• ''siz ne dersiniz? bir adamın yüz koyunu olsa ve bunlardan biri yolunu şaşırsa, doksan dokuzunu dağlarda bırakıp yolunu şaşıranı aramaya gitmez mi? size doğrusunu söyleyeyim, eğer onu bulursa, yolunu şaşırmamış doksan dokuz koyun için sevindiğinden daha çok onun için sevinir.''
    mateus 18:12,13

    bundan daha güzel bir objet petit a ifadesi olabilir mi? geçen kış görev yaptığım köyde yaşlı bir amca vefat etmişti. köylüler toplanmış sohbet ediyorlar hastalıktan sağlıktan muhabbet ediyorlardı. köylülerden birisi sesli bir şekilde şu örneği vermişti. 'ellerime bakın, bir parmağım kesilse ben her elime baktığımda sahip olduğum parmaklarımı değil, her zaman kesilmiş yok olmuş parmağımı görürüm/ararım.'' demişti. ne güzel bir örnek.
  • henüz dile geçmeden; toplumsallık, din, kadın, erkek kavramlarının dünyasına girmeden önce, anneyle birlikte olduğun bütünlük halinin bitimiyle kaybettiğin şey. objet petit a dilde henüz olmadığın zaman sahip olduğun bir şeydir. daha sonra, onu kaybedip dilin/temsilin dünyasına geçtiğin vakit onu sonsuza kadar kaybedersin, ve tüm hayatın onun yerine büyük a'lar koymakla geçer. hiçbiri onun yerini tutmaz. sonsuza kadar ertelenmiş bir şeydir objet petit a. işte bu yüzden hep arzulanandır, hep boşluğu doldurulmaya çalışılıp hep başarısızlığa uğratandır. imkansızdır.
  • lacan *a göre aynadaki benliğin tarifi,
    aynada görülen bedensel bir bütünlük, tamlık yanılsaması yaratan öteki, ben’in temelidir. bu ilk, “öteki”, lacan’a göre “küçük” öteki’dir küçük “a” ile autre olarak yazılmaktadır. zamanla çocuk başka küçük öteki’ler de algıladığında; bu algılar bedensel tamlık yanılsamasını bozar, parçalanmaya, eksik’e saldırganlık tepkisiyle karşılık verir. ancak tüm bu öteki’ler imgesel düzeyde varolurlar. büyük “a” ile yazılan öteki , simgesel düzendir. subje küçük öteki ile imgesel düzende karşılaşıp bir ben inşa etmeye başladıktan sonra, kelimenin psişik ve gramatik anlamında bir “özne” olabilmesi için, simgesel düzende de büyük öteki ile karşılaşmak zorundadır. büyük öteki, oradan dışarıdan biryerden kendimize bakarak, kendimizi olmak istediğimiz gibi gördüğümüz konumdur.

    küçük öteki, bir tür "ayna ayna söyle bana benden güzel var mı dünyada? " sorusunu sorduğumuz yer ve zaman
    büyük öteki ise " kendimize toz kondurmadığımız " yerdir,zamandır,hayaldir.

    agresyon masal da olsa mevcut. kraliçe aynayı kırar. ayna kırılması uğursuzluk getirir. uğursuzluklar ölene dek ardarda devam eder. benlik gücenir, küser, konuşmaz, sonra konuşur,açılır, sorar, iyice burnu sürtülür, traşlanır.

    öteki ismi üzerinde öte içerdiğinden. ötelenir.ötelenemeyen küçük ötekisinde kalır. agresyonda kalır, büyük ötekisinde kalır. ötesine geçmek, ötelenmek ,aynaları kırmamak, kendine çok düşmemek yeğdir.
    (bkz: kime göre neye göre)
    (bkz: jacques lacan)
    (bkz: zizek)
    (bkz: panoptik)
    (bkz: bakış)
    (bkz: autre)
    (bkz: öteki)
    (bkz: anamorfoz)
    (bkz: benlik hesaplaşması)
  • ulaşılmaz arzu nesnesidir, yerine ne koyarsak koyalım ona ulaşmanın tek yolu onu öldürmektir.
  • lacan psikanalizinin ve onun izinden giden zizek politik ontolojisinin ana kavramlarından biridir. objet petit a sadece benlik için değil bizlik(yani topluluk) kurulumu için de ana unsurdur.

    her özne ya da bizlik algısı, öteki üzerinden kurulur. çocuklukta babanın yasası(yani lacancı anlamda kültür) ile ilk karşılaşma anı bir hayal kırıklığı(eng. frustration) anıdır. ideal nesne yani mutlak hazza işaret eden anne'den kopuştur. bu kavramların hepsi simgesel yani kültürel anlamda bir gerçekliktir. topluluğun "biz" algısı da, farklı öznelerin bir arada yaşamaları sebebiyle bir hayal kırıklığıdır. çünkü beraber yaşam, hiç kuşkusuz, hazzın sınırlandırılmasını da getirir. peki, bu hayal kırıklığına rağmen "bizlik" algısıyla özdeşleşme nasıl olacaktır? bu noktada objet petit a devreye girer.

    objet petit a bir arzu nesnesidir. hayal kırıklığı ve anlamsızlık üzerine kurulmuş "bizlik" ile özdeşleşmeyi sağlar ve mutlak hazzın çekiciliğini unutturur. tikel ve anlamsız olanı anlamlı ve evrensele dönüştürür. elbette bu da simgesel düzeyde gerçekleşen bir değişimdir. ancak objet petit a ya da zizek'in adlandırmasıyla ideolojinin yüce nesnesi, özdeşleşmeyi sağlamayamadığı taktirde, üzerinde durduğu ontolojik boşluğa çöker. topluluğun beraber yaşama şansı kalmaz. "bizlik" algısı yıkılır.

    peki, özneler ile objet petit a arasındaki özdeşleşmeyi sağlayan hisler nedir? freud benzer bir durumda libido kavramsallaştırmasını yapmıştı. yani ideal nesne ile aradaki bağın cinsel sevgi bağı olduğunu söylemişti. babanın yasası(hazları sınırlayan, özneyi sosyalleştiren yasa) ile karşılaşmadan önce, anne nesnesine(yani mutlak hazzı sağlayan nesne) duyulan cinsel isteğin ta kendisiydi libido. yani mutlak haz döneminden kalan, öznenin temelindeki duygu olan bir şeydi libido. lacan ise libido yerine jouissance kavramını kullanır. jouissance sadece cinsel isteği değil, hayal kırıklıklarını da içerir. çünkü lacan'a göre benliğin ve bizliğin kuruluşunda, haz arayışının yanı sıra hayal kırıklıkları da söz konusudur. bu yüzden "bizlik" algısını oluşturan bireylerin hem birbirleriyle hem de objet petit a ile özdeşleşmeleri, hayal kırıklıkları ile de söz konusu olur. sonuç olarak özdeşleşme süreci, jouissance'ın kuvvetliliğine göre söz konusu olacaktır.
  • ona ulaşmanın tek yolunun onu öldürmek olduğu bir arzu nesnesidir objet petit a, bu önermeye göre bir narsistin ancak intihar yoluyla ulaşabileceği nesnedir kendisi.
  • "eksik bir şey var.
    o akşam da eksik bir şey vardı.
    tüm yaşamım boyu eksik bir şey vardı.
    hiçbir zaman bulup çıkaramadım."

    ferit edgü
  • gerçek fazlasından kırpılıp fantazi nesnesi haline sokulan, küçük arzu parçacıkları. tadına doyum olmaz.
  • objenin mantığı.

    deli taklidi yaparak askerden kaçmaya çalışan biri hakkında.

    "adamın semptomu, eline geçen bütün kağıtları zorantılı bir biçimde gözden geçirip sürekli "bu o değil!" demesidir. adam askeri bir psikiyatriste gönderilir, psikiyatristin odasında da etraftaki bütün kağıtları, hatta çöp sepetine atılmış olanları bile inceleyip sürekli, "bu o değil!" der. en nihayet adamın gerçekten deli olduğuna kanaat getiren psikiyatrist, ona askerlik hizmetinden muaf olduğunu bildiren yazılı bir belge verir. adam kağıda bakıp neşeyle, "işte bu o!" der."

    zizek'ten nükteler
  • bütün film noir tarihi bu kilit kavram üstünden okunabilir. noir'ın özünde fritz lang'ın 1931 yapımı m'inden türemiş nevrotik erkek-öznelerinin yolunun bir noktasında kesiştiği femme fatale'ler annenin kayıp hatırasının yerine geçici olarak ikame edilen arzu nesneleridir. kara filme damgasını vuran ikinci büyük sömürü savaşı yıllarının anksiyetesi ve savaş sonrası karamsarlığı esasen bu konunun sosyolojik çeşitlemeleridir. film noir döngüsü esasen eksik nesne çevresinde biçimlenmiştir. bu kazı çalışması günümüz postmodern sinemasına değin geçerliliğini korumuştur.

    bu düğüm içinde, düşsellik ve eril arzu açısından film noir döngüsünde bir zirve;
    (bkz: laura)

    neo noir bağlamında, postmodern bir örnek için:
    (bkz: lost highway)

    film noir'ın haricinde ayrıca, ulaşılamayan anne bedeni + eril anksiyete bağlamında;
    (bkz: anayurt oteli)
    (bkz: cet obscur objet du desir)
    (bkz: gizli yüz)

    kane ve rosebud ilişkisi bağlamında; esasen tüm modern filmleri etkileyen;
    (bkz: citizen kane)
hesabın var mı? giriş yap