• batılı kaynaklarda cuban missile crisis diye geçen; 1962 ekim'inde dünya gündemine bomba gibi düşmüş, on üç gün boyunca nükleer savaşın soluğunu iliklerde hissettirmiş ve soğuk savaş'ın tepe noktasını oluşturmuş olaydır bu.
    sscb'nin küba'ya yerleştirdiği ve washington'u da, panama'yı da vurma kapasitesine sahip olduğu söylenen nükleer başlıklı balistik füzelerin abd tarafından göz yumulamaz olmasıdır krizi başlatan.
    şu var ki, kennedy ve öncesinde küba ve de castro gülünç sayılabilecek bir dizi amerikan saldırısına göğüs germek zorunda kalmıştır. domuzlar körfezi harekatı'nı geçtim; cia castro'ya yüzlerce kere suikast girişiminde bulunmuş, ayakkabısının, piposunun içine patlayıcılar, dalgıç kıyafetinin içine zehirler koymuş, saçı sakalı dökülsün de karizması kalmasın diye bile uğraşmıştır. bu noktada castro'nun gittikçe sovyetler'e yakınlık duymaya başlaması, kruşçev'e, "gelin buraya nükleer füze koyun" şeklindeki rica minneti yersiz değildir. castro'ya yardım etmekten çok, amerika'ya bunca yakın bir yere balistik füzeleri dizerek nükleer dengeyi kendince sağlamaya çalışmaktır elbet sovyetler'in amacı. bunu yaparken amerikan u-2 uçaklarının daha füzeler işlevsel hale bile gelmeden onları keşfedeceğini, kennedy'nin bunu öğreneceğini ve verdiği sözleri bir kere daha tutmayan sscb yüzünden komaya gireceğini tahmin edemez. füzelerin fotoğraflarını görüp adamlarını toplayan kennedy ilk aşamada küba'ya denizden bir abluka uygulamayı seçer. 22 ekim tarihinde belirdiği tv ekranlarında ise durumdan şu ana dek habersiz olan kamuoyunu aydınlatır, sscb'den bu varlığı kabul edilemez füzeleri derhal küba'dan çekmesini ister. lakin ruslar için de kabul edilemez bir şey vardır: türkiye'deki jüpiter füzeleri.. türkiye'ye konması uzun süredir söz konusu olsa da bürokratik engeller yüzünden daha yeni yerleştirilebilmiş, üstelik bu süre zarfında askeri yönden demode kalmış, hele hele polaris füzeleriyle karşılaştırınca son derece zayıf, saldırıya açık, hatta davetkar silahlardır bunlar. bu gerçeğin farkında olan kennedy de türkleri jüpiter füzelerini topraklarımızda mevzilendirmekten vazgeçirmeye çalışmış, ama bizimkiler bunu ruslara karşı güçlü bir koz olarak gördüklerinden, oralı olmamışlardır.
    işte bu sebepler yüzünden, john f. kennedy'nin kardeşi ve aynı zamanda adalet bakanı olan robert kennedy'nin washington'daki rus büyükelçisi dobrynin ile gizlice konuşması, ona küba'daki nükleer başlıklı balistik füzelerin çekilmesi karşılığında türkiye'deki jüpiter füzelerini çekmeyi teklif etmesi bize çok şaşırtıcı gelmemelidir.
    kamuoyuna söylenen bu olmamıştır ama. 28 ekim günü kennedy'nin açıkladığı, küba'yı işgal etmeme sözüne karşılık kruşçev'in füzeleri geri çekmeyi kabul ettiğidir. anlatış tarzım rahat, masal havasında gelebilir belki, oysa bu on üç günde dünya hop oturup hop kalkmıştır. yanlışlıkla vurulan u-2 uçakları, ölen askerler gibi talihsizlikler de tüm gerginliğe tuz biber ekmiştir.
    kennedy'nin kriz esnasındaki liderliği genel olarak övgü toplar, ona puan kazandırırken; zaten pek gözde olmayan kruşçev bayağı bir zayıflamış, iki yıl içinde görevden alınmıştır. bunların dışında da pekçok gerçeği gözler önüne sermiştir küba füze krizi. iki süper gücün liderleri arasındaki iletişimin ne kadar yavaş, ne kadar beceriksizce olduğudur bunlardan biri. bir mesajın moskova'dan washington'a gitmesinin nerdeyse yedi saati bulduğunun fark edilmesinin ardındandır kruşçev ve kennedy'i birbirine bağlayan özel telefon hattının çekilmesi. bir başka gerçek de nükleer silahların dünyayı topluca havaya uçurmasının nasıl bir an meselesi olduğunun net bir şekilde idrak edilmesidir. soğuk savaş'ın sorgulanmaya başlanması, ve çok etkili olmasalar bile silahsızlanma anlaşmalarının imzalanması o sebeple bu döneme denk gelir. gerek batı, gerekse doğu bloğu içinde güven bunalımlarına yol açmıştır zaten bu kriz. küba sscb'ye, türkiye abd'ye kırgındır. ayrıca başta de gaulle önderliğindeki fransa olmak üzere batı avrupa devletleri herhangi bir aciliyet anında karar mekanizmasında hiç bir yerlerinin olmamasına tepki göstermiş, amerika'ya karşı daha mesafeli bir tavır takınmışlardır. peki kasmışlardır da, ne olmuştur? soğuk savaş bir otuz yıla bitmiştir.
    bilmiyorum. babamların da küba'da olsun, başka yerlerde olsun füzeleri var, ama biz hiç böyle olay yapmıyoruz.
  • yapay bir krizdir. amerikan ordusu yeni cicilerini denemek için krizi fırsat bilip olayları tırmandırmış ama kennedy ve kruşçev'in sağduyulu davranması sayesinde dünya topun ağzından dönmüştür.

    yanlışlıkla düşürülen amerikan u-2 uçağıyla ilgili iki farklı söylenti vardır.
    birincisi küba milli takımının arjantini farklı mağlup etmesine sevinen halkın havaya ateş etmesi ve bundan kaçan uçağın büyük bir talihsizlikle bir köy düğününün tepesinden geçmesi şeklindedir.

    ikincisi kulağa ilki kadar mantıklı gelmese de küba'nın hava sahasını işgal etmiş bir casus uçağı tespit edip çatır çatır düşürdüğü şeklindedir; ama bence bu safsatadan ibarettir; çünkü top gun'dan biliyoruz ki amerikan pilotları süperdir ve onlar istemediği sürece uçakları düşmez.
  • tanım: 13 ekim 1962 ile 27 ekim 1962 tarihleri arasında yaşanan “küba füze krizi”, belki de dünyanın büyük bir nükleer felakete bu kadar yaklaştığı tek hadisedir ve üzerinden tam 57 sene geçmiş...

    2. dünya savaşı sırasında nazi almanyasına karşı en önemli iki müttefik olan abd ve sscb, savaş sonrası dünya üzerinde kendi ideolojilerini yaymak ve hakimiyet alanlarını genişletmek için birbiri ile tehlikeli bir rekabet içerisine girmişlerdi. aralarında oluşan bu rekabet, genel olarak kendileri ile ittifak kurmuş olan devletlerin sınırları içerisinde en üst düzeye ulaşmış ve çeşitli çatışmalara, devrimlere ve ayaklanmalara neden olmuştur. bu noktada soğuk savaşın kökenlerini ve iki devletin neden böyle bir rekabet içerisine girdiğini çok iyi irdelemek lazım. bu noktada soğuk savaşın kökenleri ile ilgili bilgi edinmek isteyenler şu yazıyı (#94643578) inceleyebilirler.

    bu iki süpergüç kore savaşına kadar ''vekalet savaşları'' üzerinden birbiri ile rekabet ederken, ilk ciddi karşılaşmaları kore savaşı sırasında meydana gelmiştir. dolayısıyla kore savaşı sırasında ve sonrasında bahsedilen rekabetin kendi aralarında zaman zaman sıcak savaşa dönüşmesi ihtimali giderek artmıştır.

    bu yazıda “küba krizi” dediğimiz bunalımın öncesinde ve sonrasında yaşanan olaylar ile birlikte türk kamuoyunda bu krizin etkilerine değineceğiz.

    ***küba'nın jeopolitik önemi ve devrim öncesi amerika ile ticari ilişkileri***

    küba, antil takımadaları olarak bilinen ve meksika körfezi’nin ağzını kapamakta olan takımadalarının en büyüğü konumundadır. küba, panama kanalına olan yakınlığı nedeniyle de enerji taşıma yollarının güvenliği açısından bulunduğu bölgede coğrafi açıdan oldukça büyük öneme sahiptir. aynı zamanda abd’nin güneydoğu kıyılarına olan yakınlığı sebebiyle farklı bir stratejik önem kazanmaktadır. bu bilgiler ışığında kıbrıs adası ile küba adasının jeopolitik öneminin birbiri ile tamamen örtüştüğünü görebiliriz. kıbrıs adası aynı küba'nın meksika körfezini kapadığı gibi türkiye'nin de doğa akdeniz'e açılan kapısını kapatan bir adadır. yine aynı şekilde küba'nın panama kanalına yakınlığı, kıbrıs adasının süveyş kanalına yakınlığı ile yine jeopolitik olarak örtüşmektedir. ancak bu iki adanın jeopolitik önemi ve benzerliği tarihi olaylar noktasında bitmektedir. ileride kısaca değineceğimiz amerika'nın ''domuzlar körfezi çıkartması'' gibi başarısız girişimleri tamamen fidel castro'nun komünist rejimine karşı yapılmışken, türkiye'nin, kıbrıs adasına müdahalesi ise adada ikamet eden türk halkının yaşadığı katliamlar üzerine gerçekleştirilmiştir. (bkz. kıbrıs barış harekatı) bu iki adada yaşanan askeri müdahalelere giden süreç ise bu iki adanın jeopolitik önem ve konumuna rağmen tarih konusunda birbiri ile ayrışmasının göstergesidir.

    dolayısıyla abd ile küba arasında günümüzde dahi devam eden sorunların ve bu ilişkilerin seyrini kısaca değerlendirmekte fayda var. abd ile küba arasındaki ilişkiler 1959 yılında fidel castro önderliğinde yapılan devrim hareketinin başarılı bir şekilde sonuçlanmasına kadar giden süreçte problemsiz bir şekilde devam etmekteydi. küba’yı yönetmekte olan dikta rejimleriyle kontrol altında tutma stratejisine inandıkları için işbirliği içerisinde bulunan abd, bu bölgede hiçbir problem yaşamamaktaydı.

    bulunduğu bölgede şeker kamışı, turizm ve eğlence sektörleriyle tanınmakta olan bu adadan abd 1960 yılına kadar şeker ithalatının %83’ünü karşılamıştır. aynı zamanda florida’nın miami kentinden gelen zenginler havana’ya gelerek zamanlarını burada kumar oynayarak geçirmekteydiler.

    ***küba devrimi***

    küba devrimi ile ilgili en doyurucu bilgilere şu yazıdan (#94423396) ulaşabilirsiniz. ancak bende bir iki kelam etmek isterim.

    küba, 20. yüzyıl boyunca başa geçen “demokratik” iktidarlar bakımından pek şanslı olamamıştır. geçen zaman zarfında birçok politikacı, “yenilik ve rahat yaşam” vaatlerinde bulunarak ülkeyi yönetmiş, ancak birkaç yıl içerisinde soyup soğana çevirerek kaçmışlardır. üstüne üstlük uyguladıkları baskı neticesinde birde halkın nefretini kazanmışlardır.

    son olarak batista yönetiminin uyguladığı sert politikalarla birlikte halk artık buna son vermenin zamanı geldiğini düşünmüş olmalı ki aralarından fidel castro adında bir avukat çıkarak devrim hareketinin başını çekecektir. devrimin başlangıç noktası olarak kabul görmüş olan moncada kışlası baskını, fransız devrimini başlatan bastille hapishanesi baskını gibi, tek başına pek önemi olmayan bir eylemdir. fakat bütün küba’yı sarsacak ve bir devrimin temelini atacaktır.

    26 temmuz 1953 tarihinde gerçekleştirilen moncada kışlası baskını fidel castro liderliğindeki sayıları 150’yi geçmeyen bir grup devrimcinin aleyhinde sonuçlanmıştır. kışlada bulunan askerler kısa sürede toparlanarak üstünlüğü ele geçirmişlerdir. ardından fidel castro bu durum karşısında devrimci güçlere geri çekilme komutu göndermiştir. önceden planları yapmak için gözden ırak bir bölgede kiralamış oldukları çiftliğe sadece 40 devrimci geri dönebilmiştir. kışlada ele geçirilen devrimciler, moncada komutanı albay chaviane tarafından verilmiş olan emirle kurşunlanarak öldürülmüşlerdir.

    bu olayın ardından fidel castro uzun uğraşlar sonucu kaçmaya çalışırken yakalanmıştır. yaptıklarından dolayı yargılanarak 15 yıl hapse mahkum edilmiştir. hapis hayatından 3 yıl sonra genel afla kurtulmuştur. hapis hayatının hemen ardından 26 temmuz hareketini başlatmıştır. bu hareket çerçevesinde yıllarca hayallerinde olan devrimi gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. fidel castro, 1959 yılına gelindiğinde diktatör batista’yı devirerek amacını başarıyla yerine getirmiştir.

    ***domuzlar körfezi çıkarması***

    eisenhower yönetimi döneminde abd, 1959 yılında küba’da gerçekleşen komünizm odaklı devrimden rahatsız olmuştur. sınırlarına bu kadar yakında kendi ideolojilerine aykırı bir oluşum olmasını kabullenememiştir. eisenhower yönetiminin ardından başa geçen john fitzgerald kennedy, 3 ocak 1961’de küba ile olan mevcut ilişkileri kesmiştir.

    kennedy, domino teorisi etkisiyle diğer latin amerika ülkelerine komünizmin bulaşması tehlikesinden dolayı tedirgindi. böyle bir durumun meydana gelmesini önlemek amacıyla 13 mart 1961’de gelişim ittifakı sistemini kurmuştur. ekonomik kalkındırmayı amaçlayan bu program çerçevesinde latin amerika ülkelerine 908 milyon dolar ekonomik yardım yapılmıştır .

    aynı anda u-2 uçak kriziyle birlikte güvenilirliği sarsılan cıa, küba’da devrim gerçekleştirmiş olan fidel castro’yu devirmek amacıyla bir plan hazırlamıştır. küba’nın istilasının abd tarafından yapılmış gibi görünmesi istenmemiştir. bu yüzden cıa, kübalı göçmenleri kullanmaya karar vermiştir. abd’nin destek vermesiyle birlikte cıa, 1400 kadar göçmeni fidel castro’yu devirebileceklerine inandırmayı başarmıştır. devrim gerçekleştiğinde küba’dan kaçan mülteciler; askeri kamplarda eğitilecek; daha sonra küba’ya domuzlar körfezi denilen yerden çıkarılacaktır. amaç körfezden küba’ya çıkacak olan mültecilerle yerli halkı birleştirip castro rejimini devirmek olacaktı. fakat devrimin ardından fidel castro küba’da yapmış olduğu reformlarla birlikte popüler bir kimlik kazanmıştı ve bu durum abd ve cıa tarafından gözden kaçırılmıştı.

    15 nisan 1961 tarihinde abd tarafından anlaşılamayacak bir şekilde küba’ya hava saldırıları başlatılmıştı. amaç küba hava kuvvetlerini zayıflatmaktı. bombardıman uçakları meksika’nın güneyinde bulunan nikaragua’dan havalanmıştı. uçakların üzerindeki amerikan sembolleri yerine küba ordusu sembolleri konularak kafa karışıklığı yaratmak istenilmişti. bu harekat sırasında küba, bir bombardıman uçağını düşürmüştür. 17 nisan’da ise bu mülteciler küba’ya domuzlar körfezinden çıkmıştır. fakat beklenildiği gibi başarılı olamayan bu çıkarma 19 nisan’a kadar sürmüştür. 100’den fazla kübalı göçmen öldürülmüştür. geri kalanlar ise yakalanarak esir düşmüştür.

    meydana gelen başarısızlık neticesinde kennedy’nin imajı abd kamuoyunda sarsılmıştır. mültecilere gereken desteği veremediği için kennedy yönetimi suçlanmış, kennedy ise düzgün planlanmamış olan bu girişimin suçunu cıa’ye yüklemiştir. bu durum sonrasında fidel castro, abd ile ilişkilerinin bir daha asla düzeltilemeyeceğine inanarak sscb yörüngesine girmiştir.

    ***jüpiter füzelerinin yerleştirilmesi***

    1957 yılında sscb’nin dünyada bir ilk olan yapay uydu sputnik’i uzaya fırlatmasıyla birlikte abd’yi vurabilecek uzun menzilli füzelere sahip olması, eisenhower yönetimini soğuk savaş kavramı çerçevesinde harekete geçmelerini sağlamıştı. abd, paris’te düzenlenen nato toplantısında avrupa’ya sscb tehdidine karşı önlem amacıyla orta menzilli balistik füzeler konuşlandırmaya yönelik teklifini resmen masaya getirmişti. sm-78/pgm-19 jüpiter ile sm-75/pgm-17a thor adındaki bu füzeler 1950 yılının ortalarında tasarlanmış ve kullanımına başlanmıştı.

    abd’nin teklifine avrupa’daki pek çok ülke sıcak bakmadı. çünkü bu füzelerin kendi topraklarında olması, caydırıcı unsur olmaktan ziyade daha çok imha edilmesi gereken bir hedef konumuna gelmekteydi. söz konusu füzeleri sadece ingiltere, italya ve türkiye kabul etti. türk yetkililer, bu füzelerin yerleştirilmesi durumunda, türkiye’nin, sovyet tehdidinden korunacağı, ülkenin stratejik öneminin artacağı ve türk-amerikan ilişkilerinin daha fazla gelişeceği kanaatindeydi.

    füzelerin topraklarına yerleştirilmesine müsaade eden devletlerden ingiltere’ye 60 adet thor konuşlandırıldı. italya ve türkiye’ye ise toplam 45 adet jüpiter füzesi gönderilmesi planlanmıştı. bu bağlamda füzelerden 15 adedinin türkiye’ye konuşlandırılmasına ilişkin türk-amerikan antlaşması 28 ekim 1959’da imzalandı. türk kamuoyunda bu füzelerin yerleştirilmesine sscb’yi kışkırtacağı gerekçesiyle karşı çıkanlar olsa da hükümet ve askerî yetkililer, jüpiterlerin türkiye’nin askeri gücünü arttıracağına inanmaktaydı. fakat yapılan bu antlaşma tbmm’nin onayından geçirilmemiş, hükümet ve kamuoyunun bilgisinden gizlenmişti. tüm bu antlaşmalar sonucunda füzeler 1957’den itibaren kademeli olarak izmir-çiğli’ye yerleştirilmeye başlandı. fakat füzelerin ateşleme sistemi ve savaş başlıklarının takılması 1962 ortalarında tamamlanabildi. füzelerin “sahibi” türkiye olsa da savaş başlıkları abd’nin gözetimi altında olacak, ayrıca abd ve türkiye’nin ortak izni olmadan kullanılmayacaktı.

    türkiye, bahsi geçen füzelerin yerleştirilmesini onaylarken, aynı zamanda güvenliği açısından büyük bir risk de almış oluyordu. nitekim türkiye’deki füzelerin kullanılabilir hale getirilmesi ile birlikte sscb’nin tepkisi de artmaya başladı. 1962 mayısında sovyet lideri nikita kruşçev, abd’nin türkiye’ye füze yerleştirmesini sert bir biçimde kınayarak buna karşılık verileceğini ifade etti. sovyetlerin kastettiği “karşılık”, küba’ya jüpiter benzeri sovyet füzelerinin yerleştirilmesi olacaktı. bu karşılıklı restleşme sonrasında abd ile sscb arasında çeşitli pazarlıklar oldu. bu pazarlıklar ise gizli kapılar ardında türkiye’den habersiz bir şekilde yapıldı.

    ***u-2 krizi***

    soğuk savaş döneminde dünyanın iki süper gücü olan abd ile sscb’yi karşı karşıya getiren en tehlikeli krizlerden bir tanesi sscb toprakları üzerinde düşürülen u-2 casus uçağıdır. iki devlet arasındaki nükleer silahlanma rekabeti, birbirlerine karşı istihbarat faaliyetlerinin de yoğunlaşmasına sebebiyet vermiştir. düşman toprakları üzerinde fark edilmeden nükleer tesisleri ve saldırılabilecek noktaları tespit etmek amacıyla iki taraf arasında bazı girişimler söz konusu olmuştur.

    abd, ikinci bir pearl harbour yaşamamak için kendisini ve müttefiklerini sürpriz bir sscb saldırısında önceden haber alarak koruyabilmek amacıyla u-2 uçaklarını geliştirdi. üretimi lockheed uçak firması tarafından yapıldı. bu uçaklar 30.000 metreye kadar çıkabilmekte ve bu irtifalardan yüksek kalitede fotoğraflar çekebilmekteydi. abd başkanı tarafından u-2’lerin uçmasına izin verilirken yönetimini ise cıa üstlenmekteydi.

    bu uçakların üsleri türkiye’nin yanı sıra ingiltere, almanya ve japonya’da bulunuyor ve 1956 yılından itibaren düzenli olarak sscb toprakları için uçarak bilgi topluyorlardı.

    bu durum sscb tarafından fark edilmiş olmalı ki, devlet başkanı nikita kruşçev’in eylül 1959’da abd’ye yapmış olduğu ziyaretinde başkan eisenhower’a u-2 uçuşları konusunda şikayet etmesi basına yansımıştır.

    1 mayıs 1960 tarihinde türkiye’deki adana incirlik hava üssünden havalanan ve gary powers adındaki pilot tarafından kullanılan bir u-2 uçağı, sscb toprakları üzerindeyken arızalanarak irtifa kaybetmiş ve radarlara yakalanarak vuruldu. bu olay neticesinde pilot esir alındı. ilerleyen dönemde pilot ile bir rus casusu takas edildi. eisenhower u-2 uçuşlarının basına yansıması ile birlikte artık uçuşların yasaklandığını aktardı. bu kriz sonrasında cıa’ya olan güven sarsılmış ve uyguladıkları gizli faaliyetler tartışılabilir duruma gelmiştir.

    ***küba krizi***

    abd’nin uygulamış olduğu hatalı stratejiler sonucu küba, hızlı bir şekilde sscb’nin nüfuz alanındaki devletlerden birisi konumuna gelmişti. abd’ye olan yakınlığı sebebiyle küba’nın, sscb için önemli tartışılmaz bir gerçektir. abd’nin müttefikleri verdiği orta menzilli balistik füzeler neticesinde sscb, küba’ya balistik füzelerin yerleştirilmesine karar verdi ve abd’de füzeleri keşfettiği zaman doğal olarak sert tepkilerde bulunmuştur. 13 gün süren küba füze krizi dünyanın bir nükleer savaş ve hatta yok olmanın eşiğine getirmiştir. sonuç olarak iki tarafta karşılıklı imha riski olmasından dolayı çekinmişler ve füzeleri karşılıklı olarak sökerek krizi daha fazla büyütmeden sonlandırmışlardır.

    domuzlar körfezi çıkarması sonrasında kennedy, küba’daki gelişmeleri yakından takip edebilmek amacıyla ada üzerinde casus uçuşlarının 9 ekim 1962’de tekrar başlatılmasını istemişti. fakat kötü hava koşullarından dolayı uçuşlar 14 ekim tarihine kadar yapılamadı. amerikan hava kuvvetlerine bağlı bir u-2 yüksek irtifa casus uçağı 14 ekim’de büyük bir gizlilik ile küba semalarında sınırlı fotoğraf çekme görevine başladı. çekilen fotoğraflar ertesi gün cıa analistleri tarafından incelendi. analistler, fotoğraflarda sscb’ye ait füze silolarını tespit etti. bu füze silolarının ss-4 ailesinden olan orta menzilli balistik füzeler olduğu anlaşıldı. bu füzeler abd’nin başkent dahil olmak üzere güney kesiminin tamamını vurabilecek kapasitedeydi.

    abd’de seçim mücadelesinin olduğu bir dönemde kendisine gösterilen bu fotoğraflar sonucunda kennedy tarafından ''ulusal güvenlik konseyi icra kurulu (excomm)'' adı verilen kurul oluşturuldu. bu kurulda kriz ile ilgili ne yapılması gerektiğini hesaplayabilecek danışmanlar ve ulusal güvenlik uzmanları mevcuttu. bu kurulda birçok konuyu detaylandırarak tartışmışlardır.

    başlangıçta sscb ile iletişime geçerek füzelerin kaldırılmasını talep etmeleri fikri ortaya atıldı. fakat kennedy yönetiminin son zamanlarda uyguladığı başarısız politikalar nedeniyle bunun işe yaramayacağı konusunda hemfikir olmuşlardı. nitekim kennedy ve ekibi, küba’ya karşı uygulanabilecek olan bazı seçenekler üzerinde durmuştur. bu seçeneklerden ilki küba’da bulunan füze silolarına hava saldırısı düzenleyerek imha etmek, daha ileri versiyonu olarak adaya fiilen istila amacıyla harekete geçmek iken ikinci seçenek küba’yı tam kapsamlı olacak şekilde abluka altına almak ve bu ablukanın ekonomik olarak uygulanması düşünceler arasındaydı.

    bu seçeneklerden ilk olanı birçok kişi tarafından desteklenen fikirdi. ordu komutanları dahil olmak üzere çoğunluk bu füzelerin bir savaş hazırlığı olduğunu ve karşı taraf harekete geçmeden kendilerinin harekete geçmesinin önem arz ettiğini savunuyordu. aynı zamanda küba’ya ilk seçenek uygulanacak olursa sscb’nin kendisine bu kadar uzak olan bir ülkeye desteğe gelmeyeceğini düşünüyorlardı. yani yine ''şahin kanat'' iş başındaydı.

    azınlıkta olsa bazı kişiler abluka fikrini destekliyordu. savunma bakanı robert mcnamara bu fikri destekleyenlerden biriydi. aynı zamanda robert f. kennedy sscb’nin küba’ya yardıma gelmeme durumunda bir başka yerde misilleme yapabileceğini düşünmekteydi. bu misillemeyi muhtemelen daha yeni duvar örülmüş olan berlin’de ya da jüpiter füzelerini bahane ederek türkiye’de yapabileceğini öngörüyordu. ayrıca adada bulunan ve halk arasında kareli gömlek ordusu olarak anılan fakat sscb’nin gözünde ise tarım uzmanı olan binlerce sovyet askerine gelecek bir zarar sonrasında nükleer savaşın başlamasına imkan vermiş olunacaktı.

    aynı zamanda domuzlar körfezi hezimetinden sonra bir başka operasyondan daha başarısızlıkla dönülürse kendi yönetimi için olumlu sonuçlar doğurmayacağını tahmin etmekteydi.

    bu görüşler dünyadan gizli bir şekilde masadayken 18 ekim’de robert f. kennedy sscb dışişleri bakanı andrey gromıko ile görüştü. zaten daha önceden cıa yardımıyla adada bir takım faaliyetler içerisinde olduğunu tespit ettiklerinden dolayı sscb’ye balistik füzelerden söz etmeden fakat saldırı amaçlı silahların varlığı konusunu açtılar. nitekim gromıko tüm bu iddiaları reddederek küba’da sadece savunma amacıyla silahlar konuşlandırdıklarını söylüyordu. sergilemiş olduğu tavır ile abd’nin boşuna uğraşıyormuş gibi gösteriyordu.

    19 ekim’de abd, bütün ordusunu teyakkuz durumuna geçirdi. kennedy’e abd’nin mevcut füzelerinin olası bir tehlikeye karşı 18 saat içerisinde fırlatılabilir olacağı konusunda bir rapor verildi. aynı gün kennedy’nin mantıklı düşüncesinden dolayı küba adasının ablukaya alınmasına karar verildi. abluka teknik olarak savaş başlangıcı olarak sayıldığından karantina denildi.

    22 ekim 1962’de robert j. kennedy radyo ve televizyondan yaptığı konuşma ile küba’ya gitmekte olan ve silah yüklü olduğu ihtiva eden tüm şileplerin geri çevrileceğini açıkladı. gıda ve benzeri yükler taşıyan şileplerin geçişine izin verileceğini belirtti. ayrıca küba’daki istihbarat birimlerini arttırdıklarını ve raporlara göre uygulanacak yöntemlerin hazır olduğunu tüm abd ve dünya kamuoyuna sundu. son olarak küba’dan batı’ya yapılacak herhangi bir saldırının sscb tarafından abd’ye karşı yapılmış olarak kabul edeceğini ekledi.

    bu açıklama üzerine sscb devlet başkanı nikita kruşçev, 24 ekim’de gemilere ablukaya aldırmadan küba istikametinde devam etmelerini bildirdi. kruşçev’in bu bildirisi, sıcak çatışmaya varacak ve hatta nükleer savaşa yol açabilecek türdendi. 25 ekimde karantina kennedy tarafından imzalanarak uygulamaya kondu. abd donanması hızlı bir şekilde bölgeye konuşlandı. fakat hızını arttırarak küba’ya doğru yaklaşan gemiler sonrasında ilk taviz abd tarafından verildi. kennedy, 800 mil olan abluka hattını 500 mile düşürerek karşı tarafa bir şans vererek aynı zamanda vakit kazanıyordu.

    nitekim korkulan olmadı ve sscb’ye ait bazı gemiler kendiliğinden geri dönmeye başladı. geri dönmeyen gemiler ise aranarak silah ihtiva edenler yola devam etmelerine izin verilmedi. ilk gün 14 gemi geri çevrildi. korkulan olmamıştı ve bu şimdilik dünyayı rahatlatmıştı.

    tüm bunlar olurken kriz ile alakalı bm’de yapılan görüşmelerde abd, küba üzerinde uçan u-2 uçaklarının çektiği görüntüleri gösterdi. dolayısıyla sscb’nin abd kıyılarının tam karşısına orta menzilli balistik füzeler yerleştirdiğini tüm dünya öğrenmiş oldu.

    27 ekim’de kruşçev, kennedy’ye gönderdiği mektupta, abd’nin küba’daki nükleer füzeler için endişesinin anlaşılır olduğunu, fakat küba abd’nin 90 mil uzağında bulunurken türkiye’nin sscb’nin sınır komşusu olduğunu ve sscb’nin de türkiye’deki füzeler yüzünden aynı endişeyi taşıdığını belirtiyordu. rus lider, türkiye’deki amerikan füzelerine karşılık küba’daki füzeleri kaldırmaya istekli olduklarını ifade ediyordu. bu mektupta gerekirse bir anlaşma yapılabileceğinin ve türkiye’nin toprak bütünlüğünün taahhüt altına alınabileceğinin de altı çiziliyordu. aynı tarihte gönderdiği ikinci mektubunda ise krusçev, açıkça küba’daki füzelere karşılık abd’nin de nato ülkelerindeki füzelerini çekmesini talep etti.

    kennedy yönetimi gelen bu ikinci teklif ile beraber kafası karışmıştı. bir gün önceki mektup ile şimdiki arasında ifade ediş bakımından oldukça büyük fark vardı. yaşanan tüm bu gelişmelerin üzerine küba semalarında bir u-2 uçağı sam füzeleriyle vurularak düşürüldü. uçağın düşürülmesi emrini küba’da bulunan bir sovyet komutanı vermişti. yerel bir karardı ve bu karar ile savaş çıkabilirdi. fakat bir u-2 casus uçağı ilk kez düşürülmüyordu ve yapmaya çalıştığı faaliyetin amacı bilindiği için abd tarafından bu olay tek başına bir savaş sebebi sayılmadı. tekrarlanması durumunda bunu bir bahane görebiliriz mesajı iletildi.

    u-2 uçağının düşürülmesinden hemen sonra kennedy yönetimi kruşçev’in mevcut 2 teklifini değerlendirmeye başladı. sonuç olarak ise ikinci teklifini bilmiyormuş gibi yaparak ilk teklifine yanıt verildi. küba’daki füzelerin sökülmesi karşılığında abd, fidel castro’yu devirme isteğinden vazgeçecekti. ilk teklife verilen olumlu yanıt sonrası nikita kruşçev tuhaf bir duruma düşmüştü. böyle bir teklifi vermiş fakat kabul görmeyeceğini düşünmüştü.

    tüm bunlar yaşanırken başkan kennedy, adalet bakanı olan kardeşi robert kennedy’e sscb’nin abd büyükelçisi ile gizli pazarlıklar yapıyordu. yapılan bu pazarlıklarda abd, türkiye ve italya’da bulunan füzeler ile ilgili tedirginliği anladıklarını ve bunu en kısa sürede halledeceklerini belirttiler. fakat bu konunun nato kapsamında değerlendirilmesi gerektiği için zaman istediler.

    neticede, on üç gün boyunca dünyayı büyük bir savaşın eşiğine getiren kriz gizli yürütülen pazarlıklarla çözüldü. abd yönetimi bu pazarlığı dünya kamuoyu önünde kesin bir dille reddetti. oysa kamuoyuna yansıyan bu tavrın aksine 27 ekim tarihli mesajın washington'a ulaştığı günün akşamında, gizli yapılan robert kennedy ile rus yetkililerin görüşmesi sonucu iki ülke anlaştı. kamuoyundan gizli yapılan bu toplantıda abd, füzelerin krizden birkaç ay gibi kısa bir süre içinde kaldırılacağı güvencesini yazılı bir anlaşma olmaksızın sscb’ye verdi. anlaşma kapsamında abd’nin türkiye ve italya’da bulunan jüpiter füzelerini çekmesi karşılığında, sscb de küba’daki füzelerini kaldıracaktı. öncelikle bu pazarlık gizli tutulacak, sscb’nin küba’daki üslerine karşılık abd de türkiye’deki üslerini kademeli olarak kaldıracaktı.

    ***kriz sırasında türkiye'nin tutumu***

    türk yetkililer, füzeleri türk-amerikan ittifakının bir güvencesi olarak görmekte ve füzelerin nato ve abd açısından türkiye’nin önemini arttıracağı kanaatini taşımaktaydı. nitekim küba krizi’nden önce de abd yönetimi jüpiter füzeleri kaldırılmaya niyetlenmiş, fakat bu öneri türkiye tarafından reddedilmişti. abd, türkiye’nin itirazını ve bunun da türk- amerikan ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini göz önünde bulundurarak bu karardan vazgeçmişti.

    küba krizi patlak verdiğinde iktidarda bulunan inönü liderliğindeki chp hükümeti, hiç tereddütsüz müttefiki abd'nin yanında yer aldı. türkiye kriz sürecinde, abd’nin gerçekleştirdiği tüm girişimlere tam destek verdi. 22 ekim’de abd, sovyetlerin küba'daki füze yığınağına ilk tepki olarak abluka kararını açıklar açıklamaz, türkiye bu ablukaya uyacağını açıklayan ilk devletlerden biri oldu. türkiye, abd’yi koşulsuz bir şekilde desteklerken, maruz kaldığı nükleer savaş riskini de göze almış oluyordu. fakat türk yetkililerin gözünde, abd’yi her koşulda desteklemek türk-amerikan ittifakı ve nato üyesi olmanın bir gereğiydi. bu bağlamda, küba’daki durum amerikan büyükelçiliği tarafından türkiye’ye bildirildikten sonra, dönemin başbakanı ismet inönü, tbmm’de yaptığı konuşmada abd’nin sovyet tehdidi nedeniyle bir güvenlik endişesine maruz kaldığını belirttikten sonra türkiye’nin müttefiki abd’nin yanında olduğunu vurguladı.

    abd-sscb arasındaki pazarlık gizli tutulsa da gerek kriz sırasında gerekse sonrasında böylesi bir pazarlığın olabilirliğini tahmin etmek, türkiye açısından pek de zor olmasa gerek. zira krizin başından itibaren hem batı hem de sovyet basınında küba-türkiye paralelliği yoğun bir şekilde dile getirilmişti. bunun yanı sıra, sovyetlerin ankara büyükelçisi nikita ryzhov, 23 ekim 1962'de dışişleri bakanı feridun cemal erkin'den jüpiterlerin sökülmesini talep etti. bu istek moskova'nın iki ülkedeki füzeler arasında paralellik kurduğunun net ve açık bir ifadesiydi. bu nedenle de dışişleri bakanı, küba-türkiye paralelliği yüzünden tedirgin olduklarını abd'ye bildirdi. washington, küba konusunda ankara'nın müsterih olmasını, böyle bir pazarlığın kabul edilemeyeceğini ifade etti. ayrıca, abd’nin bu konuda türkiye’nin onayını almadan bir adım atmayacağına dair güvence verildi. böylelikle, türk yetkilileri de böyle bir pazarlık ihtimalini göz ardı ederek, abd’ye itimat etmeyi tercih etti.

    bu sırada türk kamuoyunda, sscb’nin türkiye’deki füzeleri pazarlık konusu yapmasına yönelik tepki sık sık dile getirilmekteydi. fakat basında türk- amerikan ittifakı gereği jüpiter füzelerinin bir pazarlık ile kaldırılmasına dair bir şüphe yoktu. ve eğer varsa da bu konu, söz konusu dönemde kaleme alınan köşe yazılarına veya gazete manşetlerine yansımadı.

    ***sonuç***

    sonuç itibariyle sscb küba’daki füzeleri 3 kasım 1962 sökerken abd ise türkiye’deki füzeleri polaris denizaltılarını akdeniz’e gönderme teklifini zorla kabul ettirerek son jüpiter füzesini 1963 nisan sonunda sökmüştür.

    küba krizi, aslında o dönemde yaşanan silahlanma yarışına en iyi örneklerden birisini teşkil etmektedir. abd’nin sscb tehdidine karşı 1957 yılında avrupa’daki müttefiklerine götürdüğü teklif neticesinde 1961 yılına kadar konuşlandırmış olduğu jüpiter füzeleri ve ardından sscb’nin küba’ya yerleştirdiği orta menzilli balistik füzeler sadece stratejik hamleler olarak kalmayabilirdi. belki de dünya bir termonükleer savaşın içerisine girecek ve bu savaştan topraklarına caydırıcı unsur olması amacıyla konuşlandırılmasına izin verdikleri tehlikeli balistik füzeler sebebiyle türkiye ile küba geri dönüşü olmayan facialar yaşayacaktı.

    aslında kennedy yönetiminin, bu krizde generallerinin isteği doğrultusunda küba’yı fiilen işgal etme amaçlı bir tutumu olsaydı sscb’nin yapabileceği misilleme muhtemelen berlin ya da türkiye’de olacaktı. bunun sonucunda büyük bir nükleer savaş yaşanabilirdi. fakat şu bir gerçektir ki abd ve sscb böyle bir savaşın yaşanmasına kolay kolay rıza gösteremezdi. sscb kendi topraklarına çok yakın noktalarda konuşlandırılmış bu füzelere karşı stratejik bir hamle yapma gereksinimi duyarak kendi füzelerini küba’ya yerleştirmişti. eğer abd füzelerini sökerse sscb’de kendi füzelerini sökecekti.

    abd böyle bir kararı tek başına alamazdı. nato kapsamında yerleştirilen bu füzeler ancak türkiye’ye kabul ettirilebilirse sökülebilirdi. yeterli zamana sahip olmayan abd, bunun yerine sscb ile gizli kanallardan anlaşarak jüpiterlerin söküleceği konusunda teminat verdi. yapılan bu anlaşmadan dünya’nın yıllar sonra haberi olacaktı.

    açıktan yapılan bu anlaşmada abd, küba’ya saldırmayacağı teminatını verirken sscb ise adadaki füzeleri sökeceğini onaylıyordu. bu anlaşma ile kennedy ülke kamuoyunda mutlak bir zafer kazanmasının yanı sıra yenilgi almış gibi görünmediği için uyguladığı politika bakımından da başarılı olmuştur. nitekim kriz bu şekilde sonuçlanmıştır.

    sscb’nin bu kriz sonlanırken bilmediği bir şey vardı. abd, jüpiter füzelerinin teknolojisinin geçtiğine inanıyordu ve zaten denizaltılardan ateşlenebilen polaris füzelerini geliştirmişlerdi. bu denizaltılar yüzeye çıkmadan füzelerini ateşleyebiliyordu. dolayısıyla bu durum jüpiter füzelerinin miladının dolduğu anlamına gelmekteydi.

    türkiye de tıpkı dünyanın geri kalanı gibi yapılan gizli anlaşmadan haberdar değildi. aylar geçtikten sonra durumun boyutu netlik kazanacaktı. abd tarafından uygulanan baskılar neticesinde türkiye, füzelerin sökülmesine engel olmaktan vazgeçti. sscb ise küba’daki füzeleri çoktan sökmüştü. krizin üzerinden 6 ay geçtikten sonra sscb’ye verilen söz nedeniyle 24 nisan 1963’te son jüpiter füzesi sökülerek onun yerine akdeniz’de faaliyete geçirilen polaris denizaltıları bölgeye intikal ettirildi.
    bu krizin sonucunda en fazla kazanç sağlayan küba olmuştur. abd tehdidinden kurtulmuştur fakat hala daha günümüzde aralarındaki gerginlik sürmektedir. ayrıca başlangıçta fidel castro’nun, tıpkı türkiye gibi yapılan gizli anlaşmadan haberi yoktu. haberi olmadığı için küba’da konuşlandırılmış olan balistik füzelerin sökülmesine tepkiliydi. bu durum ilerleyen dönemde gizli anlaşmadan haberdar olmasıyla değişmiştir.

    sonuç itibariyle bu krizin ardından soğuk savaş’ın en gergin dönemi son bularak yumuşama evresine geçilmiştir. küba krizi’nin sonucunda abd ile sscb arasında nükleer bir savaş ihtimalini ortadan kaldırmak amacıyla 5 ağustos 1963 tarihinde, nükleer denemelerin kısmen yasaklanması anlaşması (test ban treaty) imzalandı. yine, olası bir kriz anında, washington ile moskova arasında mesajların hızlı bir şekilde yerine ulaşması ve bir nükleer savaşın önüne geçmek için “kırmızı telefon hattı” (hot line treaty) kuruldu. bu krizle birlikte avrupa’da kendi içerisinde değişime girmiştir. fransa, abd ile hali hazırda olan mevcut ilişkilerini esneterek kendi nükleer programını başlatmıştır.

    ilerleyen yıllarda küba krizi esnasında sergilediği tutum nedeniyle sscb lideri nikita kruşçev serüvencilik suçlamasıyla iktidardan düşürülmüştür. aynı zamanda krizin bu şekilde sonuçlanmasıyla birlikte sscb ile çin arasında gerginlik ortaya çıkmıştır. pekin, moskova’yı içine düştüğü durumdan dolayı “devrimci davaya ihanetle” suçlarken moskova da pekin’i macera aramakla itham etmekteydi.

    asıl önemli olan bu krizde türkiye, farkında olmasa da ciddi anlamda bir nükleer savaşın tarafı olmaktan kıl payı kurtulmuştu. türk-amerikan ittifakının bir gereği olarak uluslararası her platformda abd’nin yanında olmayı bir görev olarak gören türkiye, çok ağır bir bedel ödemek zorunda kalabilirdi. söz konusu krizde karar sürecinin içinde bulunan, abd adalet bakanı robert f. kennedy, anılarında türkiye’nin başına gelebileceklerden duyduğu endişeyi şu şekilde ortaya koyuyordu:

    “…taşıdığımız sorumluluk her zamankinden daha fazlaydı. başkan kennedy abd, sscb, türkiye ve nato ülkeleri adına karar veriyordu. nato ülkeleri bizi destekliyordu, fakat bu ülkeler kendilerini bekleyen tehlikenin farkında mıydı? berlin’de, türkiye’de neler olacaktı? küba’ya bir saldırı düzenlediğimiz takdirde sscb de türkiye’deki füzelere ateş açmaz mıydı? böyle bir karar ortaya çıkması durumunda başta türkiye olmak üzere nato ülkeleri çok kısa süre içerisinde ölüm ve yaşam arasında kalabilirlerdi. tüm bunlar olacaksa da türkiye başta olmak üzere bu ülkelerin durumu öğrenmeye hakkı yok muydu?”

    küba krizi, türk-amerikan ilişkilerinde bir dönüm noktası oldu. söz konusu kriz, türk-amerikan ittifakında abd’ye bu denli ayrıcalıklar tanımanın tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine dair kuşkuları arttırsa da, ilişkilerdeki gerginlik türk ulusal çıkarlarını yakından ilgilendiren kıbrıs meselesi ve johnson mektubu’na kadar açık bir şekilde ortaya çıkmadı.
  • 1962'de, sovyetler birliği ile amerika'yı savaşa götürmek üzere olan siyasi gerginlik.

    dostu che'nin de gayretleri sonucu, fidel castro'nun 1959'da amerikan yanlısı diktatör fulgencio batista'yı devirip iktidarı ele geçirmesi sonrası, küba-abd ilişkileri bozulmuş, küba, sscb ile yakınlaşmıştı. 1961 nisan'ında, abd'nin, küba'daki domuzlar körfezi'ne yaptığı çıkartma her ne kadar başarısız olduysa da, abd-küba arasındaki gerginliği doruğa taşımıştı. neticesinde, küba, oas (amerikan devletleri örgütü)'tan atıldı.

    1962 yazında abd uçakları tesadüfen, küba'da yerleşmiş bulunan sovyet füzelerini gördüler ve bunun üzerine abd, bu füzelerin sökülmesini, aksi takdirde olacaklardan sorumlu olmayacağını söyleyerek ultimatom buyurdu. uzun süren görüşmeler sonrası abd, adayı denizden ablukaya aldı. o sırada, atlantik'te (sanırım üç taneydiler) sovyet gemilerinin de küba limanlarına doğru seyrettikleri ortaya çıktı ve abd ile soyvetler birliği, aynı berlin ablukasında olduğu gibi, savaşma noktasına geldiler.

    amerika'nın kötü atıyordu, sovyetler titriyordu, yine ve tüm dünya nükleer bir savaşa hazırlanıyordu tir tir. daha sonra pazarlıklar yapıldı, sovyetler geri adım attı ve tam savaş başlayacakken anlaşma sağlandı. sovyetler birliği türkiye'deki, amerika'ya ait jupiter füzelerinin sökülmesi kaydıyla küba'daki ekim füzelerini sökmeyi kabul etti. bu gerilimin enteresan sonuçlarından biri de, iki süper gücün nato'yu ve nato'ya dahil olan avrupalı ortakların hepsini yok saymalarının; kendi ülkeleri tehdit edildiğinde, hiç bir anlaşmayı tanımadıklarının görülmesiydi.

    son olarak da, şu bilgiyi vereyim ki, bu bunalım sonrası, amerika ve rusya başkanlarının direkt olarak, herhangi bir durumda ki bu hal hatır sormaktan yok, nükleer kriz mevzuları olabilir, görüşebilmeleri için at&t tarafından bir hat tahsis edildi ve bu hata "hotline" ismi verildi. bir çok filmde, haberde sık sık karşımıza çıkan "kırmızı telefon" mevzusu da bu gerilimlerden sonra ilk evvela washington-moskova arasındaki hat nedeniyle ortaya çıkmıştır.
  • 1960 mayısında yaşanan olay. bir amerikan u-2 haberalma uçağı sovyet sınırları içerisinde düşürüldü. soğuk savaş döneminde yaşanan bu olay, abd-sscb arasındaki gerilimi 212464276 katına çıkarmıştır. u-2 krizinin doğmasına neden olan en önemli faktör olarak sovyetler'in 1949da atom tekelini ortadan kaldırmasından sonra amerika'da doğan güvensizlik ve paranoyalar olduğu söylenir. sovyetler silah konusuda almış yürümüştü, amerikalılar nükleer silahların, gelişmiş uzun menzilli sovyet bombardıman uçaklarının ve güdümlü füzelerinin bir yerlerinde patlayacağından korkmaya başlamıştı. olası bir ani saldırıda apışıp kalacaklarını anlayan amerikalılar, sovyetler'in durumunu kontrol altında tutmanın en makul çözüm olacağına karar verdiler ve u-2 uçaklarından oluşan birlik bu iş için görevlendirildi.bu uçuşların tümü amerikan başkanının yetki vermesiyle yürütüldü.harekat ve yonetim ise amerikan cia'in sorumluluğu altındaydı. cia gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra dwight d eisenhower uçuş planlarını onayladı ve uçuşlar ingiltere,japonya,almanya ve türkiyeden başladı. herşey laylaylom giderken tam da hayat amerikalılar için bayram olmuşken sovyetler 3 mayıs 1960ta bir sinek avladıklarını tüm dünyaya duyurdu ve amerikaya sordu " ne arıyo kardeşim casus uçağın benim tepemde?". amerikalılar 10 yaşında çocuk mantığına uygun bi yalan attı "hı? ne casusu? aa o mu? şey o... ee... açık hava sağanaklarını inceleyen meteorolojik bir uçak! tı! ühü gitti gül gibi u-2." sovyetler "evet tabi biz de japonuz" dediler bu açıklama üzerine. 5 mayısta sovyetlerin açıklaması geldi: amerikan uçaklarına üslerini kullanamk için izin veren devletler ayıp etmişlerdir. ikinci bir ayıp cezasız kalmayacaktır, bir dahaki sinek avında sadece sinek değil, casus uçağının havalandığı üs de yerle bir edilcektir.
    amerika ise hala debelenip duruyordu: "meteoroloji şeysi o.. hebe.. hübe.. kem küm " diye. sovyetler'in cevabı net oldu: "u-2 uçağınızın pilotunu sağ olarak ele geçirdik. kendisi kumulus bulutlarından bile haberdar değil". bunun üzerine amerika meteorolojinin hiç şeylerinde olmadığını , asıl ilgilendikleri şeyin sovyetlerin askeri teknolojisi olduğunu ve u-2 uçağını haber alma amaçlı kullandıklarını kabul etme zorunda kaldı. eisenhower, yerlerde sürünen amerikan prestijini yerden alıp bir kaç kez silkilemeye kalkıştı, ancak leke çıkmadı pek tabi. 25 mayısta u-2 uçuşlarının durdurulduğuna ilişkin bir açıklama yaptı. iyice ezik duruma düşmemek için lafı şöyle bitirmişti: "bunların biz ebir yararı yok artık. kaldı ki, uçaktan başka yeni teknikler de geliştirilmektedir. heh he"
  • bu krizin tatlıya bağlanması sonucunda, o donemde amerikan hükümetinde bulunan aşırı sağcılar ve çıkacak bir küba-amerika savaşından yarar sağlayacak büyük nufuza sahip silah üreticilerinin jfk'yı negatif duruma getirmelerinin nedenlerinden sadece biridir.

    hatırlanacagı gibi daha sonra, jfk yine, hükümetin askeri kanadı tarafından vietnama düzenlenmesi planlanan bir savaşa karşı koymaya çalışacak ve savaş öncesi ılımlı bir politika gütme kararı alacak, böylece kendi sonunu hazırlamış olacaktır. çünkü amerikanın en büyük gelir kaynagı savaştır.

    (bkz: jfk suikasti ve derin devlet amerika)
  • önümüzdeki günlerde abd'nin emriyle türkiye'ye (malatya-kürecik) yerleştirilecek füze kalkanıyla birlikte kendini yeniden anımsatan, 20. yüzyılın en büyük krizlerinden biri.

    anlatılmış işte. olaylar nasıl olmuş, nasıl gelişmiş, nasıl -görece- son bulmuş... abd'nin, tarihinin her döneminde nasıl saldırgan olduğu ama öte yandan başçakallıkla diplomasi yürüttüğü ve türlü alicengiz oyunlarıyla dünyada tek olmaya çalıştığını görmek adına da manidardır bu kriz. belirgin olarak; stalin'in ölümünden sonra revizyonizmin kararlı bolşevik tutumuyla toprağın altına gömülmüş başı, iyiden zahir olmaya başlamış ve kruşçev gibi marksizm ve leninizmden bihaber revizyonist bir liderin de elinin altında tuttuğu gücün sorumluluğundan çok uzak tutumlarıyla seyreden sözcülüğü bu ve benzeri krizlerin yanlış yönetilmesine sebebiyet vermiştir. devasa özellikleri olan bir oyuncağı beceriksizlerin eline veremezsiniz! hele bunlar ateşli silahlarsa... değil ateşli silah; bir tanesi şehir yutan nükleer başlıklı füzelerse!... ve değil bir tanesi; bunlardan çokça varsa; yani coğrafi yapıyı değiştirebilecek, bazı ülkeleri haritadan silebilecek güçte korkunç, lanetli füzeler...

    doğrudur; örneğin bugün -değişmeye başlasa da- tek kutuplu dünyanın türlü acılarını çekiyor insanlık, hemen yakın tarihte çokça çekti. sovyetler'in dağılması ile birlikte zincirlerinden boşanmış hayvanlar gibi saldırdı abd sağa sola. ve pilinin bitmeye başladığının emareleri olsa dahi bu canavarlığını sürdürüyor ve deniyor ki hiç olmazsa bir denge olsun! (doğrusu lafı da buraya bağlayacağız.) öte yandan söz konusu kriz, abd'nin öyle istediği gibi dünyada at koşturamayacağının kanıtı olmuştur evet. kravatlı serseriler gibi hareket edersen, sovyetler de gelir senin götünün dibine füzeleri yerleştirir. sonra vay efendim ben öyle demediydim. türkiye'ye yerleştirdiğim jüpiter füzeleri zati eski, kaldıracaktım! eh işte kimisine zor gerekir ya... bu kriz biraz da böyle sonuçlanmıştır. abd'nin kriz öncesindeki yıllarda sovyet topraklarında düşürülen u-2 uçağı bu krizin güya görünen unsurlarından.

    sovyetler'in ne küba'nın toprağına bir şey yerleştirmeye ne abd'ye yakın olmaya, ne de dünyaya gözdağı vermeye gereksinimi vardı. insanlığa her alanda kattıkları bir yana sadece dünyayı hitler faşizminden kurtarması dahi onun prestijinin halkların derin gönlünde yükselmesine yetmektedir. ve insanoğlu var oldukça sovyetlerin ve onun muzaffer ordusu kızıl ordu ile kahraman halkının paha biçilmez fedakârlığı unutulmayacak, hatırlanacaktır.

    fakat kruşçev salağı, emperyal çirkinlikler peşinde koşmaya çalışmış ve diyebiliriz ki zaten bu adımlar sovyetlerin dağılmasının başlangıcı olmuştur (sonrasında afganistan işgali... abd'nin provokasyonuyla elbette...). oysa yukarıda da bahseldiğine ek olarak söyleyebiliriz ki sovyetlerin böyle bir şeye teknik ve güç olarak da ihtiyacı yoktur. kendi topraklarından abd'yi vuracak gücü, okyanusta ilerleyebilecek gelişmiş donanması (uçak gemisi, savaş gemileri, günümüzde henüz yakalanabilmiş denizaltı teknolojisi vs.), ve elbette hava gücü ve daha çok kara gücü çağının çok ilerisindedir. buna karşın gereksiz sayılabilecek bir güç gösterisinde bulunmuştur kruşçev. ve abd gibi vahşi bir köpeğin de hırlamasından sebep dünya halkları hop oturup hop kalkmıştır. abd'nin hırlaması daha çok korkudan da ama iki dev askeri gücün arasında yaşanabilecek herhangi bir sıcak çatışmanın nelere yol açabileceğini bugün de hemen herkes tahmin edebilir. sonuç olarak abd, türkiye'den jüpiter füzelerini çektiğini söylemiştir(!) ve sovyetler de küba'dan füzelerini kaldırmıştır.

    genel olarak böyle. ülkemizi ilgilendiren kısımlarına değinmekte yarar var. sovyetler, açık açık söylemese de kendisini tehdit eden askeri noktaları yok edeceğini söylemiş ve daha da ileri giderek emperyalist ülkelere ev sahipliği yapan işbirlikçi ülkeleri işgal edebileceğini ima etmiştir. ve elbette bunların başında türkiye'nin olduğunu tahmin etmek pek zor değildir. fakat trajik olan şu ki, türkiye hakının neredeyse hepsi topraklarında abd'nin füzelerinin olduğunu dahi bilmemektedir. hani çok kısa süre içinde ülkenin büyük bir kısmını kontrolü altına alabilecek bir kızıl orduyu ansısızın topraklarında görmüş olsa, ilk başta bu ülkeyi yönetenler halka nasıl hesap vereceklerdi hakikaten önemsiz bir durum değil!

    ve bugün... abd'nin isteğiyle malatya-kürecik'e yine füze kalkanı yerleştirilecek. yöre halkı buna karşı çıksa da ülke sathına yayılmış bir karşı çıkış olmazsa bu gerçekleşecek. abd (nato), bu füze kalkanını (tayyip erdoğan, "'füze kalkanı' değil bi kere o; radar üssü" diyor. oğlunun aldığı gemiye, "gemi" denmesine de kızmıştı bu zat, "gemicik o!" demişti. göte göt diyemeyenlerden yani başbakan.) iran'dan -avruya'ya!- gelebilecek bir saldırıya karşı konuşlandırdıklarını söylüyor. iran nereye saldırabilir? bunun ilk olarak israil olabileceğini bilmeyen var mı? elbette israil'dir. saldıracaksa israil'e saldırır. ki bu koşullarda böyle bir şey yapma lüksünün olmadığını türkiye'den çok daha iyi bilen serinkanlı bir ülkedir iran. çok açıktır ki türkiye, topraklarını füze kalkanına açmakla birlikte israil'i savunmaktadır. erdoğan ve ekibi; bunu bir telaşla, elfazı ağzına yüzüne bulaştırarak reddetmeye çalışsa da gerçek elbette budur. yani bir yandan israil'e mavi marmara olayını bahane ederek (gerçekte salt bu değildir. bu çok yönlü bir senaryonun gereğidir.) kafa tutmaya çalışsa da türkiye abd'nin en pespaye işbirlikçisi olarak gereğini yapmaktadır ve israil'le stratejik işbirliğine dolaylı olsa da devam etmektedir. ve elbette bölgede dengeler ve saflar değişecek fakat türkiye hiçbir zaman -türkiye'de halktan yana bir rejim değişikliği gerçekleşesiye değin- abd'nin emrinden çıkmayacaktır. dış siyasette göstermelik küçük manevralarla iç siyasette başarı garantilenmeye çalışılacak, fakat yine bir gerçek ki bölgenin 'güçlü' ve dinamik bir ülkesi olarak türkiye de pastadan küçük de olsa paylar koparmaya çalışacaktır. (eklemekte yarar var: kürt sorununu çözememiş bir türkiye, içeride de dışarıda da olası gücünü eyleyemez.)

    füze kalkanının başlıkla daha çok ilgili kısmına gelirsek... abd, füze kalkanını avrupa'yı -ve israil'i- korumak için yaptıklarını ısrarla söylerken esasta rusya'yı ikna etmeye çalışıyor. çünkü rusya bundan rahatsız. rahatsız çünkü kürecik'ten rusya'nın da vurulması mümkün. rahatsız olsa da ciddi ve sert ültimatom verdiği yok. bunun birçok nedeni var elbette. fakat rahatsızlığını zaman zaman dile getiriyor. sadece kürecik'e konuşlanması plananlanan askeri unsur için değil; gürcistan, ukrayna üzerinden (buralardaki hükümetler de bizimki gibi abd kuklası) de rusya rahatsızlığını dile getiriyor ve ülkesinin düşman tehdidi altında olduğunu ve bu tehdidin artması durumda operasyon düzenleyebileceğini söylüyor. keza 2008'de abd'nin kışkırtmasıyla gürcistan osetya'ya girmiş ve rusya tereddütsüz gürcistan'ı vurmuştu. sonra yardım çığlıkları ve yıllar sonra abd savaş gemileri yardım bahanesiyle karadeniz'de rusya'ya bu kadar yakın gelebilmişti. abd hem askeri istihbarat almaya çalışmış hem de rus ordusunun operasyonel kabiliyetini test etmişti. (rus ordusu, batı ordularının aksine çok bilinen bir ordu değildir zira.)

    rusya'nın, askeri ve teknolojik olarak nato'nun kendisinden üstün olduğunu aktarması ilginç gibi görünse de diğer yandan iyiden iyiye kendine geldiğini de gösteriyor. söylemek gerekir mi... sovyetler, dünyanın en güçlü ordusuna sahipken, dağılmadan sonra rusya ekonomik krizden de kaynaklı bu avantajını yitirdi. şimdi doğal gazla birlikte gittikçe zenginleşmiş ve tehdit altında olduğunu söyleyip askeri harcamalarını iki katına çıkarmıştır. dünyada yine gerçek bir söz sahibi olmak için hazırlandığını söylemek zor değil. (yukarıda da bahsedildi. 50'li yıllarla birlikte sovyetlerde revizyonizm öne çıkmaya başlamış ve beraberinde emperyal temayüller zuhur etmiştir. rusya'nın bugün emperyalist bir ülke olduğunu işaretlemek gerekir ki anlatmaya çalıştıklarım yanlış anlaşılmasın.)

    kısaca şu ki, rusya 90'lı yıllardaki rusya değildir. hâlâ kimi kalemlerde sovyet askeri ve uzay teknolojisini kullanarak avantajlıyken (rusya elbette gücünü, daha çok sovyet dönemine borçludur.) bunun üzerine de oldukça fazla şeyler koymaya başlamıştır. örneğin denizaltı teknolojisindeki başarısını abd yıllarca geçmeye çalışmış, bu konuda oldukça inat etmiş ve yazılanlara göre bu teknolojiyi henüz yakalayabilmiştir. rus ordusunun neler yapabileceğini burada ayrıntılı olarak söyleyecek değiliz fakat türkiye, füze kalkanıyla birlikte bir kez daha rusya'nın hedefi olmakla karşı karşıyadır. rusya'nın dünyanın ikinci büyük nükleer gücü olduğu bilgisini de hatırda tutarsak bu ülkemiz için çok ciddi bir tehdittir. ülkemiz hükümetlerinin ortak özelliklerinden biri abd uşaklığıdır. ne var ki erdoğan hükümeti bunu diğerlerinden çok daha istekle yapmaktadır ve ülkeyi rusya gibi bir devin karşısına koyabilmektedir. kime güveniyor? abd'ye. abd, rusya'yla savaşmayacak kadar akıllı öncelikle. basitçe söylemek gerekirse, sana güçlü bir yardım gelesiye kadar da rusya türkiye'nin 1 günde doğusunu, 3 günde de yarısını kontrolü altına alır. yetmez; avrupa'daki, ortadoğu'daki, afrika'daki, balkanlar'daki, iskandinavya'daki bütün nato üslerini vurur. buna gücü var. müttefiki çin'i hesaba katmak isteyen katsın...

    özetle... kasımpaşalı tayyip erdoğan; kendisinin, abd'nin yeşil kuşak projesi'nin ve büyük ortadoğu projesi'nin bir figürü olduğunu ya anlayacak ya da anlamayacak -yahut elbette biliyor ki partisinin 2002'de almanya'da kurulduğunu da bilmeyen yok- fakat yeni osmanlıcı, yayılmacı hülyaları ülkemize bela getirecektir. bu bela belki suriye'yle geçiştirilebilir. fakat israil'le olası (çok uzak bir ihtimal olsa da) bir savaş türkiye'yi geri dönüşü olmayan yerlere götürür. ve -hele- denebilir ki hiçbir ülke rusya'nın hedefi olmak istemez...

    füze kalkanının ve etrafında dönen gerçeklerin, ekim 1962'deki küba füze krizi'ne benzemesi bu nedenlerledir.

    sayın medya(!), siz de bu adama bu kadar gaz vermeyin. olan yine halklara olacak... kendisi nasıl olsa beter olup gidecektir koltuğundan.
  • dunyayi nukleer felakete sanilandan cok daha fazla yaklastirmis krizdir. 2 3 sene once ortaya cikan son detaylara gore, amerikan destroyerleri bir rus denizaltisina saldiri baslatmislar ve denizaltinin komutani savasin basladigini dusunerek nukleer fuzeleri atma emrini vermis. ama o zamanki rus prosedurune gore, fuzeleri atmak icin komutanin yani sira diger 2 kidemli subayin da onay vermesi gerekiyormus. biri vermis ama oteki vermemis. yani tek o adam onayi vermis olsa (ki onay vermemek o kosullarda cok buyuk got isteyen bir tavir), "eh heralde komutan hakli" dese, bugun dunyanin ne halde olacagini dusunmek bile korkutucu...
  • söylenmesi en zor krizlerden biri
  • ukrayna olayıyla kıyaslanması mümkün olmayan durumdur..
    ulan bir tarafta insanların vurulmayı göze alarak kaçmaya çalıştığı şeytan imparatorluğu sovyetler, bir tarafta insanların kapağı atmak için her şeyi göze aldığı özgürlükler ve fırsatlar ülkesi amerika birleşik devleti...
    ukrayna, insan haklarının olmadığı rusya'nın tehdidinden kendini korumak için bir askeri pakta katılmaya çalışıyor, ki son olaylar ne kadar haklı oolduğunu gösterdi...
    küba olayında ise, şeytan imparatorluğu özgürlüklerin sembolü olmuş ülkeye füze atacağı bir sistem kurmaya çalışıyordu, ama bir tarafına soktular planını...
    aptal bile olsanız, abd olmasa soğuk savaş döneminde sovyetlerin tüm dünyayı işgal edip köleleştireceğini görebilirsiniz... bunu da görmediğinizi iddia ediyorsanız, zaten insanlığını ve ruhunu satmış bir iblissiniz demektir...

    tanım: propaganda amaçlı rustapar kıyaslamasına konu edilen olaydır....
hesabın var mı? giriş yap