• ilgi duyanlar veya faydalanmak isteyenler için osmanlı imparatorluğu tarihinden bazı kesitler sunduğum entrylerimi, kronolojik olarak bu başlık altında toplamaya çalıştım. (güncellenecektir)

    öncelikle:
    selçuklu tarihi içeriklerim: #136762835
    iran tarihi içeriklerim: #136762830
    genel tarih içeriklerim: #122887379

    - 13. ve 14. yüzyıllar -
    + osmanlı kroniklerinde ertuğrul bey: #123931042
    + osman bey'in ermeni beli savaşı: #129292186
    + osman bey ve iznik: #144236604
    + bizans'la pelekanon savaşı: #130513216
    + orhan bey devri siyasi olayları: #123057951
    + gregori palamas'ın esareti: #157072922
    + şehzade halil: #143122093
    + savcı bey isyanı: #132529832
    + alaeddin ali esved: #137320647
    + çandarlı kara halil paşa: #137393607
    + saruca paşa: #145664085
    + ishak bin murad: #157300633

    - 15. yüzyıl -
    + vezir-i azam çandarlı ali paşa: #137393609
    + şair ahmed-i dai: #138278699
    + 1411 konstantinopolis kuşatması: #135638382
    + fetret devri'nden isa çelebi: #130623767
    + selçuk hatun: #151407168
    + 1416 çalı bey savaşı: #130546418
    + vezir-i azam amasyalı bayezid paşa: #125676181
    + vezir hacı ivaz paşa: #119422568
    + vezir-i azam çandarlı ibrahim paşa: #125676189
    + vezir-i azam zağanos paşa: #130872542
    + vezir-i azam rum mehmet paşa: #106508603
    + fatih ve sakız adası: #149451392
    + fatih'in karadeniz faaliyetleri: #130760140
    + fatih'in ölümü ve sonrası: #128110068
    + 1485-1490 osmanlı memlük savaşı: #130941016
    + ağaçayırı muharebesi: #150571091
    + vezir-i azam çandarlı 2. ibrahim paşa: #137393612
    + vezir-i azam mesih paşa: #130983137

    - 16. yüzyıl -
    + 1499-1503 osmanlı venedik savaşı: #124139571
    + 1511 karıştıran savaşı: #131122446
    + 1513 yenişehir muharebesi: #131122448
    + vezir-i azam koca mustafa paşa: #131278481
    + 1515 turnadağ savaşı: #129151103
    + vezir-i azam piri mehmet paşa: #139611347
    + vezir hain ahmet paşa: #106858941
    + 1533-36 ırakeyn seferi: #123078040
    + mimar acem ali: #156709953
    + şair hayali bey: #141340237
    + vezir-i azam rüstem paşa: #130668816
    + vezir-i azam kara ahmet paşa: #90389484
    + kaptan-ı derya piyale paşa: #131567036
    + 1560 cerbe deniz savaşı: #124505158
    + vezir pertev paşa: #114782235
    + 1578 vadisseyl muharebesi: #129886260
    + 1578 çıldır muharebesi: #135221623
    + hubbi hatun: #152634704
    + musahip şemsi ahmed paşa: #129844012
    + nurbanu sultan: #107155259
    + beylerbeyi vakası: #154216363
    + safiye sultan: #86792351
    + kira kadın esperanza malchi: #87071690
    + iki eğri kuşatması: #131937797
    + ingiltere elçisi edward barton: #136369100
    + seyyid lokman: #143082080

    - 17. yüzyıl -
    + 1614 sinop baskını: #128069118
    + 1618 pül-i şikeste muharebesi: #129784404
    + mimar koca kasım ağa: #136946523

    - 18. yüzyıl -
    + büyük petro ve osmanlı: #130238643
    + 1715-1718 osmanlı-venedik, avusturya savaşı: #128830891
    + 1716 petrovaradin meydan muharebesi: #128830894
    + vezir-i azam rami mehmed paşa: #106455692
    + şeyhülislam çelebizade ismail asım efendi: #106516120
    + sadrazam hacı ivaz mehmet paşa: #119422575
    + 1737 banja luka muharebesi: #128519880
    + 1742-1746 osmanlı iran savaşı: #124870562
    + 1746 kerden antlaşması: #124870554
    + büyük frederik ve osmalı: #122820796
    + luigi mayer'in resimleriyle seyahat: #148535357
    + louis-françois cassas'ın resimleriyle osmanlı: #153464317
    + şair fıtnat hanım: #160404626
    + gelenbevi ismail efendi: #139236603
    + 1798 osmanlı-rusya ittifak antlaşması: #124370871
    + pazvantoğlu osman isyanı: #121550633

    - 19. yüzyıl -
    + 1821-1823 osmanlı iran savaşı: #124870569
    + beytüllahim ve kırım savaşı: #150931671
    + prens mençikof'un istanbul ziyareti: #86675454
    + ressam amadeo preziosi: #156831730
    + kavalalı ibrahim paşa ve osmanlı: #130460480
    + şinasi'nin mustafa reşit paşa'ya övgüleri: #143493608
    + yeniçeri müzesi: #161338829
    + mekteb-i ulum-ı edebiye: #135418707
    + victor duruy ve mekteb-i sultani: #139975136
    + 1876 talebe-i ulum nümayişi: #117327035
    + 1878 halepa fermanı: #130730370
    + kısaca 19. asır ve ii. abdülhamid: #106753968
    + panislamizm ve ii. abdülhamid: #130108021
    + doğu rumeli ve kaybı: #123492100
    + beberuhi dergisi: #150266830

    - 20. yüzyıl -
    + ahali fırkası: #122705322
    + sedat simavi'nin enver paşa eleştirisi: #160475619
    + saltanat şurası: #118337781
    + damat ferit paşa ile mustafa kemal paşa'nın görüşmeleri: #123965344

    - ekonomi -
    + başdefterdar: #138953573
    + mangır: #138743103
    + galata bankerleri: #136997878
    + tımar sistemi: #131901483
    + lonca teşkilatı: #131854985
    + mevacib harcamaları: #130623778
    + provizyonizm: #123235179
    + fiskalizm: #123235188
    + klasik dönemde tağşiş: #112758548
    + müsadere uygulaması: #86448400
    + sursat vergisi: #86447867
    + narh uygulaması: #86447474

    ayrıca:
    + reisülküttab: #138451324
    + çandarlı sülalesi: #137393614
    + pençik sistemi: #130008227
    + ayak divanı: #150099826
    + vezir-i azamlık makamı: #123621172
    + meclis-i meşveret: #116566229
    + karamanoğulları ve osmanlı: #131307504
    + alkış çavuşları: #146597345
    + serdengeçti: #151275527
    + halil inalcık'a göre çöküş: #147998853
    + süleymanname: #129811102
    + selimname: #129811092
    + şikayetname: #144395322
    + osmanlı'da ferace: #162677572
    + hümayun terimi: #153878267
    + pertevniyal valide sultan camii: #140202828
    + hirami ahmed paşa camii: #160089552
    + tercüman-ı hakikat gazetesi: #140695186
    + hıdiv kasrı: #143288675
    + iii. murat'ın saltanat kayığı: #143780100
    + baruthane: #148086549

    ---
    (yorum) osmanlı, fransa, cezayir ve sömürgecilik: #128724503
    (yorum) hanedandaki kardeş katli: #76081658
  • [1]
    sevgili halkimiz, kafanizi sikmek icin gece gunduz calisip biraraya getirdigim bir tarih kitabi ozetini daha okumak icin, guzel sehrimiz diyarbakira hosgeldiniz. bu muk kemmel ozetin konusu, alan palmer diye bir elemanin 92de kaleme aldigi, the decline and fall of the ottoman empire. yani bu bir osmanli tarihi filan degil, daha ziyade avrupayla olan siyasi ve askeri cekismelerimizin ikinci yarisinin kaydi. zart diye girmeden once uc dort entry boyunca biraz arkaplan olusturmak lazim; bu ilk donemleri de gerci istanbul un fethi basliginda yazmistik ama bir de stephen turnbull’un essential histories serisini kullanarak ozet gecelim cunku baska bilgiler de var. ustelik simdi oturup da ayiklamakla ugrasamadim, tekrarsa tekrar napalim.*

    simdi osmanlinin koku gaziler, islam dinini yaymaya and icmis, yagma ve ganimetle gecinen sinir savascilari. gaziler teoride, once sinir beylerinin, sonra selcuklu sultaninin yonetiminde olsalar da, pratikte ne bunlara, ne soylarina ne de topraklarina bir baglari yok; kuvvetli herhangi bir askeri liderin arkasinda toplanabiliyorlar. kic kadar osmanli beyliginin, kisa zamanda cok buyuk bir insan kaynagina sahip olmasinin nedeni bu; bizans siniri ve bir iki askeri basari bu insanlari cekmek icin yeterli. bu ilk basarilar da 1301de iznik cevresinde yasaniyor. binlerce adam gelmis osman icin savasmaya. bizans dogal olarak killanip, mogollarla ittifak yapmaya calisiyor ama 1302 'de selcuklularin yikilmasi ve ortaya cikan karisiklik, osmanlinin anadolu kanadini kisa sureligine saglama almis.

    osmanin oglu orhan bey bursayi, izniki, izmiti alip marmara kiyilarina yayiliyor. burada tikanip kalmis gibi gozukse de 1342deki bizans ic savasi yardima kosuyor. cocuk imparatora karsi mucadele eden regent john cantacuzenus umur bey diye bir gazi liderinin askerlerini kiralamis ama adamin kampi basilip asker kaynaklari azalinca, alternatif olarak orhan beyi onermis *. orhan’in 6000 adaminin yardimiyla john imparator oluyor ve tahtta bulundugu 8 sene boyunca, ozellikle 1348de umur beyin olumunden sonra, bizansin musluman parali askerlerinin lideri olmus orhan. ona baglilik bildiren 20 bin musluman bizans icin savasiyorlarmis bu yillarda. romayla germenleri andirdi simdiden demi kuzuciklerim.

    1352de, onceki bizans taht mucadelesi, ayni oyuncularla tekrarlanirken bizimkiler yine yardima gitmisler ve bu sefer, imparatorun izni olmadan, gelibolu civarinda bir yeri isgal etmisler. bizanslilar burayi buyuk paralar karsiliginda geri almak icin gorusmeler organize ederken, beklenmedik bir depremle (beklendigi de var bunun) civardaki bir kac kasabanin sehir surlari yikilmis ve orhanin askerleri firsat bu firsat diyerek oralari da ele gecirmisler. [demek gelibolu ingilizlere nasip olsaydi 1915te de deprem olurdu, bizim makineli tufekler tepelerden sahile yuvarlanird] bizimkiler burayi us olarak kullanip, anadoludan gelenleri yerlestirmeye basliyorlar. bu operasyon, edirneyi * alan birinci muradin zamaninda, istanbulun cevrelenip, neredeyse vassal yapilmasina kadar suruyor.

    kuzeyde de sirplar var. 1331de stephen dushan onderliginde kralliklarini birlestiriyorlar ve dushan gunun birinde yeterince gaza gelip kendini sirplarin ve rumlarin imparatoru unvaniyla taclandiriyor. bu gazla, ortodoks ve katolikleri birlestirmek amaciyla venediklilerle ittifak kurup istanbula yurumeyi planliyor, hatta papadan destek de garantiliyor ama 1355’te yola cikacakken oluyor ve imparatorluk hizla dagilmaya basliyor. turklerin ilerleyisine karsi birlesseler de artik belli oluyor ki bizansi bitirecek olan onlar degil osmanli. nitekim 1365’te baskent bursadan edirneye tasinmis. baskentin, dusman bolgesinin dibine tasinmasi, muthis bir ozguvenin simgesi ve gelecek harekatlarin da habercisi tabii ki.

    balkanlara yayilma esnasinda, bu gazi gelenegi akinci adini alsa da asagi yukari ayni. anadoludan gelen gonulluler, "timar ediniriz, edinemezsek de ganimet aliriz" ruyasiyla bu guclere katiliyorlar. fakat tabii bu birlikler, yeni kurulan duzenli orduya ek olarak kullaniliyor, haberalma, baskin ve dusmani yandan kusatmak * icin mesela. nasil ki zamaninda mogollar yanlarinda dorder beser at getirirlermis (bu yuzden olduklarindan cok daha kalabalik gozukuyorlarmis) bu akincilar da genel de ikiser atla yolaliyorlar ve mogollar gibi yavaslamadan at degistirebiliyorlarmis. imparatorluk gelistikce, bu akincilarin da kafalarina gore baskin yapip yagmalari azalmis ve ordu tarafindan daha duzenli kullanilmaya alismislar. zaten dedigim gibi cogunun amaci da o noktadan sonra orduya gecip, timar alip, gecinme derdinden kurtulmak.

    duzenli orduya gelince zaten sipahileri ve yenicerileri biliyoruz. osmanli, roma imparatorlugundan beri avrupa topraklarinda duzenli ve surekli ordu besleyebilen ilk kuvvet oluyor. deli takimi bile varmis, bunlarin ayri ozel birlikleri var, onden yolluyorlar dusman saflari dagilsin, kale kapilari zorlansin diye. (edit: mindtraveler dedi ki delilerin yanında deli olmayıp düşmana korku salmak ve düzenli ordudan önce düşmanı yıpratsınlar diye yollanan çapulcular da varmis. yani adamlarin hepsi klinik deli degil. ama bazen su dunyaya bakiyorum da biz de deli degil miyiz, asil akillilar iceri tiktiklarimiz degil mi, yaa yaa).

    [edit 2: efendim buyuk hayalkirikligi icindeyim. meger bu deliler aslen deli falan degilmis, cok korkusuzca saldirdiklari icin oyle isim koymuslar. dahaya hayallerimi yiktigi icin tesekkur ediyorum. cekko da bu delilerin normalde akincilarin da onunde hareket ettiklerini, ordunun rahat hareket etmesini sagladiklarini ve cogunlugunun devsirme oldugunu soyledi.]

    imparatorluk (genelde ikinci mehmetten sonrasi icin gecerli) savas odakli oldugundan, o kadar organize bir askeri yapilanma varmis ki, 1550lerde perslere saldirdigimizda, sah’in, ordunun gececegi yerleri onceden yakip kurak birakmasinin * lojistigimiz sayesinde zerre etkisi olmamis. ozellikle askeri kamplarin nizami gunun sartlarina gore mukemmelmis. 1462de bir avrupali gorevli fatih’in ordusunu savas kampinda gozlemlediginde, “bu kadar disiplinli ve mukemmel birliklerle isterse tum avrupayi ele gecirebilir” yazmis gunlugune.

    bu gazi sindirmek icin bir nefes alin, eveeet, simdi de 2005 oecd raporuna bakip kendinize gelin.
  • [4]
    what if diye bir kitap var; askeri tarihciler, bazi donum noktalarinda ya boyle olsaydi diye kafa yormuslar. bir senaryo da, kanuninin (yahut avrupanin bildigi sekliyle magnificient, lakaba bak hizaya gel) birkac sene bekleyip, ustune ustuk en agir yagmurlarin yasandigi sene geri donmeyi secmek yerine, mohac savasinin hemen ertesinde viyanaya yurumesi halinde neler olacagiydi. tabii butun avrupa osmanlinin olurdu biraz atmasyon bir cikarim, eninde sonunda avrupanin birlesik gucu osmanliyi yenecek gucte, hele ki diger cepheler de bu kadar genislemisken, ama yine de sirf habsburglara olan etkisi yuzunden dahi fantastik sonuclar doguracakti.

    fakat suleymanin baska isleri vardi demek ki hemen saldirmadi, 1529a kadar bekledi ve osmanli kuklasi macar kralinin birliklerinin onculugunde ben diyeyim 100, siz deyin 150 bin adami, 16 bin kisi tarafindan savunulan ve rodosla karsilastirildiginda dandik surlarla (bazi yerlerde kalinlik 1.5 metreymis sadece, kafa atsan yarilir) cevrilmis viyanaya getirdi. fakat mohac zaferinin aksine, buradaki dusman cok daha profesyonel, disiplinli ve cesur. birak bu braveheart agizlarini diyenler icin daha onemli bir husus, yagmurlar yuzunden suleymanin agir toplarini arkada birakmak zorunda kalisi. tuneller yine basariyla durdurulunca (ne zaman bir halta yaradilar onu da bilmiyorum), kisin iyice yaklasmasiyla suleyman, son bir saldiri yapiyor, sehre ilk girecek kisiye buyuk oduller vaadederek. saldiri basarisiz olunca, o gece avusturyalilar dusman kampindan buyuk bir bagiris cigiris silsilesi duymuslar, geri cekilme hazirligi olarak esirler olduruluyormus. ordu budaya dondugunde, macar yalakasi sultani “buyuk zaferi” icin tebrik etmis, ben olsam dalga mi geciyosun lan essogluessek diye carpardim suratina.

    geri cekilis zor olmasina ragmen, yenilgi sonrasi olmadigi icin olsa gerek, 3 sene sonra sultan daha bile buyuk bir orduyla geri donmus macaristan diyarlarina. hala avusturya krali ferdinandin elinde olan macar topraklarina saldirayim demis viyanaya yurumeden once ve orada, tam anlamiyla got kadar bir kaleye saldiran orduyu, sadece 700 savunmaci, viyananin dayandigi kadar dayanarak oyalamislar. olay mahaline sonradan ulasan sultan suleyman, veziri azamin onerisi uzerine kale kumandanini cagirarak, adamlarini serbest birakabilecegini, karsiliginda gostermelik bicimde kendisine teslim olmalari gerektigini, iceriye girecek tek osmanli birliginin bayrak cekmek icin gonderilen ufak bir grup olacagini soylemis. ne veziri azam, ne de kanuni, koca ordunun sadece 700 kisi tarafindan oyalandigini bilmiyorlarmis. tabii komutan kabul etmis oneriyi, ordu da epey vakit kaybettigi icin viyanaya falan yurumemis, onun yerine ferdinandi, iki tarafa da rahatlik veren bir anlasma yapilmasina zorlamak icin kullanilmislar. aslinda nihai amaclarinin kesinlikle viyana olup olmadigindan emin degilim ama oyleyse, bu 700 manyak yuzunden tarih degismis olabilir.

    kocaman bir cilgin olan suleyman, moralini bozmak bir yana, 1537de tipki fatihin yaptigi gibi, beklenmedik bir anda italyaya adam cikarmis ve 8 bin akinci ic taraflari yagmalamaya baslamis. fakat kuzeyden umulan fransiz istilasi gerceklesmeyince, bu birlikleri sonunda geri cekmek zorunda kalmis. gerci askeri tarihten bahsediyoruz ama suleymanin kanuni diye anilmasinin nedeni de, seriata bir nevi bir cila cekerek pratik bir dizi kanunun cikarilmasi ve bunlarin dini kiliflara uydurulmasidir.

    kariyerinin sonunda, yani eski rodoslu yeni maltalilari kusatmasinin basarisiz oldugu yilin ilerleyen aylarinda, 72 yasindayken, suleyman hayatinin son seferine cikiyor. toplamda 13., macaristana karsi 7. olan bu seferde sagligi o kadar kotuymus ki, ata binecek hali kalmamis, el ustunde tasiniyormus. zigetvar kusatmasi basariya ulasmadan hemen once oluvermis cadirinda. kusatilan kale kumandani olumu bilmediginden ve kalenin dusmesi an meselesi oldugundan, geriye kalan 600 adamiyla beraber bir intihar saldirisi planlamis. komutan, adamlarinin basinda kaleden cikip, son saldiriya hazirlanan osmanli birliklerine dogru deli gibi kosturmus ve daha onlara ulasamadan iki kursunla oldurulmus, cogu askeri gibi. bu carpismadan sonra kaleye girmis bizimkiler ama herhalde bir bubi tuzagi sonucu cephanelik patlayinca epey adam telef olmus savasin bittigini sandiklari sirada. zafer kutlamalari suleymanin adina cikarilmis ve olum haberi tam 3 hafta boyunca bircok ust duzey gorevliden bile saklanmis, hatta sultanin doktorunu bogmuslar haber duyulmasin diye.

    olumunden sonra yerine selim geciyor, ayyasin tekiymis *. hatta en buyuk basarisi olan, kibrisin venediklilerin elinden alinmasi plani dahi ickiye baglanmis halk arasinda, kibris sarabi en cok sevdigi sarapmis denerek. ote yandan ironik bicimde kibris harekatinin nicosia ayagi bir dinsel fanatiklik ornegi olmus; esir pazarinda satilmaya uygun olmayanlar disinda herkesin oldurulmesinin yaninda, sehirdeki butun domuzlarda kesilmis ve cesetleri, insan cesetleriyle karistirilmis. kibrisin diger direnis noktasi famagustada ise, 40 bin ermeni iscinin kullanilmasiyla oyle bir siper sistemi kazilmis ki butun ordu ayni anda icine sigabiliyor ve atlilarin sadece mizraklarinin ucu gorulebiliyormus. yine bu saldirida canbulat efsanesi doguyor. bir kulenin giris noktalarindan birinde, bicak ve kiliclardan yapilmis bir bicerdover yerlestirilmis, canbulat da manyak gibi bunun ustune yuruyor ve tabii parcalara ayriliyor ama aleti de bozmus oluyor ayni zamanda. bugun de o kulenin altinda gomuluymus, gidenler baksin.

    kibris harekatindan cok daha unlu olan lepanto (bkz: inebahti deniz savasi), kibrisi kurtarmaya gelen ama gec kalan donanmanin, “o kadar yolu bosuna mi geldik” mantigiyla turk filosuna saldirmasiyla gerceklesiyor. epey buyuk bir savasmis, bizim 270 gemimize karsilik onlarin 220 gemisi var fakat bizimkilerden daha buyuk ve etkili galleasse denen 6 gemi sayesinde denge hristiyan donanmasinin lehine donuyor. savasa katilsinlar diye hristiyanlar 15 bin kurek mahkumunu zincirlerinden saliyorlar ve bu muthis kargasadan sadece 6 osmanli gemisi kurtuluyor, sulara gomulen 25 bin adamin ardindan. hristiyan donanmasinda ise sadece 15 gemi batmis ve 7566 kisi olmus. lepanto bizim acimizdan tam bir bozgun bu yuzden ve avrupada da hristiyanligin kurtulusu olarak kutlanmis (seferin asil amaci olan kibrisin durumu ise tamamen unutulmus) fakat etkisi biraz abartiliyor elbette. bozgunsa bozgun ama masallah osmanlida adam ve askeri kaynak sikintisi olmadigi icin iki sene icinde donanma yeniden yapilmis ve “biz kıbrıs’ı alarak venedikin kolunu kestik ama siz anca sakalımızı traş ettiniz” babalanmasi hak kazanmis

    venediklilerin ugradigi zarar, onlari osmanliyla yeni anlasmalar yapmaya zorluyor ve bu da akdenizde osmanlinin ana rakibi olarak bir tek ispanyayi birakiyor. fakat bu aralar ispanyollarin dikkati baska yerlerde oldugu gibi, bizim de tum maddi kaynaklarimiz iranla girdigimiz ve nihai olarak bir halta yolacmayan 12 senelik bir savasa harcaniyor. bununla birlikte 1593’te, 13 yil savaslari denen ve yine avusturyayla olan mucadelemiz esnasinda macaristani mahveden bir savas basliyor. mohac zamanindaki gibi bir o taraf bir seri kaleyi ve sehri ele geciriyor, bir obur taraf. kerestes denen bir carpismada, osmanli tarafi yenilip kamp basilinca, o ana kadar cok disiplinli olan hristiyan suvariler bir anda kendilerini yagma orgysine kaptiriyorlar. neredeyse hepsinin hazineden gozu dondugu icin atlarindan iniyorlar ve bu sirada yedekte bekleyen bir osmanli kuvveti kampi basip bunlari harciyor. mohac kadar buyuk bir bozgun oldugundan avusturya imparatoru o seneki noel kutlamalarini yasakliyor, fakat savas sonunda osmanli birliklerine verilen disiplin cezalari fazla agir oldugundan bu askeri basari yeterince iyi degerlendirilemiyor ve savas uzadikca uzuyor. iran tarafinda yeni bir savasin ufukta gorulmesi uzerine, zitvatoruk antlasmasiyla, bir hristiyan yorumcunun “the slaughterhouse of men” diye tanimladigi bu kanli defteri kapamaya zorlaniyoruz.

    butun bu 16. yuzyil savaslari boyunca ozellikle balkan ortodokslarinin buyuk kismi osmanli kontrolune girmis fakat burada kitap diyor ki, sanilanin aksine, bu donemde yilda ortalama sadece 300 aile islama gecmis. gerci hristiyanlarin bazi dini torenleri, yeni kilise yapmalari ve can calmalari genelde yasaklaniyor ama sadece 300 ailenin din degistirmesi duzenin yeterince toleransli oldugunu gosteriyor. sonucta imparatorluk, muslumandan once, vergisini odeyen ve yaramazlik yapmayan insanlar istiyor.

    neyse 17.yyda artik ekonomimiz zayiflamaya basliyor, ozellikle yeni dunyadan gelen bolca altin ve gumus yuzunden enflasyonun hizli artisinin etkisi hissedilir olmus. yonetim kadrolarinin etkinliginin ve yenicerilerin disiplininin azalmasi, dis iliskilerin artik cok karisik bir hale gelmesi ve guc odaklarinin sayisinin artmasi, padisahlarin hareket alanini cok kisitliyor. yine de bu “dusus” emareleri zamaninda rahatca gozlenip kabul gormuyor. mesela avci mehmet hakikaten de ortaokul tarih kitabi agziyla kendini zevke sefaya vermis, 10 bin kisilik av partileri duzenleyip durmus ama o sirada imparatorlugu, mutfak cirakligindan veziri azamliga yukselmis mehmet koprulu idare ediyor. cok acimasiz olup zaman zaman teror estirse de, imparatorlugun ihtiyaci olan buydu denilerek adamin yonetimi saygi uyandirmis ve osmanli, avci mehmetin av partilerinde curuyup gitmemis. bunlara ek olarak askeri fetihler de az cok devam etmis, girit, kismen polonya ukrayna iran, vs. lakin 1683'te olanlarin duyulmasi, artik dengelerin degismis oldugunun ilani gibi adeta.
  • [2]
    stephan dushan oldugunde, ona bagli kucuk beylikler bagimsizliklarini ilan ediyorlar ve karisik bir diplomasi donemi basliyor. bunlardan bazilari birlesip bize saldiriyor ama birinci murata bagli akincilar tarafindan yok ediliyorlar (bkz: sirpsindigi savasi). murad zaferi sonunda, yerel sefleri vergiye baglayip yerli yerinde birakiyor, iclerinde dushan ailesinden lazar denen biri de var. onceleri fazla ses etmiyor ama 1385te osmanli sofyayi alinca harekete gecmeye karar vermis. deniyor ki, osmanlinin kuvvetleri arasinda bulunan sirp birliklerinden utanc duyarmis. neyse, yerel turk kumandanlarini maglup ettikce destegi de artmis (bir william wallace havasi aliyorum)

    fakat birinci murad hizli manevralarla bulgaristandan lazara destek gelmesini onlemis ve yol ustunde bir takim sirp asillerin de destegini alarak 1389daki unlu birinci kosova savasina dogru yolalmis. kosovanin ayrintili bilgilerini baska basliklardan okuyunuz da burada onemli olanlar, bizim galip ciktigimiz, murad’in savas sonunda suikaste kurban gitmesi, lazarin yakalanip intikam icin ayni yerde oldurulmesidir. yerine gecen oglu stephen lazarevic hayati boyunca, muradin yerine gecen bayezid’e sadik kaldi.

    yildirim, sultan unvanini bilincli bir sekilde, sadece askeri basarilari yuzunden degil, idaresini mesrulastirmak icin hukuki anlamda da kullanmayi akil ediyor. giderek buyuyen vizyonun bir isareti bu. nitekim adamin ilk isi anadoludaki diger turk beyliklerine patronun kim oldugunu gostermek oluyor, bir yandan da bosnaydi, bulgaristandi derken istanbulu resmen kusatma altina aliyor. (cok hizli bir adam belli ki, ben suradan markete gidemiyorum iki gundur ekmek almaya)

    istanbul kusatmasinin kirilmasi icin papanin birliklerinin, macar askerlerinin, fransiz sovalyelerinin ve hatta bazi alman ve ingiliz asillerinin bile bulundugu bir ordu, bulgaristanda yeni ele gecirdigimiz yerlere saldiriyor. bu, osmanlinin, bati avrupadan gelen birliklerle de ilk karsilasmasi (ver arkadan eye of the tigeri). kusatmaya gelen ordu, ortodoks topraklarini epey talan etmesi, 1204 dorduncu hacli seferinde istanbulun basina gelenlerin ufak bir tekrari gibi. fakat bu ordunun asil hatasi, hem agir kusatma ekipmanlari getirmemis olmalari hem de bayezidi misirda sanarak epey sallanmalari. halbuki yildirim istanbul kusatmasina yakin durmaktaydi ve daha da bir yildirim olup, gizlice bulgaristana gelmektedir (istikrarsiz mastar kullanimimiza devam ederiz)

    zamane kayitlarinda yildirimin, dusman kampina surpriz bir baskin yaparak sarhos fransiz sovalyelerini harcadigi soyleniyormus, kulliyen yalan. bayezid efendi gibi nicopolise gelmis, savas alanini secip ordusunu yerlestirmis, babasini oldurup kendisine sirp despotu unvanini uygun gordugu stephen lazarevicin birliklerini de olasi bir surpriz saldiri icin saklamis. avrupali muttefikler koordine bir saldiri plani yapmislar ama “kafire ilk vurusu yapip” seref kazanmak isteyen ve kendilerinden emin olan fransizlar onden saldirmislar. osmanli birlikleri bunlari harcamis, fransizlar da tarihi dallamaliklarina ornek teskil edercesine macarlari hainlikle suclamislar zamaninda merkez cepheye saldirmadiklari icin. macarlar ancak fransizlar yenildikten sonra carpismaya katiliyorlar ve onlar da lazarevicin sirplarinin surpriz saldirisiyla outflank ediliyorlar (ulan su kavramin turkcesi yok mu, hani boyle yandan yandan girip dusmanin dengesini ve disiplinini bozmak)

    bu bayezidin en buyuk zaferi olmus fakat pek de anli sanli olarak anilmamis cunku alinan tum esirler savas alaninda ertesi gun topluca oldurulmusler. belli ki ordusunun cok kayip vermis olmasina veya cekilen dusmanin olasi katliamlarina sinirlenmis. gerci dusman dedigin birbirini de kesmeye baslamis o yenilgiden sonra cunku tunayi geri gecmek icin kullanacaklari gemilerdeki sinirli yer sorunu catismalara neden olmus. bayezidin katliamindan kurtulan az sayidaki esirden birinin olayla ilgili anisi gunumuze ulasmis: her askere kendi esirinin kafasini kesmesi emredilmis, bu elemanin da arkadaslari oldurulmus, tam sira buna geldiginde sultanin oglu bunu gorup, cok genc oldugu gerekcesiyle oldurulmemesini emretmis. dedigine gore 20 yasin altindakiler oldurulmemis.

    neyse tabii bu zaferden sonra artik bir daha kimse istanbula yakin gelecekte yardim edecek durumda degil. bizans imparatoru ikinci manuelin 1399da yardim istemek icin ciktigi avrupa turunun basarisiz olusunda bu savasin onemi buyuk. ama manuelin yardim dileklerine beklenmedik birinden cevap geliyor, mogol varisi timurdan *. timur suriyede ve anadoluda ilerlerken surekli hristiyan kralliklariyla iletisim halinde ve isgali, osmanliyi, tam da ise yaramaya baslayan istanbul kusatmasini kaldirmaya zorluyor. bayezid buyuk bir hiyarlikla, su ve yiyecek kaynagi bol olan ankarada timuru beklemek yerine pesinden kosturuyor ve sonunda tekrar ankarada bulusuyorlar ama bu sefer oraya once giden timur olmus ve su kaynaklarini ele gecirmis. bayezidin ordusu perisan durumda, timurunkiler ise semerkanttan gelen etkileyici kiliktaki birliklerle ve psikolojik baski icin on saflara yerlestirilmis fillerle cok daha iyi gozukuyor. bir de tabii bulgaristanda hristiyanlara karsi hirsla savasan birliklerin, ayni mucadeleyi kendi irklarina karsi gostermeleri zor. zaten en iyi savasan birlikler de lazarevicin sirplariyla, sultanin yakinindaki yeniceriler olmus; diger birliklerin kacisini bunlar ortmusler.

    demin bahsettigim esir katliamini anlatan adamin tipkisinin aynisi, burada da karsiimiza cikiyor cunku serbest kaldiktan sonra sultanin emrine girmis ve savasi gozlemlemis. diyor ki birlikler tek tek kacmaya baslayinca, sultan 1000 atliya birlikte bir daga kacmis fakat timur dagin tum cevresini kusatinca, kacacak yeri kalmamis ve esir dusmus. timur anadoluda aylarca kaliyor, bursaya kadar gidip orada sehrin bronz kapilari ve sultanin haremi dahil herseyi talan ediyor ve binlerce turkun, buyuk paralar karsiliginda istanbul cenevizlilerinin gemileriyle avrupaya kacmasina neden oluyor. bunun yaninda, 1344te rodos sovalyelerinin elimizden geri aldiklari izmiri tekrar geri almis, yani geri alinmis yeri geri almis ve ilerde osmanli da bunu, sovalye engeli olmadan kolayca bir daha geri almis, gerisin geriye almis.

    timur geri dondukten sonra, olmus gibi gozuken osmanli, bir de taht kavgasiyla bogusmak zorunda kaliyor. [edit: dahanin hatirlattigi gibi bu doneme fetret devri deniyor ve karisiklik icinde balkanlarda isyan cikmamasi oradaki duzenin saglamligina, halklarin genel memnuniyetine ve rakip kuvvetlerin bu avantaji degerlendirememelerine isaret ediyor] imparatorluk birinci mehmetin liderliginde toparlanmis ve ikinci muradla birlikte tekrar hristiyanlara karsi saldiriya gececek duruma gelmis. tabii ki listedeki ilk yapilacak is, istanbulun kusatmasi, yil 1422. bu kusatmada toplar iki kuvvet tarafindan da kullanilmis ama sonucsuz kalmis olacak ki 1423te ateskes imzalanmis. bu anlasmayla bizans artik tek bir sehirden ibaret hale geliyor ve muradin kolayca balkanlara ve aslen, john hunyadi onderligindeki macaristana yogunlasmasina izin veriyor. bu hunyadi bir takim basarilardan sonra bati avrupadan destek istemis, sadece papadan ve polonyadan genis capta destek gormesine ragmen kisisel olarak gelen bir cok asille beraber onemli bir kuvvet olusturmus, nicopolis felaketinin oncesini andiran bir planla yola cikmis. epey bir ilerleyip osmanli birliklerini geriye atmis, lojistik sorunlar yuzunden daha fazla ilerleyemese de, ikinci muradi 10 yillik bir ateskes yapmaya zorlayabilmis ve budaya bir kahraman olarak donmus.

    fakat papa kuvvetlerinin basindaki kardinal cesarini –ki kendisi bir keresinde “gece gunduz turklerin nihai olarak mahvolmasindan baska birsey dusunemiyorum” diye yazacak kadar anlayisli bir din adami- kafire yapilan yeminin gecerli olmadigini soyleyerek, istanbulun kurtarilmasindan tutun kudusun geri alinmasina kadar bircok sey iceren hirsli bir plana onayak olmus. fakat yeni yapilan anlasmanin bu sekilde bozulmasina bizans imparatoru ve bir cok balkan hukumdari karsi cikmis, uzun vadede zararli cikacaklarini dusunerek. harekatin destekcilerinden vlad dracula bile bu derece bir ayriligi dogru bulmamis, sultanin av grubunun bile muttefiklerinden ayrilmis bu macar kuvvetinden daha kalabalik oldugunu soylemis.

    iste bu tartismalar ve kardinalin macarlari ikna cabalari surerken muradin anadoludaki isyanlari bastirip geri donecek kadar zamani oluyor. dahasi, venedikliler kotu hava sartlari yuzunden bogazi kontrol altina alamayinca, murad birliklerini cenevizlilere rusvet vererek avrupaya gecirebiliyor rahatca. kardinalin hirsli plani tamamen cokmus durumda, hele iki ordu varnada karsilastiginda muradin, her bir dusman askerine karsi 4 askeri bulunmasi haclilarin moralini epey bozmus. efsaneye gore sultan cadirini bir tepenin en ustune kurmus ve yanina da uzunca bir direk diktirmis, ucunda macarlarla yapilan anlasmanin bulundugu. film gibi masallah. savas o kadar kanli olmus ki, sultan ikinci murad, nicopolisten sonra kazandigi en buyuk zaferin sonucunu ertesi gune kadar anlayamamis.

    bu savaslardan sonra, hep sakin bir yasam istemis olan murad, yerini oglu ikinci mehmete birakiyor ama onun kibirli olusu ve neredeyse hemen cikan birkac krizin boyutlari nedeniyle bu orduda buyuk huzursuzluk yaratiyor ve murad zorla geri donuyor. bu krizlerin en buyugu, hunyadi liderligindeki 32 bin kisilik bir ordunun, arnavutluktan gelen bir kuvvetle birleserek tunayi gecme ihtimali. murad hizla hareket ederek, arnavutluk birliklerini daha gormemis olan hunyadinin ordusunu yeniyor, 1448deki ikinci kosova savasinda. arnavutlukun direnisi, george skanderberg isimli bir halk kahramaninin yuruttugu gerilla savasi seklini alinca, 1451de olen muradin burayi gecirecek zamani olmuyor. ama muradin ogluna biraktigi mirasin tamami dusunuldugunde, bu uzak yorenin alinamamasi onemsiz bir detay. o oglan da bu mirasi, -suleiman the magnificientin magnificientini ayri tutarsak- butun osmanli sultanlari arasindaki en sahane unvani haketmekte kullaniyor.
  • [6]
    ikinci mustafa bir yeniceri isyaniyla tahttan ediliyor ve yerine, o gune kadarki en buyuk tahta cikis haracini odemek zorunda kalan ucuncu ahmet geliyor. fakat bu harcama bile, tum yeniceri birliklerini satin almaya yetmiyor ve odenmeyen yeniceri komutanlari ahmeti oldurmek icin komplolar planliyorlar. o sirada ortada bir varis de yok dusundukleri, yani eger bu komutanlar aralarinda bir aday ustunde anlasabilselerdi, hanedanlik orada bitebilirmis. fakat olaylar cok hizli gelisiyor ve bu firsat kacirilinca, ahmet, odeme yaptigi birliklerle isyan halinde olan diger yenicerileri bastiriyor. kisa bir sure sonra duzen yerine oturuyor ve yunanistanin kaybedilen bolumu, yunanlilarin da yardimiyla geri aliniyor. bunun nedeni isgalci venediklilerin yunan rakiplerini ticarette ezmek icin agir vergiler getirmis olmalari ve phanariot denen (fenerliler yani) yunan tuccar aristokrasisinin sultana baskisi.

    bu geri kazanimlara ragmen artik 1700lerde, avrupada islami fetihlerin devri kapanmis ve kuzey afrika neredeyse tamamiyle direkt kontrol disinda. yine bu zamanlarda osmanli ilk defa avrupada kalici elcilikler aciyor; damat ferit ilkin 1719da viyanaya, 20de parise, 22de de moskovaya adam yolluyor. bu donemlerdeki resmi yazismalar cok ilginc, bernard lewisin a middle eastern mosaic kitabinda bir suru resmi mektup vardi, ilk defa avrupa sehirlerini goren osmanli gorevlilerinin sosyal hayat gozlemleri mesela. ornegin balolari cok sasirtici bulmuslar, sonucta onlarin bildigi tek dans, cariyelerin filan erkekleri eglendirmek icin ettikleri dans. neyse, parise gidenler arasinda celebi mehmet de var (edit: yirmisekiz celebi mehmet efendi bunun tam adi, celebi mehmet ilk mehmet olan sultan, karismasin, ibn i batutaya tesekkurler, bir virgul daha koyayim mi, , ) , ozellikle kutuphaneleri ve matbaayi cok ovmus ve mimari hakkinda yaptigi tasvirler, 18.yyda istanbulda bircok avrupai tarzda konak yapilmasina yardimci olmus. yine ayni dalgayla birlikte muteferrika da geliyor matbaasiyla ve "kaligrafi mafyasinin" yogun lobisine ragmen osmanli topraklarinda ilk kitabi basiyor. porno morno degil, tarihsel cografya kitabi. 3 sene sonra 1732de de kendi kitabini basmis, manyetizma hakkinda.

    ucuncu ahmedin kisiligi bu degisikliklere izin verecek bir dogaya sahip fakat onun devrinin adi sanat devri veya matbaa devri degil, lale devri olarak konulmus; yavas yavas coken bir imparatorlugun rahat, sakin ve estetik bir goruntu vermesi, ahmedin manyaklik derecesindeki lale sevgisiyle ve cok sevdigi ahmed nedimin yiyelim icelim sicalim temali siirleriyle ozetlenebilir cunku. bu lale denen zikkimi da taa 16yyda bir habsburg elcisi turklerden alip avrupaya goturuyor ve orada hollandalilar bunun 1200 cesidini uretiyorlar. ahmedin devrinde lale yine bizim topraklarda populer oluyor. o kadar ki, bir fransiz tuccari (cok merak eden varsa, adi jean claude flachetmis, belki tanidik cikar) “turkler iyi bir ata veya guzel bir laleye insan hayatindan daha cok deger bicerler” demis. ulan dallama fransizlar, at dedigin hayvana her millet yakin zamana kadar insandan daha fazla deger bicmis, sanki kole ticaretiyle hic ugrasmamissin gibi laf etmissin. actirma bana simdi zamane fransiz pazarlarindaki at/afrikali paritelerinin kaydini kuydunu.

    her nisanda topkapi sarayinda lale festivali duzenleniyormus iki gecelik, hani su meshur sirtinda mum tasiyan kaplumbagalarin dolastigi ve cariyelerin, mucevher avlariyla eglendirildikleri. bu siralarda damat ibrahim, irandaki bir ic karisikliktan yararlanarak cok ucuz ve kolay bicimde genis topraklar isgal etmis ve buralardan gelen ganimetler, ucuncu ahmedin sanat ve eglence dunyasini finanse ediyor. fakat tabii bu iran macerasinin maliyeti sonradan cikmis bir dizi isyan ve karisiklik mahiyetinde. 1730da, bu karisikliklari ortbas etmek icin ibrahimin irana birkac sunni kasabasi verdigi dedikodusu iyice yayilinca, eskinin yenicerisi, simdinin ikinci el kiyafet tuccari patrona halil, cami avlusunda vezirlere filan karsi gazli konusmalar yapmaya baslamis ve sonunda ordu da firsattan istifade isin icine karismis. padisah aninda damat ibrahimin ve amiralin kellesini vermis ama isyan giderek, ulkede gerek mimariyle gerek ticaretle gerek baska sekillerde olsun artan avrupa kulturu etkisine karsi tepkinin odagi haline geldiginden, ahmedin kendisi tahttan inene kadar olaylar dinmemis [bu mufazakarlik tepkisi de isyanci liderleriginin soylemidir tabii, yoksa adamlar da keriz degil, bu bahaneyle epey guc elde ettiklerinin farkindadirlar]. ahmedin yerine, patrona halilin bir kuklasi oldugu dusunulen, 34 yasinda kafesten yeni cikmis yegeni mahmut gecmis. *

    fakat adam cin cikiyor ve patrona halille adamlarini gorusmek icin saraya cagirip orada pusu kuruyor. ahmedin lale partileri kucultulse de devam ettiriliyor ama aslen mahmudun dikkatini ceken, muteferrikanin hazirlayip bastigi, iktidar bilimi ve diger devletlerin yonetim bicimleri hakkindaki 50 sayfalik rapor. subaylarinin dortte biri yabanci olan "peter the great" (deli petro) gibi askeriyede genis capli bir bati reformuna kafasi iyice yatiyor. tam bir sefa pezevengi olan fransiz bonneval isimli elemani cagirip, bir askeri muhendislik okulu kurduruyor. tahmin edilecegi uzere, statukocular her firsatta bu cabalarin onunu tikiyorlar. bonnevalin okulu, kendinden ancak uc sene daha uzun yasayabiliyor. ayni sekilde muteferrika da olunca kitap basimi tam 40 sene duruyor. isin aci tarafi, bu periyod tam da degisim periyodu cunku 1746dan 1768e kadar, 22 yil boyunca, hicbir cephede savas olmamis. bu firsat tam anlamiyla cope atilmis.

    savas yanlisi bir grup, soylenilene gore astrologlarin da yardimiyla sultani rusyaya * saldirmaya ikna ederek bu baris donemini bitiriyor. ruslar artik bu tartihte bizden acikca ustunler ve hem bulgaristana kadar geliyorlar, hem de izmire adam cikariyorlar. bu esnada mustafa kalp krizinden sizlere omur, yerine sultan birinci abdulhamid geliyor ve avusturyanin ruslari destekleyecegine dair sinyaller vermesi uzerine ateskes icin bastiriyor ve 1774 kucuk kaynarca antlasmasi imzalaniyor. bu antlasmaya dair avusturya elcisinin notu soyle: “stipulations of treaty are a model of skill by russias diplomats and a rare example of turkish imbecility” turkceye cevirirsek hepimizin bildigi raki, sis kebap, tarkan geyikleri iste. antlasma abdulhamidin istedigi gibi taktik bir ara degil, kirim gibi cesitli bolgelerin nihai olarak ruslara birakilmasiydi ve tabii bogazlardan serbest gecis. bizim acimizdan bir ilginc yani da taa 1517lerde abbasilerin hilafeti bize biraktigi hikayesinden sonra “resmi olarak” bunun bir dis guc tarafindan taninmasi, sultanin islamin ve tum muslumanlarin lideri olmasi seklinde.

    abdulhamid de oncullerinin askeri reform hareketlerine devam ediyor, farki ise bu gelen uzmanlarin islami secmelerinde israr etmemesi. bu yuzden bu ara gelen adamlari cogu isleri bittiginde ulkelerine gerip donup anilarini yazmislar. fakat bu reformlar baskent ve cevresinin otesine pek ulasamiyor, 1800lere gelindiginde merkezi vilayetler bile (bursa, eskisehir, istanbul disinda anadolu mesela) direkt kontrol altinda degil, pratikte karmasik feodal iliskiler oncelikli.

    ruslar, kucuk kaynarcayla osmanlidan ayrilan ve abuk bir otonomluk kazanan kirimi 1783te kendi topraklarina katinca * osmanli ciliz bir protestodan otesini yapamiyor. ruslar bunun bilinciyle surekli osmanliyi kemiriyorlar ve sonunda 1787de habsburglularla beraber savasa giriyorlar bize karsi. iste dogu sorunu * bu noktada ortaya cikiyor: ingiltere, prusya ve hollanda araya girip ruslarin tunanin guneyine inmelerini ve istanbula yurumelerini engelledikten sonra, “ne olacak bu osmanlinin hali” diye dusunmeye basliyorlar, sonra “asil ruslar ne olacak kardesim” die soruyor biri ve ickinin de etkisiyle muhabbet “yahu rus demisken haci, su katerina gibi karin olsun, 500 kilo altin borcun olsun, yalarim” seviyesine geliyor. iste dogu sorunu da boyle birsey.
  • [3]
    efendim, mehmetin fatih olusunun hikayesi icin (bkz: istanbulun fethi) kisaca, tahta ciktiginda dusmanlari onun capsiz bir hiyar oldugunu dusunuyorlardi, o da mumkun oldugunca uzun bir sure bu imajini yikmamaya calisti ve hazir oldugunda da istanbula saldirmaya karar verdi. kusatma esnasinda savunmacilar kendi toplarini pek kullanamadilar cunku o toplarin surlar uzerinden ateslenmesi, surlara dusman atesinden daha cok zarar veriyormus. sehre yardim getiren gemilerle yapilan ve sonunda kaybedilen bir deniz savasiyla, kusatma iyice uzamis ve sehrin ac birakilma planlari terkedilerek, son bir saldiri uzerinde karar kilinmis. acik unutulan kapilarla, olu arkadaslarinin ustune tirmanarak carpisan yenicerilerle, en kritik anda top mermileriyle yaralanan savunma kumandalariyla senlenen uzun bir carpismadan sonra sehir dusmus.

    istanbulun fethinden sonra, macaristan, osmanli tarafindan sindirilmis veya onlarla muttefik olan krallarla cevreleniyor ve balkanlara giderek yayiliyor. arnavutluktaki, skanderberg liderligindeki gerilla direnisi 1444 ila 46 arasinda tam 13 ayri osmanli saldirisini savustursa da adam 68de olunce direnis cozulmeye baslamis. atina 56da teslim oluyor ve ic karisikligi manipule ederek, yarimadanin guney kismi (mora) kolayca ele gecirmis osmanli. bugunku karadag’in (bkz: montenegro) ulasimi zor kesimleri haric kala kala macaristan ve eflak (bkz: wallachia) kaliyor. eflakin onceden bilinmeyen prensi vlad efendi bu donemlerde fatih sultan mehmete karsi yaptigi savaslarla balkanlarda bir halk kahramani haline geliyor, taa ki 19.yy’da bir romancinin * onun ismini hepimizin bildigi yaratik icin kullanmasina kadar. olayin oykusu icin (bkz: kazikli voyvoda/#5739696)

    kurbanlarini topluca kaziga gecirip, sonra karsilarinda yemek yiyen bir deli oldugu soylenir. osmanliyla savasinin baslamasi da uygun bicimde vergi odemek yerine osmanli elcisini kaziga oturtmasiyla basliyor ve 15 sene sonraki olumuyle bitiyor. konstantin mihailovic denen ve anilarini yazmis bir sirp yeniceri, voyvodanin oldurdugu muslumanlarin burunlarini kesip, cepheden gerideki sehirlere gonderdigi ve bununla ovundugunu yazmis.

    mehmetin bir sonraki duragi rodos adasi ve rodos sovalyeleri. bizimkiler rahat rahat adaya cikarma yapiyorlar cunku kale kumandani butun adamlarini kale savunmasina atamis. denizden destek aldiklari icin epey dayanmis sovalyeler ve uc aylik kusatma ve bombardiman sonunda osmanli birlikleri yaklasik 9bin olu, 15 bin yaraliyla birlikte geri cekilmisler. mehmetin bundan morali bozulmamis olacak ki daha da manyakca bir harekat yapip, guney italyaya adam cikariyoruz 1480de. bunun yarattigi panik, istanbulun dusmesinden de beter olmus ve rodosta hristiyanlarin kazandigi zafer hemen unutulmus. fatih’in bizzat italyaya gelecegi dedikodusunun yayilmasi uzerine papa avignon’a kacmayi planlarken, sultan oluyor ve italya macerasi da orada saglam bir us edinemeden son buluyor.

    fatih, unvanini haketse de, olumunden sonra dogacak karisikligi onleyememis olmasi bir hata. bu karisiklik, birbrine rakip olan iki oglundan kaynaklaniyor, bayezid ve cem. yenilen cem, rodostaki sovalyelere siginiyor ve oradan da fransaya yollaniyor. cem mesru bir that varisi oldugundan, ikinci bayezidin zamani hep rakiplerinin bu varisi ic karisiklik cikarmak kullanabilecekleri paranoyasiyla geciyor. bu donemde sinir harekatlarinin otesinde bir seye pek kalkisilmiyor.

    fakat 1520ye geldigimizde 25 yasinda tahta gecen suleymanin hukumdarligi cok daha heyecanli. suriyede bir isyani bastirdiktan sonra, macaristan isgalinin kilidi olacak belgradi aliyor. sonra kirk sene once getirilen toplardan daha buyuk toplarla rodosa bir kez daha saldiriyor. fakat toplardan ziyade tunel kazmaya yogunlasmis bizimkiler, cunku surlarin alti saglam degilmis ve kazilacak tunellerle (tabii sonra icleri patlatilarak) bu surlar alttan cokertilebilir. sovalyelerin grand masteri bu plani ogreniyor ve alelacele gabriele tadini isimli unlu bir askeri muhendisi, karsi tuneller kazmak icin rodosa getiriyor. birkac ay icinde butun kale ve cevresinin alti o kadar cok tunelle dolmus ki, patlayici dahi kullanilmasina gerek olmadan surlarin tamamen yikilmis olmasi gerektigini dusunmus bizimkiler.

    uzayip giden kusatma sirasinda sultan suleyman ile grand master arasinda uc gorusme yapilmis, hem de tam bir dostluk ortaminda soylenilene gore. iki adam neredeyse arkadas olmuslar ve rodoslularin mallariyla beraber maltaya gitmelerine izin verilmis. burada suleymanin taktigi caresizlikten cok bir comertlik aslinda cunku sovalyelerin yemek ve cephaneleri tukenmek uzereymis. suleyman sonralari o maltanin ne bicim bir ciban olacagini ve kendisine bir maglubiyet tattiracagini bilseydi de bunu yapar miydi bilmem. ama belli ki grand mastera cok guvenmis, zira sehre atiyla girdiginde muhafizlarini arkada birakmis, “guvenligimi sovalyelerin basi garanti etmistir, bu dunyanin butun ordularindan daha saglam bir korumadir” demis.

    suleymanin en buyuk zaferi ise 1526da geliyor; takribi 100 bin kisinin ve 300 topun basinda artik tek basina duran ve bolunmek uzere olan macaristana yuruyor. sirf destek icin 800 arac kullaniliyormus ve hava sartlari cok kotu oldugundan 80 gun suren yuruyuste, bu araclar hep geri kaliyorlarmis. fakat ordunun buyuklugune ve sartlarin zorluguna ragmen genel disiplin korunmus ve sultan bundan cesaretle onemli bir semboliik hareket yapmis, son nehri gectiginde kopruyu yaktirmis. yani macaristani almadan donmek yok demis, seyirciler de bizler inandik siz de inanin tezahuratlariyla gaz vermisler. neyse, sonunda ordular mohac ovasinda toplaniyor, macar toplari bir salvoyla saldiriyi baslatiyorlar ve sovalyeler hayvan gibi bir hucumla saflarimizi kirip, neredeyse sultana ulasiyorlar. fakat son anda birbirine zincirlenmis sekilde bir hat olusturan toplarimizin salvolariyla bu sovalye hucumu durduruluyor ve takipeden iki saat icinde yaklasik 10 bin macar olduruluyor. kral kacarken fazla dik bir yokusa suruyor atini, at da mal midir nedir, goz gore gore yokusu cikarken gerilip, ters dusuyor kralin ustune ve onu olduruyor. dunyanin en sacma kral olumlerinden biri olsa gerek.

    neyse suleyman budaya rahat rahat giriyor ve denilene gore sehrin dokunulmamasini emretmis olmasina ragmen yagma yapilmis. asil ilginc olan ise macaristanin direkt kontrol altina alinmamasi, eflak gibi bir vassal yapilmasi. suleyman buna coktan karar vermis. fakat olan macarlara oluyor cunku mohacta yasadiklari yenilgiler ve osmanliya baglilik yetmiyormus gibi, takip eden iki asir, osmanlinin kukla yoneticileriyle avusturyanin kral adaylari arasindaki ic savaslarla gecmis. osmanliya emperyalizmi cagristiran en ufak bir toz kondurulmamasi icin taklalar atanlara, hatta sirf bu yuzden ona imparatorluk demeyi reddedenlere (halbuki imparatorluk kavrami emperyalizmden cok daha eski, tersi degil) reddedenlere sormak lazim bu kukla yoneticileri ve ic savaslari.
  • osmanli tarihi tarih ogrencisi icin seker gibi baslayip, kaosa dogru suruklenen, ogrenciyi cosku dolu anlardan alip surmenaja dogru iten bir seyir izler. osmanli devletinin ilk hukumdarlari ogrenci dostuydu, keske hep oyle kalsaydi. orneklerle aciklamak daha iyi olacak. mesela kurulus donemini ele alalim. http://www.gbg.bonet.se/osmanli/ adresinden:
    orhan bey, 1326 yilinda bursa'yi, uzun süren kusatmanin ardindan, ele geçirince babasinin vasiyetini yerine getirerek, osman gazi'nin naasini bursa'ya nakletti ve burayi devletin yeni merkezi yapti. bizans imparatoru andranikos büyük bir ordunun basinda osmanlilara karsi harekete geçtiyse de maltepe (palekanon) savasi'nda agir bir yenilgi aldi (1329). bu zafer, iznik ve izmit'in ele geçirilmesini kolaylastirmistir. edirne'yi kusatan bulgar-sirp kuvvetlerini bozan süleyman pasa bu zaferin karsiliginda gelibolu'daki çimpe kalesi'ni bizans'tan aldi. böylece osmanlilar ilk kez rumeli yakasinda bir üs elde etmis oluyordu (1356). ancak 1362'de babasi orhan bey'in de ölümü üzerine murat bey, bursa'ya döndü ve osmanlilarin 3. hükümdari olarak tahta çikti (1362). anadolu'da birligin saglanmasinin ardindan murat hüdavendigar, inkitaya ugrayan rumeli ve balkanlarin fethine yöneldi. evrenos ve haci il bey komutasindaki kuvvetler kesan'dan dimetoka'ya kadar olan yerleri fazla bir mukavemet görmeden ele geçirmislerdi. haçli ordusu macar krali layos'un liderliginde edirne üzerine yürüdü. ancak meriç sahilindeki sirp sindigi denilen mevkiide, kalabalik haçli ordusunu hazirliksiz yakalayan 10 bin kisilik kuvvetiyle haci il bey, büyük bir bozguna ugratti (1364). sirp sindigi zaferiyle osmanlilar, balkanlardaki fetihlerine hiz verdiler. osmanli baskenti bursa'dan edirne'ye nakledilir, olaylar gelisir”.

    gordugunuz gibi olay basit, bizans var, osmanli var, bizans surekli geriliyor, osmanli costukca cosuyor, sagli sollu ataklarla adeta bizansi abandone ediyor. ama gerileme donemi oylemi? okuyalim:
    “1764 yilinda rusya, osmanlilarin toprak bütünlügünü garanti ettigi lehistan'i isgal etmis ve kaçan mülteciler ruslar tarafindan katledilmistir. bu olay üzerine osmanli devleti rusya'ya savas ilân etmistir(1768). ruslar ingilizlerin de yardimiyla, baltik filosonu akdeniz'e göndererek, mora rumlarini isyana tesvik etmisler ve çesme'de demirli osmanli donanmasini yakmislardir. bu arada misir'da da bir isyan hareketi baslamistir. ruscuk ve silistre önlerinde osmanli kuvvetlerinin mevzii basarilar kazanmasinin ardindan ii. katerina, lehistan isini halletmeyi plânladigindan osmanlilarla anlasma yapmayi kabul etmistir. i.abdulhamit'in (1773-1789) basa geçmesinden sonra imzalanan küçük kaynarca antlasmasi ile (21 temmuz 1774) kirim hanligi osmanlidan kopartilarak sözde bagimsiz bir devlet olmus, baserabya, eflâk, bogdan osmanlilarda kalmis, ancak azak ve kabartay bölgesi rus hâkimiyetine geçmistir. osmanli devleti, prusya ve ingiltere'nin de tahrikiyle rusya'ya karsi savas açti. ancak bu savasa rusya'nin müttefiki olan avusturya'nin da katilmasiyla, osmanlilar iki cephede birden mücadele etmek zorunda kaldilar(1788).
    su kisa paragrafta kimler kimler var: osmanli, rusya, ingilitere, avusturya, lehistan, misir, prusya.. savaslarla kalsa iyi, kucuk kaynarcanin maddeleri, yas antlasmasinin yeri ve onemi, ii. mahmut’un, iii. selim’in islahatlari darken ogrencinin morali bozulur. zaten osmanli gerilemektedir, hukumdarlar gerilemeyi onlemek icin turlu maymunlugu goze alir, bir de size hesabini tutmak duser. o donemde butun sinifin morali bozuktur, 2. inonu savasina kadar bu devam eder.
  • [5] - kaynak icin (bkz: #9864455); elestirilerinizi bana muhurlu zarfla iletebilirsiniz, ertesi gun guzin abla kosesinde bunlara yer verecegiz

    osmanlinin cokus donemi ne zaman basladi deyince ilk akla gelen 1683, ilkinin aksine hezimete ugradigimiz ikinci viyana kusatmasinin tarihi. ama elbette ki cokus nah surada basladi diye bir tarih belleyemeyiz, ancak donemlere odaklanilabilir. bizim de artik altin cagimizi geride biraktigimiz, 17yy’in ortalarina dogru belli olmus; guney amerikadan gelen ucuz degerli madenlerin yardimiyla enflasyonun artarak, kisa surede besin maddelerinin fiyatinin uce katlanmasi buna bir isaret. askeri teknolojiler disinda yenilikcilige olan direnis, kapitulasyonlarla kaybedilen gelir, timar sisteminin verdigi gedikler de oyle. [timar sisteminde, atli bir savasciya * isletmesi icin bir toprak parcasi devredilir, o da bu toprakla gelen koyluleri vergilendirmek, onlardan asker cikartmakla sorumludur. timarli sipahi topragin sahibi olamaz, toprak hep sultanin malidir. suleymanin zamaninda sehirler disindaki tum topraklarin yuzde 90i sultanin maliymis]

    fransa kralini ikiye katlayan yaklasik 30 milyonluk tebasiyla 4. mehmedin imparatorlugu halen cok buyuk ama artik avrupa cephesi disinda daha fazla genislemek neredeyse imkansiz, bir takim dogal sinirlara varildigi icin. avrupadaki yeni fetihler defteri de sembolik olarak bu 1683 yenilgisiyle kapaniyor, o zamanlar tam anlasilmasa da.

    birinci viyana savasina 100-200 bin kisi (bu ne bicim aralik) ve 300 topla gittigimiz soyleniyor, sehri alamayinca tek parca halinde donmusuz. ikincisinde ise, vezirlik yapan koprululer iyi bir kuvvet toplamislar ama hedonist dorduncu mehmet, belgradi bile gecmemis, kusatmanin komutanligini yeni vezir kara mustafa pasaya birakmis. bu adamin ve bilerek kontrolsuz biraktigi akincilarinin kusatma oncesi zalimlikleri herhalde barbar turk imajinin yerlesmesinde cok etkili olmus. zaten zamaninda shakespearede turklerden sozederken (aslinda osmanli ordularindan ama cogu avrupali gibi turkler diye kestirip atiyor) “terror of the world” demis.

    deniyor ki kara mustafa pasa, 3 gunluk yagmayla viyananin zenginligini askerleriyle paylasmaya yanasmadigindan (bu da bana pek inandirici gelmiyor da neyse), sehri ac birakarak teslim olmasini planlamis, bunun yardim ordulari gelene kadar ise yaramayacagini anladiginda da cok gec kalmis. en sonunda duvarlarin altina kazdiklari bir tuneldeki patlamayla surlar yarilmis ve sehir dusebilecek duruma gelmis ama alman piyadeleri ve polonya suvarileri coktan bizim kampi basmislar.

    kara mustafa pasa gunah kecisi olarak 50 pasayi idam ettirmis geri donus yolculugu sirasinda ama belgradda, kendisine sultandan, sonunun geldigini soyleyen bir emir ulastirilmis. o da caresiz idamina yollanmis, alamadigi viyanada cilgin noel kutlamalarinin basladigi gun hem de. kus gibi kafasi doldurulmus ve istanbula yollanmis kanit olarak ama kaderin cilvesi sonra bir ara avusturyalilarin eline dusmus ve yakin zamana kadar viyanada gosteriliyormus. (ben 2000de mi ne gitmistim, gormemistim, demek daha once kaldirmislar)

    bu yenilginin ardindan, venedik polonya avusturya ve papa gibi oyunculardan kurulu kutsal birlik takimi saldiri duzenine gecip, neredeyse 35 yillik kesintisiz bir savas donemini baslatiyor. daha baslarda, yani 1687de, venedikliler bizim kontrolumuzdeki atinaya saldirirlarken, bir havan topu antik cagin en meshur yapisi olan parthenona isabet ediyor ve koca yapi cokuyor. dandik havan topu boyle bir yapiyi aslinda yikamaz tabii, eger icini cephanelik olarak kullaniyor olmasaydik. venedikliler guzelim sehrin agzina sicmislar resmen; ganimet diye heykelleri kesip gotururken dusurmusler, kirmislar. bu savaslar sonunda ic kisimlara dogru buyuk bir multeci gocu baslamis ve 1686da bir senede ekmegin fiyati 4e katlanmis. kanuninin zamaninda zafer kazanilan mohacta yapilan intikam savasinda yenilince, koprululerin ve ulemanin istegiyle 4. mehmed kansiz bir sekilde tahttan indiriliyor. (bir gecede 280 cariyesini bogdurdugu soylenen babasi deli ibrahimin inisi boyle kolay olmamis)

    bunun yerine uvey kardesi ikinci suleyman tahta geciyor, 3.5 yil sonra hastaliktan olmek uzere. herhalde o zamanlar ozgecmis diye birsey olsaydi bu adaminki bombos bir a4 kagit olurmus cunku tahta cikana kadar gecen 39 yilini, kafes diye anilan, topkapi sarayindaki bir dizi luks odada gecirmis zorunlu olarak. bu fantastik olayin nedeni, kardes katline bir sigorta olmasi. 4. mehmedin bir alt versiyonu 3. mehmet 1595te 18 kardesini oldurup bu alanda dunya ve olimpiyat rekoru kirinca, hanedandaki erkek nufusu o kadar azalmis ki, en azindan bir iki varisi bu kafeste saglam tutma karari aliniyor. imparatorluk yonetimi icin sahane bir hazirlik. mehmetin kendisi disinda, 1617den 1839a kadar basa gelen 15 sultanin hepsi “stajlarini” bu kafeste yapmislar. zaten buna bagli olarak, taa 1595’ten sonra basa gelen hicbir sultanin padisah olmadan once bir askeri tecrubesi olmamis. (ama tabii bu saatten sonra da askerlik ilmi iyice profesyonellestiginden sultanin kendisinin askeri tecrube sahibi olmasinin da onemi gorece azalmistir)

    gerci bu kafes olayini imparatorlugun asil zayifliklarindan biri olarak saymak yanlis olur, sonucta zaten padisah artik astigim astik kestigim kestik degil, ilmiye gibi bircok guc odaginin etkisinde bir figur. bu odaklardan biri de yeniceriler. benzer durumdaki moskova garnizonu streltsyler tek merkezde toplandiklarindan car tarafindan dagitilmislardi ama yenicerilerin boyle tek bir merkezi yok ve giderek zivanadan cikiyorlar. sultandan bir nevi harac olarak topladiklari tahta cikma parasi 1451den sonra duzenli hale getirilmis. kanuni gibi sultanlar onyillarca hukum surdugunde bu sorun degil tabii ama sonralari iki senede bir sultanlar tahttan indirilince, bu yeniceriler icin guzel bir gecim kapisi olmus ve elbette bu darbeleri bolca desteklemisler. 1566’da da, yani kanuninin oldugu yil, yasal olarak evlenmelerine izin verilmis. bunun sonucunda yeniceri cocuklari, kiyak yoluyla bu birliklerde onemli gorevlere gelmisler, halbuki bu cocuklar dogustan muslumanlar yani kolelestirilemezler. bu kuralla engellendikleri zaman da musluman aileler, musluman dogmus cocuklarini bazi hristiyanlara odunc veriyorlar yenicerilere sokabilmek icin. yine 17yydan beri yasak olmasina ragmen yaygin bicimde baska islere giriyorlar, ticaretle ugrasiyorlar ve askeri kuvvetlerini kullanarak bu mesleklerde yolsuzluklar yapiyorlar. kisaca disiplin kaybolmus, yasal bir parazite donusmusler.

    iste bu birliklerle, ikinci mustafa 1696da, balkanlarda otoritesini yeniden kurmak icin sefere ciktiginda, belgrad civarinda emprovize yaptiklari bir kopruden gecerken, avusturyali prens eugene’in baskinina ugruyor ve 30 bin asker ya kilictan geciyor ya da boguluyor. viyana bozgunundan tam 14 yil sonra, neredeyse gunu gunune, sultanin avrupa kitasinda bir tek ordusu kalmiyor. 1699’daki karlofca anlasmasi, o gune kadar imzaladigimiz en agir anlasma sanirim; buyuk toprak parcalari ve ticaret haklari veriyoruz. o sirada habsburglarin fransaya karsi mucadele ediyor olusu, bizi daha da agir sartlardan korumus.

    [bu koprude basip adam bogma taktigi cok populer herhalde, mindtraveler diyor ki: osmanlı ordusunun öncü kuvveti olan akıncılar, 1595 senesinde, sadrazam sinan paşa'nın eflâk seferindeki mağlubiyetine kadar güçlerini korumuşlardır. bu sefer dönüşünde akıncılar, tuna üzerindeki uzun bir köprüyü geçmekte iken, eflâk voyvodası'nın yoğun top ateşi açtırması ile, tahta köprünün çökmesi üzerine, tuna sularına gömüldüler. karşıya geçemeyen bir kaç bin akıncı ise, düşman kılıçları altında şehit oldular. böylece türk akıncı ocağı, bir daha altından kalkamayacağı büyük bir darbe yedi. nitekim, bu seferden sonraki kayıtlara göre akıncıların sayısı 3000’e inmiştir. vaziyet bu duruma gelince, hükümet yeni tedbirler almak mecburiyetinde kalmış ve kalelerdeki “serhat kulu” teşkilatı takviye edilerek, hudutların korunması bu teşkilata verilmiş, diğer taraftan da kırım hanlarının atlılarından faydalanma yoluna gidilmiştir]
  • [8]
    ucuncu selimi tahttan eden isyanin maceralari bir saray entrikasiyla devam ediyor. ucuncu selimin yerine, "devrimcilerin" kuklasi olarak akil hastasi sultan dorduncu mustafa getiriliyor kafesten. akil hastasi birinin getirilmesi sadece kuklalik acisindan uygun degil, ayni zamanda baska varis de yok. bir tane mahmut var, o da hem kel hem fodul hem de bir francophile. hakim gruplarla catisanlar bu mahmudun basa getirilmesi icin calisiyor. bu elemanlardan bir tanesi, normalde tuna boylarinda komutanlik eden mustafa bayraktar; lobi calismalari icin geldigi istanbuldan ayrilmiyor bir turlu birlikleriyle. mustafa ve onu kontrol edenler, bunu ucuncu selimin tekrar basa getirilmesine yonelik bir komplo olarak yorumlayip eski sultani olduruyorlar.

    ucuncu selim sessiz sedasiz gitmemis, epey bogusmus. cesedindeki kan izleri de bu bogusma sonunda, bogulmak yerine bicaklandigina isaret ediyor. (asil kani dokulmesin diye bu tip idamlar bogularak yapilirdi. bu yine iyi, mogollar bagdati ele gecirdiklerinde, halifeyi bir haliya sarip atlara cignetmisler adamcagiz dumduz olana kadar). ayni gun, saray odalarinda, diger varis mahmudun da kovalamacasi yasaniyor ama eleman ya halilarin altina saklanarak ya da catidaki bacalarin icine kivrilarak bunlardan kurtulmus. nihayet mustafa bayraktar ve adamlari onu bulduklarinda korkudan titriyormus. bu abuk karmasa sonunda, bayraktar duruma hakim oluyor, mahmutu sultan ikinci mahmut yapiyor, kendini veziri azam, deli mustafayi da tekrar kafes kusu.

    bayraktarin ilk icraati “feodal” beyleri ve/veya ogullarini istanbulda toplayip gorusmek. pek bir sonuc alinamiyor cunku herkes osmanliya bagliligini kabul etse de, merkezilesmeye karsilar. toplantinin onemi de zaten gelenlerden ziyade gelmeyenlerde yatiyor. arnavutlugun ve yunanistanin beyi ali pasa, ne kendi geliyor, ne oglunu getiriyor, sadece basit bir temsilci yolluyor. misirin muhammed ali’si ise hickimseyi gondermiyor. (bkz: foreshadow)

    bayraktar bir yandan nizami cedidi, daha eski ve kabul edilebilir bir isim olan segbani cedid adi altinda tekrar olusturmus fakat yeniceriler daha ilk falsoda saldirmislar, hem de veziri azamin ofisi sublime porteye. goreve geleli sadece 4 ay olmusken, bu saldiri karsisinda vezir biraz savasmis, sonra ortadaki ufak bir tas binaya siginmis. o tas bina cephanelik cikinca daha ilk kursunlarla adam havaya ucmus. bu bana biraz uydurma geldi de neyse, bir daha cok sanssiz oldugunuzu dusunurken bunu hatirlayin diye yazayim yine de.

    olayi duyar duymaz, ikinci mahmut, hayattaki tek diger varis dorduncu mustafayi bogduruyor. yani o dakika kalp krizi gecirse osmanli hanedani bitecek. ustelik yedi aylik hamile olan karisinin bir erkek cocuk dunyaya getirecegine dair abuk bir inanci varmis (cocuk kiz olmus). neyse, bunu takiben bir tarafta segbani cedit, donanma ve padisahla, diger tarafta yeniceriler ve caktirmadan ulemanin oldugu iki gunluk bir sivil savas yasanmis, istanbul epey hasar gormus. ikinci gun sonunda iki taraf da geri adim atip barismislar ama bunun faturasi, segbani cedidin dagitilmasi olmus.

    kitabin biraz basitlestirici yorumuna gore bu olaylara baktigimizda, en niyahetinde kurtarici olabilecek ucuncu selimin, bagnazligi istismar eden statukocu guc odaklari tarafindan durduruldugunu goruyoruz. yeniceri komutanlari ulemayla simbiyotik bir iliski kurarak guc kazamislar. bu olaylar esnasinda, selimin fransiz hayranligina bakip, bol bol hamaset edebiyati yapmis olduklarini da hayal edebiliriz.

    ...

    ikinci mahmut, belki de tum padisahlar arasinda en karmasik olani. bir yandan statukoculara goz kirpip onlari uyuturken, yavas yavas kendi adamlarini getirmis onemli noktalara. zamane kayitlari, ornegin elcilerin anilari, onu daha ziyade yermis despotlugundan oturu ama sonralari reformculugu on plana cikarilmis. yani adamin samimi olarak neye yatkin oldugu, yaptiklarinin ne kadarinin cevresindekilerin suyuna gitmek icin yapildigi pek belli degil.

    adamin doneminin baslangici, osmanliya gelen en unlu elci olan stratford canningin de sahneye cikmasiyla cakisiyor. bu adamin sayesinde son yillarda iyice gozden dusmus olan ingiltere, tekrar baskin guc haline geliyor ve fransiz etkisini azaltiyor. hatta ornek olarak, 1809da yasanan bir rus savasinin sonunda daha biz yeniliyoruz ama fransizlar, ruslarla yaptiklari baristan pek huzurlu olmadiklari icin birbirimizi tuketmemize yolacacak sekilde savasa devam etmemizi istiyorlar. lakin stratford fransizlarin bu amaclarini sultana oyle bir anlatiyor ki (fransiz elcileri icin “vilest scum” demis) sultan, baris antlasmasinin imzalanmasini uzatmayi seciyor. bu dogru bir taktik zira 1812 yaklasiyor ve napolyon ruslar icin hayati bir tehdit olusturdugundan ruslar bize buyuk guzellikler yapmaya razi oluyorlar cepheyi kapamak icin.

    fransiz imparatorlugunun cokmesiyle sonuclanacak bu napolyon savaslari ve sonrasindaki baris anlasmalari herkesin dikkatini cekmisken, mahmut merkezi kuvvetini hem balkanlarda (sirplara karsi) hem de bagdatta arttiriyor ama misira pek elini suremiyor cunku coken fransizlarin yerini ingilizler almis durumda. ama sirp isyanlarindan da ciddisi, bayraktarin toplantisina gitmeyen ali pasanin isyani. (isyanim var dunyaya diyen isyan cikariyor ne bu be) ali pasa kendisine babadan ogula gecen, guzel bir duzen kurmus, kendince kralcilik oynarken sultan buna savas aciyor ve sonunda ali pasa yeniliyor. ama bu isyanin onemi, firsattan istifade eden yunanlilarin da 1821deki bagimsizlik savasi. istanbulda bulunan, nostaljik, bizans ve ortodoks mirasina onem veren klasik yunanlilarin aksine, bunlar fransiz devrimi ideallerindne etkilenmis yeni nesil bir nevi. dolayisiyla istanbuldakiler bunlara karsi kullanilabilirdi ama mahmut o sirada perslerle savastigindan olsa gerek bati tarafindan gelecek boyle bir tehditin istanbulu alabilecegini dusunup sinirleniyor ve seyhulislamdan, rumlara karsi bir fetva vermesini istiyor (kitap buralari tam duzgun aciklamamis, ne fetvanin icerigi belli ne de hareketin motivasyonunun tamamen anlik bir sinir oldugu kesin)

    seyhulislam efendi gibi gidip konuyu rum baspiskoposuyla gorusuyor ve fetvayi vermeyi reddediyor. bu hareketi nihai idaminin one cekilmesine yardimci olmustur muhakkak ama baspiskoposun o kadar bile zamani yok. bazi isyanci liderleri dinden cikarmis * olmasina ragmen, mahmut adami oldurtuyor, hem de igrenc bir sekilde. adam easter zamani, kilisede dualari yonetirken yaka paca disari cikariliyor birkac rahiple beraber ve fener (phanar) semtinde ortalik yerde adamlar asiliyor. asildiktan sonra gomulmuyor da, cesetler orada tam uc gun boyunca kaliyor, ibret olsun diye. ayni gun galeyana gelmis issiz gucsuz musluman topluluklarina biraz silah dagitiliyor ve bir nevi 6-7 eylul olaylari provasi yapiliyor. mahmut bu haltlari ederken aklindan neler geciyordu kimbilir. napolyonun etkisinden epey sersemlemis olan ruslarin, isyana yeterli destegi vermemis olmasi onu cesaretlendirmis olabilirdi ama bu easter idami, hayvanligin disinda, buyuk bir taktik hata cunku tum imparatorluk nufusunun dortte birini dusmanlastirdi.

    fakat daha ilginci, uc gunun sonunda,baspsikoposun cesedi bir yahudi kalabaligina atiliyor. onlar adami yerlerde surukleyip, dovuyorlar ve isleri bitince halice atiyorlar. ama birkac gun sonra ceset su ustune cikiyor ve kiyafeti, bir rus denizci tarafindan farkediliyor ve buyuk bir saskinlikla gemiye aliniyor. odessaya goturulup sasali bir sehit toreniyle gomuluyor. boylece, halkin onunde defalarca karsi ciktigi, liderlik edenleri dinden cikardigi isyan hareketinin bir sembolu oluveriyor merhum. 50 sene sonra ruslar naasi yunanlilara devretmisler ve simdi atinada bir kilisenin girisinin yanindaki mezarda duruyormus. aha bu da gunluk ironi dozajiniz, rahat bir uyku cekin.

    edit: osman's dream kitabinin okunulup bitirilmesine kadar ara verilmistir; belki aynen devam ederim o kitap hakkinda baska zaman yazarim, belki entryleri degistirerek devam ederim. takribi geri donus 7-10 gun icinde olacaktir.
  • [7]
    abdulhamid hastaliktan * oldugunde, yerine ucuncu selim geciyor. ucuncu selimi diger selimlerden ve ucunculerden ayiran ozellige nizami cedid (yeni duzen) diyoruz. bu, ileri gelenlere hazirlattigi 22 maddelik bir liste; askeri alanda fransizlarin liderliginde dini etkilerin azaltilmasi, vergilendirme yenilikleri vs hakkinda ama en onemli maddesi yenicerileri dengelemek icin olusturulan piyade birlikleri. bu o kadar gurultu kopariyor ki nizami cedid denince sadece bu yeni birlikler akla geliyor. sultan, fransizlarin bu etkisinden memnun ama jakobenlerle (ee geldik tabii devrim zamanlarina) kesin bir ittifak yapmak icin acele etmiyor; ilk tercihi en buyuk tehdit olan ruslara karsi politikalar guden ingilizler. ama bu kisisel rasyonel yaklasimlar tek faktor degil. fransizcanin onemli herkes tarafindan konusulmasi buyuk bir etken ornegin ve halihazirda bulunan fazla sayidaki fransiz da karar mercilerinin alt kademelerini o yonde etkiliyor dogal olarak. keza suriye ve levantta uzun suredir aktif olan ticaret merkezleri.

    bu fransiz dalgasiyla genc napolyon da gelmek istiyor hatta 1795te pasaportu cikiyor ama "whiff of grapeshot" olayi yuzunden fransada kaliyor ve istanbulu hic gormuyor. http://en.wikipedia.org/…e_.22whiff_of_grapeshot.22

    ayni napolyon uc sene sonra, kahireyi memluk kontrolune karsi, bizim sultan adina isgal ediyor. yaa, napolyon bile osmanliya yalakalik yapmis diye boburlenebiliriz. tabii isin asli, levanttaki fransiz ticaretini ingilizlere karsi guvenceye alabilmek. nominal olarak halen osmanli topragi olan bir yerin isgalinin bir diplomatik kriz dogurmamasi ve fransizlarin, ingilizlere karsi osmanlinin yaninda olduklarini anlatmalari icin sultana bir elci gonderilmesi kararlastiriliyor ama kitabin dogru duzgun anlatmadigi nedenlerle bu elci bir turlu istanbula gidip lobi calismalari yapmiyor. yapsa da belki birsey degismezdi gerci. sonucta osmanli fransaya savas acmis, gecmis olsun.

    fransadan da o sirada napolyona, ya hindistana yurumesini ya da misir’i adam edip, istanbula yurumesini isteyen bir emir gonderiliyor ama bu ona ulasmadan o coktan baska bir yeri kusatmaya gitmis. orada da bizim nizami cedid birlikleri, yerel beyler, rus ve ingiliz donanmalari ve salgin hastaliklar gibi ortaya karisik bir kuvvetin yardimiyla yeniliyor. ee napolyonu yendik de diyebiliriz. kitabin alttan alta verdigi mesajlardan biri de adamin bu misir macerasinin aslinda sultan selim icin yararli olusu; cunku fransizlar hem yerel duzeni adam etmisler hem de memluklulere karsilar. dolayisiyla bir francophile olan sultan selim, fransadan cok da uzaklasmiyor. potansiyel olarak en zengin imparatorluk bolgesinin fransizlarin eline gecmemesi garanti edildikce, o bu olaylardan memnun. neyse, napolyon geri cekilirken bir kac carpismayi kazaniyor ama sonunda fransaya donunce, geride kalan ordusu pes ediyor. sultan misir valisi olarak muhammed aliyi atiyor (hee, boksor olan), kendisi memluklulere karsi birkac mucadele kazandigi icin populer ve sultana bu atamadan dolayi sadik. or is he? dididi diinnn. adam kurnaz biri ve fransiz etkisinin iyi yanlarini idaresinin ve birliklerinin modernizasyonu icin kullanmaya coktan baslamis

    bu arada balkanlarda bir sirp isyani basliyor. kismen, baskici yerel yeniceri komutanlarina karsi bir isyan. hatta sultanin adina hareket ettiklerini, onun reformlarini bu yenicerilere empoze etmeye calistiklarini filan savunuyorlar. ama 1805 yilinda artik isyanin arkasindaki rus destegi aciga cikiyor ve sultan fransadan yardim istiyor. osmanlinin caresiz kaldigini dusunen fransiz elcisi, kustah tavirlarla hakkindan cok daha fazlasini istiyor ve beklenmedik bicimde selimden siktir yiyor. elci pisman olmus ama sultani kararindan dondurememis. ve selim inanilmazi yaparak ruslara donuyor. cunku bu noktada, ruslar fransizlarin hiyarligini degerlendirip, peloponezyanin (edit: gotumden uydurdugum elementin asil adi mora tabii, chevalier sans peure tesekkur ederiz) fransiz ajanlari ve isbirlikcileri tarafindan ele gecirildigini iddia etmisler ve selimden bogazlardan gecis izni almislar bunlarla basetmek icin. o arada kendini fransiz imparatoru ilan eden bastibacak napolyon efendi de bizim selime bir mektup yaziyor: “koskoca osmanli ruslardan soz dinler mi, ya bu rus etkisinin onune gecersiniz ya da biz kendimizi korumak zorunda kaliriz” diyor, resultante importante diyerek konuyu kapiyor. daha sonra ruslari ve avusturyayi yenip viyanayi alinca ve bizimle komsu olunca, selim zar zor adama imparator diye hitap edip, fransizlara donuyor bir kez daha.

    napolyonun buradaki uzun donem stratejisi onemli; bize ruslara karsi bir fransiz-osmanli-pers ittifaki oneriyor “eger dortte ucu bile bana onerilirse, osmanliyi parcalamaktan yana olmazdim; amacim imparatorlugu guclendirip ruslara karsi kullanmak” diyerek. sonunda rusya, osmanliyi fransanin kaptigini kabul ederek bize tekrar savas aciyor. yardim icin gonderilen fransiz askeri misyonunun lideri, bir turlu alamadigimiz viyanaya ilk giren suvari grubuna komuta ediyormus. belki de bu yuzden, sultanin huzurunda ilk defa kilic kusanmasina izin verilen gayri muslim unvanini elde ediyor. tamamen spekulasyon, tamamen magazinsel iddialar.

    tabii ruslara karsi ana avrupali kuvvet olarak fransizlarin one cikmasi ve etki alanlarini arttirmalari en cok ingiltereyi kil etmis. adamlar da guc gosterisi olsun diye tarihlerinde ilk defa bogazlari zorlamak icin bir filo yolluyorlar ama ters akinti, kotu hava ve kiyidaki toplar yuzunden bu gozdagi girisimi fiyaskoyla sonuclaniyor. misira cikardiklari 6000 askerin muhammed ali tarafindan yenilmesi bir fiyaskoya daha neden olmus

    bu gelismeler fransiz atina oynayan selime daha da guvence vermis ama tam da burada beklenmedik gelismeler oluyor. bu guvenle fransiz etkisinin artmasina izin verilince, tipki ucuncu ahmed gibi selim de gavur elestirisine maruz kaliyor ve seyhulislam bu tepkiyi avantajina kullanip, gizlice bazi yenicerlerle isbirligi yaparak selimin onunu tikamaya basliyor. bir noktada cerkez ve arnavutluktan gelen bir yeniceri birligine fransiz stili uniformalar giymeleri soylenince birlik isyan ediyor ve onceden planlanmis sekilde isyan yayiliyor. selim, caresizlik icinde butun nizami cedid birliklerinin dagitilacagini soylese de fetvayla tahttan indirilmekten kurtulamiyor 1807de. tabii fransizlar bu degisimi korkuyla izliyorlar ama yapacak birsey yok. tam o siralarda gelen rus-fransiz ateskesi de dengelerin iyice icine ediyor, istanbul kim kime dum duma ve asil entrikalar simdi basliyor.
hesabın var mı? giriş yap