• http://www.worldgovernmentbonds.com/sovereign-cds/

    cds neymiş araştırın. kendiniz karar verin kriz var mı yok mu.
  • https://www.sozcu.com.tr/…skurda-da-is-yok-5803653/
    görüldüğü kadarıyla işkur da yetemiyor artık bu krize.
    ayrıca şu tweet floodunu okumakta fayda var: https://twitter.com/…eri/status/1258781444811431938
    işkur'a kayıtlı işsiz sayısı azalmış ama işini kaybeden onlarca insan olduğunu biliyoruz. hatta sözlükte gündemde olan (bkz: virüsle birlikte işsiz kalanlar) şeklinde bir başlık mevcut.
  • aslında doğru politikalarla engellenebilecek ya da en azından etkisi azaltılabilecek bir kriz. çünkü atilla yeşilada'nın dediği gibi; "yabancı paranın dini imanı, ideolojisi ve türkiye’ye düşmanlığı yoktur. para kazanacağı herkese dosttur. en ufak bir iyi haberde gelirler. mühim olan, biz o iyi haberi üretmeyi bilelim."

    ama maalesef karar alıcılarımız, rasyonel kararlar almak yerine kendilerince kurnazlık yaparak çözmeye çalışıyorlar ve kriz gittikçe derinleşiyor!
  • dolar kuru, ülkemizdeki ekonomik gidişatın bizatihi göstergelerinden biri. o vakit dolar yükseliyorsa ekonomik gidişat kötüdür, düşüyorsa gidişat iyidir diyebiliriz. kur yatay seyrediyorsa da herkesin kabulüdür. demek ki iktisadi durumu dolar kuru ile bağdaştırabiliriz. o zaman bu doların analizini yapmak, bunu iyi anlamak gerekir.

    iktisadi gidişatın düzelmesi, diğer bir deyişle doların düşmesi için çeşitli yollar var. bunları tek tek inceledikten sonra, her bir faktör için nasıl bir gelecek beklerseniz ona göre gözünüzde dolar kuru artacak veya azalacak, bu kapsamda krizin gidişatı hakkında zihninizde bir beklenti oluşacak demektir. beklentileri yönetmek önemlidir. beklentiye göre herkes kendi pozisyonunu alır.

    bu nedenle aşağıdaki maddelerde özelden genele doğru doların düşeceği veya artacağı maddeleri sıraladım. 2020 yılı içerisindeki krizin gidişatını, aşağıdaki her bir faktör bizatihi etkileyebilir. o nedenle bunları yakından takip etmek gerekir.

    1* fed swap hattı

    buna çok bel bağlandı ama bu son derece geçici bir olay. birincisi fed türkiye'ye swap hattı açmayacak çünkü adamlar merkez bankası bağımsızlığı arıyorlar veya saçma sapan dolar satarak kuru düşük tutma gibi ekonomi bilimi dışındaki anlayışları görünce koşarak uzaklaşıyorlar. bakın richmond fed başkanı barkin 1-2 gün önce "karşılıklı güven" olmadan türkiye ile swap olmaz dedi. velev ki bu aşamayı geçtin diyelim bir şekilde. o zaman da ikinci aşamada teminat hususu geliyor. teminat bir güvence. alacağını alamadığın zaman başvurduğun yol. kefaletten hiçbir farkı yok, nitekim kefalet de bir teminat çeşidi. fed teminat olarak da abd tahvili istiyor. biz bunları da ilk başta zarrab davası, sonrasında s-400 yaptırımları (caatsa) korkusundan sattık. hadi bunu da atlattık diyelim. üçüncü aşamada bu sefer süreden gol yiyorsun. çünkü fed'in bu swap hatları azami 3 aylık açılıyor. sonra iade etmek zorundasın aynı parayı. sırf kur yükselmesin diye swap'tan gelen parayı piyasaya sattın, sonra nasıl geri ödeyeceksin? diğer g20 swap hatları tartışması da gereksiz. herkesin dolara ihtiyacı var şu an. bu arada 2008 krizinde de fed dünyaya swap penceresi açıp, türkiye'ye açmamıştı onu da ifade edelim. bakın ben bu satırları yazarken geçmişteki en başarılı merkez bankası başkanlarımızdan durmuş yılmaz ne tivit attı:

    "diyelim ki fed bizi swap imkanından yararlandırdı. bu bizim sorunumuzu çözer mi? swap imkanı likidite sorunu na bir çare. bizim sorunumuz sadece likidite sorunu mu?" (imla hatalarına dokunmadım)

    2* ihracat

    bütün dünya ülkelerinin kendilerine has döviz kazanma yöntemleri var. mesela suudiler petrol satıyor, almanya sanayisini satıyor, türkiye ise turizmini satıyor. şu anda kimse bunları almıyor tabi. mesela petrol geçen ay -40 dolarları gördü. tarihte ilk kez petrol alanlar sonra satarken üzerine para verdiler (dolayısıyla satamamış oldular). almanya, sanayisi için bütçeden devasa kaynak ayırdı. almanların amacı, o güzel şirketleri çöp parasına yabancıların almamasıydı. işte vatanseverlik budur. türkiye de turizm için turistik illerdeki kısıtlamaları kaldırdı. ancak nafile, bir kere uçak şirketleri batıyor. warren buffett bile bugüne kadar gerçekleştirdiği havacılık sektörü yatırımlarında "hata yaptığını" ifade etti. detaylarını ayrıca şuradan okuyabilirsiniz: (bkz: kemal derviş'in ekonomik kriz öngörüsü/@dragonlady).

    dolayısıyla türkiye yönetiminde hayalci bir turizm beklentisi var. inşallah gerçekleşir ve ben yanılırım. ama bence olmayacak. havacılık sektörü pert, boeing batıştan döndü, insanlar işsiz, kim niye gelsin türkiye'ye uçsun yurtdışından ve dünyanın herhangi bir yerinde tatil yapsın? hangi parayla? bu salgında mı? millet can derdinde. o nedenle de türkiye'ye gelecek bir dış kaynağı turizm ile ödemesi bence mümkün değil. ayrıca diğer ihracat kalemlerinde de türkiye özellikle ab'ye mal satıyor. avrupa birliği'nde kimisi %7,5, kimisi %9 daralma bekliyorken; türkiye'den ne kadar mal alacak da bizim ihracat döviz kazandıracak?

    3* imf kaynağı

    biliyorsunuz hükümet adında sadece "imf" var diye iki farklı kaynağını kullanmıyor. bunlardan birincisi stand-by sözleşmeler. malum ortamlarda "stand-by agreement" (sba) diye geçer. bunu kullandığınız zaman imf her şeye karışır. ancak karşılığında da çok büyük para verir. erdoğan özellikle bu tip anlaşmaya karşıdır ve gerçekten olması gereken de budur. sadece erdoğan değil, birçok ülkede sağcısıyla solcusuyla imf aleyhine bir bakış açısı vardır. bakın erdoğan'ı desteklemiyor olabilirsiniz, ama yunanistan'ın o asi başbakanı, kravat takmadan sağda solda gezinen çipras'tan da dinleyebilirsiniz imf'nin ne kadar pis bir kuruluş olduğunu: (bkz: türkiye 2020'de %5 küçülecek/@dragonlady)

    ikincisi ise, yaklaşık 100 ülkenin başvurmuş olduğu, neredeyse koşulsuz ve çok düşük faizli imf korona virüs kredisi. buna türkiye başvursa, hesabına belki trink diye geçecek o aradığı döviz kaynağı. sonra da çok düşük faiz ile geri ödenecek. ancak bunun handikapı da tutarın düşük olması: yaklaşık 9 milyar usd civarı bir kredi. ali babacan geçen günkü kemal öztürk röportajında "en en en en az 20 milyar usd'ye ihtiyacı var türkiye'nin" dedi. aslında 20 milyar dolar bile kurtarmıyor demek ki. fed swapı kurtarıyor ama onu da vermeyecekler yukarıda yazdık, ki verseler de bir anlamı yok 3 ay sonra geri ödeyebilecek misin?

    4* tasarruf

    devlet kendi kemerini sıkar, harcamaları keser böylece kaynak oluşur. o da yok ki. geçen gün ege cansen köşesinde çok güzel bir cümle kullandı: "itibar için sarf, israf değildir" dedi bizim hükümet için. cümlenin paçalarından kalite akıyor. işte ege cansen klası budur. aslında o yazıda bu cümleyi de içinde barındıran son paragraf, hükümetin neden bu ekonomik krizi iyi yönetemeyeceğini güzel bir şekilde anlatıyor. buraya da işleyelim:

    "kapitalizmin topluma en yüksek faydayı sağlaması iki temel şarta bağlıdır. birincisi her yatırımın “sermayenin getirisini artırmaya” odaklanmasıdır. ikincisi, devletin ve bireylerin israftan kaçınmasıdır. bendeki kanaat, akp'nin iktisadi dünya görüşünde bunların ikisinin de olmadığıdır. gördüğüm kadarıyla onların iktisadi sistemi “yatırımın getirisi değil, bizim çıkarımız azami olmalı” ile “itibar için sarf, israf değildir” ilkelerine bağlıdır.

    son söz: amaç, aracı belirler."

    usta bana söyleyecek bir şey bırakmamış.

    5* sermaye kontrolleri

    bunu herkes "bankadaki parama el koyarlar mı" olarak algılıyor ama sermaye kontrolü denen mevzu salt el koyma değil. yani işin değişik yönleri var. mesela ithalat kısıtlaması. türkiye'ye ithal mal sokmazsan ne olur? döviz ile ödeme yapmazsın yurtdışına böylece rezervlerin azalmaz. geçen gün denediler bunu ve ellerinde patladı. peki ne olabilir? mesela hafta başına 5.000 usd çekebilirsin bankadan denebilir. ben yunanistan'ın kos adasına 2013-2014 gibi gittiğimde öyleydi, günde en fazla 50 euro çekilebildiğini söylemişlerdi. o yüzden nakit ödemiştim kredi kartı yerine, yardımcı olmak için. böyle çok çeşitli husus var. kaldı ki illa bankalardaki dövize el konacaksa bu senin benim gibi gariban vatandaşın parasına olmaz. arjantin'de yapıldığı gibi 2 milyon usd üzeri parası olanlara servet vergisi getirmekle olur mesela. bunu da yazdık kimse ciddiye almadı: (bkz: arjantin'in servet vergisi getirmesi/@dragonlady)

    ayrıca imf de ülkelere servet vergisi getirin diyor: (bkz: imf'nin varlık vergisi alın önerisi/@dragonlady)

    6* faizlerin artırılması

    bunun gerçekleşmeyeceğini biliyoruz. çünkü merkeze saray'dan emir gidiyor, merkez onu uyguluyor. ancak merkez bankasında çalışan insanların her biri de vaziyetin farkında. düşünsene 2+2=4 olduğunu biliyorsun ama okul müdürü "çocuklara 2+2=5'tir diye öğreteceksin" diye baskı yapıyor. neden istifa etmiyorlar diyeceksiniz haklı olarak. cevap çok basit: bugüne kadar zaten istifa veya görevden almalarla geldik. iki önceki başkan erdem başçı'nın istifa ettiği, onu mehmet şimşek'in çevirdiği ileri sürülmüştü. sonrasında damattan önceki bakan mehmet şimşek'in de istifa ettiği iddia edilmişti. en sonunda da bir önceki tcmb başkanı çetinkaya yönetime direnmiş, ardından cb kararı ile tcmb kanununa rağmen görevden alınmıştı. en son da babacan ayrıldı zaten akp'den. ya da borsa eski başkanı ibrahim turhan var 'gemiden inen'. bir önceki tcmb başkanı çetinkaya'nın görevden alınmasının detaylarını okuyabileceğiniz entry'm için: (bkz: 1 mayıs 2020 dolar kuru/@dragonlady)

    *

    yukarıdakiler hızlıca alınabilecek tedbirler ve kaçınılmaz son için sadece süre kazandırır. bir de yapısal çözümler var. onları da sıralayalım:

    7* toplumsal mutabakat

    erdoğan maalesef bir tane 'lider anketi'ne takılmış durumda. ankette erdoğan'ın oylarının %50'yi geçtiği ileri sürülüyor. o nedenle erdoğan da oylarının arttığını zannediyor ve bu yüzden de azalmasın diye sert bir dil kullanıyor ve toplumun %50'ye yakınını dışlamaya devam ediyor. bir anda bu sert dile geçti fark ettiyseniz korona sürecinde. ancak hata ediyor. bu yanlış bir tutum; çünkü dünyadaki bütün ülkelerdeki hükümetlerin başındaki isimlere geçici olarak bir güven artmış vaziyette. nitekim siyaset bilimcilere göre bu oranın ileride düşeceği söyleniyor. bunu murat yetkin de şu aralar devamlı ifade ediyor. korona virüs krizi, yeryüzündeki en büyük kriz ve bu kriz ile bölünerek başa çıkamayız. toplu durursak başa çıkabiliriz. bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine. bakın belediyelerin yaptığına, vatandaşı birbirleriyle buluşturarak toplumsal dayanışma sağlamaya çalışıyorlar. iktidarın derdi ise buna engel olmak, sırf siyasi rant uğruna. inanılması çok güç. işte bu yüzden babacan "2023'e kalmadan seçim olur" dedi kemal öztürk'e. (bkz: at fava bekle)

    8* merkez bankası bağımsızlığı

    herkesin aradığı husus bu. ama iki üst maddede bu işin böyle olmadığını gördük. aslında 2015 yılında kemal derviş'in bir açıklaması vardı, "merkez bankası ve ekonomi yönetimi darmadağın olursa her şey olabilir" diyordu. gerçekten de her şeyin olabildiği bir sürece girdik. uğur gürses'in tabiriyle ve yıllardır 'ağır çekimle izlediğimiz bir tren kazası'nın içerisindeyiz.

    merkez bankası bağımsızlığının nasıl kaybedildiğini çok detaylıca anlattığım entry: (bkz: kemal derviş'in ekonomik kriz öngörüsü/@dragonlady)

    9* ekonomi yönetimine güven

    ekonomi yönetimine güven duyulması da çok önemli ve bu başta yönetime güvenilen birinin getirilmesiyle oluyor. bakan albayrak'ın şahsıyla ilgili bir sözüm yok. aksine bence çok akıllı bir insan, çünkü (bkz: babanı seçemezsin ama kayın babanı seçebilirsin) ilkesini bizzat uygulamış ve buralara gelmiş, son derece pragmatik birisi. ama ekonomi yönetiminde kendisine ilk başta verilen kredi çoktan tükendi onu da ifade edelim. kimsenin inanmadığı şeyleri sağda solda söyleyerek ekonomi faaliyeti icra edilmez. kemal derviş buna "hamasetle ekonomi yürümez" diyor. çok da iyi söylüyor. ekonomi dinamiğinde güven ve itibar esastır.

    bu güven muhabbeti zatıalinizde de gerçekleşir ey okuyucu. siz de güvenmediğiniz için doğrudan dolar veya altın alıyorsunuz, hatta yeri geliyor bankaya bile güvenmeyip paranızı çekiyorsunuz. yani güven olayı öyle soyut bir şey değil aslında, bizzat içimizde olan bir şey. oysa şöyle güvendiğiniz biri geçse başa, söyleyeceğiniz şeyler "bu adam bu ekonomiyi düzeltir ben şimdiden tepeden tl'ye geçip faiz alayım, dükkanı açmaya hazırlanayım, yeni yatırım yapayım" vb. olacak.

    tabi burada bana daha önce birkaç eleştiri geldi, "sanki ali babacan ile, durmuş yılmaz ile ya da kemal derviş ile iş çözülecek, önemli olan adalet" vb. dendi. şunu ifade edelim, güvenilen biri geldiği zaman hükümete şart koşacağı ilk şey "benim işime karışmayacaksınız, ekonomide ben ne istersem o olacak" cümlesi oluyor zaten. erdoğan böyle bir şeye izin vermeyeceğinden zaten güven problemi doğuyor. yani babacan da gelse, acemoğlu da gelse, derviş de gelse, yılmaz da gelse söyleyeceği ilk şey "önce yönetim bir üslup değiştirmeli, toplumsal mutabakata varılmalı, merkez bankasına müdahale edilmemeli; bu şartlar kabul edilmezse ben de ekonominin dümenine geçmem" olacaktır. netice itibarıyla aynı yere çıkıyoruz. sanki faizi indirip kaldırınca ekonomi mi düzeliyor?

    2001 krizinde de kemal derviş'e ilk başta merkez bankası başkanlığı ya da hazine müsteşarlığı vb. gibi bürokratik pozisyonlar teklif edilir, ama kendisi kabul etmez. çünkü o da biliyor bir süre sonra siyasilerin onun istediği şeyleri yapmayacağını. sonrasında da zaten bakan yapılır. kimse de onun işine karışmaz böylece. bugünkü bir sürü kanun ve idari otorite onun sayesinde sağlamlaştırılmıştır. bankacılık kanunu, tcmb kanunu, bddk vb. hepsi elden geçmiştir. bugün aynı bddk, yabancı bankalara tl swap yasağı getiriyor. zaten neyin ne olduğu belli artık. (bkz: durun siz kardeşsiniz)

    bu da benim entry'ye cevap yazan o suser'a cevap olsun. sanki burada komprador temsilciliği yapıyoruz. bu arada neoliberalizmi ya da kapitalizmin işleyişini tartışabiliriz. doğrularını, yanlışlarını konuşabiliriz. ancak çok ağır yara almış bir ekonomiyi oyunun kurallarına göre iyileştirmek için önce yiğidin hakkını teslim etmek gerekir. önce işi bileceksin, ardından "sermayenin adamı" diyeceksin. sermayenin adamı denilen kemal derviş bizzat türk hava yolları'nın özelleştirilmesine engel olan adamdır. neden thy özelleştirilmedi sorusunun cevabı budur. peki bugün ne konuşuyoruz? thy'nin kartal imam hatip'lilerle dolmasını, elif can yetim'leri, fahrettin altun'un eşinin thy yönetim kurulu üyesi yapılmasını konuşuyoruz.

    baba kusura bakmayın da başlarım neoliberalizmine de kapitalizmine de o zaman. bu ülkeye en fazla kendi vatandaşı zarar veriyor. bu sadece hükümet ve çevresi için değil, tüm toplum için geçerli. bugün delicesine izlenen & okunan yılmaz özdil gibi, murat muratoğlu gibi yazarların birçoğu bugün köşeyi dönme peşinde. biri atatürk diye kitap yazar 2.500'e satar gider milyonluk villa alır, öbürü gelir ekşi sözlük'ten entry çalar köşe yazısını yazar, videolarına metin oluşturur. ülke olarak, sağcısıyla, solcusuyla, dindarıyla, laik kesimiyle kokuşmuş bir düzenin içerisindeyiz kusura bakmayın. nitekim ahlak problemi sınır tanımaz. bunun ekonomi literatüründe tabiri bile vardır: moral hazard (tam türkçesi yok ama 'ahlaki çöküş' denebilir) (bkz: murat muratoğlu'nun ekşi sözlük'ten entry çalması/@dragonlady)

    10* demokratik parlamenter sistem

    son olarak da parlementer sistemi ifade edelim, ki aslında en önemlisi budur. ancak tabi bu o kadar yapısal bir husus ki, gündemde pek ilgi çekmez. ben bunu hem 24 nisan 2017 dolar kuru/@dragonlady, hem de 2018 ekonomik krizi/@dragonlady entry'lerimde ifade ettim. 16 nisan 2017 referandumu ile hukuk devletinden çok büyük bir ödün verdik ve o gün belki 3-5 ay boyunca dolar düştü diye sevindik. belirsizlik de azaldı. ancak yapısal hususlar dev bir geminin denizde dönmesi gibidir, dümeni çevirdiğinde zırt diye dönmez, vakit alır. ama bir kere döndüğü zaman da geri çevirmesi zordur. bu metafor, diplomasi için de kullanılır. dolayısıyla hukuk devleti ilkesinden ödün verdiğimiz için bu 'ileride' bize çok zarar verecek dedim 3-4 sene önce. açın okuyun orada duruyor entry'ler tarihleriyle. ve işin sonunda da bu noktadayız. çok şaşırmamak lazım. ben bu yüzden erdoğan'ın söylemini ve dilini yakından takip ediyorum. her bir konuşmasında da parlementer sisteme dönüş için veya o toplumsal mutabakat için bir kıvılcım arıyorum. aksi halde ülkemizi buzdağına çarpma yolundaki dev bir gemi gibi görüyorum. çünkü erdoğan'ın bizzat kendisi, yetkilerinden taviz vermeden, demokratik parlamenter sisteme dönüş biraz zor.

    *

    bunları takip edip, her birinin yanına (-) veya (+) koymak lazım. böylece görünüm belli olur. 10 madde varmış. 9 eksi, 1 artı mesela, görünüm net bir şekilde negatif demek. o zaman beklentilerinizi de olumsuz olarak ayarlayıp ona göre vaziyet alırız.

    moody's vb. derecelendirme kuruluşları da öyle yapıyor. görünüm negatif dedikleri o. daha kötü olacak demek yani.

    benim görüşümü soracak olursanız, görünüm negatif. o yüzden erdoğan'ın siyasi dilini ve icraatlarını yakından takip etmek lazım.

    hadi bakalım bir destanın daha sonuna geldik.

    *

    (bkz: hazine garantilerinin mücbir sebeple feshi/@dragonlady)
    (bkz: 2020 ekonomik krizi/@dragonlady)
    (bkz: 500 tl'lik banknot/@dragonlady)
    (bkz: corona virüs'ün hiç bitmeyeceği gerçeği/@dragonlady)
    (bkz: corona virüs ile yeni normal/@dragonlady)

    *

    murat muratoğlu şerhi: ey murat muratoğlu, bu entry'mden de bazı ifadeleri alıp, kendine video yaparsan, sonuçlarına katlanırsın şimdiden ve peşinen söylüyorum (bkz: murat muratoğlu'nun ekşi sözlük'ten entry çalması/@dragonlady)
  • sanılanın aksine iktidarı düşürecek kadar etkiye sahip değildir. ekonomik krizler sol iktidarları, liberal iktidarları çok kolay götürür çünkü her zaman olmamakla birlikte bu iktidarlar sorumluluk sahibidirler ve taviz verirler. güç mutlak değildir ve kenara çekilmesini bilirler.

    ancak sağ iktidarlarda ve özellikle bizim gibi hem kimlik hem de ideoloji karmaşası yaşayan ülkelerde ekonomik krizler salt değişim getirmez. 20 yıldır dizayn edilen sosyal devlet anlayışının vatandaşı devletin ve hatta hükümetin müşterisi, adeta kapıkulu haline getirilmesi bunun en büyük sebebidir.

    vatandaşımız, iktidar bloğu seçmenleri, yoksulu ve zengini fark etmeksizin bu işleyişin direkt ortağıdır. zengini ihale alır, fakiri sosyal yardım. her ikisi de 10 yıldır bir medya ablukası içindedir ve hiç bir şey öğrenmemesi için büyük çaba sarf edilmiştir. 2000li yılların krizinde çıkan gazetelere ve haberlere bakarsanız, medyanın gücünü iktidar üzerinde nasıl kullandığını net görebilirsiniz. o dönem iktidarı götüren halktan çok, medyanın gücü olmuştur.

    muhalefetin çok fazla dezavantajı var, bunların biri kırılgan ittifaklardır, ikincisi ise karşılarında 20 yıldır yavaş yavaş devletleşen ve kurumsallaşan bir iktidar olmasıdır. üçüncüsü medyanın tekelleşmesi ve iktidarın bir uzantısı haline gelmesi, dördüncüsü ise güçler ayrılığı adına denge denetim mekanizması unsuru olacak hiç bir kurumun kalmamış olmasıdır. bunların içine mahkemeleri, meclisi, bürokrasiyi, bakanları, valileri, yargıyı, polisi, askeri dahil edebilirsiniz.

    kırılgan ittifaklar evrensel değerler ve vatandaşın çıkarı üzerinde sağlamlaşmadan, hem muhalefet hem de iktidar seçmenlerine güçlü bir kadro hareketi olduklarını göstermeden, özellikle 31 mart sonrası ele geçen fırsatı değerlendirip belediyeler ile vatandaşın hayatına kritik müdahaleler yapmadan ve en önemlisi de ayakları yere basan ve her mecrada utanmadan, sıkılmadan arkalarında durabilecekleri bir siyasi program açıklamadan hiç bir şey kazanamazlar.

    türkiye fakirleşmeye, fakirleştikçe sultan'a daha çok muhtaç olmaya, fakirleştikçe etrafına duvarlar örmeye devam eder. beyinler göçer, beyinsizler mal mülk, makam sahibi olur. 3. dünya ülkeleri arasındaki yerimizi alır seyre dalarız.
  • ülkenin yurtdışına takas piyasasını kapatarak söndürmek için su yerine benzin kullanılan kriz.
  • türkiyede işçi ücretleri düşsede asla bir çin olamaz. çünkü üretim maliyeti sadece işçi ücreti değildir. vergi elektrik, su, hammadde fiyatı ürün taşınma maliyeti gibi benzeri sıkıntılar mevcut.
  • hayırdır, krizi fırsata çevirip, yıldızımız parlayacak derken aklınıza çin' in yerine geçmek mi geldi? hani havayı, suyu deli gibi kirleten, insan haklarının pek de umursanmadığı, tüm dünyaya fason iş yapan ucuz işgücü olan çin mi yoksa, eli biraz para görünce para harcamaya başlayan, borçlanan, gereksiz tüketimi yeni yeni öğrenen halkın yaşadığı çin mi? aslında yer değiştirirsek dünya için pek de bir şey fark etmez, bizim için de!
  • öncelikle,
    (bkz: 7 haziran 2006 tcmb faiz artırımı)

    sıcak para bağımlısı cari açık ekonomisinin yılmaz savunucusu kripto neoliberaller artık iyice gemi azıya almaya başladılar. derviş sonrası dönemin neoliberal küresel babalar tarafından en sevilen mb başkanı durmuş yılmaz'ın başarılı bir başkan olduğunu da öğrenmiş olduk.

    sıcak para kaçmasın, kur artmasın diye rezervler ağzına kadar doluyken fahiş faiz artışlarına gitmek, aslında kime yaramıştır, kimin için başarıdır geldiğimiz noktada çok net; küresel babaların cebinin dolması noktasında durmuş yılmaz gibilerin tam bir başarı öyküsü yazdıkları aşikar.

    mayıs 2006 küresel dalgası sonrasında brezilya gibi ülkelerde sıcak parayı sınırlandırmaya yönelik vergilendirmeler devreye alınmışken, bizde ali babacan, durmuş ve saz ekibi, işi bilmediklerinden diyelim, o kadar panik olurlar ki, haziran ayında yaptıkları faiz artışları yetmezmiş gibi ilerleyen dönemde yabancıya stopajı sıfırlamak gibi düzenlemelerle yağmanın önünü tam anlamıyla açıp adeta tüy dikerler reel ekonomiye.

    bu sayede 1 liraya kadar düşecek olan dolar ile reel ekonomideki kalıcı tahribat artacak, diğer taraftan dış borçlanma ve cari açık oranı cumhuriyet tarihi rekorunu kıracaktır. sanki gelen para hiç gitmeyecekmiş gibi..

    oysa iyi kötü, dervişin açtığı yolda dengeli bir para politikası izlenmiş olsaydı, bugünkü tablo çok farklı olurdu.

    bir brezilya kadar bile olamadık.
  • en azından bizim krizimiz var dünya neden bizde kriz yok diye kıskançlık peşinde, bişeyimizi de kıskanmayın ulan
hesabın var mı? giriş yap