• 17. y.y.'da istanbul'da epeyce mürit toplamis bir tarikat. ayni dönemde avrupa'da ortaya cikan püritanlikla dine yaklasim acisindan paralellikler tasimaktadir. kurucusu kadizade mehmed efendi'ye göre islama peygamber döneminde var olmayan bir cok hurufe karismistir. bunlarin temizlenmesiyle devr-i saadetteki gibi bir islam anlayisinin önünü acacaktir. kadizadeliler türbe ziyaretleri, mevlüt gibi dini pratiklere, mevlevilere ve dervis tekkelerine siddetle karsi cikmakla kalmamis, ayni zamanda peygamber döneminde camilerin sadece tek minaresi bulundugundan camilerin fazla minarelerinin yikilmasi gerektigini savunmuslardir. bir dönem dördüncü murad'i da etkilemis olan kadizadeliler, padisahin meshur kahve ve tütün yasaginin fikir babasidir; ancak, 1656'da imparatorlugun akdeniz cikisini kapatan canakkale'deki venedik ablukasinin devlet-i aliyyenin islamdan uzaklasmasinin bir cezasi oldugunu yaymaya basladiklarinda bardak tasmis ve köprülü mehmed pasa seyhlerini sürgüne göndermistir.
  • bu hareket üzerine şaşılacak derecede az çalışma vardır:
    gölpınarlı "mevlana'dan sonra mevlevilik" te değinir. ismail hakkı çarşılı, "osmanlı tarihi" adlı genel eserinde; inalcık, "osmanlı imparatorluğu: klasik çağ" da bahseder.

    harekete bir makale ayıran ilk kişi ahmet yaşar ocak olur: 1983 tarihli "xv. yüzyılda osmanlı imparatorluğu'nda dinde tasfiye (puritanizm) teşebbüslerine bir bakış: kadızadililer hareketi" isimli türk kültürü araştırmaları dergisinde çıkar.

    yayınlanmamış iki doktora tezi var: ilki n. öztürk'ün edinburgh üni. de verdiği tez: "ıslamic orthodoxy among the ottomans in the seventeenth century with special reference to the qadi-zade movement"; ikinci tez ise princeton 1990 tarihli s. çavuşoğluna ait tezdir: " ‘the kadizâdeli movement: an attempt of şeri’at-minded reform in the ottoman empire’

    sanırım madeline zilfi'nin 1986 tarihli "the kadizadelis: discordant revivalism in seventeenth-century ıstanbul" isimli makalesi konu hakkında hala temel makale olma özelliğini koruyor.
    1990'larda konu hakkında neredeyse hiç bir şey yoktur.
    2000'den sonra ise dina le gall'in "kadizadelis, nakşbendis, and ıntra-sufi diatribe in seventeenth-century ıstanbul" isimli makalesi ile derin terzioğlu'nun 2005'de bir konferansta sunduğu "ıslamic puritanism in service of the empire: the kadizadeli movement revisited" tebliği mevcut.

    harekete daha önceki tarihçilerden daha farklı yaklaşan başka bir deyişle kadızadeli hareketinini sosyo-ekonomik yönünü ön plana çıkaran, harekete merkantilizm biraz daha açmak gerekirse istanbul'da ortaya çıkan yeni sınıfların merkantilizm-politik güç olma ve bu gücü konsolide etme açısından bakan marinos sarıyannis'in mühim makalesini de analım: " the kadızadeli movement as a social and political phenomenon: the rise of mercantile ethic"

    ben bu entryi de doktora yeterliliğini geçmiş tez bulma konusunda sıkıntı çeken yeniçağcılar, iktisat tarihçileri, sosyologlar, edebiyat tarihçileri için yazdım. buyrun size mis gibi "şeytan cilvesi" gibi bir doktora tez konusu, 72 kısım tekmili birden.
  • 17.yy da sivasilerle aralarındaki münakaşaları ile ünlüdürler. tartışılan konulardan bazıları:

    1-akla dayanan ilimler meşru mudur?

    2-hızır (a.s.) hayatta mıdır?

    3-teganni (makamla okuma), mevlüt, caiz midir?

    4-semâ (semah dönmek) ve devran caiz midir?

    5-salâvat ve tarziye gerekli midir?

    6-tütün içmek haram mıdır?

    7-hz. ebu talip imanlı mı ölmüştür?

    8-firavunun imanı kabul olur mu?

    9-muhyiddin-i arabî kâfir midir?

    10-yezid’ e lanet okunur mu, okunmaz mı?

    11-bid’at olan örf ve adet terk edilmeli midir?

    12-kabir ve türbe ziyareti câiz midir?

    13-kandil gecelerinde toplu ibadet yapılabilir mi?

    14-inhina (el etek öpmek) câiz midir?

    15-emr-i bil maruf ve nehy- i anil münker nasıl olmalı?

    16-rüşvet almak caiz midir?

    17-müsafaha etmek (el sıkışmak) câiz midir?

    18-kahve içmek caiz midir?
  • ali fuat bilkan'ın "fakihiler ve sofuların kavgası, 17.yüzyılda kadızadeliler ve sivasiler" isimli eserinden bir kaç kısımdan alıntıyla açıklamak gerekirse

    - ıv.murad, sultan ibrahim ve ıv.mehmed devrinde ortaya çıkmış olan kadızadeliler hareketi, adını ıv.murad döneminin vaizlerinden kadızade mehmed efendi'den almıştır.

    -kadızdaliler bir bakıma "selefiler veya ehlü'l hadis olarak bilinen hareketin mirasçıları sayılabilir.

    -17.yy'da reddiyeci bir tavırla "dinde tasfiye (püritanizm) hareketi meydana getiren" kadızadeliler, çoğunlukla kadı ve vaizlerden oluşmaktaydı.

    -başlıca üç önemli lideri ön plana çıkar: kadızade mehmed efendi (1582-1635), üstüvani mehmed efendi (1608-1661), vani mehmed efendi (öl.1685).

    -kadızadelilerin fikirleri genellikle 13.yy'da yaşamış ve islam dünyasında yüzyıllar boyunca etkili olmuş bir alim olan ibni teymiyye'ye bağlanır.

    -kadızadelilerin hitap ettiği kesim, çoğunluk itibariyle iyi eğitim görmemiş ve istanbul'a sonradan yerleşmiş taşralılardan oluşmaktaydı. baer kadızadelilerin karşıtlarının istanbul'un entellektüel kesminin ve güneydoğu avrupalıların olduklarını belirtmiştir.

    daha onlarca yer var yazılabilecek çünkü kitap mükemmel. kitap genelinde kadızadeliler hakkında akılda oluşan yapı şudur.

    - kadızadeliler pozitif bilimleri yasaklayan, islamı kucaklayıcı değil de herşeyi belirliyen zorba bir din gibi yaşatmaya çalışan bir tarikat olarak ön plana çıkmıştır.
    - kadızadelilerin başları, insanlara öğrettikleri şeylerin hiçbirini uygulamadan lüx ve şaşa içinde yaşayan, kadın elinden mektup almayı bile haram saymalarına rağmen onlarca oğlanla münasebetleri olan, bütün konularda bilgileri zayıf ama sesleri gür, imparatorluğu yıllarca saçma şeylerle oyalayan cesaretli cahillerdir.
  • mustafa cezar, osmanlı tarihinde levendler isimli kitabında suhte isyanları'na katılan öğrencilerin genelde batı anadolu'daki medreselere mensup olduğunu, bu nedenle o dönemde batı anadolu'daki medreselerin itibarının hayli sarsıldığını, buna karşı doğu anadolu'daki medreselerde eğitim görmüş ulamanın istanbul'a nüfuz elde ettiğini aktarır ve kadızadeliler hareketinin de canlı bir tanığı olan katip çelebi'den bir alıntıya yer verir.

    katip çelebi, doğu anadolu'daki medreselerde yetişen kimselerin istanbul'a gelip bilgiçlik taslamalarından şikayet etmektedir:

    <<devlet-i osmaniye evailinden sultan süleyman zamanına gelince hikmet ile şeriat ilimlerini cemeyleyen muhakkikler iştiharde idi. sonra ebulfeth sultan mehmed han medaris-i semaniye bina edib kanun üzre şuğl oluna deyu vakfiyesine kayıt ve şerh-i mevakıf ve haşiye-i tecrid derslerini tayin eylemişti. sonra gelenler bu dersleri felsefiyattır diye kaldırıb hidaye ve ekmel dersleri okutmağı makul gördü. yalnız, ona inkisar, na-makul olmakla ne felsefiyat kaldı, ne hidaye ve ekmel kaldı ve bununla suk-i ilme kesat gelip ehli inkıraza karib olmağla bazı kenarda ekrad diyarında yer yer kanun üzre şuğl eden taliplerin müptedileri rum'a gelip azim tafra satar oldular.>>

    kadızadeliler hareketinin önde gelenlerinden üstüvani mehmed efendi de, vani mehmed efendi de doğu anadolu'da doğmuş ve ilk tahsillerini orada görmüştür. ali fuat bilkan, kadızadeliler hareketini ele aldığı fakihler ve sofuların kavgası kitabında da kadızadelilerin çoğunun şam, balıkesir, van ve erzurum gibi vilayetlerden geldiğini ve hareketin orta anadolulu türkleri, doğu anadolulu kürtleri ya da suriyeli arapları kapsadığını, hedef kitlesinin de çoğunlukla cahil ve muhtemelen istanbul'a dışarıdan göçmüş kimseler olduğunu ifade eder.

    tüm bunları düşündüğümüzde kadızadeliler hareketinin, suhte hareketlerinin pek üzerinde durulmayan uzak ve dolaylı bir sonucu olduğunu söylemek, sanırım yanlış olmayacaktır.
  • kadızadelerin her devirde varlığına delil niteliğinde beni hem güldüren hem de üzen bir pasajı uzunçarşılı'nın kitabından aktaralım.
    ---------------------------------------

    kadı-zâdelilerin zihniyetleri

    bunlar hakkında yukarıdan beri verdiğimiz malûmat fakıların pek dar olan zihniyetlerini ve avama suret-i haktan görünerek asıl emellerinin yaygara ile gayr-i meşrû menfaat temin etmek olduğunu açık olarak göstermektedir.

    bunların gûya dini ıslah maksadiyle isyan çıkarmak istedik-leri sıralarda osmanlı devleti dışarıdan ve içeriden tehlikeli buh-ranlar geçirmekte idi: pâdişâh çocuktu; hükümet evvelâ ocak ağalarının ve sonra da saray ağalarının emirleri altmda olup ana-dolu'da asayiş namına bir şey olmadığı gibi venedikliler de denizde üstün vaziyette olup istanbul tehdit altmda idi. bu mütecavizlere mümaşât edilmesi kendilerini şımartmış ve beş altı sene istedikleri gibi alıp vermişlerdi.

    kadı-zâdeliler veya fakılar peygamber zamanından sonra ihdas olunan şeyleri kaldırmak istemeleri üzerine bunlarla müna-sebeti olan birisi vâızlardan türk ahmed'e :
    — “peygamber zamanında çakşır ve don yoktu, şu halde sizlere göre bunları giymek bid’attir; onları da kaldırır mısınız?” diye sormuş o da:
    — “evet menederiz, izar (futa) ve peştemal kuşansınlar” demiş. bunun üzerine sual sahibi tekrar :
    — “kaşık kullanmak da bid’atdır, anı ne yaparsınız?” de-yince türk ahmed:
    — “taamı elleriyle yesinler, ellerine bulaşmakla ne lâzım gelir?” mütaleasiyle mukabele eylemiş bunun üzerine sual sahibi dayanamayıp :
    — “efendiler halk-ı âlemi soyup götü çıplak çöl arabı kıyafe-tine sokmak istersiniz” diyerek ortalığa nizam vermek isteyen vâız efendi ile alay etmiş.
    bu musahabeyi dinleyen diğer birisi vâız efendiye:
    — “kaşıklar yasak olunca kaşıkçı esnafı ne yapsınlar?” diye sorması üzerine:
    — misvak ve tesbih yapıp anınla geçinsinler” cevabını ver-miştir.

    meşhur maan-zâde hüseyin bey bu kadı-zâdelilerden görünüşleri âbid ve zâhid fakat içleri fâsık ve iğrenç bir çok riyakar adam gördüğünü ve bunların her türlü ahlâksızlıkları yaptıklannı, yalnız bıyıklarım kırpıp küçültmek suretiyle sünnete riayet göstermek istediklerini naklettikten sonra bunlardan birisinin yetiştirmiş olduğu genç oğlanına vuslat zamanında oğlanın ipek uçkurluğunu görüp ipeğin haram olmasından dolayı “bu haram kuşağı gider, vücuduma dokunuyor, günahkâr oluyorum” dedi-ğini ve yaptığı şenî fi’ilinden utanmayıp tütün içmek, ipekli giy-mek, bıyığım kesmemek gibi şeylerin haram olduğunu ve tekke-lerdeki semâ ve devranların ve buralara gidenlerin büyük günah işlediklerini söylediklerini beyan etmektedir[1].

    [1] naima tarihi, c. 6, s. 226, 227. fazıl ahmed paşa’nın vezir-i âzam iken zühd ve salâhına aldanıp pâdişaha takdim ettiği meşhur vani efendi’nin sonradan velinimeti olan fazıl ahmed paşa aleyhindeki harekâtı ve riya-kârlığı hakkında naima’daki kayıt bu kadı-zâdelilerin iğrenç zihniyetini gös-termektedir (bk. naîma tarihi, c. 6, s. 228-229).
    ---------------
    kaynak: uzunçarşılı ismail hakkı, büyük osmanlı tarihi ııı, türk tarih kurumu yayınları, ankara, 652s., ss. 365-366.
  • 17. yüzyılda medrese islamı ile tekke islamı arasında var olan rekabet ve çatışmayı neredeyse kanlı ve şiddetli bir savaş haline getirmiş tarikattır.
  • istanbul ahâlîsinin ikiye bölündüğü, camileri bile " burası sizin camidir, burası bizim camidir! " diye pay ettikleri, kadızade mehmed efendi'yi dinlemek için günler öncesinden ayasofya'ya gelip orada yatıp kalktıkları bir dönem düşünün. bu dönem, o dönemdir.

    ey hazirûn!

    ....

    17. yy.'da payitaht'ta o güne dek osmanlı imparatorluğu'nda görülmemiş bir selefî topluluk peydah olmuştu: kadızadeliler!

    mutasavvıfları ve özellikle devrin büyük âlimlerinden abdülmecid sivasî efendi ve müridlerini hedef alan bu hareketin lideri kadızade mehmed efendi idi.

    yazının devamını okumadan önce selefîyye nedir bir okumak isterseniz:

    selefilik/ passenger28

    kadızade mehmed, 1620'li yıllarda istanbul'a gelmişse de fikirleri önceki asırda yaşamış olan ve hocalığını da yapan imam birgivî'den gelmekteydi.
    birgivî, 16. yy. osmanlı ulemâsının önde gelen isimlerindendir. asıl adı takiyyüddin mehmed'dir. aslen balıkesirlidir ancak birgi'de 10 sene boyunca medrese hocalığı yaptığı için bu isimle meşhur olmuştur.

    birgivî, henüz istanbul'da adı duyulmamışken görev yaptığı çeşitli medreselerde o güne dek halkın pek de işitmediği şeyler söylüyordu:

    türbeler kapatılmalı.
    para ile kuran okutulmamalı.
    savaş zamanı dışında çalgı dinlenmemeli.
    camiler tek minareli olmalı gibi.

    rahmetli yılmaz öztuna, " osmanlı imparatorluğu ne şeriatla yönetilen bir devlettir ne de laik bir devlettir! " derken çok haklı idi ve eklemekteydi: " şeriat ile yönetilen son devlet hz. ali'nin devleti idi! "

    ne kadar doğru bir tespit!

    osmanlı imparatorluğu da öncülü, çağdaşı ve ardılı olan nice islam devleti'nin yaptığı gibi çeşitli hile-i şeriyyeye başvurmaktan kaçınmamıştı. hindistan'da hüküm süren türk - islâm devletlerinde ulemânın hinduları da ehl-i kitaptan saymaları gibi!
    bunlardan birisi de para vakıfları ve faiz konusuydu. birgivî ve dönemin şeyhülislamı ebussuud efendi arasında çok büyük tartışmalar yaşanmıştır bu sebeple.

    imam birgivî, bu görüşlerini 1328'de ölen ibn teymiye'ye dayandırıyordu.

    anadolu insanı ise gerek şamanizmden gelen alışkanlıkları gerekse anadolu'nun moğol istilası sonrası oluşan günümüzde dahi etkisini devam ettiren tasavvufî kimliği sebebiyle birgivî'ye pek destek çıkmadı. hâl böyle olunca birgivî, istanbul'a geldi. 1573 senesinde de öldü.

    bir asır sonra ise istanbul'da başka bir vaizin ismi dilden dile dolanmaya başladı: kadızade mehmed efendi.

    kadızadeliler adını alan bu topluluğun fikirlerini dayandırdıkları en önemli eser imam birgivî'nin vasiyetnâmesi idi.

    kadızade mehmed efendi küfür ve dinsizlik alametleri olarak vaazlarında şunları söylüyordu:

    camilere birden fazla minare yaptırmak.
    kaşıkla yemek yemek.
    tekkelere gitmek.
    kuran-ı kerim'in, ezanın ve tekbirlerin makam ile okunması.
    mevlevîlerin semayı ibadet kabul etmesi. ( tahta tepenler, düdük çalanlar diyerek aşağılamıştır. )
    mevlid okunması.
    türbelere adakta bulunmak.
    hz. muhammed'in babası abdullah'a hürmet gösterilmesi.
    tütün, alkol ve kahve içilmesi.
    vb.

    kadızadeliler, müslümanların tıpkı asr-ı saadet'teki gibi yaşamaları gerektiğini, bunların dışındaki her şeyin bid'at olduğunu ileri sürmekteydiler.

    ayasofya'da vaazlarına devam eden kadızade mehmed'in ünü çevre illere kadar gitmişti. dönemin padişahı sultan dördüncü murad'ın da desteğini alan kadızadeliler gittikçe daha da sert bir tutum içerisine girince halvetî şeyhi abdülmecid sivasî ve müridleri, kadızadelilere karşı koymaya başladılar. bu sebeple de kadızadelilerin karşısında duranlara sivasîler denir oldu.

    bu tartışmalar şu üç ana başlık altında sürdürülmekte idi:

    - sufîlerin gerçekleştirdikleri sema, devran, zikir ve musikînin caiz olup olmadığı.

    - tütün, kahve vb. içmenin caiz olup olmadığı. el etek öpme, salavat getirme, kandil gecelerinde toplu ibadet etme gibi davranışların caiz olup olmadığı.

    - ezanın makamla okunmasının, hızır'ın hayatta olduğuna inanılmasının, muhyiddin arabî'nin kâfir sayılıp sayılamayacağının, kabir ziyaretlerinin caiz olup olmadığı vs. konularda yani tasavvufî, dinî ve içtimaî meseleler üzerinde yaşanan bir tartışma ortamı vardı.

    sultan dördüncü murad, kadızadelileri açıkça destekliyordu. zaten böylece devlet içerisinde dönemin paralel yapısını kurmuşlardır.
    padişahın işine geliyordu kadızadelilerin görüşleri. böylece padişah kahvehaneleri kapatmış, tütün, içki vb. içenlerin öldürüleceklerini ilan etmişti.

    evliya çelebi, kadızadeliler ile ilgili şöyle bir hikâye de anlatmaktadır seyahatnâme'de:

    kadızâdeli tireli hacı mustafa, satın aldığı bir şehnâme'deki minyatürlere bakıp " resim haramdır " diye bağırmış; minyatürlerdeki insanların gözlerini oyup boğazlarını çizerek sözde boğazlarını kestiğini belirtmiştir.
    daha sonra da kitabı satın aldığı esnafı para vermeden kovmuştur.

    tabii esnaf parasını alamayınca durumu valiye bildirir. paşa, bu güzide eserin geldiği hâli görünce üzülmüş ve kitabı divandakilere de göstermiştir. divandakiler hep birlikte tireli hacı mustafa'ya beddua etmeye başlarlar ve kadızadeli hemen orada falakaya yatırılır.

    kadızade mehmed efendi ve abdülmecid sivasî vefat ettikten sonra da peşinden gelenler tarafından bu tartışmalar sürdürülmüştür ancak 4. mehmed'in sadrazamlarından boynueğri mehmed paşa, " devlet işlerinde ulema ve şeyhlere danışmak ne demektir? " diyerek cümlesini saraydan uzaklaştırmıştır.
    bu dönemde kadızadeliler eskisi gibi etkili olamamışlarsa da 1656'da köprülü mehmed paşa sadrazam olunca yeniden ortaya çıkarlar.

    köprülü'nün sadrazamlığının 8. gününde kadızadeliler, istanbul'daki taraftarlarıyla birlikte silahlanıp ayaklandılar. köprülü'ye de isteklerini belirttiler:

    istanbul'daki bütün tekkeler yıkılacak!
    tarikatlerin şeyhlerine tasavvufu terk edip iman etmeleri söylenecek, kabul etmeyenler öldürülecek.
    peygamber'den sonra ortaya çıkan bütün bid'atlardan vazgeçilecek.
    hanedanın ve saray ahâlîsinin yaptırdıkları tüm camilerin birer minaresi dışında hepsi yıkılacak.

    tabii ki köprülü bu istekleri reddeder ve onları son kez uyarır. ancak isyandan vazgeçmeyen kadızadeliler, ortalığı karıştırmaya başlayınca köprülü'nün emriyle kadızadelilerin liderleri üstüvanî mehmed efendi, türk ahmed ve divane mustafa yakalanarak kıbrıs'a sürgün edilir. kadızadelilerin hepsinin mallarına el konur.

    " bir dönem devlet tarafından desteklenen bu yapı, sonrasında yine aynı devlet tarafından kalkışma yaptıkları gün bitirilir. "

    demeyi çok isterdim ama bitmez.

    fazıl ahmed paşa'nın sadrazamlığı döneminde sürgündeki vanî mehmed efendi affedilir ve istanbul'a gelir. burada tekrar vaazlarına başlar. kadızâdeliler devlet içerisinde yeniden güçlenirler. hatta padişah, vanî mehmed efendi'nin etkisiyoe birçok tekkeyi yıktırmış; mevlevî semalarını, tütün ve içkiyi, mazar ziyaretlerinde bulunmayı yasaklamıştır.

    daha sonra devlet ikinci viyana kuşatması'na karar verir. başta vanî mehmed efendi olmak üzere çoğunluğu kadızadelilerden oluşan ulemâ zaferden kesinlikle emindir. ancak beklenen olmaz. halkın ve askerin tepkisi sonrasında vanî mehmed efendi görevinden azledilir. bu andan sonra da gittikçe zayıflarlar ve nihayetinde tarihe karışırlar.

    dipçe-i ibret: görüldüğü üzere hitabeti kuvvetli olan insanların biraz da bilgisi var ise yüzlerce, binlerce kişiyi peşlerinden sürüklemeleri tarihimiz boyunca mümkün imiş.
    düşünüyorum da aynı yıllarda avrupa, orta çağ karanlığından utanırcasına dünyayı tanımaya ve bilimsel çalışmalara hız vermeye devam etmiştir. istanbul'da 1600'lü yıllarda yaşamış insanlar da bizler gibiydiler. o gün, binlerce kişi hiç utanmadan " kaşıkla yemek yenir mi? " konusunu tartışıyordu ve aradan asırlar geçse de hiçbir şeyin değişmediğini görmek çok üzücü.
    1621 yılında kaşık kullanımın caiz olup olmadığını soran insanlara kızarken 2021 yılında hâlâ ve hâlâ oruçlu iken sakız çiğnemenin hükmü tartışılıyor istanbul'da.

    kabil'de durum daha da kötü! taliban yönetimi ile birlikte televizyon, radyo vs. yasaklandı. fakat aynı taliban militanları ellerinde akıllı telefonlarla poz veriyorlar! ne demiştim: hile-i şeriyye!

    ahmak, her yerde ahmaktır!
  • kendilerini öğrenince çok şaşırdım. imparatorlukta vehhâbî gibiler baya söz sâhibi olmuş zamanında demek.
  • tarihçi naima, kadızadelileri başlangıçta dünya malına aldırış etmeden sade bir hayat yaşadıklarını, ancak siyasi sahneyi ele geçirince kendilerini din yolunda gösterip ger türlü dalavereyi çevirdiklerini, rüşvet aldıklarını yazmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap