• türlü hacli seferlerinden donmeye usenen bazi sovalyelerin rodos a yerlesmesi, ve kanuni sultan zamaninda gelen osmanli kalyonlarina tükürmeleri, leventlere pandik atmalari ile osmanliya rahatsizlik vermesi ile gerekli gorulmus fetihtir.. zira rodos büyükcene bir ada olmasina ragmen osmanlinin oyle kara parcasina o zamanlar ihtiyaci yoktu..

    velhasil 1522 ye kadar sen jan sovalyelerinin fatih sultana karsi dahi direnebilecek bir güc olmasi da bu adanin alinmasinin gecikmesini aciklar nitelikteydi.. hepsi bir sekilde yesil bereli olan sen jan sovalyeleri sahillere cikartma yapan osmanliya aman vermiyor kafalarina kafalarina vuruyorlardi..

    fekat yukarda da bahsettigim gibi bu rodoslu sovalyelerin, rodos etrafindaki ticaret yollarina ve bilhassa misir istanbul seferini yapan tcg kanuni gibi gemilere yaptiklari terbiyesizlikler kanuni sultan suleyman in canini sikar olmustu.. "tez rodos alina pls ltf tsk" seklindeki pusulasini kaptani deryaya gonderen kanuni sultan suleyman, goksudaki eglencelere giderken kaptani derya da bilmem kac parcalik devasa bir donanma ile ve neredeyse 10000 kisilik yeniceri ordusu ile rodos a gidiyordu..

    yolda bilhassa "genc osman dedigin bir kücük usak" adli sarkiyi calan mehteran ile birlikte 1522 yilinin 20 araliginda serince bir kis gününde ada ümmeti muhammed sancagi altina girdi..
  • kanuni'nin döneminde fethedildikten hemen sonra cem sultan'ın soyundan gelen lakin zamanla hristiyan olmuş olan torunlarının ve bilumum akrabalarının o gece yağlı iple darağacını boyladığı fetihtir aynı zamanda.
  • vikipedi'nin 23 bin olarak kaydettiği, hammer tarihinde verilen rakama göreyse 50000 (yazıyla elli bin) kayıp verdiğimiz fetih. dönemin en iyi askerlerinden olan hospitalier şövalyeleri ile muharebeye tutuşan türk ordusu'nun, ada üzerinde konumlanmış müstahkem mevkiyi ele geçirmesi 5 ay sürmüştür. aynı zorluklar diğer akdeniz adalarında da yaşanacaktır. kıbrıs'ta 50 bin kayıp verilecek, girit'in fethi tam 25 yıl sürecektir. (verilen kayıplar öyle bir boyuta ulaşmıştır ki, katırcıoğlu namlı celali liderini bile affedip kandiye cephesi'ne sürmüşler.) malta'da turgut reis başta olmak üzere nice şehitler vererek kuşatmadan vazgeçmek zorunda kalırız.

    ada fethi çok zordur sözün kısası. almanlar en güçlü zamanlarında afrika cephesi'ni sabote eden malta'ya hiç bulaşmamış, girit'in alınması için en elit birliklerini kullanıp (dağcı ve paraşütçü tümenleri) 10 bin kayıp vermişlerdir.

    osmanlı devleti'ne dönersek, rodos balkan savaşları sırasında italyanlara "geçici" olarak verilir, kıbrıs da 93 harbi sonrası ruslara karşı yanımızda durmayı vadeden ingilizlere... girit ise 1897'de yunanlara karşı kazandığımız harpten sonra batılı devletlerin katakullisi ile fiilen elimizden çıkar.
  • tarihçi joseph von hammer-purgstall'ın osmanlı imparatorluğu tarihi kitabında rodos kuşatması sonrası osmanlı imparatorluğu ile rodos şövalyeleri arasında yapılan dokuz maddelik anlaşma şu şekildedir.

    1. şövalyeler 10 gün içerisinde rodos ve oniki ada’yı tahliye edecekler,
    taşıyabildikleri her şeylerini beraberinde götürebileceklerdir.

    2. rodos’ta bulunan müslüman ve hıristiyan bütün esirler, türklere iade
    olunacaktır.

    3. rodos limanı 10 günlük tahliye müddeti içinde, yeniçeri ağası’nın
    kumandasında 4.000 yeniçeri tarafından işgal edilecek ve bunlar tahliyeye
    nezaret edeceklerdir.

    4. türk ordusu tahliyenin sonuna kadar kaleye 1 milden fazla
    yaklaşmayacaktır.

    5. antlaşmanın uygulanma süreci boyunca şövalyelerin grand- croix
    payesine haiz ileri gelen 25’i, tarikat dışında rodos şehrinin ileri
    gelenlerinden diğer 25 kişi ile beraber, türk ordugâhında esir olarak
    kalacaktır.

    6. halktan isteyenler şövalyeler ile beraber avrupa’ya gidebilecektir.

    7. türkler şehre girdikten sonra yağma yapmayacaklardır ve kimseyi esir
    almayacaklardır.

    8. halka 5 yıllık vergi muafiyeti getirilecektir.

    9. katolik mezhebine de, ortodoks mezhebi gibi hürriyet verilecektir.

    şahsi görüşüm 16. yüzyıl şartlarına göre yapılmış en hoşgörülü anlaşmadır. kazanan taraf kibrine yenilip şehri yağmalamamış, halkı esir almamış kaybeden taraf madem kaybediyoruz çoluk çocuk herkes savaşacak diyerek bütün halkı bir katliama itmemiş. her iki taraf da edebiyle savaşmış kaybeden taraf çekip gitmiş. bu antlaşmanın yapımında başta kanuni sultan süleyman ve büyük üstat philippe villiers de l'ısle-adam olmak üzere bütün emeği geçen herkese bir teşekkürü borç bilirim huzur içinde uyuyun. onurunuzla savaştınız.
  • 26 haziran 1522'de başlayıp yaklaşık 6 ay devam eden ve 22 aralık 1522'de son bulan ve türklerin kesin zaferiyle gerçekleştirilmiş olan bir fetihtir. kuşatma çok aşırı zor ve ağır şartlarda geçmiştir. türkler sayıca üstün olmalarına rağmen kaleyi savunan şövalyelere karşı çok kayıp vermişlerdir. ama elbette bunun sebepleri vardır. çünkü bu adayı almak kolay değildi. bilinen tek bir şey vardı ki, o da bu adayı almak en az istanbul'u almak kadar zordu. şimdi fetihle ilgili baştan sona birçok şeyi konuşacağız fakat öncesini, burayı savunan şövalyeleri ve adanın yapısına değinmemiz yani biraz geriye gitmemiz gerekiyor. çünkü rodos hem yapısıyla hem de geçmişiyle ilginç bir adadır.

    osmanlı devleti 1517 yılında mısır'ı da fethederek memlûk sultanlığı'nı da komple ilhak etmiş ve böylece mısır, suriye, hicaz, akdeniz'in güneyi, kuzeyi ve doğusu * türklerin kontrolüne girmişti. imparatorluk normal halinden iki kat daha büyümüş ve sınırları genişlemişti ama türkler bununla sınırlı kalmayacaktı. birçok olay daha sonra osmanlı devleti'ni akdeniz'deki donanma ve otorite üstünlüğü için yarışa çekecekti. haliyle rodos'un fethi de bu yarış için kritik bir öneme sahipti. bu yüzden hospitalier şövalyeleri ile çarpışıp bu adayı almak kaçınılmazdı ve çok sarsıntılı geçecekti.

    osmanlı'nın mısır'ı fethetmesi akdeniz bölgesinin durumunu değiştirince, avrupa'lı tüccarlar baharat yolundaki ayrıcalıklarını kaybetmişlerdi. aynı zamanda islâm dünyası, son abbasi halifesi üçüncü mütevekkil'in * yakalanıp halife ünvanını yavuz sultan selim'e teslim etmesiyle derinden etkilenmişti. bunun anlamı islâm aleminin yeni lideri osmanlı devleti demekti. bu durum osmanlı kaynaklarına göre safevî devleti'nin lideri şah ismail'i, yavuz sultan selim'e barış teklifi sunmaya zorlamış. lâkin günümüz iran kaynakları böyle bir barış teklifinin yapılmadığını iddia etmektedir. ama şu da bir gerçek ki, yavuz sultan selim mısır'ı aldıktan sonra dönüş yolunda doğu anadolu'ya büyük bir askeri garnizon bırakmış ama bu garnizon birlikler daha sonra istanbul'a dönmüşlerdir.

    bu arada türkler donanma kurmak ve bu donanmayı epey büyütmek istiyorlardı. bu sayede hem avrupa'lı deniz güçlerine karşı koyabileceklerdi hem de kıtada yeni topraklar kazanabileceklerdi. ispanya tam bu esnada kuzey afrika'ya sefer yapınca, türklerin ellerine fırsat geçti. cezayir emiri 1516 yılında oruç reis ve sonradan barbaros olarak bilinecek hayreddin paşa'yı ispanyollara karşı yardım etmeleri için davet etti. hayreddin paşa da 1518 yılında cezayir'i osmanlı eyaletine çevirdi. ispanya, her ne kadar birkaç sene daha türklerle savaşmaya devam etse de, türkler hem italya'ya hem de ispanya'ya saldırabilecek güce ulaşmışlardı artık ve böylelikle çok şiddetli savaşacaklardı.

    takvimler 1520 yılını gösteriyordu. yavuz sultan selim vefat etti ve onun yerine daha sonra batıda muhteşem süleyman doğuda kanunî sultan süleyman olarak anılacak olan oğlu süleyman başa geçti. arzusu avrupa'da yeni topraklar almak, devletin sınırlarını daha fazla genişletmek ve islâm sancağını götürebildiği en yüksek zirveye götürmekti. 1521'de macar krallığı'nın kriz ve kargaşa dönemine girmesiyle onlarla olan savaşı yeniden başlattı. ilk hedefi de tuna boyundaki en önemli kale belgrad kalesiydi ve hemen sefere çıkıp 25 haziran'da belgrad'ı kuşattı. kale az sayıda askeri garnizon birlik tarafından savunuluyordu. belgrad ağustos'un sonunda nihayet düştü ve tümüyle osmanlı topraklarına ilhak * oldu. böylece avrupa'nın kalbi osmanlı fetihlerine açık hale gelmişti.

    sultan süleyman bu sırada donanma hazırlıklarına da devam etmekteydi. akdenizdeki konumunu iyice güçlendirmek ve burada mutlak bir otorite sağlamak için rodos adasını şövalyelerin elinden alarak fethetmek istiyordu. bu rodos adasının sahipleri hospitalier şövalyeleri olarak da bilinen st john şövalyeleriydi. osmanlılar tarafından 100 yıldan fazla süredir diken üstünde ve baskı altında tutuluyorlardı. bu sebeple mesih paşa komutasında 1480 yılında düzenlenen fakat başarısızlıkla sonuçlanan bir saldırının hedefi olmuşlardı. şimdi daha geriye gidip hospitalier şövalyeleri olarak da bilinen st john şövalyelerini inceleyelim. çünkü st john şövalyelerini daha iyi anlayabilmek ve o zamandaki konumlarına bakmak için birkaç yüzyıl öncesine yani özlerine kadar gitmek gerekiyor.

    st john şövalyeleri, bir başka deyişle aziz john şövalyeleri italya'nın roma şehrinde kurulan roma katolik kilisesi ve askeri tarikatıydı. bu tarikat 1050 yılında kudüs'te kurulan, kutsal topraklarda yoksullara ve hasta hristiyan hacılara bakmak için amalfi hastanesiyle bağlantısı olan şövalyeler hastanesinde ortaya çıkmış ve 1. haçlı seferi sırasında kudüs'ün 1099 yılında ele geçirilmesinden sonra papa'nın kendi tüzüğüne dayalı katolik askeri birlik olmuşlar ama daha sonra düzenlenen 3. haçlı seferi sırasında akdeniz bölgesinde korkunç savaş makinesine dönüşmüşler. hristiyanlık hükmündeki akka'nın memlûkler tarafından fethedilmesiyle oradan çıkarıldılar ve 1310 yılı civarında dağılmakta olan bizans imparatorluğu'ndan rodos adasını alıp orayı yeni merkez üsleri haline getirdiler ve adanın egemenleri oldular. ta ki sultan süleyman 1522 yılına fethedene kadar.

    adanın st john şövalyeleri tarafından işgal edildiği yıllar rodos'un en gelişmiş dönemlerinden biri olarak kabul edilir. rodos adasında oldukları yıllarda adadaki neredeyse her şeyi kendilerine göre şekillendirdiler. görkemli sarayları, kaleleri, kiliseleri, hastaneleri ve duvarlarını özel tasarladılar. st john şövalyeleri askeri bir garnizon birlik bakımından çok güçlüydüler. onlarla karşılıklı olarak savaşmak o kadar da kolay değildi. çünkü yetiştirilmiş en eğitimli şövalyelerdi. tepeden tırnağa zırhla kaplıydılar. sahip oldukları kılıç ve kalkanları profesyonelce kullanıyorlardı. bir tane st john şövalyesinin üzerinde tam 60 kilo zırh olduğu söylenir. öyle ki, bazılarında bu zırh ağırlığının 100 kiloya kadar çıktığı dahi söylenir. kılıçlarının boyu yaklaşık 1.5 metre uzunluğundadır. resmedilen hallerine ilgili fotoğraf ve tasvirlerden bakabilirsiniz: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8.

    görüldüğü ve tasvir edildiği üzere vücutları içlik, deri, zincir, üstü zincirli deri eldiven, çelik dizlik, çelik bileklik, çelik maske, çelik zırh ve çelik kalkan olmak üzere komple baştan aşağı kaplayan zırh ünitesinden oluşuyordu. fiziken çok güçlü oldukları için bütün bu ağırlıklar üzerlerindeyken yorulmuyorlar ve saatlerce savaşabiliyorlardı. müthiş bir savaşma kabiliyetleri vardı. yani tam bir savaş makinesi şövalyelerdi. sadece 1 tanesini yıkabilmek için 10 kişi gerekiyordu. gerçekten de 1 tanesi neredeyse 10 askere bedeldi. rodos'un fethine baktığımızda bu bilgilerin doğru olduğunu anlıyoruz. çünkü kuşatmada onlar 7000 kişiyken, türklerin sayısı 200.000'e kadar çıkmıştır ve tam 6 ay boyunca direnmeyi başarabilmişlerdir. tabii kalenin en tahkimli kale olması durumu da var.

    şövalyeler 1309'dan 1522'ye kadar 213 yıl boyunca rodos'ta yaşadılar ama 1522 yılında kuşatmayı kaybedince bu adayı kanunî sultan süleyman'a teslim etmek zorunda kaldılar. 1530 yılından 1798 yılına kadar malta'da varlıklarını sürdürdüler. rodos adası günümüzde on iki ada'nın güneydoğu ucunda yunan adasıdır ve bu takım adalarının en büyüğüdür. 1522'de kanunî sultan süleyman tarafından osmanlı topraklarına katılmıştır. kaptanpaşa eyaletinin yönetim birimlerinden birisi olmuş, ardından cezayir-i bahr-i sefid * eyaletine dönüştürülünce bu vilayetin merkezi olmuştur.

    rodos'ta günümüzde şövalyeler sokağı * mevcuttur ve buradaki ortaçağ yolu rodos'un en önemli ve en beğenilen cazibeli merkezlerinden biridir. rehberli tur veya gezi için büyüleyici ve mutlaka ziyaret edilmesi gereken tarihi bir mekandır. doğu ve batısı korunaklı parkelerle döşemeli olan bu cadde, limanı rodos akropolü'ne bağlanan eski düz yola sahiptir. caddesi korunaklı parkeyle döşenmiştir. limanı rodos akropolü'ne bağlayan eski ve düz bir yol kullanır ve yaklaşık 600 metre uzunluğundadır. arkeoloji müzesi mevkinde olan şövalyeler hastanesi'nin önündeki meydandan başlar ve rodos kalesi'ne, bir başka deyişle rodos şövalyeleri büyük efendi sarayı'na gider. evet artık rodos adası ve şövalyelerle ilgili tanımı burada bırakıp şimdi fetih konusuna geçiş yapalım.

    st john şövalyeleri 1521 yılında akdeniz'de osmanlı ticaret gemilerinin kabusu korsanlar olarak nam saldılar. osmanlı kaynaklarını adeta kurutma noktasına getirdiler ve osmanlı'nın akdeniz'i kontrol etmesine ve mutlak bir otorite olmasına karşı engel teşkil ettiler. rodos adası zaten sultan süleyman döneminde osmanlı'nın güçlü ve büyük bir imparatorluğa dönüşmesinde epey önemli dönüm noktalarından biridir. sultan süleyman, rodos'u şövalyelerin elinden alarak istanbul-mısır arasındaki yolun güvenliğini sağlamak, şövalyelerin korsanlık faaliyetlerine son vermek, rodos'ta esir kalmış binlerce müslümanı kurtarmak, osmanlı'nın içişlerine sürekli müdahalelerde bulunan şövalyeleri bölgeden uzaklaştırmak ve fatih sultan mehmed dönemindeki rodos kuşatmasında alınan mutlak mağlubiyetin mahcubiyetini ortadan kaldırmak amacıyla rodos seferine çıkmıştır.

    sultan süleyman için ikinci sorun, rodos adası aynı zamanda kısmen osmanlı'nın hükmünde olan akdeniz'de tehlikeli bir hristiyanlık karakoluydu. rodos korsanları osmanlı'ya yeni ilhak edilmiş arap eyaletlerinden tahıl ve altın getiren ve kutsal şehirlere hacılar taşıyan çok sayıda gemiyi ele geçiriyorlardı ve bu gemileri yağmalıyorlardı. bu da sultan süleyman'ın prestijini ve mülklerini tehdit ediyordu. stratejik ve politik nedenler de sultan süleyman'ı orta avrupa'ya yönelmeden önce rodos'u etkisiz hale getirmeye zorladı. bir de şövalyeler tarafından köleleştirilen yahudi ve müslüman kadınların kurtarılması vardı. tabii hâl böyle olunca sultan süleyman'ın belgrad'ı fethettikten sonra rodos'u alıp st john şövalyelerini rodos'tan sürmek istemesi şaşırtıcı değildir.

    şehirdeki devasa kale hristiyanlık dünyasının en tahkimli ve en güçlü kalelerinden biriydi. paranın satın alabileceği en iyi italyan mühendisleri tarafından dizayn edilmişti. her tarafından kolayca savunulabilen ve pek çok bölgede çıkıntılı kalın taş duvarlardan üç tane halkayla korunan kaleydi ki, bu da kaleyi savunanların kaleye saldıranları pek çok açıdan taciz etmesini olanaklı kılıyordu. her savunmacının mazgallı siperlerde ayrı tabyaları vardı. kaleyi savunanlar da fransız, ingiliz, alman, auvergne'li, provence'lı, ispanyol ve portekiz'li st john şövalyeleriydi. böylesine bir kaleyi fethetmenin bedeli gerek malzeme gerekse de insan hayatı açısında epey pahalıydı lâkin kanunî sultan süleyman buna rağmen rodos'u fethetme kararının sonuna kadar arkasında duruyordu.

    şövalyelerin büyük üstadı philippe villiers de l'isle-adam, rodos'un yakın zamanda kuşatılacağını biliyordu. bu yüzden avrupa'lı liderlere rodos'u savunmaya yardım etmeleri için yalvarışlarını içeren mektuplar gönderdi fakat bunun hiçbir faydası olmadı. sadece kıbrıs'ta bulunan venedik garnizonun bir kısmı şövalyelere katıldı. yani gelen tek yardım buydu. 1522 yılının haziran ayında 400 gemilik güçlü osmanlı donanması harekata hazırdı. çoban mustafa paşa önderliğindeki güçlü donanma ana üssü gelibolu'dan buraya doğru harekete geçtiler ve akdeniz'e açılarak bölgeye intikal ettiler ve rodos adasını komple ablukaya alıp bütün dünya ile olan bağlantılarını kestiler.

    rodos seferi için 16 haziran 1522 pazartesi günü istanbul'dan ayrılarak üsküdar'a geçen kanunî sultan süleyman, oradan iznik, kütahya, denizli ve muğla üzerinden 41 günlük bir yolculuktan sonra marmaris'e ulaştı ve 43. gün 28 temmuz'da ordusuyla adaya vardı. 100.000 kişilik ordunun içinde işçiler, mühendisler, piyadeler ve sultan'ın elit yeniçeri birlikleri bulunuyordu. diğer tarafta philippe villiers de l'isle-adam tarafından komuta edilen savunmacılar yalnızca 6703 kişiydi ve yalnızca 703'ü st john şövalyesiyken geri kalanı venedik'li, adanın yerli latin ve yunan nüfusuydu.

    şimdi burada bir parantez açarak sayı konusuna açıklık getirmek gerekiyor. çünkü türklerin ve şövalyelerin sayısı kaynaklara göre farklılık gösteriyor ve bu konuyla ilgili tartışmalar söz konusu. avrupa'lı kaynaklar türklerin sayıca 180.000 ile 200.000 arasında olduğunu iddia ederken, bizim kaynaklarımız türklerin 100.000 kişi olduğunu iddia ediyor. osmanlı tarihi araştırmacısı tarihçi yazar amerika'lı stanford shaw da osmanlı imparatorluğu ve modern türkiye isimli kitabının 88. sayfasında st john şövalyelerinin 60.000 kişi olduğunu iddia ediyor. objektif bir bakış açısıyla şövalyelerin çok güçlü savunmacı olduklarını ve kuşatmanın 6 ay sürmesine bakarsak, avrupa'lı kaynakların vermiş olduğu rakamlara bir nebze doğru diyebiliriz lâkin elbette tercihe kalmıştır.

    çünkü kuşatma boyunca adaya sürekli sevkiyat ve askeri garnizon desteği devam ediyordu. st john şövalyelerinin 703 kişi olması pek gerçeği yansıtmayabilir fakat toplam 25 gün süren güns kuşatması'na baktığımızda habsburg ordusu 800 kişiyken, osmanlı ordusu tam 100.000 kişiden oluşuyor. yani şövalyelerin 703 kişiyken geri kalan savunmacılar fazla olabilir diyebiliriz. ama bir şey daha var ki, o da savunmacılar savunma yaparken kaleden dışarı çıkmamışlardır. topların dövmesiyle kale duvarlarında açılan gediklerden savaşmışlardır ve bu yüzden osmanlı ordusu hem çok kayıp vermiştir hem de gediklerden savunma yapan şövalyelerle çok fazla uğraşmıştır.

    bir başka konu, avrupa kaynaklarına göre güns kuşatması'nda türklerin 100.000 kişi olduğu iddia edilirken, bizim kaynaklarımız türklerin 140.000 kişi olduğunu iddia ediyor. şimdi bu noktadan bakınca rodos'un fethinde türklerin sayısının 200.000'e çıktığını pek tabii kabul edebiliriz. ama ne var ki, amerika'lı tarihçi stanford shaw'ın şövalyelerin 60.000 kişi olduğunu iddia etmesine inanıp inanmamak elbette tercihe kalmıştır deyip bu kısmı burada noktalayıp konudan devam edelim.

    osmanlı ordusu adaya vardığında şövalyeler kuşatmaya yeterince hazırlıklıydı. adadaki bütün buğdaylar hasat edilmiş ve depolanmış, böylelikle türklerin adada barınma imkanı bulmamaları garanti altına alınmıştı. devasa zincir şehir limanının ağzına gerilmiş ve şehre denizden girişleri de engellemişti. savaşı şehrin dışında karşılamaya hazırlanmışlardı ve her şey hazırdı. sultan süleyman'ın silah menzilinin dışına dikilen resmî çadırına teşrif etmesiyle kuşatma başladı.

    ağustos'un başlarında osmanlı topçuları kale duvarlarını bombalamaya başladılar. türkler askeri teknolojilerinin zirvesindeydiler ve güçlü toplarıyla taş duvarlarda gedikler açmak için büyük bombardımanlarda her şeyi kullanıyorlar, şehrin sakinlerini kaosa sürükleyip öldürmek için yangın çıkaran ateş toplarını kullanıyorlardı ama buna rağmen ustaca dizayn edilmiş hristiyan kalesinin surları sıkıca yerinde duruyordu. bombardıman boyunca osmanlı askerleri kazı yapıyor ve kendilerini koruyacak siper ağı oluşturup şehri saran odunlardan çitler inşaa ediyorlardı. kale savunmasını baltalamak için osmanlı generalleri lağımcılarını duvarların altını kazmaları ve buralara patlayıcı mayınlar koymaları için yönlendiriyordu. bu lağımcılar çoğunlukla hristiyandı. osmanlı devleti'nin balkan eyaletlerinden toplanmışlardı ve bu yaptıkları iş çok tehlikeliydi.

    bütün yolu santim santim katediyorlar, şehir duvarlarına doğru siperler kazıyorlar ve kendilerini odundan plakalar ve hayvan derileriyle koruyorlardı. yine de pek çok lağımcı savunmacıların tam isabetli silah atışlarıyla öldürülüyordu. pek çoğu şövalyelerin zekice kurduğu üzerine çanlar bağlı iki tahta direk arasına gerilmiş hayvan derisi bulunan sistem sayesinde havaya uçuruluyordu. toprak üzerindeki en küçük titreşim çanların çalmasına sebep oluyor ve bu sayede savunmacıları hemen altlarında mayınlar döşemeye çalışan lağımcılara karşı alarma geçiriyordu. savunmacılar türklerin 50 tünelini yerle bir etmeyi başardılar. ayrıca kalelerinin duvarlarına spiral şekilli delikler açmışlardı. böylece patlatılabilen mayınların yıkıcı etkisini azaltıp hasarı en aza indirmişlerdi.

    savunmacıların bütün çabalarına rağmen 4 eylül'de ingiliz tabyalarının altında iki osmanlı mayını patlatıldı. duvarın 11 metre uzunluğundaki kısmı göçtü ve altındaki hendeği doldurdu. gediğin açılmasıyla osmanlı piyadeleri kaleye hücuma geçtiler ve rodos'lu savunmacıları püskürtmeyi başardılar. zaferlerini kutlamak için mazgallara bayraklarını diktiler. ancak ingiliz şövalyelerinin ve büyük üstat philippe villiers de l'isle-adam'in karşı hücumuyla derhal geri püskürtüldüler.

    türkler iki kere daha açılan gediklere hücuma geçtiler ama ingiliz şövalyeler, alman kardeşlerinin de yardımıyla her seferinde yerlerini korudular. her iki taraf da bu çarpışmalarda ağır zayiatlar verdiler. öyle ki, sultan süleyman'ın baş silahtarının ayakları rodos topçusunun atışıyla havaya uçurulduğu, şövalyelerin de 3 büyük kumandanının öldürüldüğü söylenir. eylül'ün sonlarına doğru türklerin morali azalmaya başlamıştı. yine de o ayın 19'unda, osmanlı casusları sultan süleyman'ı ispanyol ve provence'lı tabyalarının sandıklarından daha az korunduğu ve herhangi bir iç duvar veya koruyucu hendek olmadığı yönünde bilgilendirdiler. bu yeni bilgiyle sultan süleyman kale duvarlarının bu kısmına topyekün hücum emrini verdi.

    sadrazam mustafa paşa saldırıyı kumanda edecekti. bombardıman şövalyeler için sürpriz oldu ve osmanlı kuvvetleri kalenin ispanyol tabyalarını aşmayı başardılar. elit yeniçerilerle şövalyeler arasında amansız bir mücadele başlamıştı. ispanyol tabyaları iki defa el değiştirdi ama türkler en sonunda duvarlardan yine sürüldüler. sultan süleyman bu başarısızlığa çok öfkelendi ve mustafa paşa'nın idam edilmesini emretti ama yüksek rütbeliler yalvarınca, bu kararından vazgeçti ve mustafa paşa mısır'a gönderildi. yerine de tecrübeli askeri mühendis ahmet paşa getirildi.

    iki taraf arasındaki savaş ekim ayı boyunca genellikle yerle bir olmuş ingiliz tabyalarında geçti. şövalyeler ve rodos'lu tebaaları, yeniçerileri uzakta tutmayı başardılar ancak her saldırı değerli hayatlara mâl oluyordu ve yitirilen savunmacıların yeri yenileriyle doldurulamıyordu. aralık ayında türkler de rodos'lu savunmacılar da doğrudan demoralize olmuşlardı. osmanlı ordusunun çok fazla kaybı vardı ve kampta hastalık kol geziyor, pek çok kişiyi canından ediyordu. bunun üzerine kanunî sultan süleyman şöyle demiştir;

    "kâfirin tedbiri bizi yolumuzdan çeviremez. rodos illâ alınacaktır. yiğitlik bu mudur? niçin gayret göstermezsiniz? rodos şiddetli topçu ateşi ve hücumlarımız karşısında hâlâ ayakta sallanıyor da neden bir türlü düşmüyor?"

    bu sırada şövalyeler ve rodos'lu savunmacıların sayısı epey azalmıştı ve ufukta herhangi bir yardım görünmüyordu. artık daha fazla dayanamayacaklarını biliyorlardı. 11 aralıkta iki taraf arasında barış görüşmelerine başlandı. sultan süleyman rodos halkına teslim olmaları halinde yiyecek ve korunma vaat ediyor fakat şehri bizzat kuvvet kullanarak zapt ederse ölüm ve kölelikle tehdit ediyordu. latin ve yunan vatandaşların sultan süleyman'ı kesin garanti vermesi için zorlaması nedeniyle görüşmeler rayından çıktı ve sultan süleyman adamlarına şehri bombalamaya devam etmelerini emretti.

    türkler 17 aralıkta bir kere daha ispanyol tabyalarının üzerine yürüdüler ve savunmacıları katlettiler. bu sefer tabyalar kalıcı olarak türklerin eline geçti. işte bu, şövalyeler için bir sondu. şehri savunacak kadar adamları kalmamıştı ve duvarlar aylarca süren bombardımanın ardından adeta moloz yığınına dönmüştü. dolayısıyla ayın 20'sinde barış antlaşması imzalandı ve koşullar yeterince dostaneydi. hayatta kalan şövalyelerin hayatları bağışlandı. sultan süleyman'ın gemileriyle girit'e götürüldüler. rodos halkına katliama uğramayacakları, ibadet özgürlüklerine karışılmayacağı ve osmanlı'ya vergi vermekten 5 yıl boyunca muaf olacakları sözü verildi.

    şövalyeler kaleden onurlarıyla davullarını çalarak görkemlice çıktılar. kıymetli müdafaalarının ardından kendilerine verilen gemilere bindiler ve adadan ayrıldılar. şartları gereği adayı terk etmek isteyen herkesin gitmesine izin verildi. şövalyeler silahlarını ve eşyalarını alabildiler. kalanlar da 5 yıl boyunca vergiden muaf tutuldular ve sultan süleyman'ın himayesinde başka yerlerde bulunan aynı din özgürlüğü koşulları verildi.

    fetih sonrası kayıplar konusundaki kaynaklarda belirsizlik ve tartışma söz konusudur. osmanlı kayıplarının 20.000–23.000 olduğu iddia edilirken, yabancı kaynaklarda kayıpların 20.000–60.000 arası olduğu iddia edilmektedir. ama avrupalılar da kayıp sayısının 114.000 olduğunu iddia etmektedir. şövalyelerin kayıplarıysa 5020'dir. 2 ocak 1523 günü adadan ayrılarak marmaris'e geçen sultan süleyman; marmaris, ula, muğla, saz, alaşehir, akhisar, susığırlık, subaş, balabanlı, umurbey ve dil üzerinden 19 menzillik güzergâhı 26 günde almış ve 29 ocak 1523 günü istanbul'a dönmüştür. sultan'ın bizzat katıldığı rodos'un fethiyle sonuçlanan sefer tam 233 gün sürmüştür.

    rodos fethinin sonucunda osmanlı imparatorluğu doğu akdeniz'i bütünüyle kontrolü altına almış ve burada mutlak otoritesini kurmuştur. ancak türkler, st john şövalyeleriyle savaş meydanında yeniden yüzleşeceklerdir. kanunî sultan süleyman, işte şimdi avrupa'nın kalbine yürüyecek ve habsburg ordularına karşı meydanlarda ve kalelerde çok ama çok şiddetli bir şekilde kapışacaktı. türklerin yaklaşık 150 sene kalacağı macaristan'ın seferi ve meşhur mohaç savaşı da çok yakındı.

    faydanılan çeşitli kaynaklar:
    peçevi tarihi
    the knights of rhodes. 1309 ad - 1522 ad
    street of the knights in old town, rhodos
    the knights' grand master palace
    (early) knights hospitaller: 10 things you should know
    siege of rhodes 1522 - ottoman wars documentary
    siege of rhodes (1522) *
    rodos kalesi *
    rodos'un fetih günlüğü kanuni sultan süleyman'ın rodos seferi rûznâmesi
    history of the ottoman empire and modern turkey: volume 1, empire of the gazis: the rise and decline of the ottoman empire 1280-1808 *
    talk:siege of rhodes (1522) *
  • yukarıda fetihle ilgili gercekten güzel bir açıklama var. yaklaşık 40 bin asker şehit olmuş bu adayı fethetmek için. peki bizim elimizden alınırken hiç mi vicdanı sızlamadı devleti yönetenlerin. bu adalar neden yunanistana bırakıldi? neden ikinci dünya savaşı sonunda mücadele edilmedi de bedavadan yunanistana verildi. kendine milli şef dedirten ismetten bunun hesabı neden sorulmadı? varsa bunların cevabını bilen yeşillendirsin.
  • zamanı için gerekli olan, çok şehit verdiğimiz fetih.

    ayrıca mısır'ın, arabistan'ın, balkanlar'ın elden çıkışının hesabını neden ismet paşa'dan hemde 2. dünya savaşı sonrası sormadığımız fetih (ne dedim lan ben).
  • 2057 yılında gerçekleşecektir. at fava bekle.
hesabın var mı? giriş yap