• bill murray'in son filmlerinden biri. zaten sırf kendisi için izlenir. tabi haksızlık etmemek lazım, film gayet güzel.

    --- spoiler ---

    çok mükemmel bir film değil belki; zaten öyle olmak için de çekilmemiş sanki. zira dertler, tasalar falan derken her şeyin pek de normal olmayan bir şekilde tatlıya bağlanması vincent gibi aslında oldukça tehlikeli sularda dolanan bir adamın hayatı için pek normal kaçmıyor. ancak bu hali de güzel zira öbür türlü de duyguları fazlasıyla sömüren, yorucu bir film olurdu.

    melissa mccarthy de rolüne iyi oturmuş. açıkçası her yerden scarlett johansson'un ya da muadili kusursuzluk timsali yıldızların fırladığı bir dönemde sadece görünüşü değil hal ve tavırlarıyla da "içimizden biri" olan melissa mccarthy'yi tercih ederim.

    oliver'ı oynayan jaeden lieberher ise çok başarılı. nasıl oluyor bilmiyorum ama bizimkiler dizilere, filmlere elini nereye koyacağını bilemeyip ekranda kabak gibi sırıtan oyuncuları bize kakalarken hollywood bu senaryonun altından kalkacak 11 - 12 yaşında çocukları bulup çıkartıyor. hani amerika 300 küsür milyon ama biz de 80'e dayandık.

    diğer bir konu ise; ne olacağımızla alakalı. eminim hepimiz büyüklerimizden duymuşuzdur: "ne oldum dememeli"
    vincent'ın hayatı aslında herhangi birinin, hatta belki de çoğunluğun hayatının geneli. hayatımızın farklı aşamaları var. genelde en başlarda etrafımız kalabalık oluyor; aile, akrabalar, okuldan arkadaşlar... büyüdükçe çevremiz bir yandan küçülüyor ya da boyutu aynı kalsa bile zayıflıyor. ailemizden insanları kaybediyoruz, akrabalarımızla yollarımı ayrılıyor; bu arada iş hayatı falan derken birileriyle tanışsak bile bunların çoğu "sonuna kadar" yanımızda olacak kişiler değiller.

    bir yandan da yol ayrımlarına geliyoruz, bir yerlerde yanlış bir sağ ya da sol yapıp belki de hiç gitmek istemediğimiz bir yerlere gidip, hiç olacağımızı düşünmediğimiz bir insan haline geliyoruz. bu aşamada etraf iyice sessizleşiyor; artık birkaç kişi ya var, ya yok.

    film bana göre biraz da bununla alakalıydı. 20'li, 30'lu, 40'lı yaşlarındayken her şey yeni, parlak ve güzel gözüküyor olabilir ama yıllar geçtikçe her şey aynı kalmayabilir; her şeyin üstü kalın bir toz tabakasıyla kaplanabilir, üsütelik sizin de silkinip kendinize çeki düzen verecek takatiniz yoktur, tıpkı vincent gibi.

    --- spoiler ---
  • "he drinks too much,smokes,he gambles,curses,lies and cheats and spent lot of time with -lady of the night-".
    st. vincent

    bill murray cidden muhteşem bir insan evladı. naomi watts ta keşke hep rus aksanı ile konuşsaymış.
  • güzel bulduğum ancak bill murray kutsalım olduğu için yeterince objektif olamayacağım filmdir. adam 20 saat burnunu karıştırsa ve bunu film yapsalar izlerim.

    --- spoiler ---

    çok sevimlilerdi yahu. hele at yarışından sıralı üçlü bahis tutturup parayı alıp toz oldukları sahne çok güzeldi.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmin sonunda özellikle oliver'in sunum yaptığı sırada insanın gözleri dolduğu filmdir. gerçekten de insanlar etrafına biraz baksalar günümüzde onca fedakarlığa rağmen halen hayatta kalmaya çalışan nice azizlerin varlığına şahit olacaklardır. valla hiç bir beklenti ile izlemediğim ama sonunda oldukça hoşuma giden bir filmdir. bunda tabii ki bill murray'ın enfes oyunculuğu da vardır. küçük aktör oliver'de gelecek vaadeden, geleceği parlak oyunculardan birisi. rolünü güzel evirmiş.

    ayrıca yıl olmuş 2014 halen kaset çalar dinliyor ya kulağına takmış işte böyle ufak tefek ayrıntılar da bu güzel filmi daha çok sevmeme neden oldu. kafa diyor gecenin şu saatinde çıkar kaset çaları, eski kasetlerden müzikler dinleyerek nostalji yap. kısacası son zamanlarda izlediğim onca filme rağmen gönlümde ayrı bir yer edinmiş güzide bir filmdir aziz vincent.

    --- spoiler ---
  • bill murray abimizin jack nicholson kıvamına geldiğini düşündüren, heyecanla beklediğimiz komedi filmi.
  • çok bildik hatta beylik bir hikaye. ve fakat gelin görün ki olağanüstü bir bill murray var...
  • (bkz: guitar nerd)
  • bill murray bulunduğu için seyrettiğim ve bill murray bulunduğu için sevdiğim film.
    melankolikli murray komedisi sevenler beklediklerini bulacaklardır.
  • bill murray neden hep aynı karakterleri canlandırıyor, sorusunu sordurtan film. hangi filmini açıp izlesem mutsuz, mutsuz olduğu için önüne gelen piçlik yapan, zaman zaman kaba, hayattan bıkmış, ölmek isteyen, depresif karakterde görüyorum kendisini. savımı örneklendireyim: st. vincent, moonrise kingdom, groundhog day, lost in translation, broken flowers, the life aquatic with steve zissou, rushmore, zombieland, the monuments men. "acıların çocuğu" emrah bile bu kadar acılı rolde karşımıza çıkmadı. neyse; yalnız şu bir gerçek ki bu karakterlerin üstesinden çok iyi geliyor murray usta. bir de bu roller ona yakışıyor. st. vincent'ta da benzer bir karakterde karşımıza çıkıyor: eşi alzaymırlı olduğundan, kendisi borç harç içinde olduğundan mutsuz, umutsuz, bezmiş birisi vincent. ama film ilerledikçe aslında iyi birisi olduğunu anlıyoruz. murray gene döktürüyor. performansı göz ardı edilecektir ama senenin en iyi performanslarından olduğunu söyleyebilirim. naomi watts da rus aksanıyla çok tatlıydı (çok da yaşlanmış be. 50'ye doğru hızla yol alıyor, son derece normal. ama işte insan üzülüyor). melissa mccarthy yardımcı rolde takılıyor. çocuk aktör jaeden lieberhe rolün altından kalkabilmiş. kadronun performansları böyle.

    filmi ise sanırım kendini iyi hisset türüne yerleştirebilirim. evet, mutsuz bir insan merkezde ve film boyunca bu kişinin pek de onaylanmayacak tavırlarına da, imrenilesi tavırlarına da şahit oluyor. yönetmen, vincent'ın mutsuz yaşamını keyifli bir şekilde yansıtıyor. karakteri mutsuz ederken izleyiciyi de mutsuz etmeye yeltenmiyor. hoş mizahı, duka gibi eğlenceli karakterleri sayesinde ilgiyi finale dek ayakta tutmayı başarıyor. sonuçta izlemesi keyifli bir film ortaya çıkıyor. ama filmin özgün olduğunu söylemek zor. ayrıca wes anderson'ın benzer karakterli filmleri daha iyiydi.
  • çok daha güzel şarkıları vardır belki ama prince johnny mutlaka dinlenmeli bence.
hesabın var mı? giriş yap