• zorlasam da bitiremediğim kitaplardan biridir. o kadar çok metafor ve bilinmesi gereken detay var ki (çevirmen de zaten elinden geleni yapmış, bazen araya koca sayfa açıklama giriyor) ana konudan kopuyorsun.

    sanırım biraz rus dili ve edebiyatına hakim olmak gerekiyor. ilerde tekrar okumayı deneyeceğim.
  • aydın emeç in çevirisini az önce bitirdiğım sürükleyici kitap, en son bölümü keşke eklenmeseymiş dediğim bu bölüm dışında iyi kurgulanmış 20. yy sovyet edebiyatının güzel bir örneği. rus karakter isimlerini takip etmekte zorlansanız da insan biraz gayret edince alışıp takip edebiliyor. dediğim gibi son bölümde ölmüş ve öldükleri bilinen ana karakterlerin ortadan kaybolduğu anlatılmasa aslında güzel kitap. sanırım bu hata kitabın yemiş olduğu sansürden sonra eklenmiş bir bölüm
  • baştan aşağı betimlemeler, ayrıntılar, okunması ve akılda tutulması zor uzun rusça isimler, ince detaylı tariflemelerle anlatılan onlarca farklı mekan, geriye dönüşler, ileriye gidişler..
    gerçekten de akıl edilebilecek ve söylemeye hiç gerek olmayan bi ayrıntıyı bile
    "........ ...... .... olduğunu söylemeye hiç gerek yok" şeklinde uzun uzun açıklamış bulgakov. tüm bunlarla dolu zor okunan bi kitap olmasına rağmen 500 sayfanın son 10 sayfasını bikaç saate yaydım. bitsin istemedim. tarifi zor, garip bi tat bıraktı dimağımda ve "bende yeri ayrı"ların rafına yerleşti.
    kitapta o kadar çok fantastik öge var ki ister istemez romanın içine çekiliyor insan. zaten oldu bitti bi kitabı okurken onu yaşayanlardanım,margarita'yla fırçaya binip göklerde mi uçmadım, yahudiye valisi pontiuslu pilatus'la aya uzanan yolda mı yürümedim...şeytanın balosu'ndaki kraliçe margo'nun hemen yanıbaşından kafasını uzatmış ve sinsice bi merakla ortamdaki tüm ayrıntıları kafama kazıma halimi hemen şuracakta tasvir edebilirim size. misal margo'nun acıdığı frida'ya hılt oldum ben,hiç affedilesi ve acınası biri diildi. bebeğinin ağzına mendil tıkayıp gömen bi anneyle hiç işim olmaz! nası da kraliçeye yaranmaya çalışıyo. pis yalaka!
    neyse..
    son düzenlemesi genç kuşak bulgakov uzmanlarından yelena kolışeva tarafından tüm arşiv taranarak,tüm düzeltmeler ve el yazmaları da dahil edilerek yapılmış ve hepsi derlenerek yayınlanmış. bazı yerde düzeltmelerin bitmemişliği kendini çok hissettiriyor. bulgakov kanımca bu romanının içinde yaşıyordu çünkü yazılışı bu kadar uzun süren bi kitabın yazarı bile olsanız o binlerce detayı hatırlamanız ve kaldığınız yerden devam etmeniz mümkün değil. bulgakov'un ölüm döşeğinde bile bu romanın düzeltmelerine uğraşmasına şaşmamalı.

    ama sıkı roman nemelazım!
  • bunun bir de çizgi roman haline getirilmiş versiyonu vardı, kitabı okumak istemeyenler için. o da güzeldi, ben sevmiştim en azından. tavsiye.
  • (bkz: genç bir doktorun anıları) ve (bkz: morfin) gibi kısa romanlarındaki gerçekçi ve etkileyici üslubundan sonra "usta ile margarita"yı okumak farz olmuştu. okumak da kolay değil hani bu kitabı, sonuçta 573 sayfadan oluşan kallavi bir eser. yazarın eserine yazılan ön söz - can yayınları basımında olan - yazarı size tanıtmakla kalmıyor, kitapla ilgili de çarpıcı noktalara değinmiş oluyor ki okurken bu bakışı fark edebiliyorsunuz.

    yazarın bütün hayatına etki eden sovyetler birliği'nin sindirme politikası, kitapta üstü kapalı olarak veriliyor. devletin baskıcı politikasının yansıması olan entelektüel çevre, yazarlar ve yaratmış olduğu toplum şekli kıyasıya eleştiriliyor. tabii ki şeytanın gerçekliği kıran kurgusu ile. gerçi bu gerçekliği kırmadaki ustalık aslında büyünün gerçekten daha elle tutulur yanı olduğunu göstermiyor değil sovyetler birliği için. yazarın hayatının son dönemine doğru stalin'e yazmak zorunda kaldığı mektup bile, bırakın yazdığı romanı bu baskıcı politikanın önemli bir yazar üzerinde sebep olduğu şeyleri göstermeye yeter de artar bile.

    kitabın açılışındaki din üzerine olan tartışma ve bundan doğan olaylar silsilesi sonraki sayfalarda "mutlak iyi" ve "mutlak kötü" kavramlarının olmadığını gösteren şeytanı bizlere sunuyor ki yaptığı kötülüklerin nerede son bulacağını düşünürken, romanın çok başka yönlere gittiğini görmek yazarın kafasındaki sorgulamaların aslında ne kadar derin olduğunu gösteriyor.

    kitapta yer alan mutlaklık mevzusunun ise zaten romanın başında vermiş olduğu (bkz: faust) epigrafından bütün romana etki edeceğini hissediyoruz:
    "söyle kimsin sen?"
    "sonsuza dek kötülüğü isteyen, ama sonsuza dek iyilik yapan bu gücün parçasıyım."

    romanın açılışında sergilemiş olduğu tartışma yine sonlarda daha enfes bir bölümle perdesini bizlere kapatıyor. -spoiler olmasın detayları okuyunca göreceksiniz-
    bütün bu tartışmaların sadece kutsal dinler üzerine olan ilerlemelerle gitmediğini (bkz: manihaizm), (bkz: agnostisizm) , (bkz: ay kültü) ile de genişlediğini göreceksiniz.

    romanın içindeki fantastikliğin keskin yergiyle sunulan mizahı, sosyal hayatın her noktasına sirayet eden sindirme politikasını din de dahil olmak üzere bizlere yansıtıyor ve kitabın zorlu okunurluğunu hafifletiyor.

    kitapta birinci bölüme göre çok zayıf kalan ikinci bölümün ise; on iki yılda yazılan bir kitabın, yazarın hastalığı sebebiyle tekrar elden geçirilememesinden kaynaklandığını düşünmekteyim.
  • ergin altay çevirisi ile okudum ve bir şahane. bu kitabın çevrildiğini ama orijinale yine de yakın bir çeviri olduğunu hissettiren ve ek açıklamalarla bir sürü aklına gelmeyecek detayı okuyucuya öğreten bir çeviri. rusça türkçe eserlerde kesinlikle tercih edebilirsiniz ( hazal yalın çevirisini de merak ettim yukarıdaki yorumu görünce)

    maddiyat - erdem- iyilik - aşk - maneviyat konularını fantastik bir tarihsel kurgu ve mizahi bir dille aktarabilmiş bir başyapıt.

    içinde goethe'nin faust'u -dante'nin cehennemi- incil'den pontius platus'a - puşkin'e - bir çok müzisyenin ve yazarın eserine referanslar var

    ölüm döşeğindeyken eşine bu kitaptan kısımlar okutmuş

    yazar ve kitapla ilgili ek yorumum: #137305421

    --- spoiler ---
    *yazıldığı dönemden çok sonra kadınları esir alan botoks, estetik, güzellik, genç kalma hırsı konusunu "gençlik kremi" üzerinden nasıl güzel öngörmüşsün.

    *şeytan'ın gösterişsiz kıyafetleri, sade soruları, dürüst cevapları.. insanların şeytanca fikirlerini dile getirtmesi.. şeytanın içimizde olduğunu pat pat yüzümüze vuruşu

    *balo'da el öptürme ve insanları hoşbeş etme merasiminin ve herkese kendini önemli hissettirecek kadar ilgi göstermenin zorunluluk olması.. üst tabaka, sosyetik kesimin daha güzel bir özeti olabilir mi? cehennemden ünlü ölüleri davet etmek ve tabutla insanların gelmesinin tasviri ya sen nasıl bir hayalgücüyle yazdın ne muhteşem! sanki supernatural'ın eğlenceli bir bölümü

    *"karşılıksız para, bedava ve güzellik ile herkesi manipüle edebilirsin bunda bir sihir yok" temalı gösterisi..

    *"ne kadar geliştiğinizi görmek için moskova'ya geldim ama manevi bir gelişim maalesef göremedim".. insanlığın bir adım ileri gidemeyeceğine yönelik yazdığı bu karamsar öngörünün de gerçekleşmiş olması aşırı can sıkıcı.. şeytanla karşılaşan karakterlerin gördüğü rüyalar, anlattıkları ve aydınlanma süreçlerinin tasviri de muazzam

    *ayrıca otostopçu'nun galaksi rehberi'nde benzer bir giriş vardır "para ve insanların gelişmişlik seviyesi ile ilgili " konusunda, beni çok etkilemiş olan:

    galaksinin batı sarmal kolu’nun bir ucunda, haritası bile çıkarılmamış ücra bir köşesinde, gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır. bu güneşin yörüngesinde, tamamıyla önemsiz ve mavi-yeşil renkli, küçük bir gezegen döner. gezegenin maymun soyundan gelen canlıları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hala çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler. bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı: üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu.

    bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kâğıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kâğıt parçaları değildi. bu nedenle sorun varlığını sürdürdü; halkın çoğunun durumu kötüydü ve onların büyük bölümüyse sefildi, dijital kol saatleri olanlar bile.

    --- spoiler ---
  • matrix filminde kahin vazo için üzülme demişti. aynı sahne kitapta tasvir ediliyor.
    kitapta bu aksam toplantım var diyen karaktere yağ çoktan döküldü diyor şeytan. okurken anlam veremiyorsunuz ama olaylar ilerledikçe yağın dökülmesi mana buluyor.
    kitabın olay örgüsü çok güzel, isa'nın zamanı ustalıkla işlenmiş, entelektüel(!) camia net tarif edilmiş. siz okumuyorsunuz kitap kendini okutuyor. türk okuyucu için tek sıkıntı romanın çok fazla karakterinin olması olabilir. bir sürü rus ismin arasında kim kimdi diye geri dönüş yapmak zorunda kalıyorsunuz.
    eğer yeni basımı yapılacaksa karakterlerin tanımı başta yapılabilir, okuyucu için kolaylık olur.
hesabın var mı? giriş yap