenilerimiz, inanclarimizla olan baglantisi nasil kuruluyor? tamam hipotez iyi hos. kuantum mekanigi, o da guzel. ama daha fazla ciddiye alinabilmesi icin deneysel bilgilerle ve halihazirda bildigimiz nörobiyolojik gerceklerle catismayacak sekilde bu saydigimiz sorulara cevap vermesi gerekiyor.

    uzun lafin kisasi "özgür irade yok hersey yalan" gibi aceleci bi laf etmektense supheciligi koruyup gelismeleri takip etmek lazim...

    eeg deneyi icin:
    http://www.neurosciencemarketing.com/…-decision.htm

    fmri deneyi icin:
    http://www.facebook.com/…d=111656412197678&comments

    bilincli-bilincsiz karar uzerine:
    http://www.economist.com/…3489722?story_id=13489722
hesabın var mı? giriş yap