7 entry daha
  • (bkz: genç bir doktorun anıları) ve (bkz: morfin) gibi kısa romanlarındaki gerçekçi ve etkileyici üslubundan sonra "usta ile margarita"yı okumak farz olmuştu. okumak da kolay değil hani bu kitabı, sonuçta 573 sayfadan oluşan kallavi bir eser. yazarın eserine yazılan ön söz - can yayınları basımında olan - yazarı size tanıtmakla kalmıyor, kitapla ilgili de çarpıcı noktalara değinmiş oluyor ki okurken bu bakışı fark edebiliyorsunuz.

    yazarın bütün hayatına etki eden sovyetler birliği'nin sindirme politikası, kitapta üstü kapalı olarak veriliyor. devletin baskıcı politikasının yansıması olan entelektüel çevre, yazarlar ve yaratmış olduğu toplum şekli kıyasıya eleştiriliyor. tabii ki şeytanın gerçekliği kıran kurgusu ile. gerçi bu gerçekliği kırmadaki ustalık aslında büyünün gerçekten daha elle tutulur yanı olduğunu göstermiyor değil sovyetler birliği için. yazarın hayatının son dönemine doğru stalin'e yazmak zorunda kaldığı mektup bile, bırakın yazdığı romanı bu baskıcı politikanın önemli bir yazar üzerinde sebep olduğu şeyleri göstermeye yeter de artar bile.

    kitabın açılışındaki din üzerine olan tartışma ve bundan doğan olaylar silsilesi sonraki sayfalarda "mutlak iyi" ve "mutlak kötü" kavramlarının olmadığını gösteren şeytanı bizlere sunuyor ki yaptığı kötülüklerin nerede son bulacağını düşünürken, romanın çok başka yönlere gittiğini görmek yazarın kafasındaki sorgulamaların aslında ne kadar derin olduğunu gösteriyor.

    kitapta yer alan mutlaklık mevzusunun ise zaten romanın başında vermiş olduğu (bkz: faust) epigrafından bütün romana etki edeceğini hissediyoruz:
    "söyle kimsin sen?"
    "sonsuza dek kötülüğü isteyen, ama sonsuza dek iyilik yapan bu gücün parçasıyım."

    romanın açılışında sergilemiş olduğu tartışma yine sonlarda daha enfes bir bölümle perdesini bizlere kapatıyor. -spoiler olmasın detayları okuyunca göreceksiniz-
    bütün bu tartışmaların sadece kutsal dinler üzerine olan ilerlemelerle gitmediğini (bkz: manihaizm), (bkz: agnostisizm) , (bkz: ay kültü) ile de genişlediğini göreceksiniz.

    romanın içindeki fantastikliğin keskin yergiyle sunulan mizahı, sosyal hayatın her noktasına sirayet eden sindirme politikasını din de dahil olmak üzere bizlere yansıtıyor ve kitabın zorlu okunurluğunu hafifletiyor.

    kitapta birinci bölüme göre çok zayıf kalan ikinci bölümün ise; on iki yılda yazılan bir kitabın, yazarın hastalığı sebebiyle tekrar elden geçirilememesinden kaynaklandığını düşünmekteyim.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap