• hep izlediğim şey. inanmayan alttaki soru işaretine tıklasın.
    hayvan aradan baktığınızda entrylerimin %63ü (evet küsuratlı verdim sayıyı) falan zaten tavsiye niteliğinde ama yine de buraları klişeye bulamayı bırakıp, acık aksiyon katmak gerek.

    ben de yemedim içmedim (şaka lan, şimdi ayarlıcaz bakalım) sizler için yıllara göre tavsiye listesi hazırladım-yani dünyanın en gereksiz işini yapıyorum,evet. son 5-6 yıl için her yıla başlıca bir tane düşecek şekilde tavsiyeler verip, bazılarında ara sıcak olsun, üstüne tatlı olsun attırmaya karar verdim. neyse ne dediğimi menüden daha net anlarsınız. aşağıda tez yazıcam ayrıca, hazır olun.

    2005 öncesi- 90lara hiç girmiyorum, o belki başka entrynin konusu. sadece sandglass ve eyes of dawn der, geçerim, tabi dizileri bulmanızı garanti edemem. 2000lere gelirsek, genelde çoğunluk winter sonata'yı tavsiye eder, benim de ilk izlediğim kdramadır ama pek tavsiye edemicem. başroldeki adı gibi bayıklar kralı bae yong joon'un oksijenle açılmış saçlarıyla salındığı bu dizi ne yazık ki yeşilçam filmlerinden hallice. seyiriciy kardeşler mi değiller mi diye kaşındıran, endless love diye nedense kore'de çok tutan bir dizi serisi var, bu o serideki 5 diziden biri. aynı yönetmenin bir de autumn in my heart'ı (ya da autumn tale) var, o daha izlenesi zannımca. yani izleseniz bişey kaybetmezsiniz, malum song seung hoon ve won bin var, daha nolsun.
    all in yine bu yılların tutan dizilerindendir. şimdi kore'de kol gezen, elinizi atınca çarptığınız intikam dizilerinin kökü buralara uzanır. dizi o dönem gerçek hayatta da beraber olan lee byung hun ve song hye kyo sayesinde de çok konuşulmuş, aynı zamanda iyi reyting almıştır.
    dae jang geum trt'nin de saraydaki mücevher adıyla yayınladığı, yine çok tutmuş dizilerdendir. hotelier pek çok tanıdık yüzü görebileceğiniz bir drama.
    bunlar haricinde bence en izlenesi diziler ben çok bayılmasam da klasik olduğundan izlenesi full house'tur(şu başlıktan da bilgi edinebilirsiniz poolha wooseu). bayılmama nedenim bir süre sonra kendini sürekli tekrarlamasıydı, yoksa bi rain ve şabalaklıkları yeter.
    ikinci baba tavsiyem i'm sorry i love you adıyla bilinen mianhada saranghanda'dır. yalnız ağır dram, yer yer arabesk. uyarımızı yapalım. şahane müzikleri, oyunculukları kaçırılmamalı, hele ki ağlama ihtiyacınız varsa bundan iyisi yok.

    şimdi yıl yıl gidebiliriz, hadi bakalım.

    2005- tek tercih yapmak isteyenlere my name is kim sam soon. tek kelimeyle harika. kim sun ah ve hyun bin gibi iki şahane oyuncu var. bridget jonesvari bir karakter var. onun samimi öyküsü var, gülmekten öldüren sahneler ve şahane müzikler var. üstelik kdrama tarihinin en çok reyting almış dizilerinden biridir. ilk 5imde kazık çakmıştır.
    daha fazla istiyorum diyenler, çok sevdiğim senarist hong kardeşlerin ilk çalışmaları delightful girl izlenesi klasiklerden. hello my teacher gong yoo ve gong hyo jin gibi iki tapındığım oyuncunun öğretmen-öğrenci aşkını anlatan çok tatlı bir dizidir. my girl* zaten kdrama deyince ilk lafı geçenlerden, hong kardeşler dememiz yeterli. dram isterim diyen mazoşist ruhlulara da a love to kill gelsin, rain ve shin min ah oynuyor.

    2006- bu yılın dizilerine pek el atmadığımı gördüm bakınca. pek bereketli bir yıl değilmiş demek ki. yine de tek tercih için güçlü bir dizi var elimizde, goong. bu dizi düşlerimin prensi adıyla trt ekranlarında yayınlanmıştır. ben dahil çoğu kişiye kdrama aleminin kapılarını açan da bu klasiktir. sıradan bir kızın, prensle evlenmesini konu alır. olay örgüsü kdrama'nın tüm klişelerini harfiyen uygular şekilde seyretse de başrollerin kimyası, müzikleri ve komedi yönüyle izlenesidir. bunun yanında saray büyüklerinin konuşmaları ölümüne sıkıcıdır, ileri sara sara bir hal olursunuz ama oraları atlarsanız sevimli dizidir, izlemeyeni döverler. what's up fox bu yılın izlenesi bir diğer dizisidir. ben izlemesem de iyi bir dizi olduğuna sadece başrolleri nedeniyle bile garanti verebilirim.

    2007- tek tercih- tabi ki izleyeli 2 yılı geçse de hala all time favourite'ım coffee prince. anlatacak kelimem yok. başrollerin müthiş kimyası, akıl almaz samimiyeti, içimizden karakter ve diyalogları, müthiş soundtracki, yer yer indieye kayan tarzı falan filan. yok anlatamam açın, izleyin.
    bu yıldan itibaren sağlam dizi sayısı da artıyor. dal ja's spring mükemmel bir olgun hatun, çıtır oğlan hikayesidir, süper bir romantik komedidir. capital scandal tarihi çok keyifli bir şekilde ele alan, favori dizilerimdendir. son olarak yine favorilerimden que sera sera var (aklınıza kimin geldiğini biliyorum, unutun sevtap parman'ı), kdrama klişelerinin bazılarına sıkı sıkıya bağlıyken, bazılarını cesurca yıkan, müzikleri de inanılmaz güzel olan bir dizidir. genel izleyiciye pek hitap etmez ama benim en sevdiklerimdendir.

    2008-nedense çift yıllarla ilgili bir sorunum var, bu yıl çekilen dizilerden çok azını izlemişim ve hiçbiri üzerimde pek etki bırakmamış. yine de başlıca tavsiyem worlds within(ya da the world that they live in diye geçer) olabilir. malum bu diziyle song hye kyo bu kez de hyun bin'i kapmıştır(neyse ki ayrıldılar). drama aleminin perde arkasını, izlediklerinizin nasıl çekildiğini merak ediyorsanız bu drama tam size göre. üstelik inanılmaz gerçekçi ve samimi. gerçek hayata azami derecede yakın. yer yer durgunlaşsa da bana kendini sevdirmiştir. bu yıldan diğer göze çarpan diziler klasik müzik severlere beethoven virus, hong kardeşlerden tarihi bir dizi izlemek isteyenlere hong gil dong ve kore tarihinin efsanevi kişiliklerinden iljimae'yi anlatan aynı adlı dizi olabilir.

    2009- tek sayı demek, güzel diziler demek. bakalım gerçekten öyle mi? bu yıl tek tercihi seçmekte zorlandım gerçekten. ama benim iki önerim olacak ilki cain and abel, iyi bir intikam hikayesi, müzikleri de cabası. lider koltuğunu onunla beraber süper bir romantik komedi paylaşıyor, city hall. bayıldığım 2 oyuncu varken beğenmemem imkansızdı zaten.
    ancaaaak başka bir kdramasevere sorarsanız size bambaşka isimler verecektir çünkü bu yıl için kore'de ve kore dışında üstte bulunan dizilerden daha çok tutan hatta çılgınca sevilen diziler var. neler mi? ilki boys over flowers(daha kestirme kkotboda namja), bu dizinin japon versiyonunu* daha çok sevsem de (neden olduğu şu başlıkta yazıyor: hana yori dango vs. kkotboda namja)kore'de inanılmaz tutmuş ve lee min ho'yu bizlere bağışlamıştır. ikinci olarak you're beautiful* var, yine hong kardeşlerden eğlenceli bir gençlik dizisi. ajanlı majanlı reyting manyağı iris var. tarihi olarak bizim trtde de yayınlanan muhteşem kraliçe var. var oğlu var.

    2010- düşünmeye gerek yok, şampiyon belli secret garden. 2010da falan kalmadı, hala da etkileri sürüyor. çok anlattım zamanında. izlenmeli der geçerim. ikinci olarak my girlfriend is a gumiho, hong kardeşler dersem şaşırır mısınız? fanlarıyım da. buna da bayıldık haliyle. şeker kelimesinin karşılığı bir kdrama. sungkyunkwan scandal, hem tarihi hem eğlenceli, fenomen olası karakterlerle dolu ve yine şiddetli tavsiye. pasta tatlı ve çok samimi, başrollerine de ayrıca bayıldığım, şefine öldüğüm bir dizi, yalnız kilo aldıranlardan. bu arada yılın reyting çılgınlığı baker king kim tak goo'dur, izlenesi olsa da şiddetle tavsiye edemem, entrikalı acık teyze dizisidir.

    2011- bu yıl bitmedi ama demeyin, şu an tek tercih yapamıyorum o derece iyi diziler çıktı. o halde lider koltuğunu the greatest love ve scent of a woman* paylaşmalı. the greatest love'dan daha eminim, zira tamamlandı ve ayılıp, bayılarak izledim. ancak an itibariyle yarılanmadığı halde scent of a woman'ı da şiddetle tavsiye edebilirim, bölümler ilerledikçe daha da güzelleşiyor. üstelik yukarda tavsiye ettiğim 2 dizide oynayan kim sun ah oynuyor.
    bunun dışında gençlik ve müzikli dizi isteyenlere dream high ve heartstrings tavsiye edilir. 49 days* yine en beğendiklerimden dram türünde bir yandan entrikalı, acık doğaüstülü, yanına kuru soğanlı bir dizi. böyle dediğime bakmayın, bu yıl için öncelikli tavsiyelerimden.
    an itibariyle yayınlanan myung wol the spy da her bölüm daha da güzelleşiyor. ajan hikayesini the greatest love'a katın, öyle bir şey ama yine de bir greatest love değil.

    *bu gereksiz eylemi yeni diziler geldikçe entryi yenilemek suretiyle devam ettireceğim. yalnız yukarda ayarlayalım dedim, şaka maka saatlerimi aldı ve planladığımdan uzun oldu. bildiğin tez yazdım lan, emeğe saygı.
  • genel olarak tarihi, romantik-komedi ve dram olarak sınıflandırılabilirler. bölüm sayıları tarihi olanlarda uzundur ama uzun dediysek de bizimkiler gibi asırlık değil 60 civarı. diğerlerinde ise 16-24 bölüm arası değişir. hepsi tek sezonluktur. çok çok nadir ikinci sezonu çekilir. bölümler bi saat sürer. yani fazla oyalamaz, işten güçten alıkoymaz, olaylar yılan hikayesine dönmeden sonuçlanır. bir de kore'de televizyonda güncel yayınlanırken de haftada 2 gün gösterilir, 8 haftaya dizi biter yani, ne harika..

    konularını okuduğunuzda peh bu ne ya ne, ne klişe falan demeniz çok doğaldır. lakin oyunculuklarla, ufak detaylarla sizi çeker. dizi ne kadar dram olsa, ağlatsa da arada mutlaka güldüren sahneler olur. anlaşmalı evlilik, kızın erkek kılığına girmesi en çok işlenen durumlar sanırım. romantik olanlar fenadır. baya pembe düşler alemine sürükleyebilir. dram olanlar da zırıl zırıl ağlatabilir. romantik-komediler orta karar ilerler.

    erkek baş rol genelde çok yakışıklı, fazla bakımlı, bazen feninem bi tipken; kız dağınık, daha doğaldır. sokak lokantalarında erişteyle soju içip sarhoş olmaları, yine sokakta üfleye üfleye pirinç keki yemeleri, sauna sahneleri ki burada da haşlanmış yumurta yerler, zengin tarafın ailesinden bi cadalozun bu aşka karşı çıkması, romantik anlarda birden kar yağmaya başlaması, yağmur yağarken üstlerine ceket tutup ıslanarak koşmaları, bi tarafın hasta olup ateşler içinde yatarken diğerinin ona bakması ilgilenmesi, erkeğin kızı tutup zorla öptüğü ki başta kız karşı çıksa da sonra aşık olur adama, klasiktir. her dizide mutlaka bulunur bunlardan bazıları. genelde hatun kişi, efendi adam yerine piç adamı tercih eder. ama adam, bu aşkla efendi bi kimliğe dönüşebilir. sevgililik sürerken, evlilik kararı ile dizi noktalanır. nadiren baş rollerin düğün sahnesi işlenir.

    müziklerini özellikle çok beğenirim, özenerek hazırlandığı bellidir çoğunda. 16 bölümde, her bölüm için bi kaç şarkı yapılmıştır. dizi biter hala soundtrack albümünü dinlersiniz.

    başlamak için ilk dizi mühim. seven bi daha bırakamıyor, benim gibi manyağı oluyor. yeni başlayacakların coffee prince*, mai geol, pasta, kkotboda namja, mianhada saranghanda, goong, secret garden, dream high gibi bağlayıcı, meraklandırıcı, güzel dizierden seçmelerini öneririm. ama sonra neden düştüm bu uçsuz bucaksız deryaya diye kızmayın ehehhe.
  • k-drama hayatınızı değiştirir.çok iddialı konuştuğumu düşünmüş olabilirsiniz ama bir örnekle açıklayacağım size merak etmeyin.evet üşenmedim ve saydım ki birazdan zaten verdiğim sayıdan sonra çok da şaşırmayacaksınız üşenmeme durumumu .şimdiye kadar 69 tane kore dizisi izlemişim. bunların arasında yarıda bıraktıklarımı dahil etmedim. araya kaynayan bir kısım japon dizileri ve animeleri de tamamen es geçtim. bunlar saf kore dizi sayısı.
    sonra bir hesap yaptım. her diziyi yaklaşık 16 bölümden hesaplarsak 69*16*60=66240 dk = 1104 saat =46 gün=3974400 sn.
    şu an çok farklı bir yerde olabilirdim. ama madem olduğum yerdeyim izlemeye devam o zaman.
  • bu dramaları izlemek isteyenler için gelsin:

    *kullanılan arabaların çok büyük kısmı gri ve tonları renklerdedir (kırmızı, mavi gibi renkler az tercih ediliyor nedense). fabrika sahibi, holding yöneticisi gibi önemli insanların arabaları ise siyah oluyor genellikle. esas arkeğin arabası genelde iki kişilik spor bir modeldir (tabi ki gri olanından).
    *aşk dörtgeni (yukarılarda yazılmış zaten (#17970716 ve #15649621) dahilindeki ilişki yumağında eğer bir erkek bir kadını kolundan çekiştirerek ortamdan uzaklaştırıyorsa aralarında romantik ama mağara insanlarını andıran garip bir ilişki var demektir (ya da erkek kişisi gururundan yapmaktadır bu sürükleme işini, ama insanlığına sığdıramayıp saçından sürüklemeyi ayıp bulduğundan kadının kolunu çıkarırcasına çekiştirmeyi uygun bulmuştur). bir kadının bir erkeği kolundan çekiştirmesi ise oldukça az rastlanan bir durumdur.
    *alfa erkeği olarak gözümüze sokulan esas erkek, bağırarak iletişim kurar genelde (bir konuda huysuzluğu/takıntısı mutlaka vardır). esas kadın ise bu bağırmalar karşısında daha da fazla bağırmayı (kulaklarınız antremanlı olmalı) veya susup kalmayı (bazen ağlamayı) tercih edebilir. ikinci kadın her zaman esas kadın karakterden daha özgüven sahibidir, görmüş geçirmiştir ve ondan güzel/alımlı görünür. o nedenle de anasının gözü muamelesi yapılır ona (alt metinde). ikinci erkek ise başroldekinin aksine, nerde nasıl konuşması gerektiğini bilen, daha insancıl, esas kadına aşık olsa bile yeri geldiğinde onu esas erkeğe bırakmayı bilen efendi insandır.
    *kadınlar için soğuk veya yağmurlu havada dışarda kalmak, ateşlenip yatağa düşmekle sonuçlanan bu nedenle de kaçınılması gereken bir eylemdir. bu durumda kalan kadının hastaneye yatırılması veya ona evde ihtimamla bakılması şarttır. hastalıktan kurtulup ayıldığında başucunda iki erkekten birini elinde ıslak alın beziyle görmesi gerekir. bunun tek istisnası winter sonata'daki kadındır. tüm karakterler (en çok da bu adını hatırlayamadığım kadın ile aşık olduğu adam) kışın tipi boranında, ne zaman canları sıkılsa/düşünceler dalsalar "ben biraz yürüyeceğim" diye kendilerini dışarı attılar. hiç birine de bir şeycikler olmadı maşallah.
    *sanat galerileri kore dizilerinin vazgeçilmez ögeleri. her bir dizide mutlaka ya birinin açlılşı yapılır, ya birinde düzenlenen bir sergiye gidilir, olmadı karakterlerden biri sanatçıdır ve galeride yaptıklarını hazırlıyordur ya da yan karakterlerden biri bir sanat galerisi işletiyordur. bu sayede sanatsal bir faaliyette bulunduğunuzu da varsayabilir, mutlu olabilirsiniz.
    *dört ana karakter yanında nutlaka ciddiyetsiz, olan bitenin sırrına geç vakıf olan, bazen kilit olaylarda yer alarak işin gidişatını bilmeden de olsa değiştiren 3-4 kişilik bir de arkadaş çevresi bulunur. her türlü dramada mutlaka vardır bu grup ve sanıyorum koredeki tiyatro kültürüyle yakından ilgisi var böyle bir karakter yazımının.

    gözlemlerimde aklımda kalanlar bu kadardı. aklıma geldikçe kalanını da yazarım.
  • olay örgüsü şu şekilde de gerçekleşebilmektedir.

    şimdi iki erkek karakterimiz vardır, bunlar ya kanka*, ya kuzen* yada kardeş* olurlar ve ikisi de aynı hatundan elektrik almakta, hoşlaşmaktadır. kızımızın ise afedersin kime vereceği belli değildir. bu sırada esas kızımız devreye girer ki kendisi genelde diğer 2. bağyan karakterin aksine sakar, şapşal vb. olur. esas kızımız esas oğlumuzlan karşılaşır ve tabi ki iyi geçinemezler, ama kavgayla başlayan bu ilişki zamanla aşka dönecektir. esas oğlumuzun esas kızdan etkilendiğini anlayan 2. oğlumuz bu kez esas kıza meyleder zira kendisi esas oğlanın tabağındaki lokmaya bile gözünü diken behlülümsü bişeydir. işte burda 2. kızımız mal gibi ortada kalarak "ikisinden de olduk iyi mi" şeklinde bunalımlara sürüklenir, ne yapacağını bilemez, entrikalara girişir. tabi sonunda 2 esas genç kavuşur, boşta kalan diğer ikili de bazen kaynaşır bazen kendi yollarına giderler.

    haa "bu kadar bokladın niye izliyorsun" demeyin zira her senaryoda klişeler bulunur önemli olan yeni baharatlarla tatlandırıp, güzel bir tabakta sunmak derim.
  • erkekler kızlara böyle adam gibi böyle bi efendi gibi "bir saniye canım bi bakabilir misin?" veya "izin verirsen seninle beş dakika bir şey konuşmak istiyorum" demezler.
    kız durur. erkek gelir. kızın elini tutar ve dangur dungur ilerler. adam durana kadar da bu kız "höst be noluyor, ayı, bırak kolumu!!!" demez şaşkın şaşkın gider. her kdramada... istisnasız.
    sanırım korede elinden tutup adamın seni götürmesi çok seksi ve çok çekici bir şey. uu beybi falan diyor olabilir izleyen koreli kadınlar.
  • daha önce de denildiği üzere cidden bulaşıcı olan kore dizileridir. şimdi eskiden pembe dizimsi şeylerden haz etmeyen ben geçen yıl bir arkadaşımın önerisiyle izlediğim secret garden isimli diziden sonra kore dizilerinin manyağı oldum. aslında dışardan bakıldığında son derece normal görünen bir insanım. sinemayı yakından takip eden gerektiğinde fantastik takılan yeri geldiğinde de bilim kurgu izleyen bir insanım daha doğrusu insandım. şu an ise hayatımda sadece kore dizileri var. nasıl böyle oldum ipler nerde koptu bilemiyorum.

    aslında dizilere baktığımızda konu olarak oldukça klişe zengin erkek, fakir kız teması. baştan birbirlerinden nefret ediyorlar ama sonra aşık oluyorlar. her zaman ortada bir aşk üçgeni var bu dizilerde yeri geliyor dörtgen oluyor.bir de pirinç yemenin her derde deva olduğu bir durum var bu dizilerde .

    abim geçen de ankaradan geldiğinde gene beni oturmuş kore dizisi izlerken buldu evde. yorumu da çok üzülüyorum ben sana oldu. cidden bağımlılık yaptı bırakamıyorum. müzikleri zaten başlı başına harika bu dizilerin. geçenlerde hürriyet gazetesindeydi sanırım kore dizileriyle ilgili bir yazı çıkmıştı da çok mutlu olmuştum , arkadaşlarla aramızda kore muhabbeti açılıp saçma falan dediklerinde kendimi savunma halinde buluyorum. koreye gidip gezme planlarım var o derece yani . güzin ablaya mı yazsam ki...
  • bir de esas kızın annesi genelde im ye jin adındaki bir oyuncu tarafından canlandırılır, kadını görsem elini öpcem annecim diye, çok alıştım, öyle böyle değil...
  • öpüşme sahneleri dizinin türüne göre değişir. misal ben artık kdrama doktoramı vermek üzere olduğumdan dizinin sadece posterine ve oyuncu kadrosuna bakmam bile nasıl bir öpüşme sahnesi olacağını anlamama yetiyor.

    genelde dizi gençlik diziyse ve daha çıtır kategorisinden oyuncular oynuyorsa öpüşme sahnesi sadece dudakları birbirine dokundurma olarak kalır. buna örnek olarak you're beautiful*, boys over flowers* ve you've fallen for me gibi dizileri sayabiliriz. bu dizileri belki biz yurtdışındakiler izliyoruz ancak kore'de genelde 20 yaş altına hitap ediyorlar, yapımcılar da o kitleye uygun daha erotizmden uzak sahneler çekmeyi yeğliyor. hatta bu tür dramalarda bazen kamera arkasını izlediğinizde daha tutkulu bir öpüşme görüyorsunuz, yayınlanan versiyonda özellikle yumuşatılıyor.
    başlarda bazı oyuncuların bizde olduğu gibi türkan şoray kanunları olduğunu düşünmüştüm ama aynı oyuncuların sinema filmlerinde cüretkar sahnelerini görünce anladım ki bu kasten yapılan bir şey. yine de bir kısmının hala yer aldıkları yapımlarda öpüşmeyi tercih etmediklerini söyleyebiliriz, ancak bu küçük bir kesim.

    içinde "gerçek" öpüşme barındıran dizileri de bir bakışta anlayabiliyoruz. yaşça büyük kesime hitap eden dizilerde genelde bu tür sahneler daha gerçeğe yakın çekiliyor. bazense oyuncuyu görünce sağlam sahneler barındıracağını anlıyorum. mesela yoon eun hye'yi goong, coffee prince gibi dizilerden tanıdığım için artık lie to me'yi izlemeye başladığımda beni sağlam bir öpüşme sahnesinin beklediğini biliyordum nitekim yine yapmıştı yapacağını (örn:kola sahnesi). kim sun ah da my name is kim sam soon, city hall ve scent of a woman* dizilerinde hünerlerini sergilemiştir. song hye kyo yıllar önce çektiği full house*'da fake öpüşmüşken worlds within'de yine deniz yelkeni gibi açılıp saçılmıştır. yani oyuncusuna ve yapımına göre farklılık gösterir. ben genelde zaten gençlik dizilerini pek beğenmediğimden, izlediğim dizilerde bu açıdan tatmin oluyorum. (bir dk lan, ben niye tatmin oluyorum?)

    bu tür sahneleriyle en çok gönül telimi titreten diziler ise, coffee prince, secret garden, my name is kim sam soon, the greatest love*, que sera sera, dal ja's spring gibi dizilerdir efendim arz ederim.

    bir de daha önce dorama/ jdrama izlemediyseniz kdramalardaki sahneleri ilginç bulabilirsiniz ancak emin olun bir jdrama izledikten sonra korelilerin çektiği sahneleri müstehcen bile bulabilirsiniz. doramalarda genelde iki genç dudaklarını birleştirir, kamera etraflarında döner. bunu yıkan çok az dorama vardır. japonların animelerde bu kadar aşmışken dramalardaki bu kapalılığı beni hep şaşırmıştır dostlarım.
  • (bkz: biri beni durdursun) diyorum artık o derece fazla k drama izleme moduna girdiğimdizileri barındıran kore şeysi . . 2 aydır evden çıkmadan dizi izleyerek geçiriyorum diyebilirim günlük bir dizi bitirip daha gün bitmeden ikinci diziye hatta bazı zamanlarda ara vermeden, uyumadan üst üste üç dizi bitirip, gözlerim patlayana kadar ekrana bakmışlığım var. bir süre sonra delilik seviyesine mi ulaşıyor nedir. daha bir diziye başlamadan bundan sonra hangisini izlesem diye planlar yapıyorum . kafamın içinde bir şey düşünürken ya da bir şeye tepki verecekken önce korece kelime ve cümleler belirir oldu. bir şeyin tadını beğendiğim de önce ımm vaşta(lezzetli) "direk okunduğu gibi yazıyorum kusura bakmayın" bir şeye karşı çıktığımda şiroo(istemiyorum anlamında) güzel bir şey gördüğümde yeppudaa(güzel) hatta telefonu açarken bile yabuseyoo(alo) dediğim oluyor ki bunlar sadece bir iki kelime.. daha böyle neler neler

    çoğu türk kızı gibi dizi oyuncularıyla başladı tabi bu.. bir oyuncuyu beğendikten sonra önce onun tüm dizilerini izleyip bitiriyorsun sonra diğer oyunculara geçiyorsun onların tek tek dizilerini izlemeye başlıyorsun falan, kitle git gide genişliyor bir süre sonra (bkz: kpop) dinlemeye de başlıyorsun izlediğin bir dizinin müziği kulağına güzel geldikten sonra gruplar karşına çıkıyor bir iki derken o da kendini aşıyor.

    şu benim 2 ayda izlediğim kore dizisini 2 yıllık fanları izlememiş o yüzden kendimi durdurmaya çalışıyorum! biri beni durdursun derecesinde çok izlemek aklımda yoktu aish çinnçça (bizim hassiktir gibi bir tepki; a cidden diye geçiyor ama.) gerçekten bu cok fazla çok kaptırmadan durmak lazım sanırım.
hesabın var mı? giriş yap