28 entry daha
  • en eski türkçe kelimelerden biri olan tamga/damga,

    divanü lugati’t-türk ‘te,
    “hakanın ve başkalarının damgası, tamgalamak, hakanın damgasını turasını vurmak”

    tdk’da,
    “bir şeyin üzerine bir nişan, bir işaret basmaya yarayan araç; bu araçla basılan nişan, işaret; bir şeyin kime, hangi çağa ait olduğunu gösteren belirgin iz, işaret, nitelik.” anlamlarına geliyor.

    şimdi, damganın ne olduğunu hepimiz bildiğimize göre, eski türklerden bu yana bu işin tarihsel sürecine bir bakalım,

    eski çağlarda bütün insanlık gibi türkler de iletişim kurmak ve bir şeyler anlatmak için kayalara resimler yapıyorlardı ki bunlara petroglif diyoruz. (hatta geçenlerde televizyonda biri anlatıyordu, ilk yapılan resimler birebir boyuttaymış, adamlar geyiği geyik boyutunda çiziyormuş, insanlığın bu resimleri küçültmesi bile yüzlerce yıl sürmüş)

    tuncer gülensoy hoca’nın dediğine göre, insanlık, kayalara yaptığı resimlerden sonra piktografa (ki buna kısaca resim-yazı demek mümkün) ve piktograma (basitleştirilmiş resim mesela sigara içilmez tabelası da bir çeşit piktogramdır) geçmiş olmalı ki bu durumda türk damgaları da işte bu aşamada yani piktograf ile piktogram arasında doğmuş olabilir.

    (gülensoy hoca’ya göre, türk yazı ve damga tarihi şöyle gelişme göstermiş:
    petroglif/resim, piktograf, piktogram, ideogram (duyguları, düşünceleri ifade eden işaret), fonogram (hece veya sesi gösteren işaret ) ve son olarak harf.

    dolayısıyla türklere ait ilk yazılı metinlerden çok daha önceleri var olan/kullanılan damgaların göktürk alfabesinin prototipi olduğunu ve göktürk alfabesindeki harflerin çok eski devirlerdeki damgalardan geliştiğini söylemek mümkün.)

    “türklerin gök ibadeti kozmolojisi içinde yer alan astral ikonografi de aynı derecede zengindir ve o kadar köklüdür ki, astral simgeler, piktogram ve tamga şekline kadar gelişmiştir hatta kök türk yazısında fonogram olarak gözükürler.”
    (emel esin - türk sanatında ikonografik motifler)

    türklerde bildiğimiz en eski damgalar, töz veya kutsal görülen hayvan sembolleriyle (boğa, geyik, dağ keçisi, at, kurt, çeşitli kuşlar, koç-koyun, yılan gibi) kün ay, ok yay (iyi partinin simgesinde var hani, iki ok bir de yay ve ok bitişik. tabii bu ok yay damgasının bi sürü varyasyonu var) hayat ağacı, oz damgası gibi sembollerken, sonraları ev eşyaları bile damga olarak sembolize edilmeye başlanmış.

    bu dönemde damgalar bir çeşit aitlik simgesi olarak kullanılmış. yani aile ya da sülale amblemi gibi eşyalarda (şaman eşyalarında da var), dövmelerde, hayvanlarda hatta silahlarda kullanmışlar ve öldükleri zaman da ailenin damgasını mezar taşına kazımışlar.

    ki günümüzde hala pek çok türk boyunda var bu uygulama, bu nedenle proto türklerden günümüze kadar devam eden en önemli kültürel değerlerden biri de diyebiliriz bu damgalara.

    tepelere hatta dağların ulaşılması zor yüksekliklerine kazıdıkları damgalar da belki yaşadıkları yerleri işaretleme isteğinin, ‘biz buradaydık’ demenin, geleceğe mesaj göndermenin bir şekliydi, kim bilir…

    (gerçi konuyla birebir ilgili değil ama mesela eski türklerde geyikli taş geleneği de vardı. bu geyik taşları, yolcular için bir çeşit danışma hizmeti veriyordu, doğru yol bulmaya yardımcı oluyordu. ‘sağa gitsen saraya çıkarsın; sola gitsen bir şey bulamazsın…’ gibi. amaç yolculara yardımcı olmak.)

    “eski türkler vadilere, nehir kenarlarına, dağlara, tepelere petroglifler ve piktogramlar çizerlerdi. kaya resimleri ve bengü taşlar hatta paralar üzerinde gördüğümüz simgeler/tamgalar arasında en çok karşımıza çıkanlar başta geyik olmak üzere çeşitli hayvanlar (keçi ile geyik sık sık karıştırılır zira dağ keçisi ile sığın benzer), tengriyi simgeleyen daire içindeki artı, svastikaya benzeyen oz damgası (aslında bu yanlış bir ifade oldu, tarihsel sürece baktığımız zaman muhtemelen oz damgasına benzeyen svastika demek daha doğru), ok ve yay, kün ay…”
    (bkz: türk mitolojisinde geyik/@ay hatun)

    damgalar, sonraki dönemlerde ise çadırların ya da evlerin kapılarında duvarlarında, at koşum takımlarında, tuğ ve bayraklarda ve mühür olarak kullanılmış.

    oguş ve urug damgaları yanında boy ve kağanlık damgaları da kullanılmış tabii ki.

    reşidüddin’in cami'üt-tevarih’inde de ebulgazi bahadır han’ın şecere-i terakime’sinde de 24 oğuz boyunun adları, damgaları, ongunları anlatılmış.

    oğuz boyları damgaları da hayvanlarda, halı-kilim ya da çanak çömlek gibi ev eşyalarında, evlerin duvarlarında, nazar değmemesi, uğur getirmesi için bazı giyim eşyalarında ve mezar taşlarında kullanılmış.

    damgalar demişken moğolistan’da bongubur kasabası yakınlarında bulunan yazı ve damgaların birleşmesinden oluşan mezar taşından bahsetmemek de olmaz tabii;

    karluk- basmıl beylerinin diktiği bu mezar taşında,
    "prensesin ölümü üzerine yapılan törene katılmak için buraya geldik ve han’a bağlılığımızı bildiriyoruz, damgalarımızı vurarak… üstte gök tanrı’ya, altta yağız yere saygı gösterdiğimiz için sıkıntımız yok… karluk- basmıl halkı” yazısı yer almakta.

    ve yine, üzerinde yaklaşık 50 adet türk asıllı boy damgasının yer aldığı moğolistan’daki şiveet ulaan mezar külliyesinden çıkarılan damgalı anıt var bir de ki şimdiye kadar üzerindeki damgalardan yalnızca 23 tanesinin hangi türk boyuna ait olduğu tespit edilebilmiş. bu anıt şimdiye kadar gördüklerim içinde en ilginci diyebilirim. bir sürü boy taşın üzerine rastgele kendi damgalarını basmış gibi bir görüntüsü var. acaba bir çeşit anlaşma yapmak için toplandılar da bu taşa damgalarını vurarak ant mı içtiler?

    bu damgaların günümüz için bir önemi de bize bengü taşlarla ilgili bilgi vermesidir. bilge kağan, kül tigin gibi kağanlık yazıtlarının kim için dikildiği dolayısıyla tarihi aşağı yukarı bilinebilirken, küçük yazıtlarda mesela mezar taşlarında bu imkana sahip değiliz. bu durumda mezar taşındaki damgalara bakarak tahminde bulunabiliyoruz.

    tabii zamanla yazıya geçilmesiyle damga kullanımı da azalmış ama tamamen de bitmemiş. islamiyetin kabulünden sonra bile önemli yapıların süslemelerinde halılarda, kilimlerde, dokumalarda bu damgalar kullanılmış…

    “türk kültüründe ‘oz, oğ, og ve ok’ şeklinde isimlendirmelerle tengri damgası olarak tanrıya ulaşmayı temsil ettiğine inanılan üst kimlik damgası, sanat ve mimarlık tarihçilerinin ‘çarkı felek, gamalı haç, sıvastika, yön damgası, dört yön’ olarak isimlendirdikleri motif olarak öne çıkmaktadır. ‘oklu çakır, oklu çark, gök çığrısı’ şeklinde isimlendirmeler de yapılan bu damga orhun’daki köktürk yazıtlarında ‘z’ sesi ve işareti olarak yer almıştır.”
    (remzi duran, yunus aslan – selçuklu dönemi konya yapılarında motifleşen türk damgaları

    (bkz: oz damgası/@ay hatun)

    “bunsuzdu
    kara saçlarım.
    bunsuzdu
    kirpiklerim.
    dağlarda,
    sayısızdı damgalı yılkılarım.
    savaş ordumun gücü,
    yedi bin oğlan idi.
    henüz yaşım on yedi.
    ölüm,
    pek erken geldi.”
    (yenisey yazıtları – açura)

    okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
    remzi duran - motiflere dönüşmüş türk damgaları
    tuncer gülensoy – orhun’dan anadolu’ya türk damgaları
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap