• yunan ordusu dagilmis vaziyette kacarken yaktiklari koyler hakkinda defalarca cesitli diyaloglara yer verilmisken, yuzbinlerce kisinin hayatini birkac gun icinde kokunden degistiren koskoca izmir yanginina uc satir yer vermis tarihsel roman.

    40-50 haneli koyun yanmasi goz yasartiyor ama imparatorlugumuzun ikinci en onemli sehrinin yarisindan cogunun yanip, 250 bin kisinin kaybolmasi koymadi sanirim. bari biz yakmadik filan diye estirseydin 2-3 sayfa; ermeni olaylarini da zaten birkac ingiliz subayinin "hic kanit bulamadik" anektoduyla baglamadin mi iki satirda.

    eh, satis rekorlari kiran, 40 yillik arastirmanin eseri olan (ama kurtulus savasimizin emperyalizme karsi verilip kazanilan ilk savas olmadigini ogrenmek icin en az 45 yil lazimdi, sanirim o konuya daha gelmemis yazar) 750 sayfalik bir tarihsel romanin 3 satirina da canimiz feda tabii ki. tarihte yakilmis tum sehirlerin kulleri, yerlerinden olmus tum insanlarin gozyaslari toplansa, boyle bir destanin bir satirini ancak doldururlar. ama ankara ege arasindaki nufusu 50'den buyuk herhangi bir yerlesim birimimizin cektigi cileler sayfalara sigmaz, bu da boyle biline.

    ote yandan "tarihselimsi roman" da pazarlama acisindan kotu dururdu, anlayisla karsilamak lazim, kapitalizmin cani ciksin.

    not: belki saka sananlar vardir ama ben ayan beyan bok atiyorum. bu iftiralarim icin ciaden 100 bin amerikan dolari, fransizlardan bir mahzen dolusu sarap, orhan pamuktan gelecekte kazanacagi tum nobel odullerinin kic taraflarini, zaman gazetesinden de iki nusha kolay namaz hocasi aldim. allah izin verirse icinde ankaranin da oldugu yeni bir kurt devleti kurup, basina neoconlarin gudumunde bir halife getirecegiz, gap sulama alanlarini da avrupa birligi topragi yapacagiz ki bir ihtimal kapitulasyonlari kaldirmis olmamizi affederler. tabii butun bu icraatlara, yahudi lobisinin de yardimiyla, anitkabiri ermeni soykirimi aniti yapmakla baslayacagiz. tekbiiirrrr..
  • heyecanli gencler yine bok atmak mok atmak diyecekler ama ben sagduyululara hitap edeyim:

    40 yillik bir arastirmanin urunu diye tanitilan bu kitabin arka kapagina bakiniz, "emperyalizme karsi verilmis ve kazanilmis ilk kurtulus savasi" diye kalin puntolarla yapilmis bir yanlis gozunuze carpacak.

    neden yanlis birazdan anlatacagim ama daha once soyleyeyim, kitabi bitirmedim, henuz 300. sayfadayim (yurtdisinda oldugum icin gec elime gecti kitap). bitirince oturup buraya esasli bir elestiri yazariz, begendigimiz begenmedigimiz noktalari dile getiririz. yanliz bu ilk 300 sayfada iyice bariz olan bir gercek var ki, yazar emperyalizmden ne zaman bahsetse, istisnasiz bicimde klise dolu bir agizla konusturuyor karakterlerini ve bu kelime, bir kufurun yerini doldurmaktan oteye gecemiyor.

    1. dunya savasi sonrasinda gecen tarihsel bir romandan, emperyalizmin tanimi, tarihi, bolgedeki uygulamalari, vs hakkinda en azindan bir paragraf dolusu doyurucu bir bilgi beklemek hakkimiz [sozlukte gordugum en kapsamli yazi (bkz: emperyalizm/@spincrus)] ama bunun yerine resmen ilkokul seviyesinde sloganlarla yetinmek zorunda kaliyoruz. neden-sonuc yok, kotu bir hollywood filminin karakter idealizasyonu hakim butun kitap boyunca, yani kotu olduklari icin kotu olan emperyalistler ve mazlumlar. bu format "adi ingilizler ve onlarin kiralik katilleri yunanlilar" gibi daha dramatik benzetmelerle korunuyor ilerleyen bolumlerde de. taraflari bu kadar yuzeysel kaliplara oturtmak suretiyle sablon karakter yaratmakla roman olmaz, tarihsel roman hic olmaz. hele hele yorumlardan goruldugu uzere, yazarinin uyarisina ragmen buna tarih kitabi muamelesi yapmak hic mi hic olmaz.

    bu koca kavram, ingiliz ve fransiz denizasiri somurge imparatorluklarindan veya isgalcileri tanimlayacak bir kufurden ibaret degildir. sonucta emperyalizm ayri bir sey, kolonizasyon ayri, exploitation yani somuru, ayri seylerdir. bizim dilimizde hepsi somurgecilik olarak yerlesmis ama afrikanin kolonizasyonuyla amerika kitasinin kolonizasyonu somurgecilik cercevesinden bakildiginda bambaskadirlar. hatta bu kavramlarin farkini anlamak acisindan amerikanin kolonizasyonuna bakarsak, emperyalist bir kuvvet olan fransizlarin icraatlarini tanimlarken, dogru duzgun kolonizasyona gidememis olmalarindan oturu sistematik somuruden ziyade uluslararasi ticaret demenin cok daha isabetli olacagini goruruz. neyse, bunlara uzaktan yakindan deginilmemis tabii kitapta, populist bir agizla hepsi karman corman birbirine girmis.

    emperyalizm, wikipediadaki tanimi kadar genis de tutulabilir ( policy of extending control or authority over foreign entities as a means of acquisition and/or maintenance of empires, either through direct territorial conquest or through indirect methods of exerting control on the politics and/or economy of other countries. the term is often used to describe the policy of a country in maintaining colonies and dominance over distant lands, regardless of whether the country calls itself an empire ), leninin 1916da yazdigi emperyalizm, highest state of capitalism makalesindeki gibi tarihin belli bir donemine de refere edebilir ve marksist goruse gore bunu kapitalizmle ozlestirebilir. (leninle marksin bu konudaki gorus farkliliklari konumuzla ilgisiz)

    ilki kadar genis tutarsak, tarihte emperyalizme karsi verilip kazanilmis ilk kurtulus savasi diye bir kavram anlamini yitirir. emperyalizmi, uzak diyarlardaki somurgelerle ozdeslestirsek dahi bir yere varamayiz cunku bu tip imperial yapilanmalar, tarih sahnesinde, 1. dunya savasindan da, ingiliz imparatorlugundan da, kapitalizmden de, liberalizmin ingilterede dogmasindan da once yer almislardir. demek ki birileri bizden cok daha once basarili kurtulus savaslari vermisler bu zihniyete karsi. tabii burada aklimiza gelmesi gereken ilk orneklerden biri, balkan devletlerinin milliyetcilik akimlarini ruzgariyla isyan etmeleri ve osmanli imparatorlugunun boyundurugundan kurtulmalaridir. bizim icin isyan olan bu hareket, bulgaristanin, yunanistanin bagimsizlik savasidir ve osmanli imparatorlugu pekala emperyalisttir bu tanima gore (1826 miydi tarih?)

    kitabin arka kapagindaki bu iddia aslen oylesine yanlistir ki, emperyalizmin anlami iyice daraltip sadece 19.yy ingiliz imparatorlugu baglaminda degerlendirsek dahi, bu uydurma unvan bizden once, pek de ironik bir sekilde emperyalizm denince bugun ilk akla gelen ulke olan amerika birlesik devletlerinindir. koloniler birlesmis, emperyalist bir hukumete karsi savasmislar, basarili olup bagimsizliklarini kazanmislardir. evet, orasi elalemin topragidir ama bu tanima uyduklari gercegini degistirmez, elmayla armut karismasin. kaldi ki bu bakis acisiyla her toprak elalemin topragidir, kac yildan sonra bir toprakta isgalci konumundan cikar da oranin halki konumuna gecilir, boyle bir sihirli sayi varsa haberimiz olsun.

    (kendi kendine gelen edit: amerikanin kendisi de daha sonra emperyalist politikalar gutmustur; spanish american war diye aratiniz. ve ne gariptir ki ilk anti emperyalist olusum da (bildigim kadariyla) yine amerika icinde, bu politikalara karsi olanlar tarafindan meydana getirilmistir. evet bakmaya karar veren icin tarih ironi doludur)

    eminim baska ornekler de vardir bu iddiayi yalanlayan ama bu kadar yeter. sonucta bu bir cumlelik hata vesilesiyle kitabin, drama unsuru olsun diye idealize edilmis dusman karakteri yaratmak ugruna, emperyalizmi tanitmaya ve aciklamaya gereken onemi vermemesini elestirmis olduk. bu kitaba tarih kitabi muamelesi yapmak, kestirme yoldan onca yil okumamis olmayi telafi edemez; hele ki uluslararasi tarihten ve politikadan bahsediyorsak. zaten bir sonraki elestirimi de, ingilizlerin savas motivasyonu hakkindaki yanlis bilgilendirmesi (baslangic bolumundeki aciklama ve roman icerisinde lord curzon ile lloyd george'un agizlarindan aktarilanlar) hakkinda yapacagim. ipucu olarak http://en.wikipedia.org/wiki/the_great_game

    edit: selviboylumalyazmalimin uyarisiyla anladik ki, 1804'de haiti ornegi de varmis. fransizlara karsi verdikleri on yil suren mucadele sonucu ilk bagimsiz siyahlardan olusan ulke oluyorlar.
  • [not: meksika dizisi seklinde entrylerdir, pilot bolumu buradadir (bkz: #9635910), bir onceki bolumu ise (bkz: #9638170). bir ustteki entrye insan numarayla bkz verir mi, verir]

    hazir bu muslumanlara ilham kaynagi olma hadisesinden bahsetmisken, konuyla ilgili verilmis, kitabin ilk dipnotuna bakalim. bakiyoruz, herhangi bir kaynak gosterilmeden arap isyani hakkinda aciklamalar yapilmis (referanssiz bu tip notlar genelde kitaplarin sonunda degil, ayni sayfanin altinda verilir ufak fontla okuyucuya kolaylik olmasi acisindan) bahsettigimiz edebiyatin bir baska tezahuru burada da mevcut:

    “mekke serifi huseyin bile ingilizlere karsi silaha sarilacagina, osmanli kuvvetlerini arkadan vurmayi tercih edecek….osmanlilarin ummet doneminin sona erdigini anlamalari icin birinci dunya savasinin bu aci ve ibret verici sahnelerini yasamalari gerekmisti. bilgili ve akilli olanlar bunu bir daha unutmayacaklardi”

    vay vay vay. sadece araplarin turkleri arkadan bicaklamalarina deginilmemis, ustune simdiye de gonderme yapilarak, “araplara guven olmaz” havasi verilmis. dahili harici bedbahtlar (edit: bedhah) hususu.

    yine kisa bir arastirma gosterecek ki, mekke serifi huseyin, genelde osmanliya sadik kalmisti. bolge, yuzyillardir osmanlinin cogu vilayeti gibi yari-otonom birsekilde yonetilirken, artan turkculuk ve merkeziyetcilikle, huseyin dogal olarak killanmaya basladi. ornegin, bu hain araplar edebiyatini yapanlar hic bahsetmezler, 20.yy’in basinda imparatorlugumuzda arap ve turk nufusu esitken (yuzde 40’ar), 150 turk mebusa karsi 60 arap vardi. huseyin, elbette bagdat demiryolundan da, cemal pasanin suriyedeki arap derneklerini (ittihat ve terakki benzer milliyetci dernekler) dagitmasindan da hosnut degildi. onun amaci, guclu donanmasiyla ve kahire ussuyle etkisini hissetiren ingiltereyle, genc turkleri birbirine karsi dengelemekti.

    nufusunun buyuk cogunlugu zaten, gayrimuslimleri, osmanli yonetimine tercih etmiyordu (fransiz ve ingilizlerin yerel istihbarati, mudahalenin bir ozgurluk getirme operasyonu * olarak boyanabilmesi icin bilerek bu bilgileri carpitmislar ve baskentlerindeki yoneticilerini yaniltmislardi, herkes birbirini sikiyor masallah) arap elitler ise bagimsizlik isteyenlerle, osmanli icinde nufuslarina uygun bir soz hakki elde etmekle yetinecekler arasinda bolunmustu ama onlar arasinda da “eger illa biri tarafindan yonetileceksek bu muslumanlar olsun” diyenler cogunluktaydi.

    fakat insanin bagliliklariyla, gerceklere uyum saglamak baska seyler. hem ingilizlerin sana gomdugu onca parayi goreceksin, hem milliyetciligin artik osmanli yapisini degistirdigine ve yonetimin turkcu politikalari arttirdigina sahit olacaksin, hem osmanlinin savastan yenik ayrilacagi kuvvetli bir ihtimal olacak, hem de yuz senedir ingiliz ve fransiz etkisinin arap dunyasina yavas yavas yayildigini ve merkez yonetimin bunu durdurmaya gucunun yetmedigini, hatta bir asirdir yonetmedigi, vergi toplamadigi, guvenligini saglayamadigi vilayetleri haritasinda gosterdigini goreceksin… ve yaptigin hainlik olacak. ustelik bu butun arap halkina maledilecek alttan alta. yapma, hayrettin yapma.
  • [dizinin basi icin (bkz: #9635910), bir onceki bolumu ise (bkz: #9639549)]

    [not: bu entrylerin kotulenmesi son derece normal. hatta bunun beklentisi icinde bu kitabi elestirmenin zorlugu hakkinda ayriyeten bir entry yazmistim, ironik bicimde bir iki dakika icinde zamaninin otesine gitmisti. simdi karmasi marmasi onemli olsa baska konularda yazardik elbette (ya da bu konuda baska sekilde yazardik), asil diyecegim, fikirlerin zayif yanlari varsa bir zahmet bildirin kimseyi isirmiyoruz, yemiyoruz; yok bildigin refleksif oylamalarsa bunlar (hani milli hassasiyetler gibi), aferin, insallah secme/secilme hakkinizi da bu bilincle kullaniyorsunuzdur]

    yine bu arap isyani konusunda, turgut ozakmanin bahsetmeye gerek gormedigi onemsiz bir ayrinti, iki taraftan da koparabildigini koparmaya calisan huseyin’in, ajanlari araciligiyla genc turklerin kendisini yakin zamanda (en gec savas bitince) gorevden alip sureceklerini ogrenmesiydi. bu bizim acimizdan feci bir stratejik hata cunku ne kadar oyalanabilirse oyalansin, huseyinin sonunda sececegi rota belirlenmis oluyor.

    [bu ikilemin iraktaki karsiligini anlamak icin iki yuz sayfalik kisa bir kitap olan 2005 basimi understanding iraq i okuyabilirsiniz, yazari william polk]

    butun bunlarin efendi gibi anlatilmamasinin nedeni basit, ortaya kurbanin biz oldugu bir yunan trajedisi cikarmak. kitap bu imaji istikrarli bicimde besliyor ve mazlum edebiyatimizin kosetaslarindan biri olan o araplarin turkleri arkadan bicaklamalari sacmaligini dahi ciddi bicimde dipnotlarla, diyaloglarla ve bu sozde tarih kismiyla hafif hafif isliyor.

    oyle ki, huseyinin isi nasil yokusa surup ingilizlerden en sonunda gonderemeyeceklerini bile bile asker istemeye kadar gittigini, milyonlarca sterlin yatirimdan sonra ilk buyuk isyanda sadece 2000 atlinin cikageldigini, bu kadar parayi carcur eden kahire gorevlilerinin londranin gozunu boyayabilmek icin nasil bir propaganda kampanyasi baslatip araplarin katkilarini resmi raporlarinda bilerek abarttiklarini turgut ozakman'dan duyamiyoruz. arabistanli lawrencein, filminden de once kendi efsanesini kendi yarattigini, aylarca araplar arasinda kaldiktan sonra bir gun ansizin colden tek basina bedevi kiyafetleriyle cikageldiginde milletin nasil afalladigini, kayitlarda gecen bir cok icraatinin tamamiyla kendi tanikligina dayandigini onun gibilerden ogrenemiyoruz. butun bunlari ozetleyen arap façade terimi nereden ortaya cikmis, kim cikarmis merak edilmesine gerek gormuyorlar. cunku o zaman is yunan trajedisi olmaktan cikar, gercek tarihe doner.

    e bunlar da, kendi milliyetcilik akimini ove ove bitiremezken, ayni dusuncelerin araplarda yesermesini ve bu ugurda gerekli cikar iliskileri kurulmasini arkadan vurmak olarak betimleyen anlayisin cifte standardiyla olacak is degil tabii. ayni cifte standart, kendi kurtulus savasini ilk kurtulus savasi olarak gorebilmek icin, yuz sene evvel balkan devletlerinin asirlar sonra bagimsizliklarina kavusmalarina da isyan deyip geciyor yahut bunlarin yeni planlarini kucumsuyor "olcusuz genisleme istegi" gibi kaliplarla.

    turgut bey herhalde butun bunlari ince ince planlayan seytani bir karakter degil ama yarattigi algi temeli her halukarda sakat oluyor; cunku bundan etkilenen bircok denyonun her turlu benmerkezcil, irrasyonel ve dupeduz irkci bakis acilarini vatan sevgisi adi altinda gecerli kilmalari cok kolay, bir nevi kara para aklama. daha da kotusu insanin ogrenmeye de gereksinimi olmuyor, bunu okuyan kac kisi mekke serifi huseyinin ingilizlerle iliskini merak edecek ve objektif bicimde arastirabilecek? (hani iskenderiye kutuphanesinin yakilmasi hikayesi var ya, eğer ki kitaplar kuran'ın dediklerini yazıyorsa, o zaman bunlar kopyadır ve gereksizdir, yok yazmiyorlarsa zaten işe yaramazlar, okumaya gerek yok)
  • [not: bir duzine entrylik bir dizinin parcasidir, dahasi ilk entrysidir, gozbebegidir, canisidir]

    hem okumus etmis genclere cagdas bir kuvayi milliye duygusu asiladigindan, hem eskinin cuntaci-solcu kirmalarina ulusalci gibi daha temiz bir etiket kazandirdigindan, hem de insanlara tarih okumus olduklari hissi verdiginden epey populer olmus bir kitap. tabii benim gibi her boka muhalifler de tantanayi merak ederek bu populerligi arttirdi.

    bu uzun elestiride kitabi bastan sona kadar takip ederek, belli basli tarihi olaylar, roman teknigi ve karakterler, icerigin arkasinda yatan genel bakis acisi ve son olarak elestiri/tartisma kulturunun esaslari hakkinda atip tutacagim

    spesifik orneklere gecmeden once, son noktanin, yani elestirinin mahiyetinin anlasilmasi sart, oradan baslayalim. oncelikle, bu diyeceklerimin zerre etkisi olacagini sanmiyorum. nedeni ise eger belli bir bakis acisina sahipseniz, elinizdeki verileri de o yonde yorumlarsiniz; fakat elinizdeki veriler bakis acinizi degistirmenizi gerektirecekse, algi tarafindan reddedilirler. uzun lafin kisasi, zaten halihazirda diyeceklerimi az cok farketmis olanlara hitap edecek bu; kitaba bakip “dunyanin en sahane destani” nitelemesi yapanlar ise dogru bildikleri yoldan sasmayacaklar. bu algi ucurumu da zaten toplumsal elestirinin yerine ulasmasindaki en buyuk engeldir.

    bu ucuruma daha yakindan bakarsak, birinci hata, elestirinin ancak kisiler arasinda atisma babinda algilanmasidir. yani kitabin bir bolumunun elestirilmesi, yazarina bok atmakla –ki bu lafa da bayiliyorum- es tutuluyor. buna cok paralel bir sorun amerikada yasaniyor bol bol; amerikan politikalarini elestirenlere “america-bashing” diye bir etiket yapistirirlar; boylece muhaliflerin amerikayla ilgili herseyden nefret ettikleri sanrisi yaratilir. analizin odagi olmasi gereken politikalarin yerine kisi/kurum/ulke konularak, elestiriler, o merciye olan saygiya/bagliliga dayanilarak etkisiz hale getirilir.

    daha kotusu, konu su cilgin turkler gibi birsey oldugunda, elestiri yazara odaklandirilmakla kalinmiyor, yazarin vatanseverligine, ataturkculugune karsiymis gibi gosteriliyor. cok tanidik bir taktik bu; kurtulus savasini anlatirken gozleri yasaran birine karsi cikmak, o ruhu kaybetmis olmakla esdeger goruluyor.

    fakat belki cogunuza tanidik gelmeyen sey ise, bu retorigi etkili kilan -yazarin da bolca kullandigi- bir baska taktik: muhalifler eger okumus etmisler ise, bunlara genelde “aydin” damgasi yapistirilir [tirnak isareti de dahil]. orhan pamuk olaylariyla iyice dibe vuran bu kavram artik “entel”i de sollayip resmen bir hakaret haline geldi. bunlar stereotipik olarak asagilik kompleksleri icinde yuzen, omurgasiz, yabaci hayrani tiplerdir.

    yahu bakin, gecen gun system of a downin holy mountains diye bir sarkisinin klibi hakkinda aktivite olmustu. [edit: nt christ bilgilendirdi, resmi klip degil, bir fan tarafindan hazirlanmis] ataturku ermeni soykiriminin bas sorumlusu gibi gostermisler; dupeduz esseogluesseklik. fakat asil ogretici olan, burada bile aydinlara laf gelmesiydi, sanki bu gorusu benimseyen biri cikmis gibi. bu straw man riyakarligi, yani savunulamayacak bir gorusu hic ilgisi olmayan bir kesime yikip, onlarin alakali alakasiz tum konulardaki fikirlerini curutme aliskanligi cok tehlikeli boyutlara ulasti.

    ozellikle su cilgin turklerin populeritesi dusunuldugunde, elestiriye iki engel daha var, ilki sirf farkli olmak icin elestiri yapiyormus gibi algilanmak. argumaniniz duzgunse bu atlatilabilir. ikinci engelse daha tehlikeli. su entryleri yazmadan once basliktakileri okudum, buyuk cogunluk muthis ovguler duzmus. simdi bu durumda yazilan bir elestiri, sadece kitaba degil, bu cogunluga karsi olacak. yani insanlar kitaba olan begenilerini halihazirda aciklamis olduklari icin, otomatikman savunmaya gecmek durumunda kalacaklar.

    bu tabu yikmakla ayni sey degil; tabulara kisisel bir yatiriminiz yoktur ama bir goruse/kisiye kisisel olarak bagliliginizi dile getirirseniz, o zaman o gorusu cokertecek herhangi bir fikir, guvenilirliginize de tehdit olusturur. pek az insan "yanilmisim" veya "gormemisim" diyecek olgunluga sahip oldugundan, refleks olarak bunu onlemeye calisacaktir. ornegin benim de iddialarim curutulebilir ama spesifik orneklerden gidecegimiz icin yanilmisim demek daha kolay, aksine bastan inanilmaz bir destan bu diye girseydim ve biri bana bunun dunyanin en kotu tarihsel romani oldugunu tartismasiz bicimde kanitlasaydi dahi kabullenemeyecektim. bir tartismada kisisel cikarinizin korunmasi ogrenmenin onune gectigi zaman, uzlasmanin imkani yoktur. bu da zaten, genelde, taraflarin fikirlerini bastan aciklayarak yukumluluk altina girdikleri tum tartismalarda yasanan bir sorun.

    simdi buradan, ucuncu noktaya, yani kitabin temsil ettigi bakis acisinin temellerine gecelim ondan sonra orneklere bakariz.
  • edit: hemen ust katta bulunan bir entrynin sonunda gelen bombaya ithafen yazilmisti. o bomba patlayali cok oldu ama ben bunu silmeye kiyamadim.

    "ulkemiz uzerinde bugun oynanmaya calisilan oyunlarin, sevrin yeniden turk milletine dikte ettirilmesinden baska birsey olmadiginin belgeleriyle aciklandigi" bolumu, sanirim sadece ulusalcilarin gorebilecegi murekkeple yazilmis; ben bos sayfalardan baska birsey goremedim.

    sevr antlasmasinin maddeleri bellidir. oysa bu ulkemiz uzerinde oynanan oyunlarin dogdugumdan beri soyle dertli toplu anlatildigini gormedim. bir ulusalci ciksa da bir liste hazirlayip suleymaniye camii'nin kapisina assa martin luther misali. o zaman sevr'le yanyana koyar, iki resim arasindaki farklari bulma oyunu oynariz.

    yoksa kastedilen avrupa birligi mi? tabii ya, ab muzakerelerinde istanbulun ayri bir devlet yapilmasi, italyanlarin antalyaya turist olarak gitmekten biktiklari, yunanistanin helen imparatorlugu kurmasi (adettendir diye truvaya da bir sehir kurup, sonra istila edeceklermis), suriye'nin mumkunse tekrar fransaya baglanip arada antepi filan da yutmasi, ermenistanin baskentinin agri dagi * olmasi ve parlamentonun nuh'un gemisine tasinmasi, 600 bin kisilik ordumuzun 30 binlik bir jandarma kuvvetine donusturulmesi ve halkin moralini bozmak icin adinin mehmetcikten sezercike cevrilmesi gibi konular hep konusuldu, tartisildi.

    ama dedim ya, en azindan kitapta goremedim bu emellerin, bu oyunlarin, bu entrikalarin, bu hain planlarin (virgul tasarrufu olmasi acisindan uluslararasi siyaset diyelim bunlara kisaca) belgelerini pek. belki de, yine bendeki baskisinda murekkebi ucup gitmis izmir yangini bolumlerinin arasina serpistirilmislerdi, kim bilir.
  • [not: brezilya dizisi seklinde entrylerdir, pilot bolumu buradadir (bkz: #9635910), bir onceki bolumu ise (bkz: #9636040)]

    savasin cikmasina haftalar kala dahi almanlar osmanliyi kendilerine yuk etmekten kacindilar. daha sonra basi sikisan kaiser, istanbuldaki buyukelcisine cok basit bir talimat vererek bu tutumunu yumusatti: eger osmanli, alman destegine degecek kadar degerli bir maddi avantaj getirebilirse, gizli anlasmayi yapabilirlerdi. herkesin okumasini diledigim mukemmel bir kitap olan a peace to end all peace te turk tarafinin bu noktada almanlari nasil kazikladigi anlatilir.

    kisaca, o sirada ingiltere tersanelerinde yaptirdigimiz iki buyuk savas gemisini almanlara oneriyoruz. fakat almanlarin bilmedigi su ki, o sirada “first lord of admiralty” (donanmanin sivil idarecisi) olan churchillin israriyla, ulusal guvenligi tehdit eden bir durumda tersanelerdeki gemilere el koyma hakki kullaniliyor (zorla satin alma seklinde) ve turk gemilerine bayrak cekilmesi onleniyor (cekilirse osmanli topragi sayiliyor cunku). enver pasanin bundan haberi var ama almanlar ancak birkac gun sonra ingilizlerin resmi aciklamasiyla haberdar oluyorlar. anlasmayi imzaladiktan sonra yani. . dahasi kazik yediklerini de ogrenemediklerinden, ingiltereyi sorumlu tutuyorlar.

    almanlarin keklenmesinin tek nedeni bu olmayabilir ama kisa vadedeki en olasi neden bu gemilerdi, onlar da bos bir sozduler. tabii bu gizli anlasmaya ragmen turk tarafi bir turlu savasa girmiyor. almanlar anlasmayi aciklamakla tehdit ediyorlar, bizimkiler muttefik tarafina kaymakla, vs; bu arada mobilizasyonu hizlandirmak icin goreve gelen alman komutanlarin sayisi cogaliyor, ingilizler hala birsey cakmiyorlar ve aylar sonra yavuz ve midilli olayiyla savasa giriyoruz.

    yavuz middilli’yi de dogru duzgun anlatmazlar; onlari salmamak icin almanlardan 2 milyon mark harac istiyoruz, almanlar savasa girmemiz sartiyla bunlari gonderiyorlar, bizde hicbir degisiklik olmuyor. almanlar gemileri kaybetmemek icin seslerini cikaramadan yedikleri kazikla kaliyorlar.

    daha kotusu almanlarin reddine ragmen gemileri satin aliyoruz; yani o yalan satis islemini de almanlar ayarlamiyorlar. satin alma isi halka duyurulunca ve halk gaza gelince, almanlar populer destegi kaybetmemek icin bunu yalanlayamiyorlar da. bir kazik daha. bu tip alavere dalaverelerle, son ana kadar, hem kaynaklarimizi tuketmemek, hem de savasin gidisatina gore yon belirlemek icin bekliyoruz (italyanlari hatirlayin nasil anlatirlar ortaokul derslerinde), ama tabii, hersey bir yere kadar.

    eh simdi, sunu acikca ortaya koyalim, bu islerde mazlum edebiyati sacmalik; emperyalik emperyalik diye kolaycilik da oyle. sen haiti degilsin, koskoca imparatorluk gokten zembille inmedi, o da emperyalizmdi. hem de kanuni doneminde olup bitmedi bu emperyalist politikalar, gerek pan turkizm hayalleri olsun, gerek araplarin merkezi yonetime yaklastirilmasi, bastirilmaya calisilan bagimsizlik isyanlari, son ana kadar imparatorlugun mekanizmalari calismaya devam ettiler. daha kuvvetli olanlarin politikalari daha baskin olacak ama isin ozu ayni. “turkleri yok edecegiz” zart zurt diye hayata gelmemis kimse; kurtulus savasi destani baska sey, 1. dunya savasi oncesi uluslararasi arenayi dramatize etmek baska.

    zaten bu bakis acisindan bakarsak, aksine uckagitci, kalles, serefsiz, acgozluyuz. ama ben basarili diplomasi demeyi tercih ederim. tabii bu arada “biz” derken, ustumuze alinip gurur meselesi yapmanin ve elestiriyi kisisellestirmenin tehlikesinden bahsetmistim. sonucta halk zaten isin icinde degil, ittihat ve terakki de politburo tarzi bir elit grubun papagani, o grup icinde de kim kime dum duma. sayfa 15’e geciyoruz…
  • [not: brezilya dizisi seklinde entrylerdir, pilot bolumu buradadir (bkz: #9635910), bir onceki bolumu ise (bkz: #9637900)]

    turgut ozakman, ingilterenin bizi yoketme istegi olarak, aslinda ancak 5. dereceden onemli bir faktor olan hindistandaki muslumanlarin ayaklanmamasini gostermekle yetiniyor. sonra diyor ki “osmanli imparatorlugunu hizla dize getirerek muslumanlarin bagimsizlik heveslerini bastirmak ingiltere icin sartti “ (sayfa 15)

    bu birkac ayri seviyede yanlis; yine once bunlara bakip sonra turgut ozakman'in neden olaya boyle bakmak isteyebileceklerinden bahsedelim.

    ingiltere’nin hindistan ustundeki kontrolu birinci dunya savasinin cok oncesine dayanir. dileyen hindistandaki isyan tarihinin kronolojisine bakabilir. butun bu sure boyunca osmanli imparatorlugu, finansal olarak bir yari-somurge olsa da bagimsiz bir devlet olarak kalmistir. eger turgut ozakmanin mantigi dogru olsaydi ingiltere hamlesini daha once yapardi. onun yerine ne yapti? 19. yy boyunca birden fazla kez osmanlinin yokolmamasi icin araya girdi, en sonuncusunda ironik bicimde istanbulu ruslara birakabilmek icin istanbula yuruyecek bir balkan ittifakina karsi cikarak. aksi halde 1916 yilinda savas disi kalmistik. (buna sonra doneriz)

    kaldi ki ingilizler cihad’in etkisinin hindistana ulasmadigini, buradaki isyan tehlikesinin nedenlerinin baska oldugunu savasin erken safhalarinda gormuslerdi.daha da onemlisi, bir musluman isyanini sorun eden de “ingiltere” denen monolitik yapi degil, hindistan ofisiydi. fakat bunu da kismen kahire masasiyla sidik yaristirabilmek icin bahane olarak kullandilar. yoksa kahirenin mekke serifi huseyini varsa onlarin da wahhabileri vardi. kitchener’e daha yakin olmalari yuzunden kahire gorevlilerinin, ortadogunun yeni haritasini kendi baslarina cizecek guce ulasmalarina sinirleniyorlardi.

    ya da ingilterenin kasim 1914’te, bugunku irak’in guneyine, irandaki petrol kuyularini korumak icin asker cikarmasi ve sonra abartip butun irak’a hakim olmasi hakkinda bilginiz var mi? bu musluman topraklara cikardiklari askerleri londrada amele pazarindan toplamiyorlardi; hintlilerdi irak’in ingiliz himayesindeki bolumu guvenlik altina alan ve osmanlilarla savasan kuvvetlerin cogunlugu.

    ek olarak, sayfa 51’de, “turk yunan savasinda ingiltere bagimsizmis gibi gosterilerek, olasi bir yunan yenilgisinde hindistan muslumanlarinin hedefi olmaktan cikarilacak” deniyor. halbuki bu ingilizler bu irak maceralari sirasinda, kut’da utanc verici bir sekilde kusatilip yenildiler bizimkilere, pek musluman isyani cikmadi. ciktiysa da etkisi pek onemsenmemis olacak ki ayni ingilizler, hintli birlikleri de kullanarak kut’un intikamini daha sonra aldilar. yani bu ingilizlerin “hakemlik” politikasi anlatilirken ne diye en onemli ve hatta tek neden olarak bu musluman isyani one cikarilip duruyor? neden bu anlattiklarimdan tek cumleyle dahi bahsedilmiyor?

    cunku boylece butun senaryo, seytan emperyalik ingilterenin, caresizce savasin icine cekilen turkiyeyi yokedene kadar savasacaklarina, boylece hindistan gibi diger somurge halklarina ilham kaynagi olmamizi engelleyeceklerine indirgeniyor. yani hem kurtulus savasinin dunya tarihindeki onemi fazlasiyla vurgulanmis oluyor, hem de emperyalistler daha da acimasiz, zayiflar daha da serefli ve hakli oluyor: “zavalli anadolu, bes cepheye durup dinlenmeden kan ve can pompaliyordu”. ilk kisimda dahi, bilgilendirmek amacli tarih anlatilacagina, destanin daha kolay hazmedilecegi bir bakis acisinin “endoktrinasyonu” kuruluyor.
  • dizinin basi icin (bkz: #9635910)

    tarihsel roman karakterlerinin nasil gunumuz ulusalci anlayisiyla konusturuldugundan bahsetmistik, orneklerle devam edelim: (sayfa 82, bir fransiz istanbul hakkinda konusuyor) "ama jean" dedi "mosyo konstantine haksiz! ne yandan baksan, burasi bir turk sehri. yunanlilikla hic alakasi yok"

    hikayenin gidisati icinde degerlendirildiginde bunun vurgulanmasindaki amac, yunanlilarin demografik ve tarihsel iddialarinin asilsiz oldugunu, buranin artik turklestigini vurgulamak, bir ulus-devlet anlayisiyla tabii.

    istanbulun tarihinde cok gerilere gitmeye filan hic gerek yok, suradan da gorulecegi gibi 1893'te demografik dagilim epey kozmopolit (bkz: istanbul/#6933432). belirtilen rakamlar, vergi korkusu yuzunden gercek nufusun epey altinda kalmis olmasina ragmen, oranlar hakkinda bir fikir veriyor. ote yandan taa 1914'e geldigimizde bile, sehrin nufusunun neredeyse yarisi gayrimuslim (900 bin) ve bunlarin cogu yunan. (onlari ermeni ve yahudiler takip ediyor). goruluyor ki turkler en buyuk grup ama cogunluk degiliz (bkz: majority) (bkz: plurality).

    biraz daha ileriye, 1923'teki lozan antlasmasinin hemen oncesine gittigmizde, ortodoks kilisesinin tahminine gore sehirdeki yunan nufusu 400 bin ve lozan'i izleyen birkac ayda 150 bine yakini sehri terkediyor, geride 250 binlik "onemsiz" bir grubu birakarak. (ki bu, diyalogun gectigi tarihten sonra oluyor)

    istatistiki verilerden sikilanlar, bernard lewisin a middle eastern mosaic kitabina goz atabilirler. zamane yazismalarinin, mektuplarin, anilarin, siirlerin ve gozlemlerin bir toplamasi; avrupalilar, turkler, araplar, persler, herkes var. orada istanbul'un, degisik milletlerden gelen ve aralarinda asirlar bulunan gozlemciler tarafindan yapilmis capcanli tasvirleri bolca var ama taa 1908'de, abdulhamidin, 30 sene once kapatilan parlamentoyu acma toreninin ve ayasofya golgesindeki sultanahmet meydaninda toplanan kalabaligin bir yabanci gazeteci tarafindan anlatimi bile "ah sekerim, nereden baksan bir turk sehri" sacmaligini gormek icin yeterli.

    perada konusulan dilin fransizca olmasi (istanbulun eskileri bugun o plastik fransiz sokagina bakinca neler hissediyorlardi acaba), sehrin dortte birinde yunancadan baska birseyin konusulmamasi da, 400 bin rakami gibi, tiriviri seyler iste.

    turkluk gururu diye bu acayip anlayisi overek yetisen zihniyet, 6-7 eylul olaylarina ve varlik vergisine bakip "eh olur boyle seyler" diye gecistirmesin de ne yapsin. tabii eger ne olduklarini bile biliyorsa.

    hakikaten de jean, nereden baksan turk sehriymis, yunanlilikla hiic alakasi yokmus.
  • not: buradan basliyor (bkz: #9635910).. ama nerede biter belli degil

    elestirinin zorlugundan, hele ki “aydin” olarak damgalaninca imkansizligindan bahsederken, turgut ozakmanin da bu anlayisa katkisi oldugunu belirtmistim. bilincli bilincsiz yapilmis olmasi farketmez; kitap, zaten oturmus olan bu kaliplari guclendiriyor; ornegin bir dipnotta, ingilizlerin himayesini isteyen birinden bahsederek “simdi de boyle “aydin”lar var mi yok mu” deniyor.

    turgut ozakmanin verdigi orneklerde, hain veya gafil rolu oynayan o ingiliz himayecileri, pekala cok mantikli aciklamalari olabilirdi. geriye bakinca tabii ki haksiz ama o zamanin sartlariyla ingiliz himayesini, ruslara karsi bir savunma olarak yahut uluslararasi finans dunyasinda fransaya olan asiri bagimliligimizi dengelemek icin istemek de bir dusunce, illa hain olmayi gerektirmiyor. iste burada aydin adamin, savunma pozisyonunun guclugunden, “vatanperver” retorigin sinirlarina geciyoruz.

    bu ornegin gunumuzdeki yansimasi -ve yazarin imalarina uygun olarak bircok kisinin kurdugu paralellik- avrupa birligi hususudur. o omurgasizlar da aydindi, simdi bunu savunanlar da oyle zayif ve ezik, vs…

    oysa ideal bir toplumda, bu gecmisten ders almak olarak nitelenecegine, simdinin bakis acisiyla tarihin yorumlanmasi ve sonra o yorumun yine simdiki orneklere carpik birsekilde etki etmesi olarak gorulebilirdi. ab konusunda nasil ki “batili her isi bilir” kaypakligi girmemiz icin neden teskil edemezse, “bu omurgasiz aydinlar 80 sene once de bunu yapmislardi” demek de girmemiz icin bir kanit teskil etmez. yapilacak olan, iki yonde de oldu bittiye gelmeden, somut verileri bilimsel yoldan incelemektir. fakat ne yazik ki, bu kavramlar tekrar edile edile elestiriye tahammulsuzluge ve kisisellestirmeye neden olduklarindan, insanlar tembelligine alisiyorlar.

    ulusalci retorigin bu konudaki en buyuk yanlisi, orneklerini pek az gormemize ragmen straw man teknigi uyarinca fazlasiyla atif yaptiklari “kaypak aydinlarin” retorigiyle ayni: ab gibi bir konuyu “cagdaslasma” veya “yabancilara boyun egme” ekseninde dusunenler, sigliklarini, bu tembellige ve cehalete borclular.

    ne yazik ki ayni ideolojik sakatligi, yabancilara toprak satisinda da goruyoruz. bu konunun "sehit kanlariyla sulanmis bu vatan topraginin satilmasi" sigligindan otede tartisilamamasi [sozlukte bile cok gordum bunu] uzuntu vericidir. kitabin bakis acisiyla bakarsak -daha dogrusu kitabi yeni bitirmis ve duygu hezeyani icinde olan ortalama bir orta/ orta-ust gelir grubu mensubu turk gencinin bakis acisiyla- yapilmasi gereken fayda maliyet analizi, vatan millet edebiyati icinde bogulacaktir. insanlar bir sure sonra o kadar salaklasiyorlar ki, bir yunan vatandasinin gelip toprak almasini, yunanistanin isgalinin tekrarindan farksiz goruyorlar. bunun nedeni de pek anlasilmaz degil; bir ulku edinme ihtiyacidir. nasil ki bazi amerikalilar, “dedelerimizin great depressioni, ikinci dunya savasi vardi, babalarimiz civil rights movement la ugrasti, bizimse mucadele edecek bir seyimiz yok” diye yakinirlar, biz de benzer sekilde yeni bir kuvayi milliye ruhu icine girme ihtiyacindayiz.

    tarih olmus bitmis birsey ama tarihin guncel normlarla anlasilmasi, bugunku algi kaliplarinin guclenmesinde muthis etkili. (bir geri besleme * mekanizmasi gibi)

    arada iyice yukselen anti-amerikancilik da bunlarin ustune tuz biber ekti. tabii buna anti-emperyalizm deniliyor cogu zaman, ki aydinlar veya elestiri getiren herhangi bir grup, emperyalizm yardakciligiyla suclanabilsinler kolayca. zira amerikan yalakasi etiketinin negatif anlami sadece bugunku konjunkturden beslenirken, “emperyalizmin usagi” olmak, tarihimize ve kitapta romani yapilmis fedakarliklara da ihanet oldugundan daha da feci.

    tabii emperyalizm konusulurken icine tarihi kattiginiz zaman, risk almis oluyorsunuz cunku kendinizle celismemek icin sadece kurtulus mucadelesinin verildigi yillara bakmak zorundasiniz. yoksa birkac sene once birinci dunya savasina gidince bile, emperyalizmden biz de muaf degiliz ki zaman araligini genislettikce bu iyice bariz oluyor. ve yine hem anti-emperyalist olup, hem de bugunku hakim ulusalci soylemini ici bos sloganlardan ibaret gorebilmek de mesru bir yol olmasina ragmen, ihtimal disi kabul ediliyor.

    bu bakis acisinin bir baksa etkisi de, ozellikle su cilgin turkler icin gecerli olani, tarihi karakterleri idealize etmesi, daha dogrusu ozelliklerinin,iyi veya kotu farketmez, en uc noktalara cekilip insanin gozune sokulmasi. bunun ornegini yeri geldikce veririm; ama ilk once, madem hakim perspektifin temellerinden ve retorikten bahsettik, kitabin ilk kismina, yani tarih kismina yapacagimiz elestiriler artik kelaka durmaz.
hesabın var mı? giriş yap