*

  • batılı kaynaklarda cuban missile crisis diye geçen; 1962 ekim'inde dünya gündemine bomba gibi düşmüş, on üç gün boyunca nükleer savaşın soluğunu iliklerde hissettirmiş ve soğuk savaş'ın tepe noktasını oluşturmuş olaydır bu.
    sscb'nin küba'ya yerleştirdiği ve washington'u da, panama'yı da vurma kapasitesine sahip olduğu söylenen nükleer başlıklı balistik füzelerin abd tarafından göz yumulamaz olmasıdır krizi başlatan.
    şu var ki, kennedy ve öncesinde küba ve de castro gülünç sayılabilecek bir dizi amerikan saldırısına göğüs germek zorunda kalmıştır. domuzlar körfezi harekatı'nı geçtim; cia castro'ya yüzlerce kere suikast girişiminde bulunmuş, ayakkabısının, piposunun içine patlayıcılar, dalgıç kıyafetinin içine zehirler koymuş, saçı sakalı dökülsün de karizması kalmasın diye bile uğraşmıştır. bu noktada castro'nun gittikçe sovyetler'e yakınlık duymaya başlaması, kruşçev'e, "gelin buraya nükleer füze koyun" şeklindeki rica minneti yersiz değildir. castro'ya yardım etmekten çok, amerika'ya bunca yakın bir yere balistik füzeleri dizerek nükleer dengeyi kendince sağlamaya çalışmaktır elbet sovyetler'in amacı. bunu yaparken amerikan u-2 uçaklarının daha füzeler işlevsel hale bile gelmeden onları keşfedeceğini, kennedy'nin bunu öğreneceğini ve verdiği sözleri bir kere daha tutmayan sscb yüzünden komaya gireceğini tahmin edemez. füzelerin fotoğraflarını görüp adamlarını toplayan kennedy ilk aşamada küba'ya denizden bir abluka uygulamayı seçer. 22 ekim tarihinde belirdiği tv ekranlarında ise durumdan şu ana dek habersiz olan kamuoyunu aydınlatır, sscb'den bu varlığı kabul edilemez füzeleri derhal küba'dan çekmesini ister. lakin ruslar için de kabul edilemez bir şey vardır: türkiye'deki jüpiter füzeleri.. türkiye'ye konması uzun süredir söz konusu olsa da bürokratik engeller yüzünden daha yeni yerleştirilebilmiş, üstelik bu süre zarfında askeri yönden demode kalmış, hele hele polaris füzeleriyle karşılaştırınca son derece zayıf, saldırıya açık, hatta davetkar silahlardır bunlar. bu gerçeğin farkında olan kennedy de türkleri jüpiter füzelerini topraklarımızda mevzilendirmekten vazgeçirmeye çalışmış, ama bizimkiler bunu ruslara karşı güçlü bir koz olarak gördüklerinden, oralı olmamışlardır.
    işte bu sebepler yüzünden, john f. kennedy'nin kardeşi ve aynı zamanda adalet bakanı olan robert kennedy'nin washington'daki rus büyükelçisi dobrynin ile gizlice konuşması, ona küba'daki nükleer başlıklı balistik füzelerin çekilmesi karşılığında türkiye'deki jüpiter füzelerini çekmeyi teklif etmesi bize çok şaşırtıcı gelmemelidir.
    kamuoyuna söylenen bu olmamıştır ama. 28 ekim günü kennedy'nin açıkladığı, küba'yı işgal etmeme sözüne karşılık kruşçev'in füzeleri geri çekmeyi kabul ettiğidir. anlatış tarzım rahat, masal havasında gelebilir belki, oysa bu on üç günde dünya hop oturup hop kalkmıştır. yanlışlıkla vurulan u-2 uçakları, ölen askerler gibi talihsizlikler de tüm gerginliğe tuz biber ekmiştir.
    kennedy'nin kriz esnasındaki liderliği genel olarak övgü toplar, ona puan kazandırırken; zaten pek gözde olmayan kruşçev bayağı bir zayıflamış, iki yıl içinde görevden alınmıştır. bunların dışında da pekçok gerçeği gözler önüne sermiştir küba füze krizi. iki süper gücün liderleri arasındaki iletişimin ne kadar yavaş, ne kadar beceriksizce olduğudur bunlardan biri. bir mesajın moskova'dan washington'a gitmesinin nerdeyse yedi saati bulduğunun fark edilmesinin ardındandır kruşçev ve kennedy'i birbirine bağlayan özel telefon hattının çekilmesi. bir başka gerçek de nükleer silahların dünyayı topluca havaya uçurmasının nasıl bir an meselesi olduğunun net bir şekilde idrak edilmesidir. soğuk savaş'ın sorgulanmaya başlanması, ve çok etkili olmasalar bile silahsızlanma anlaşmalarının imzalanması o sebeple bu döneme denk gelir. gerek batı, gerekse doğu bloğu içinde güven bunalımlarına yol açmıştır zaten bu kriz. küba sscb'ye, türkiye abd'ye kırgındır. ayrıca başta de gaulle önderliğindeki fransa olmak üzere batı avrupa devletleri herhangi bir aciliyet anında karar mekanizmasında hiç bir yerlerinin olmamasına tepki göstermiş, amerika'ya karşı daha mesafeli bir tavır takınmışlardır. peki kasmışlardır da, ne olmuştur? soğuk savaş bir otuz yıla bitmiştir.
    bilmiyorum. babamların da küba'da olsun, başka yerlerde olsun füzeleri var, ama biz hiç böyle olay yapmıyoruz.
  • 2000 yapimi kevin costner'li thirteen days filminde islenmistir konu. pentagon'daki savas-sever askerlerle, kennedy yonetimi arasinda kriz sirasinda yasanan gerginlikler, filmin ilginc noktalarindan.
  • yapay bir krizdir. amerikan ordusu yeni cicilerini denemek için krizi fırsat bilip olayları tırmandırmış ama kennedy ve kruşçev'in sağduyulu davranması sayesinde dünya topun ağzından dönmüştür.

    yanlışlıkla düşürülen amerikan u-2 uçağıyla ilgili iki farklı söylenti vardır.
    birincisi küba milli takımının arjantini farklı mağlup etmesine sevinen halkın havaya ateş etmesi ve bundan kaçan uçağın büyük bir talihsizlikle bir köy düğününün tepesinden geçmesi şeklindedir.

    ikincisi kulağa ilki kadar mantıklı gelmese de küba'nın hava sahasını işgal etmiş bir casus uçağı tespit edip çatır çatır düşürdüğü şeklindedir; ama bence bu safsatadan ibarettir; çünkü top gun'dan biliyoruz ki amerikan pilotları süperdir ve onlar istemediği sürece uçakları düşmez.
  • mad'den (mutual assured destruction) sdi'a (strategic defense initiative) uzanan surecte bir soguk savas klasigi!
    bir dugmeye bakan nukleer savas tehlikesi, pamuk ipligine bagli hayatlar, iki super gucun karikaturlesmis tripleri...
    "kim once baslatti", "hangi super guc daha super "gibi sorular gecerliligini yitirdi- ama arada kaynayan turkiye ve kuba gibi piyonlar oldu.
  • 1960 mayısında yaşanan olay. bir amerikan u-2 haberalma uçağı sovyet sınırları içerisinde düşürüldü. soğuk savaş döneminde yaşanan bu olay, abd-sscb arasındaki gerilimi 212464276 katına çıkarmıştır. u-2 krizinin doğmasına neden olan en önemli faktör olarak sovyetler'in 1949da atom tekelini ortadan kaldırmasından sonra amerika'da doğan güvensizlik ve paranoyalar olduğu söylenir. sovyetler silah konusuda almış yürümüştü, amerikalılar nükleer silahların, gelişmiş uzun menzilli sovyet bombardıman uçaklarının ve güdümlü füzelerinin bir yerlerinde patlayacağından korkmaya başlamıştı. olası bir ani saldırıda apışıp kalacaklarını anlayan amerikalılar, sovyetler'in durumunu kontrol altında tutmanın en makul çözüm olacağına karar verdiler ve u-2 uçaklarından oluşan birlik bu iş için görevlendirildi.bu uçuşların tümü amerikan başkanının yetki vermesiyle yürütüldü.harekat ve yonetim ise amerikan cia'in sorumluluğu altındaydı. cia gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra dwight d eisenhower uçuş planlarını onayladı ve uçuşlar ingiltere,japonya,almanya ve türkiyeden başladı. herşey laylaylom giderken tam da hayat amerikalılar için bayram olmuşken sovyetler 3 mayıs 1960ta bir sinek avladıklarını tüm dünyaya duyurdu ve amerikaya sordu " ne arıyo kardeşim casus uçağın benim tepemde?". amerikalılar 10 yaşında çocuk mantığına uygun bi yalan attı "hı? ne casusu? aa o mu? şey o... ee... açık hava sağanaklarını inceleyen meteorolojik bir uçak! tı! ühü gitti gül gibi u-2." sovyetler "evet tabi biz de japonuz" dediler bu açıklama üzerine. 5 mayısta sovyetlerin açıklaması geldi: amerikan uçaklarına üslerini kullanamk için izin veren devletler ayıp etmişlerdir. ikinci bir ayıp cezasız kalmayacaktır, bir dahaki sinek avında sadece sinek değil, casus uçağının havalandığı üs de yerle bir edilcektir.
    amerika ise hala debelenip duruyordu: "meteoroloji şeysi o.. hebe.. hübe.. kem küm " diye. sovyetler'in cevabı net oldu: "u-2 uçağınızın pilotunu sağ olarak ele geçirdik. kendisi kumulus bulutlarından bile haberdar değil". bunun üzerine amerika meteorolojinin hiç şeylerinde olmadığını , asıl ilgilendikleri şeyin sovyetlerin askeri teknolojisi olduğunu ve u-2 uçağını haber alma amaçlı kullandıklarını kabul etme zorunda kaldı. eisenhower, yerlerde sürünen amerikan prestijini yerden alıp bir kaç kez silkilemeye kalkıştı, ancak leke çıkmadı pek tabi. 25 mayısta u-2 uçuşlarının durdurulduğuna ilişkin bir açıklama yaptı. iyice ezik duruma düşmemek için lafı şöyle bitirmişti: "bunların biz ebir yararı yok artık. kaldı ki, uçaktan başka yeni teknikler de geliştirilmektedir. heh he"
  • yakından alakası nedeniyle sting'in russians $arkısı geliyor akla, kru$çev dendiginde daha da artıyor etkisi. thirteen days filminde turkiye'de konu$lanmı$ zamanı gecmi$ ve hurdaya cıkarılmak uzere olan (amerika boyle iddia etti filmde) "jupiter" fuzeleri pazarlık konusu edilmi$tir, sen kubadakileri cek - ben turkiyedekileri cekeyim (ki zaten cekecektim 6 aya kadar) gibi.
  • castro, iktidara geldiginde kendisinin kominist oldugunu aciklamaktan cekinir, ve abdye hukumetinde hic kominist olmadigini soylemek geregi gorur. (hos o donemde castro hukumetinin ekonomi bakanı ernesto che guevera dan baskası degilidir) ve bir sure sonra ekonomisini guclendirmek ve seker kamısı uretimini nasyonalize etmek icin calısmalarda bulunmaya baslar. bu abd ile kuba arasındaki tansiyonun ilk artısa gectigi durumdur. zira kubada seker kamısı uretimi bir takım abdli sirketlerin denetimindedir. daha sonra kuba abd den (muhtemelken reddilmesi icin) 30 milyar dolarlık ekomomik yardım talebinde bulunur. bu astronomik rakam rededilince, kuba, bu sefer yuzunu sovyetler birligine donerek onlardan aldıgı 100 milyon dolar ile rusyanın bir sekilde blok ulkeleri arasina girer. iste bu gelismeler kuba fuze krizinin patlak vermesine yol acmıstır.
    kriz abd nin total bir starejik basarısızlıgı ile sonucandıktan ve karsılıklı fuzeler geri ceklidikten sonra, castro ilk olarak abdye meydan okumus, ve kominist oldugunu acıklamıstır.
  • bu krizin tatlıya bağlanması sonucunda, o donemde amerikan hükümetinde bulunan aşırı sağcılar ve çıkacak bir küba-amerika savaşından yarar sağlayacak büyük nufuza sahip silah üreticilerinin jfk'yı negatif duruma getirmelerinin nedenlerinden sadece biridir.

    hatırlanacagı gibi daha sonra, jfk yine, hükümetin askeri kanadı tarafından vietnama düzenlenmesi planlanan bir savaşa karşı koymaya çalışacak ve savaş öncesi ılımlı bir politika gütme kararı alacak, böylece kendi sonunu hazırlamış olacaktır. çünkü amerikanın en büyük gelir kaynagı savaştır.

    (bkz: jfk suikasti ve derin devlet amerika)
  • 1962'de, sovyetler birliği ile amerika'yı savaşa götürmek üzere olan siyasi gerginlik.

    dostu che'nin de gayretleri sonucu, fidel castro'nun 1959'da amerikan yanlısı diktatör fulgencio batista'yı devirip iktidarı ele geçirmesi sonrası, küba-abd ilişkileri bozulmuş, küba, sscb ile yakınlaşmıştı. 1961 nisan'ında, abd'nin, küba'daki domuzlar körfezi'ne yaptığı çıkartma her ne kadar başarısız olduysa da, abd-küba arasındaki gerginliği doruğa taşımıştı. neticesinde, küba, oas (amerikan devletleri örgütü)'tan atıldı.

    1962 yazında abd uçakları tesadüfen, küba'da yerleşmiş bulunan sovyet füzelerini gördüler ve bunun üzerine abd, bu füzelerin sökülmesini, aksi takdirde olacaklardan sorumlu olmayacağını söyleyerek ultimatom buyurdu. uzun süren görüşmeler sonrası abd, adayı denizden ablukaya aldı. o sırada, atlantik'te (sanırım üç taneydiler) sovyet gemilerinin de küba limanlarına doğru seyrettikleri ortaya çıktı ve abd ile soyvetler birliği, aynı berlin ablukasında olduğu gibi, savaşma noktasına geldiler.

    amerika'nın kötü atıyordu, sovyetler titriyordu, yine ve tüm dünya nükleer bir savaşa hazırlanıyordu tir tir. daha sonra pazarlıklar yapıldı, sovyetler geri adım attı ve tam savaş başlayacakken anlaşma sağlandı. sovyetler birliği türkiye'deki, amerika'ya ait jupiter füzelerinin sökülmesi kaydıyla küba'daki ekim füzelerini sökmeyi kabul etti. bu gerilimin enteresan sonuçlarından biri de, iki süper gücün nato'yu ve nato'ya dahil olan avrupalı ortakların hepsini yok saymalarının; kendi ülkeleri tehdit edildiğinde, hiç bir anlaşmayı tanımadıklarının görülmesiydi.

    son olarak da, şu bilgiyi vereyim ki, bu bunalım sonrası, amerika ve rusya başkanlarının direkt olarak, herhangi bir durumda ki bu hal hatır sormaktan yok, nükleer kriz mevzuları olabilir, görüşebilmeleri için at&t tarafından bir hat tahsis edildi ve bu hata "hotline" ismi verildi. bir çok filmde, haberde sık sık karşımıza çıkan "kırmızı telefon" mevzusu da bu gerilimlerden sonra ilk evvela washington-moskova arasındaki hat nedeniyle ortaya çıkmıştır.
  • bu konuyla ilgili olarak alfred hitchcock'un topaz, joe dante'nin matinee filmleri izlenebilir. bir de yönetmenini hatırlamıyorum ama thirteen days' diye bir film wardı ve o da bu bunalım üzerine kurulmuş bir filmdi, politik gerilim severler bu filmleri izlerlerse, kafadan 9 saatleri gider.
hesabın var mı? giriş yap