• bir süredir kafamda dönüyor bu kavram.
    ölümle beraber en ciddi fenomenlerden biri aslına bakarsanız. ölüm kadar olmasa da üzerinde düşünmekten sıklıkla kaçınılıyor. cevap bulmak konusunda ciddi bilimsel çabalar olmasına rağmen günümüzün bilimi dahi yeterince tatmin edici cevaplara ulaşmış değil. çoğunuzun bildiği gibi canlılıkla ilgili yapılmış en eski ve güçlü deney miller-urey deneyidir. gerçi ben burada güçlü dedim ancak bu subjektif bir yargıdır. miller-urey deneyi hakkında çok yönlü pek çok tartışma halen sürmekte.

    çok daha derinlemesine konuyu işleyecek teknik yeterliliğim olmasına rağmen bu yazıyı felsefi bir sonuca bağlamak istediğimden ve anlattığım olgu bilimsel geçmişi olmayan geniş kesimlerce de anlaşılsın istediğimden bazı subjektif yargılara da sıklıkla yer vereceğim o nedenle bilim jargonu sevdalısı arkadaşlarımdan şimdiden af diliyorum. bu miller-urey deneyi erken/genç dünya şartlarında inorganik maddelerden, organik maddelerin oluşup oluşamayacağını gözlemlemeyi amaçlayan bir deney. sonuçta yapılan güncel deneyler de göstermiş ki 22 farklı aminoasit (yani canlılığın oluşması için yeterli aminoasit) bu deney ortamında yani dünyada oluşabilmektedir. bunların birleşerek günümüzde veya 570.000.000 yıl önceki karmaşık yaşam formlarını oluşturmasıyla ilgili deneyler halen sürmektedir. bilim kümülatif bir yapıda çok yavaş ilerlediğinden gerçeklerin öğrenilmesi belki binlerce yıl daha mümkün olmayacaktır.

    tüm bunları canlı olmanın mekaniği ile ilgili bir fikir edinmeniz için anlattım. asıl mesele canlı oluşun gizemiyle romantik bir sonuca varmak değil elbette. canlı olmanın canlı olan her varlığın ortak bir değeri olmasıyla ilgili. yani insanlık canlılığın kıymetini günümüzde olduğu gibi romantik, yüzeysel ele almaya devam ederse benim anladığım anlamda modern bir yaşam asla mümkün olmayacaktır. modern toplumların ihtiyacı olan şey köktenci, doğanın kimyasına uygun, ona paralel kurallar oluşturabilecek bilinçler yetiştirmektir.

    şu anda sahip olduğumuz tüm yönetim sistemleri tüketici vahşi ve vandal. çünkü doğaya saygıları yok. çünkü doğayı çimen, ağaç, çiçek, bulut sanıyorlar. var oluşumuzu destekleyen sistemlerin ve ona can damarımızdan bağlı olduğumuz gerçeğinin yeterli ciddiyette ele alınmaması bizi mutlak çöküşe götürecektir. 14.000.000.000 yıllık evrenin akışına zıt davranarak nereye varmaya çalışılıyor anlamak mümkün değil. elbette böyle soyut konuşmaya devam edip canınız daha fazla sıkmayacağım. bana bu satırları yazdıran somut örnekler mevcut. biz insanlar canlı olmayı içimize sindirmiş değiliz. biz modernite adı altında hayvanlığımızdan, canlılığımzıdan koparılmış bilinçleriz. o canlılık ki sahip olduğumuzdan haberdar olduğumuz en gerçek değer.

    örneğin anayasamız canlı olmanın kıymeti üzerinde yeterli bilince sahip olmayan bireyler tarafından yazıldığından bir insana canlı demek hakaret suçudur. nedeni de çok yaralayıcı bana sorarsanız. bir kişiye canlı demek insanın insan olma vasfını küçümsemek, aşağılamak olarak görülüyor. insanın canlı olmasına yabancılaşmasının nadide bir sonucu. kendimizi doğadan evrenden üstün görmemizin acınası bir sonucu.

    ikinci bir örnek ise çok daha yaygın bir körlüğün sonucu. saygı duyduğumuz, korumaya çalıştığımız, sevdiğimiz hayvanlar ile gün yüzüne çıkıyor bu bilinçsizlik. sadece empati kurabildiğimiz canlıları canlı olarak görüp onlara saygı gösterirken, kalanını yok saymaya hatta onları yok etmeye eğilimliyiz. daha da açmak gerekirse kediyi, köpeği, fili, ördeği canlı olarak sınıflandırırken, çimeni, bakteriyi, amipi, toz akarlarını, eklembacaklıların çoğunu, bizim derimizde yaşayan bizimle mutual bir ilişkisi olan miteleri kurtulmamız gereken inorganik pislikler olarak sınıflandırıyoruz. bize zarar vermesine de gerek yok. sadece empati kuramadığımız için varlıklarına saygı duymadığımız milyarlarca canlıyla paylaştığımız bu dünya bizden çok onlarla anlaşma içerisinde. kaldı ki tek bir bakteride var olan canlılık mucizesi her ne ise bizim de sahip olduğumuz odur. evren için bizim bir bakteriden kıymetli olduğumuz yolunda tek bir done mevcut değil.

    kıçımızı yırtarak koruduğumuz hayat ne kadar kıymetliyse okyanusun derinlerinde süzülen tek hücreli bir algin hayatı da o derece kıymetli ve saygı duymaya değer. daha da ötesi şu ki onlar bizden çok daha adil, mantıklı ve evrenle uyumlu. çünkü onlar var olmanın tek başına sonsuz bir haz verebileceğinin farkında. sahip olmaları gereken her şey daha ilk var oldukları anda özlerinde. aynı bizde olduğu gibi.

    daha önce de belirttiğim üzere bizler hayvanlığımızdan utanırken bilim yani bilgi bizi virüslerle benzer bir yaşam çemberi içinde değerlendiriyor. bizler yaşamlarımızı başka canlıların ölümlerinden elde ediyoruz. bizler her an çevremizdeki canlıların yaşamlarını içerek hayatta kalıyoruz. bir patatesin elleri kolları olsa, gözleri dudakları olsa ve ölürken bas bas bağırsa eminim çoğumuz evinde bir patates beslerdi. vejetaryenler patates yemezlerdi. ama yiyorlar çünkü onunla empati kuramıyorlar. öte yandan tavuk çiftliklerindeki vahşi ortam gün yüzüne çıkınca onunla kendimizi özdeşleştirebildiğimizden eylemler yapılıyor, çığlıklar atılıyor.

    bu kadar da olmaz diyoruz!

    ama oluyor sayın okur.
    yaşadığımız her saniye milyarlarca canlıyı yok ediyoruz. her nefeste akciğerlerimize dolan milyonlarca bakteri kanımızdaki akyuvarlarca öldürülüyor. ve her bir bakteri evimizde beslediğimiz kediler köpekler kadar canlı. bizim kadar canlı ve yaşamayı hak ediyor. hatta bizden daha çok hak ediyor. canlılığı boyutlarla, bildiğimiz canlılarla algılamaya çalışarak çok yanlış yapmaktayız. bilincimizi doğadan, asıl kıymetli olan canlılığın özünden uzaklaştırarak çok yanlış yapmaktayız. sırf bu nedenle bir gün bu evren bizi sırtından söküp atacak sevgili canlılar. çünkü biz bize hayatı bağışlayan tüm diğer canlıları gereken ciddiyette tanımıyoruz. çünkü biz evrenin bir köşesinde savrulan bir gezegende kendimizi bir bok sanarak yaşamakla çok meşgulüz.

    (bkz: çocuk sahibi olmak/@limon kimyon zorro)
    (bkz: modern dünyada hayvan olduğunu unutan insan)
    (bkz: insana canlı demenin hakaret olması/@limon kimyon zorro)
    (bkz: çiçek/@limon kimyon zorro)
    (bkz: üçüncü cins/@limon kimyon zorro)
    (bkz: yakışıklı kırolarda görülen ilginç özgüven/@limon kimyon zorro)
    (bkz: delilik/@limon kimyon zorro)
    (bkz: hayat/@limon kimyon zorro)

    (bkz: cinsel yönden asla tatmin olmayan türk erkeği/@limon kimyon zorro)

    ek;
    ne zaman bu konulardan konuşsam kimse okumuyor sayın okur.
    kadın ve erkek üzerinde yazınca çıldıran kalabalık
    iş biraz derinleşince adeta kanepenin altına saklanıyor. halbuki ben istiyorum ki birisi çıksın "senin beynini sikiyim ne kadar malca fikirler bunlar" desin.

    ama olmuyor.

    küçükken ansiklopedinin sadece resimlerine bakıyordunuz dimi?
  • adamlar "canlı" ile "canlı olmayan" arasındaki boşluğu kurcalarken bişeyler bulmuşlar. ne olduğuna tam anlam veremedim ama "acayip bişey" diye tanımlayabiliriz. modern bir ilkel çorbadan canlı özellikleri gösteren, virüsten hallice yaratıklar yapmışlar...
    (bkz: abiyogenez)??
  • göte girebilir kelimesi.
    şu kelimeyi gerçek hayatta götüme sokacak yetkili mercinin...
    (bkz: ya ben lan neyse bir şey demiyorum)
  • her biri kıymetlidir. o çamurdan, bu kaburgadan, şu ateşten; önemi yok. her biri neticede yıldızlardandır.
  • 8 yasindaki yegenimin pipisine taktigi isim. arkadas sen bu yasta naber ya, 35 bilal bilincine 8 yasinda varmissin resmen.
  • canı olan.

    can olmasa ben neyim?

    topraktan bir canım!

    peki ya toprak olmasa ben neyim!

    ben benim!

    peki ya ben olmasa ben neyim!

    o'yum!
  • buzdolabının dışında bozulmayan et.
  • her canlı ajda'yı tadacaktır.

    "evrende hiçbir canlı ve cansız varlık sevgiye kayıtsız kalamaz."

    adana canlı, rahat, kavgacı şehir. üniversitedeki bunalımlarım sırasında dilenci olursam en rahat barınacağım, açlık kaygısı duymayacağım yer olarak belirledim. çarşıda esnaf, dilencileri her öğlen besleyip doyuruyordu.

    hayatımız hayata hazırlanmakla geçer. kritik bir anda, çatışmaya hazırlanmış bir askerin mevzide tüfeksiz olduğunu birden fark edişi gibi bütün hazırlıkların yetersiz veya boş olduğunu anladığımızda ölümle burun buruna geliriz. o andan sonra durumumuza göre ölmeye de yaşamaya da hazır/yeterli hale geliriz. dank ettiğinde tamamdır. ondan sonra canlıyızdır. sonradan inadına hazırlık, bilmezlik havamız sürerse artık o seçimdir, bilmezlik geçerli değildir. rüyamda bana bildirildi. tüfenksiz asker bendim de. bir sonraki rüyamda da birkaç çocukla birlikte benimkine yol kenarında ve minibüs içinde yetkisiz kaçak çocuk ameliyatı yapılıyordu, ben bekleyen baba durumundaydım.

    eski fotoğraflarıma bakıyorum da o eski hallerimle aslında inanık* olsam iyi solcu suratım varmış. "hayat dolu devrimci arkadaşımız" diyebilirlerdi. şimdi hayat dolu küçük burjuva(yım), ve domuz gibi canlı. (bkz: kendini öldürmek/@ibisile)

    boşanma: dövlet ayırır. onu ona çarpar. hiç merak etme sen. hanginiz canlıysa onun içinden canını çıkarır. hepiniz sırada bekleşen mezbaha kuzularısınız. (bkz: boşanma/@ibisile)

    hacı bektaş veli hakkında bir mesel: ["o gelen kimse canlıya binmiş, biz cansıza binelim." diye kızılca helvet yakınında bir kayaya (duvara) bindi, allahın izniyle kaya yürüdü. karaca ahmet hünkarın cansıza binmiş geldiğini görünce aslandan inip elindeki ejderhayı attı.]

    "çiçek yok olur*, çünkü çiçek canlıdır. taşa hiçbir şey olmaz, çünkü o ölüdür. çiçek yok olur, çünkü çiçeğin yok etme gücü yoktur. çiçek yalnızca yok olur ve taşın karşısında esner. taşın yok etme gücü vardır, çünkü taş ölüdür." osho provokatör mistik

    "demek ki venedik'ten alınacak ilk ders ölümlülüktür. (...) güya venedik alışılmıştan daha ölümlü bir şehir olduğundan bir ölüm şehridir, ölümün şehridir, hastalığın, kokuşmanın şehridir, sağlıklı bir iş hayatı olmayan bir şehirdir, güvercinleri gibi ziyaretçilerin sırtından geçinen bir şehirdir, hastalıklı bir şehirdir, yüksek ateş yüzünden görülen sanrıların şehridir, yaşını başını almış kulamparaların ölmeye gittiği yerdir. elbette zırvadır bunlar. en ölümlü şey en canlı şeydir." ursula k. le guin - the compass rose

    "her ceset; sen, ben ya da biz olabiliriz. arada hiç fark yok. eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının kirletilmiş bedenine borçluyuz. bu nedenle her savaş bir iç savaştır. her şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan ölümünün hesabını sorar." cesare pavese

    "(...) başarı kazanmak sıradan kişileri aşan bir iştir, olacakları önceden bilmeyi gerektirir. olacakları önceden bilmek ruhlar veya hayaletlerden bilgi almayla, geçmişte yaşanmış benzer olaylarla karşılaştırmayla veya astrolojik tahminlerle mümkün değildir, bu bilgi ancak insanlardan alınabilir, bu insanlar da düşmanın durumunu bilenlerdir*. (...) ölü casus düşmana yanlış bilgi veren, bizim verdiğimiz yanlış bilgiyi düşman casusuna iletendir. canlı casus düşmandan doğrudan bilgi getirendir." sun tzu - savaş sanatı

    "işin sırrı şudur ki ancak kendi kendini yok edebilen* şeyler aslında canlıdır." carl gustav jung - rüyalar

    "roman, yaşamın kitabıdır. bu anlamda kutsal kitap karmakarışık bir büyük romandır. tanrı üstüne bir roman olduğu söylenebilir. ama gerçekte canlı insan üstünedir. adem, havva, sara, ibrahim, ishak, yakup, samuel, davud, beyt-şeba*, rut, ester, süleyman, eyub, işaya, isa, markos, yahuda, paul, peter: baştan sona canlı insan değil de ne bunların hepsi? canlı insan, kuru parçalar değil. tanrı bile başka bir canlı insandır, yanan bir çalıda, musa'nın başına taş yazmalar* fırlatan." d. h. lawrence - anka kuşu

    [melekler nesneleşir, ama nesneler canlılara dönüşür. kafka çöplükten gelen, çevresinden kopuk bir nesne hayaleti olan odradek'i şöyle anlatır: "ilk bakışta yassı, yıldız biçimi bir iplik makarası gibi görünüyor, ve gerçekten de çevresi iplikle sarılı gibi; ama bunlar yalnızca kopuk kopuk, eski, birbirine düğümlenmiş, aynı zamanda birbirine karışmış, değişik tür ve renkte iplik parçaları olabilir. yalnızca tek bir makara değil, yıldızın ortasından küçük bir çubuk çıkıyor ve sonra bu çubuğa dik açıyla bir ikincisi ekleniyor. bir yandan bu son çubuğun, öte yandan da yıldızın uzun uçlarından birinin yardımıyla, şeyin bütünü iki ayak üstündeymiş gibi dik durabiliyor..." bu masal yaratığı, alışılmadık bir biçimde tuhaf ve tüyler ürpertici olan bu odradek, görünüşte ölümsüz gibidir, "ama benden sonra da hayatta kalacağı düşüncesi, bana neredeyse acı veren bir düşünce."] ernst fischer - franz kafka

    "ne demek? her şey canlıdır. her şeyle ya eşit ilişki ya saygı ölçünmesi içindesindir." mehmet ibiş - bakışlar mayalar tarihöncesi

    (ilk giri tarihi: 28.6.2018)

    (bkz: canlı olmak), capcanlı
    (bkz: kanlı canlı)
    (bkz: yaşam/@ibisile)
    (bkz: hayat dolu/@ibisile)
    (bkz: orang)
  • her yaşayan değildir..
  • canlı, darwinci evrim yeteneğine sahip olan ve kendi kendini idame ettirebilen bir kimyasal sistemdir. (life is a self-sustaining chemical system capable of darwinian evolution.)

    nasa canlılığı böyle tanımlıyor. farklı farklı tanımlar olsa da en temel ve kapsayıcı olanı bu bence. bir gün evrende yalnız olmadığımızı öğrenirsek bulacağımız şey diğer hiçbir tanıma uymasa da buna uyacak.
hesabın var mı? giriş yap