86 entry daha
  • 1915 senesinde gerçekleşmiş olanını ve barındırdığı bir asırlık ihtilafları bir kenara bırakacak olursak, tarihte bilinen ilk kaydı m.s. 578 ilâ 590 seneleri arasında olan ve dönemin doğu roma imparatorları tiberius constantinus ve mavrikios tarafından kasabalar, hatta şehirler dolusu ermeni'nin evlerinden alıkonularak imparatorluk içerisinde belirli bölgelere aktarılmasıyla sonuçlandığını bildiğimiz hadise.

    peki doğu roma imparatorluğu'nun görece güçlü olduğu zamanlarda tahta çıkmış iki imparator neden böyle birer karara imza atmış diye soracak olursanız, bölgede bulunan ermeniler ile ilgili biraz tarih okuması yapmak gerektiğini söyleyebilirim.

    romalılar ve persler, devlet mekanizmaları ya da hanedan adları değişse de aşağı yukarı yedi asra yakın bir süre birbiriyle savaşmıştır. bunu söylerken tabii ki 700 sene boyunca birbiriyle aralıksız bir biçimde gırtlak gırtlağa girmiş iki imparatorluktan bahsettiğimizi söylemek doğru olmayacaktır. lâkin; marcus crassus'un biraz şöhret kaygısı biraz da en az siyasî ortakları julius caesar ve magnus pompey kadar üst düzey bir general olduğunu ispatlama takıntısı nedenleriyle çıktığı ve harran ovası'nın yaz sıcağında gerçekleşen carrhae savaşı'nda acı bir şekilde sona eren parthia seferiyle başlayan roma-pers mücadelesi sırasıyla roma imparatorluğu ile partlar, roma imparatorluğu ile sasani imparatorluğu ve en nihayetinde de doğu roma imparatorluğu ile sasaniler arasında süregelen bir dizi savaşa ve her iki uygarlığın da birbirine sürekli diş bileyen bir hal almasına yol açmıştır.

    tarihin yanına biraz da coğrafya eklediğimiz takdirde ise ingilizce kaynaklarda sıklıkla lesser armenia ve greater armenia adlarıyla gördüğümüz ve kabaca samsun'un* doğusundan malatya'ya* kadar bir çizgi çektiğimizde bu sınırın doğusunda kalıp aşağı yukarı günümüzdeki azerbaycan sınırına dek uzanan bölgeye antik dönemlerde ermenistan denildiğini söyleyebiliriz. romalıların armenia minor dediği "küçük ermenistan", kabaca karadeniz kıyısından fırat nehri'nin doğduğu bölgeye kadar olan kısmı kapsarken armenia maior olarak belirttikleri "büyük ermenistan" coğrafyası ise kabaca günümüzde doğu anadolu bölgemizin tamamı, günümüzdeki ermenistan devleti'nin sınırları ve van gölü'nden urmiye gölü'ne dek uzanan dağlık bölgeyi kapsamaktaydı.

    söz konusu coğrafyanın, britannia'dan* mezopotamya'ya kadar yayılmış bir imparatorluk olan roma ile günümüzde afganistan'ın neredeyse tamamı ve pakistan'ın bir kısmını da içine alacak şekilde çizilmiş doğu sınırından mezopotamya'ya kadar uzanan ve kalbi iran'ın batısında bulunan persler arasında kilit bir rol oynadığını dile getirmek yanlış olmayacaktır. ermeni krallığı, m.ö. 3'üncü asrın ortalarından itibaren bağımsız bir şekilde var olmuş olsa da bölgede bilhassa romalılar ile persler arasında deyim yerindeyse siyasî bir pinpon topuna dönmesi de uzun sürmemiştir. her iki süper güç de birbiri üzerine gerçekleştirdiği seferleri sıklıkla iki rota üzerinden icra etmeyi tercih etmiştir. bunların ilki ve daha yaygın olanı fırat ve dicle'nin arası ve civarı olarak ifade edebileceğimiz, her iki yönde de bir hayli süratli bir ilerleme vaat eden ve aralarında partlar ve sasaniler'in başkentliğini de yapacak olan ktesifon*, nisibis* ve antakya gibi büyük şehirlerin de bulunduğu güney rotasıdır. bu rotanın en mühim avantajı, barındırdığı metropoller nedeniyle işgal için olmasa da yağma için rakibini hazırlıksız yakalayacak olan imparatorluğa büyük bir maddi getiri sağlaması olsa da senenin ortalama olarak 6-7 ayı boyunca aşırı sıcak nedeniyle sefere uygun olmaması da en kayda değer dezavantajı olarak karşımıza çıkmaktadır.

    ikinci rota ise ilk kez marcus antonius tarafından denenmiş olan ve daha çok romalılar'ın tercih ettiği, doğrudan yukarıda tarif ettiğimiz armenia maior olarak belirtilen kısmından geçmek suretiyle tabir-i caizse dağlardan geçmek suretiyle iran platosuna kuzey batı yönünde girmeyi amaçlayan rotadır. bu rota, aşırı dağlık bir bölgeden geçmeyi içermesi nedeniyle kış aylarında kesinlikle tercih edilmesi sağlıklı olmayan, bahar ve yaz dönemlerinde ise bölgenin topografyası gereği çok ciddi lojistik problemler yaratabilmesi dolayısıyla ancak çok üst düzey generaller tarafından aşılabilen bir özellikte olagelmiştir. her ne kadar persler neredeyse hiç, romalılar ise çok nadiren bu rotayı tercih etmişlerse de bu yolun üzerinde bulunan ermeni krallığı, her iki devlet için da asırlar boyunca hayati önemde bir tampon devlet işlevi görmüştür.

    artaşat, van, tigranokerta ve ani gibi önemli şehirleri bulunan ermeni krallığı'nın politik olarak iki süper güç arasında bir tampon işlevi gördüğü zamanlara tekabül eden m.s. 2'nci ilâ 6'ncı asırlar arasında tahtında, neredeyse istisnasız bir şekilde ya roma ya da persler tarafından atanmış bir kralın oturduğunu söyleyebiliriz. her iki devlet arasında son savaşı kim kazanmışsa, genellikle onun borusu ötegelmiş ve onun atadığı krallar da bu tampon krallığı idare etmiştir.

    zamanla ermeniler'in hem roma hem de pers devlet ve ordu yapıları içerisinde görevler almaya başladıkları da bir diğer gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. bilhassa üçüncü yüzyıl krizi olarak da bilinen ve m.s. 235 ilâ 284 seneleri arasında roma imparatorluğu'nun marcus julius philippus, gallienus ve lucius domitius aurelianus* haricinde muazzam bir başsızlık ve istikrarsızlık yaşadığı dönemde imparatorluğun doğu sınırlarından başta ermeniler ve araplar olmak kaydıyla pek çok muhtelif ulus mensubu göçmenin antakya, kaisareia* ve iskenderiye gibi merkezlere akın akın göç ettiklerini belirtebiliriz. m.s. 4'üncü asrın sonlarında imparatorluğun tuna nehri üzerinden ve m.s. 5'inci asırda da ren nehri üzerinden yaşadığı travmatik göçler kadar yoğun bir nüfustan bahsetmiyor olsak da ermeniler özelinde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki m.s. 4'üncü asrın ilk yarısı itibariyle anadolu, suriye ve mısır yörelerinde kuvvetle muhtemel ermeni krallığı'nın nüfusu kadar ya da daha fazla sayıda ermeni imparatorluk sınırları içerisinde bulunmaktadır.

    ermeniler'in bu dönemlerde sasani ordularında görev almış ve sasani imparatorluğu'nun resmi dini olan zerdüştlük* inancına mensup olan pek çok komutanı da olduğunu ve roma imparatorluğu kadar olmasa da sasani topraklarında da kendilerine yeni hayatlar kurduklarını dile getirebiliriz.

    kesin olmayan bir iddiaya göre m.s. 423 ilâ 425 seneleri arasında batı roma imparatoru olarak ravenna'da hüküm sürmüş olan, dönemin doğu roma imparatoru 2. theodosius tarafından resmî olarak tanınmadığı için kendi askerleri tarafından başı kesilip vücudu parçalara ayrılarak korkunç bir şekilde katledilmiş olan imparator joannes ermeni asıllı olabilir. yine de bu kesin bir bilgi değildir ve dönemin kaynaklarının yetersizliğini de göz önüne sermektedir.

    m.s. 476 senesinde odoaker, romulus augustulus'un tahtına el koyarak batı roma imparatorluğu'na resmî olarak son verdikten sonra doğu roma imparatorluğu'nun bilhassa askerî hizmet için insan gücü anlamında kabaca trakya, ilirya ve anadolu'ya mecbur kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. hatta m.s. 457 ile 582 arasında taç giymiş olan neredeyse tüm imparatorlar trakya kökenlidir. flavius valerius leo'dan i. justinianus'a, tiberius constantinus'tan anastasios'a aşağı yukarı yüz yirmi beş sene imparatorluk bu yörelerden yetişmiş imparatorlara ev sahipliği yapmış olup bu dönemin yegâne istisnası da toroslar'ın kuzey eteklerine tekabül eden isauria kökenli flavius zenon'dur.

    dönemin doğu roma ordusunda ise işler biraz daha farklı ilerlemektedir. sayıları zaman içerisinde azalsa da aspar, mundus ve sittas gibi got kökenli generallerin yanı sıra trakya ve anadolu kökenli generaller de orduda kayda değer roller üstlenmişlerdir. bunların en meşhurunun efsane komutan, italya ve kartaca fatihi flavius belisarius olduğunu dile getirmek yanlış olmayacaktır.

    öte yandan, m.s. altıncı asırda imparatorluğa hizmet eden çok sayıda ermeni de ön plana çıkmaya başlamıştır. bunların en meşhuru da lawrence fauber'in "narses: gotlara inen balyoz" ismiyle hayatını kitaplaştırdığı ve kendisine san vitale'deki meşhur ikonada imparator justinianus, imperatoriçe theodora ve belisarius'un yanında yer bulabilecek kadar nüfuz sahibi narses'tir.

    neredeyse yirmi sene süren ve doğru düzgün bir sonuca da bağlanmayan kolhis savaşı'nın ardından sasaniler'in sınırları içerisinde kalan ermeniler'i zorla zerdüştlük inancını benimsemeye zorlaması ve entry'nin en sonunda bırakacağım link ile ayrıntılı bir analizini bulabileceğiniz kolhis savaşı ile birlikte bilhassa doğu karadeniz civarlarında yaşayan ermeniler'in evlerinin, işlerinin ve genel anlamda hayatlarının alt üst olması gibi sebeplerle m.s. 571 senesinde aralarında mamikonyan ve arakelyan gibi nüfuzlu ermeni ailelerinin de bulunduğu bazı ermeni aristokratların konstantinopolis'e iltica ettiği bilinmektedir. bu mültecilerin lideri konumunda bulunan vardan mamikonyan, uzun seneler doğu roma ordusuna hizmet ederek imparator mavrikios döneminde kıymetli görevler üstlenmişken, diğer ailelerin büyük ölçüde pergamon* ve adramytteion* taraflarına yerleştirildiklerini belirtmek gerekiyor. hatta, yirmi yıllık anarşi dönemi olarak bilinen m.s. 695 ilâ 717 seneleri arasında bir dönem tahta çıkmış olan philippikos bardanes, isminden de anlaşılacağı üzere ermeni kökenlidir ve tarihçi peter haranis'e göre kuvvetle muhtemel bu bahsettiğim iltica hadisesi sonrasında adramytteion taraflarına yerleştirilmiş bir ailenin mensubudur. burada ufak bir ara vererek şunu ekleyeyim; bilhassa m.s. sekizinci asır ve sonrasında imparatorlukta önemli görevlere yükselen ermeni kökenli siyasetçi ya da askerlerin isimleri genellikle transliterasyona uğrayarak yunanca ifade edilir hale gelmiştir. bu cihetle, imparatorlukta kayda değer görevler icra etmiş mezizius*, artabasdus* ve isminde bardanes** geçen tüm karakterlerin ermeni kökenli olduklarını ifade etmekte bir beis görmemekteyim.

    imparatorluğun içerisinde bulunan ermeniler hakkında tarihsel bir perspektif sağlamayı başardıysam, şimdi de söz konusu tehcirin neden icra edildiğine eğilmek isterim. m.s. 576 senesinde sasani şahanşah'ı ii. hüsrev, kolhis savaşı sonrası imza edilen barışı hiçe sayarak bir anda melitene*, sebaste* ve theodosiopolis* gibi doğu roma kentlerine seferler düzenlemiş ve bu esnada imparatorluğun kuzey italya'da lombardlar ile çatışmakta olmasından ötürü bölgeye yeterli ihtimamı gösteremeyen tiberius constantinus, bu kentlerin bir süreliğine düşmesine engel olamamıştır. sasaniler ile apar topar bir ateşkes imzalayan ve pers diyârına kilolarca altın göndererek durumu toparlayabilen tiberius, henüz imparator olmadığından ve aklî dengesini yitirmiş olan imparator ii. justinus'un yerine koskoca imparatorluğu idare etmek durumunda kaldığından belirli kararları kesin olarak alamamaktaydı. ne var ki 578 senesinde kesin olarak tahta çıktığında neredeyse ilk yaptığı işin doğuda bulunan ve belki de sasaniler ile işbirliği içinde olabileceklerini düşündüğü yaklaşık 10 bin ermeni'nin melitene, arabissus* ve sebaste gibi asırlardır yaşadıkları kentlerden toplu bir şekilde koparılarak imparatorluğun sosyal, dinsel ve kültürel açıdan en izole bölgelerinden birisi olan kıbrıs'a zorunlu göçlerini organize etmiş olması da pek tesadüf gibi görünmemektedir.

    tarihte bilinen ilk ermeni tehciri m.s. 578 senesine tarihlenen bu zorunlu göç olsa da m.s. 582 senesinde tahta çıkan ve doğu roma imparatorluğu'nun en meşhur asker-imparatorlarından olan mavrikios döneminde bu tehcirden çok daha uzun süren ve çok daha fazla insanı ilgilendiren bir göç dalgası da yaşanmıştır. bu ikinci ve daha kapsamlı tehcir için ise kaynağımız, m.s. yedinci asırda yaşamış olan ve mavrikios döneminde kuvvetle muhtemel çocuk yaşta olan tarihçi sebeos'tur.

    "herakleios tarihi" isimli eserinde m.s. altıncı asrın sonundan m.s. 661 senesine değin geçen yaklaşık seksen senelik bir dönemi kaleme almış olan ermeni kökenli sebeos'a göre hükümdarlığının ilk yedi senesini persler* ile cenk ederek geçirmek durumunda kalan imparator mavrikios, imza ettikleri ateşkes sonrasında sasani şahanşah'ı ii. hüsrev'e ermeniler hususunda şunları yazmıştır: "ermeniler hilekâr ve itaatten yoksun bir ulustur. aramızda yaşıyorlar ve kargaşaya neden oluyorlar. ben, kendi topraklarımda olanları toplayıp trakya'ya süreceğim. sen de senin topraklarındakileri doğu'ya sür. oralarda ölürlerse, ölenler düşmanlarımız olacak; lâkin öldürürlerse, düşmanlarımızı öldürmüş olacaklar. biz ise barış içerisinde yaşayabileceğiz. lâkin, kendi topraklarına kalmaya devam ederlerse hiçbirimiz rahat yüzü göremeyeceğiz."

    sebeos'a göre mavrikios bu satırları yazmakla kalmamış ve derhal söz konusu tehciri uygulamaya geçirmiştir. sasaniler ise böylesi kapsamlı bir tehciri uygulamaya pek yanaşmamıştır. tabii ki bu eylemsizlikte m.s. 590 ilâ 591 seneleri arasında sasani sarayında yaşanan darbe ve karşı darbelerin de etkisiyle tahtın bir süre bahram adında bir soyluya geçmesi ve daha sonra mavrikios'un da eski düşmanını desteklemesinin de etkisiyle yeniden ii. hüsrev'in erki ele geçirmesi gibi iç karışıklıklar da etken olmuş olabilir.

    mavrikios ise gerçekten de dediğini yapmış ve doğu eyaletlerinden toparladığı yaklaşık 30 ilâ 40 bin kişiyi bir sene gibi kısa bir süre içerisinde trakya tarafına tehcir ettirmiştir. 30 ilâ 40 bin ermeni değil kişi diyorum, çünkü bazı tarihçiler bu zorunlu göçe zorlanan güruh içerisindeki ermeni sayısının en fazla 15 bin olduğunu ve geri kalanların kapadokyalı, arap, m.s. 5'inci asırda anadolu içlerine yerleştirilen gotlar ve birkaç bin kişilik muhtelif kökenlere sahip paralı askerlerden mürekkep olduğunu da iddia etmektedir. bir ara not olarak ekleyeyim; imparatorluğun bu dönemlerinde kapadokyalılar da bir ulus olarak görülüyordu. mavrikios gerçekten ermeni toplumunun itaatsiz olduğunu düşünüyor muydu bilinmez, ama bilhassa slav ve avarlar ile hükümdarlığının kanlı bir şekilde gelecek olan sonuna dek çatışmayı sürdürecek olan ve trakya'yı imparatorluğun harp meydanına dönüştürecek olan imparatorun bu cephede eli kılıç tutabilen hemen her bireye ihtiyacı olduğu da muhakkaktır.

    m.s. 578 tarihinde gerçekleşmiş olan tarihteki ilk kayıtlı ermeni tehciri ve m.s. 590 tarihinde gerçekleşmiş olan daha kapsamlı tehcirin ötesinde, doğu roma imparatorluğu bünyesindeki ermeniler'in ilerleyen asırlarda da kâh zorunlu kâh gönüllü sosyal hareketliliği sürmüştür. m.s. dokuzuncu asrın başında nikephoros ve oğlu stavrakios döneminde trakya'nın büyük ölçüde bulgar hanlığına yitirilmesini takiben bölge ermenileri, bu kez de selanik civarlarına yerleştirilmiş olup birkaç nesil sonra tahta çıkacak ve imparatorluğun en başarılı hanedanlarından makedon hanedanı'nı başlatacak olan birinci basileios'un ailesinin de bu dönemlerde selanik civarlarına geldiği tahmin edilmektedir. m.s. 885 senesinde birinci basileios'un hükümdarlığının son dönemlerinde yaklaşık 8 ilâ 10 bin ermeni imparatorluğun italya'daki topraklarından calabria'ya göç ettirilmiştir. m.s. 960'lı senelerde imparator ii.nikephoros phokas tarafından girit'e göç ettirilen 4 bin civarında ermeni'den tarihi kayıtlarda söz edilmektedir.

    buraya kadar okuyup kahvenizi ya da çayınızı hâlen bitirmediyseniz, söz konusu dönemin genel siyasî yapısı ve söz konusu tehcir sürecine giden yolda önem arz eden bazı önemli hadise ve isimleri şuraya bırakıyorum. meraklılar aşağıdaki bağlantılardan devam edebilirler.

    (bkz: i. justinianus/@ncpzbsn)
    (bkz: narses/@ncpzbsn)
    (bkz: kolhis savaşı/@ncpzbsn)
    (bkz: tiberius constantinus/@ncpzbsn)
    (bkz: mavrikios/@ncpzbsn)
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap