• gi diet bir sürü kitap var. atkins karbonhidrat’i yasakliyor ancak bunu sadece limit yapiyor ve hangi yemeklerin hangisini istediğin kadar yiyebilirsin, hangilierini limit koymak gerektiğini kategorize ediyor. gi = glycemic index – besimdeki şekerler ve başka karbonhidratların ne kadar hızlı sisteminizi girdiğine göre limit koyulur.
  • glisemik indeksi düşük besinlerin tüketilmesi ile yapılan dyet. bu diyetle hem bağışıklık sistemi korunuyor hem de kilo bir forma sokuluyor.
  • kana hızlı karışan besinler sanılanın aksine ,açlığı bastırmak şöyle dursun daha fazla açlık hissi yaratırlar. glisemik endeks bu basit mekanızmaya dikkat edilerek beslenme üzerine kurulu bir sistemdir. fazla kiloların hızlı atılımı amaçlı olmanın çok ötesinde bir yaşam pratiği olarak algılanmalıdır. çünkü bir süre içinde belli kiloyu vererek bu işi bitiririm diyenlere göre değildir. ötesinde ise belli süre içinde uygulanması bile beslenme sisteminde ve dahası yaşam biçiminde köklü değişiklik gerektirir. salona gidip iki kürek çekerim, sabahları düzgün beslenir öğlen yemeğinde döner yer, akşama iki duble atar hafta sonları da arkadaşlarla rakı balığa giderim diyenler için değildir. böyle yaşayan bir sosyal çevre içerisinde mahsur kalmış olanların glisemik indeks diyetiyle birlikte o çok sevdikleri içkili masaları da terketmeleri elzem görünmektedir. "ben kendi halime salatama ve bir de balığıma takılırım, siz yaş üzüm rakınızın keyfini çıkarın" diyebilen babayiğitlerden değilse tabii.

    kavramları doğru oturtmak adına önce glisemik indeks (glycemic index) ve glisemik yük (glycemic load) kavramları arasındaki farka işaret etmekte fayda vardır. her iki parametre arasındaki fark şudur. gilsemik indeksi düşük besinler her zaman düşük glisemik yük barındırırlar. ancak öte yandan glisemik indeksi yüksek olmasına rağmen o karbonhidrattan içerdiği miktarın az oluşuna bağlı olarak kimi besinlerin yüksek indeks değerine rağmen düşük yükte bulunması mümkündür. buna en uygun örnek karpuz olabilir. barındırdığı şekerin kana karışma hızı hayli yüksek olsa da içeriğinde bu şekerden pek az barındırdığından karpuz düşük glisemik yük barındıran besinlerdendir.

    nispeten daha yeni olan glisemik yük kavramı, sağlıklı beslenme açısından menülerin seçiminde esas alınması gereken ana parametre olarak önerilmektedir.

    açıklayalım:

    yarım ekmeğe sandwich!i yutuyorsunuz.
    kan şekeri ilk yarım saat içinde ani yükseliyor. pankreas devreye giriyor
    insülin salgısıyla kan şekeri aynı hızla düşürüyor. yarım saatın sonunda hipoglisemiye giriyorsunuz. rakı balıktan sonra helvaya saldırmanız bundan
    küresel fastfoodçuların ekmeklerinin yedikçe acıkan nesiller yaratması da...

    burada kural basitleşiyor:
    nişastalı besinler kan şekerinin arttığı hızla düşmesine sebep oluyorlar. kan şekeri düşünce ani ve eskisinden de güçlü bir açlık hissi oluşuyor.

    oysa glisemik yükü düşük tam tahıllar ,sebze meyve , beyaz et ve bitkisel yağlar
    öğünü takip eden uzun bir tokluk dönemi yaratıyor, kan şekerinde ne kadar az salınım olursa o kadar az acıkma hissi oluşuyor. böylece öğün araları uzuyor.
    hele bir de araya takviye koyarsanız daha düşük kaloriyle daha uzun tok kalmak mümkün.

    baştan alırsak kontrol altında tutmak gereken iki parametre mevcut

    1) günlük kalori alımı:
    ihtiyacın dikkatle hesaplanması ve buna göre besin alınması, alınan besinlerin de tek tür gıdaya yığılmamasına özen gösterilmesi.

    basit bir hesapla: masabaşı işi yapan ve spor yapmayan birinin günlük ihtiyacı ağırlığının 26 aktif yaşayan birin ise 40 katıdır. kilo verecekseniz de hesap belli, 800 kalori 100 gram eder. buna göre, günde 100 gram yakabilmek için 400 kalorilik bir besin eksiltmesi ve aynı miktarda enerji harcatacak ve yarım saat 140 nabızla sürekli herhangi bir faaliyet yeterlidir
    400 kalorilik bir eksilme beş dilim ekmek demektir. ekmek? (tabii biz ekmek yemenizi hiç önermiyoruz). beyaz undan mamul bildiğimiz ekmeğin glisemik endeksi 87'dir. bu elmada 40 balda ise 60'dır. varın siz düşünün
    http://www.mendosa.com/gilists.htm

    2) haliyle şuraya geldik. glisemik yükü fazla besinleri hayatınızdan tamamen çıkarın
    bunların hatırı sayılır kısmı zaten kalori yönünden de zengin
    sayalım:

    1) beyaz unlu mamuller

    2) şeker ve tatlılar

    4) hazır paketlenmiş gıdalar, biskuvi, patates cipsi

    6) nişastalı besinler

    bunların yerine ikame edilecek 4 ana gurup besin sayalım:

    beyaz et

    tam tahıllar

    sebze meyva

    ve bitkisel yağlar (ama rafine ve margarin değil. rafine yağlar ve margarin tam olarak tamamen unutmanız gereken en riskli besin gurubu)

    ayçiçek mısırözü gibi rafine yağlar? aslında onların glisemik yükle ilgisi yok. o ayrı bir konu. margarin ve rafine yağlar kan şekeriyle ilgili değilller. onlar damar sağlığı açısından öneml collesterol bakımından zengin gıdalar doymuş yağ asitleri hayvansal gıdalardan bile fazla. rafine edilmiş yağlardan vazgeçin ama hayvansal gıdalardan deği. hayvansal gıdaların tüketilmeleri de lazım. ote yandan collesterol aslında faydalı bir besin içeriği ama asgari düzeyde. aynı anlamda (bkz: willett diyeti)

    bu arada diyetinizde alkol'ün yeri de çok önemli. alkol alındığında bir nevi zehir olarak karaciğerde işlem görürken, karaciğerden vücudun gereksinmesi olduğu zaman salınan glikoz salınamadığından, bunun sonucunda kan şekeri düşer. hatta bu reaksiyon, içki içildikten 36 saat sonra bile görülebilir. bundan dolayı içki alınırken tok karnına içmek önemlidir. alkol kana şeker olarak karışan bir kimyasal değildir. moleküler açıdan daha çok yağlara benzer. bu nedenle biranın bile glisemik yükü sıfırdır. http://nutritiondata.self.com/…cts/beverages/3827/2
    o zaman su içer gibi içerim derseniz yine yanılırsınız. çünkü kalorisi yüksektir. ama daha tehlikelisi alkol alımı esnasında karaciğer işi gücü bırakıp vücuda giren zehri nötralize etmeye çalışacağından "hipoglisemik" etki yaşarsınız. kan şekeriniz genel kanının aksine düşer. yine yemeğe sarılırsınız.

    bizim derdimiz sistemi eleştirmek deği başka bir argümanın konusu
    o tartışmayı başka yerde yapmıştık. girmeden dipnot veriyorum

    (bkz: neolitik/@andrew)

    (bkz: vejetaryenlik/@andrew)

    afiyet olsun

    not: yukarıda yazılanlar tamamen pratik anlamda sağlıklı yaşam kavramı üzerine yapılmış iyi niyetli bir paylaşım isteği üzerine kaleme alınmış ve tamamen kulaktan dolma olup fikri alan tarafında bilimsel kaynaklarla teyid edilmesi gerekmektedir. buraya bir de kaynak not edelim:
    harvard üniversitesi halk sağlığı okulu'ndan dr. walter willett'in yeni piramidini gösteren bu link
    eskilerden en büyük farkı, rafine tahıl ürünlerini de tavan arasına atması olan, ayrıca yağların eşit olmadığı, faydalılarından, şişmanlatmayacak kadarının yenmesi gerektiği tavsiyesiyle fark yaratan glisemik indeks bazlı yeni beslenme rejimine vurgu yapıyor.

    http://www.drpozitif.com/…iyet/diyet-piramitler.htm

    diğer faydalı kaynaklar:
    http://www.glycemicindex.com/
    http://www.healthyweightforum.org/…/glycemic-index/
    http://www.mendosa.com/
    http://www.diabetesnet.com/…diet/glycemic_index.php
    http://www.glycemic.com/
    http://www.southbeach-diet-plan.com/…cfoodchart.htm
    http://www.vegan.org.nz/hep.php

    edit:
    @venustengeldim'e dikkati ve uyarısı için teşekkürler. günlük kalori ihtiyacı için düzeltme yapıldı

    https://www.livestrong.com/…per-kilogram-of-weight/
  • ingilizce öğretmenimden duyduğum diyet.
    doktor olan abim konu detaylı araştırmış ve tıbben tamamen doğru bulmuş ve yaşam tarzı olarak benimsemiştir.
    ayrıca bu diyete ek olarak süt ve süt ürünlerini de tüketmemek gerekiyormuş. amerikalı öğretmenin konu hakkında verdiği örnek şöyle;
    -şimdi bir inek doğuruyor ve bu yavru sadece süt içerek kısa bir sürede 50 kg alabiliyor yani süt bu kadar kuvvetli bir besin.
    -peki, biz insan olmamıza rağmen neden dana gibi besleniyoruz? biz inek yavrusu değiliz değil mi?
    ayrıca kendisi bu diyeti uyguladığı 4 yıl boyunca soğuk algınlığı dahil hiç hasta olmadığını ve ileride de tansiyon, şeker hastası olmayacağını hatta kanser riskini de minimuma indirdiğini iddia etmiştir.
  • diyetin temel konusu şeker tüketimidir. hesaplamalara göre (rakamları atıyorum ama oranlar böyle yaklaşık) günümüzde yaşayan herhangi birisinin şeker tüketimi, 1950 yılında yaşayan birine göre 4, 1900 yılında yaşayan birisine göre 20 kat daha fazla. 1500 yılında yaşayan birisine göre ise 50 kat fark var.
    insan vücudu teorik olarak bu kadar şekerle başedebilecek durumda değil. 250-300 yıllık bir dönemde gerekli evrimi de geçiremez. bu kadar şeker yükü insan organizmasına obezite gibi zararlar veriyor.
    şeker tüketimini azaltrak bu zararları minimize etmek mümkün.
  • son derece kullanışlı bir iphone/ipad uygulaması da mevcut.

    http://itunes.apple.com/…82414841?mt=8&ign-mpt=uo=2
  • yeni öğrendiğim kavramlar eşliğinde düşünülmesi zorunlu hale gelmiş diyet türü:
    bunlar insülin kadar önemli iki hormon:
    birincisi glukagon ki basit önerisi sık ve az yemenin şeker dengesine olumsuz katkı yaptığı. dolayısı ile karaciğerde depolanan şekerin yağa dönüşmemesi için iki öğün arasında mutlaka 4 saat bulunması ve arada geçen sürede hiç ama hiç bir şey yenmemesi. neden derseniz:
    http://www.yptparis.com/…e-eating-little-and-often/

    ikincisi leptin ve uyku ve kilo ilişkisi. basit önerisi akşam yemeğini en geç 8'de yemek ve sonrasında en geç 12'de yatıp en az 7 saat uyumak. böyle uykuda kilo vermek.
    neden derseniz:
    http://www.webmd.com/…es/lose-weight-while-sleeping
    http://arbl.cvmbs.colostate.edu/…weight/leptin.html
  • hakkinda ne sozlukte, ne de bir diger kutsal bilgi kaynagi olan kadinlar kulubu'nde fazla bir sey yazilmamis olan diyet. hayirdir, her bu diyeti uygulayan mefta mi oluyor?
hesabın var mı? giriş yap