• nobel almasi bir tarafa belli ki yuzeysel bir adam. olaylari, durumlari nedenlerine inmeden sonuclari uzerinden degerlendirdiginden, mecburen irkcilik duzeyinde kalmi$ ta$ra kurnazi biri. zamanla bu tavir gelir getiren bir hal almi$ tabi. zaman demi$ken hilmi yavuz ve o cihettekiler, uzerine gidilecek o kadar sorun varken avcuna gelen bu din tandansli masrafsiz tiraj oznesini "turkiye'ye gelsin mi gelmesin mi?" tarti$malariyla iyice sulandirmadan soyleyeyim; gel gel, burasi boyu gecmiyor!.. gel; gel de siglik gor!..

    ayrica; (bkz: avrupa yazarlar parlamentosu/@nevroticzone)
  • kendisi trinidad dogumlu olup 18 yasinda aldigi bir bursla londra'ya gitmistir. o gunden beri de orada yasamaktadir ve yazmak en buyuk mesgalesi olmustur hayati boyunca. 30'dan fazla kitabi vardir. bunlardan en unluleri a bend in the river, a half life, among the believers, the mimic men, the enigma of arrival, a way in the world, in a free state, guerillas ve the loss of el dorado'dur. kitaplarinin cogunda hayati surgunde gecen ve yalniz bireylerin yasamlarini bence gayet iyi anlatir. sik sik yerel motiflere gondermeler yapar ama bu motifleri genellikle geri kalmislik ve ilkellikle suclar. among the believers adli gezi notlarinda iran'da, malezya'da vb musluman ulkerindeki tecrubelerini bu insanlari acinasi yaratiklar olarak anlatir ve bati kulturunu insanligin tek kurtulus yolu olarak sunar. medeniyetin yunanistan sonrasinda basladigini savunur ve tum geri kalmis ulkelere batiyi taklit edin alt mesajini verir. dogru mudur, sanmam. evet, yazarin gorevi elestirmektir ama en azindan bir yaratcilikla ortaya cikmasi ya da tarafsiz bir elestiri yapmasi beklenir. bu yuzden, edward said bircok yazisinda naipul'un elestirdigi cografyanin gerceklerinden bihaber oldugunu mesela israil'deki hahamlik muessesesinin naipaul'un anlattigi ve kucumsedigi imam'lardan bir farki olmadigini yazmistir. kisaca naipaul'un derisinin renginden utanan ve orientalist bir cahil oldugunu soyleyip eline vermistir.

    edebiyat dunyasina yeni bisey getirmemistir. 19. yy anlati sekillerini bu yuzyila uygulayip otobiyografik hikayeler yazmistir. en sevdigi yazar balzac'mis ve anlasilacagi uzere james joyce'yi anlasilmaz bulurmus. bu arada salman rushdie'nin, naipaul'un eserleri icin kullandigi tabir de kayda degerdir. "naipaul'un soylu ofkesi," der rushdie naipaul'un eserleri icin, ki bu da orientalist teoriye fazlasiyla uygundur.
    (bkz: george orwell)(bkz: salman rushdie)(bkz: lawrence durrell)(bkz: paul scott) (bkz: e m forster) (bkz: anthony burgess) (bkz: rudyard kipling) (bkz: edward said) (bkz: orientalism)
  • iktidar sarhoşu olmuş tek parti rejimi yandaşlarının yeni güç gösterilerinden birinin konusu olmuş yazar. kusturica gibi. kusturica'yı çok severim, naipaul'u sevmem. ama bu, aynı sürecin işlemekte olduğunu görmeme engel değil. önce yandaş medyada yazan bir yazardan işaret, sonra vicdan gösterileri ve müthiş hassasiyetlerle desteklenen destek yazıları, açıklamalar vs. ve zafer!

    naipaul mevzuu aslında bunların umurlarında değil. bosna savaşı'nın da olmadığı gibi. o güruh henüz kendini "islama hareket etti; hassasiyetlerimizi gözetmedi" diyerek memleketten insan kovacak kudrette görmüyor; o kutlu gün gelene kadar da memlekete insan sokmamakla yetiniyor, bu küçük gösterilerle tahkimat yapıyor.
  • türkiyede tanınması orhan pamuk sayesinde olmuştur.hatta kitaplarına önsözbile yazmıştır. özellikle hilmi yavuz ve nuray mert bu yazar ve onun oryantalist tavrı hakkında sert eleştiriler kaleme almıştır.tam anlamıyla yabancılaşmış ve kendi halkına düşmanlık yapan bir yazardır.
  • edwar said, entelektüel ve şarkiyatçılık kitaplarında sıkça bahseder bu yazardan. said'e göre naipul, bir sömürge aydınıdır*. entelektüel kitabında sömürge aydınını ; arada kalmış, 'doğu've 'batı' arasında tercih yapamayan yeni efendilerinin dilinde yazan, bazen yeni efendilerine biat eden bazen de her daim muhalif kalan entelektüel şeklinde açıklar. naipul ikinci tanımlamaya girer : hem yeni efendilerinin dilinde yazan (ingilizcedir ve çok da normaldir ) hem de yeni efendisine biat eden. entelektüel kitabında said, naipulun, sömürge aydını olarak dile son derece hakim olduğunu ve bazı eserlerinde sömürge sonrası toplumları çok iyi analiz ettiğini söyler. ( tabi ki yazarın ideolojik amacını analize katmaz, bunu da belirtir.)

    şarkiyatçılık kitabında ise naipul'un -hafızamız bizi yanıltmıyorsa- şu tür bir sözünü şarkiyatçı(oryantalist) olması hasebiyle kıyasıya eleştirir : "sömürge sonrasında özgürlüğüne kavuşan toplumlar mevcut durumlarını değiştirmek için hiçbir şey yapmamıştır; sadece sızlanmışlardır." said, naipul'a şu eleştiriyi getirir. şu anda doğu ve batı olarak toplumları zihin dünyasında parçalayan batı medeniyetinin kendisidir. onları sömürgeleştiren; askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda felakete sürükleyen batının kendisidir. bu etkenleri görmeden; batının ikircilikli, üst perdeden ve müdahaleci tavırlarını ele almadan bu toplumları analiz edemeyiz, zaten analiz de etmemeliyiz.

    naipul bir sömürge aydınıdır.efendisine biat eden, bülent somay'ın deyişiyle aşırıca züppe, çok bilmiş. peki şimdi neden naipul'u konuşuyoruz? türkiye'de bir toplantıya davet edilmesi ve hilmi yavuz'un bunun üzerine istemeyüz biz onu yazısı üzerine oluşan linç havası yüzünden. naipul eleştirilemez mi ? elebette eleştirilir, oryantalist bir kafadır, müslümanları aşağılayıcı cümleler sarfetmiştir. islamifobik midir, onu bilemem . ve fakat naipul olayında anlaşılıyor ki, toplumcak bir linç havasına girmiş durumdayız. eksik bilginin neden olduğu bir linç havası bu. özellikle müslümanlık, türklük ve benzeri noktalarda hortlayan bir linç havası.naipul gelmekten vazgeçmiş. benim için önemli değil. fakat neden gelmekten vazgeçtiği önemli: linç ortamı. gelmesi gerekirdi. oturup kıyasıya eleştirilmesi.. fakat biz eleştiri kültürünü yeni öğreniyoruz ve bunu öğrenirken başımız çok belaya girecek belki de öğrenemeyeceğiz.

    *said, sömürge aydınını negatif ya da pozitif bir manada kullanmaz. olgu olarak tarif eder. bu açıdan hilmi yavuz'un yazısında devamlı olarak negatif manada kullanması yersiz(kavram bağlamında). zira sömürgeler vardı bir zamanlar ve buradaki insanlar sömürgeci ülkelerin dilleri ve kültürleriyle iletişim kurdu, eğitimlerini aldı ve kimileri entelektüel oldu. entelektüel gücünü hangi amaçla kullandığı ise sömürge aydının kendi tercihi. kimileri efendilerine biat etmedi, ahlaklı vicdanlı davrandı ve eşitsizliğe haksızlığa karşı mücadele etti; kimileri ise naipul gibi davrandı.
  • afrika'yi anlattigi kitabinda (bkz: a bend in the river) fazla derine inmeden afrikali insani beceriksizlikle, ozentilikle elestiren yazar. paul theroux da bahseder bu adamdan bir kitabinda. kendisiyle tanismistir bir sekilde, o da anlatir adamin benzer afrika goruslerini. cok irkci bir yaklasimi oldugunu dusunmekteyim.
  • bu yıl temmuz ayında istancool adıyla yapılan ve pek çok ünlü kişinin katıldığı etkinliklerde yer almış, kendisiyle söyleşi de yapılmıştı. söyleşi yapılan salonda herhalde en fazla yüz kişi vardı, 3-4 kişi gidip kitap imzalattı falan...benim anlamadığım orası türkiye değil miydi, bugün kendisinin toplantıya katılmasını "büyük haber" yapan medya o gün tatil mi yapıyordu? tamam kendisini sevmeyen kimi yazarlardan ötürü bir polemik başlamış olabilir ama ben yine de bazı konulara yaklaşımımızı anlamış değilim. bu kadar mı iş bağlamından koparılır? adam aynı adam, o zaman da tepki gösterseydin. demek ki zamanında öcalan bile küçük, özel bir toplantıya çağrılsa kimsenin ruhu duymayacaktı. ancak birileri işaret ettiği zaman haber olacaktı. hey allahım!
  • ---------------alinti--------------

    (...) hiç kimsenin okuma zahmetine katlanmadığı bir yazar ülke çapında persona non grata ilan edilirken kırk tane tartışma programı düzenlenir ve nasıl olur da bu programlara bir tane de naipaul’u iyi okumuş, tezlerini, neyi savunduğunu bilen birini çağırmak ihtiyaç olarak hissedilmez? nasıl bir spekülasyonlar toplumu olmuşuz böyle? düşünün ismet özel çağrılıyor, ne alakası var, hiç belli değil. kaan sezyum çağrılsa daha isabet (ama daha komik olabilir miydi bilmiyorum) (...)

    (...) bu apolojizmden şunu anlıyorum: türkiye’de “ben şeytan ayetleri’ni okudum, beğendim, çok severim, en sevdiğim romanlardan biridir, güzel türkçemizde de görmek isterim” demek meşru değil. hatta bir can güvenliği meselesi. hadi can güvenliği meselesi olmasından geçelim. meşru değil. entelektüel anlamda da riskli (...)

    ---------------alinti---------------

    http://www.birgun.net/…11&year=2010&month=11&day=28
  • eleştiriyi ve edebiyat'ı politik tutumla aynı şey gibi görmenin bir sonucu kendisi. bizim muazzam eleştirmenlerimiz yahut edebiyatçılarımız gibi kurnazlıkla yapmıyor bunu. pek de saklama gereği görmeden, açıkça ve kurnazlığa sığınmadan yapıyor. rol yapmadığı için, bu açıdan kendisi takdire şayan.

    fakat ne acıdır ki, kendisiyle -neredeyse- benzer çizgide duran bir edebiyat çevresinin etkinliğine katılmayı göze alabiliyor. bu etkinliği düzenleyenlerin, en masumane alanlarda dahi, en sütlüye bulaşmayacak bir incelemede dahi salt politik tutumdan yola çıkıp, meselenin özüne katiyyen odaklanamayacak kişiler olduğunu bilmiyor sanırım.

    ve gelinen nokta da, bir -edebiyat- etkinliğine katılacak birinin, politik tutumdan ötürü dışlanması ve geri çevrilmesi oluyor.

    edebiyatın bir kitle hareketi, bir politik açılım mevzii ya da muhalif bir tutumun birincil aracı olamayacağını/olmamasının gerekliliğini anlamadığında, edebiyatın kendine ait bir disiplin taşıyan, kendi içerisinde değerlendirilecek ve başka alanlara bulaştırılmayacak bir bilim/uğraş alanı olduğunun ayırdına varmadığında; naipaul gibi eskimiş ve değersiz cümleler de üretirsin, hilmi yavuz gibi edebiyat eleştirisine edebilik dışında her türlü şeyi de dahil edersin.

    politika/sosyoloji/psikoloji heveslisiysen, afedersin siktirip gidersin ve o alanlarla ömür boyu uğraşırsın. öbür türlüsü edebiyatın içinde, edebiyattan bihaber milyon tane insan demek.

    gelse ekime gelmese sikime kısaca. o muazzam parlamentonun neye derman olacağını sandındı a edebiyatsevicim benim? hala manifesto peşinde koş, hala ortak dil sevdasına tutun. çağırdığın konuğu tanımadığını es geçiyorum hadi, uğraştığın alanı tanımamanın utancı da yeter sana.
  • ya! tamam. bu adam bazı zamanlar belki haddini aşarak faşizan bir tutumla islam dini hakkında düşman söylemlerde bulunmuş olabilir ama aslında baktığımız zaman müslümanlar da sütten çıkmış ak kaşık mıdır? değil midir? orası da biraz muammadır... aksini iddia edenler olacaktır elbet. mesela;

    müslümanlar masum insanları katletmez(!)
    hamas terör örgütü değildir, onların hepsi birer mücahittir(!)
    islam dini hoşgörü dinidir. zorlama yoktur(!)
    islam demek; medeniyet demektir(!)
    dinlerin en güzeli islam dinidir...
    diyenler de çıkacaktır mutlaka...

    o zaman ben de onlara diyorum ki evet evet! aynen katılıyorum ve ekliyorum;

    (bkz: en güzel çay doğuş çay)
hesabın var mı? giriş yap