• wes anderson'un "royal tenenbaums" dan evvelki filmi. royal tenenbaums'da aile eleştirisi filmi kisvesinde tamamen kendine ait bir dünya ve o dünyaya ait karakterler yaratmış anderson, bu filmde de aynı tavrı amerikan gençlik filmlerine uyguluyor; tamamen orjinal ve garip karakterleri rushmore isimli bir lisede buluşturuyor. müzik seçimi yine mükemmel, görüntüler, mizansenler yine şahika. defalarca izlenipte bıkılmayası, iddiasız görünen ama çok zekice ve çok güzel bir film.
  • yuzde gulumseme birakan ozgun kaliteli bir amerikan filmi. senaryo, karakterler ve esprilerin oldukca guzel bir sekilde islendigi, her yastan insanin begenerek izleyecegi hos bir film. yonetmenin ozgun tarzi bu filmde de on plana cikarken icinizden sinema dedigin senaryo dedigin budur diye geciriryorsunuz, filmin cekildigi ortam ayrica harika. filmle ilgili ilginc bir ayrinti ise her tipten, her yastan ve bircok irktan insani ayni ortamda bulusturmasi.
  • wes anderson dunya capinda dagitima verilecek filmi icin masa basina oturdugunda 8 milyon dolar gibi bir butceyi koparabilmis ise bu zaten filmin en basindan itibaren "geliyorum, yol acin" sinyalini, selektorunu attigini gostermelidir. morg prensesi rezaletinde oldugu uzere baba kiyagini arkasina almadan, sinapsinin amperiyle, voltajiyla sonuna kadar bunu hak eden wes anderson, her genc yonetmene izlenecek bir yol, bir umit vermis, gonuller sahi olmustur.

    rushmore senaryosu ile , gicik karakterleri ile icime sinmedigi halde, sadece stil olusturabilecek yonetmen ongorusu ve cesaretine sahip oldugu icin dahi derslerde okutulmali, birden fazla izlenerek emsal olusturmalidir.

    maks fisher denen ibisin sevimsizliklerine tahammul edip filmin sonuna kadar izleyebilen herkes bir film tuketmis degil, bir tecrube kazanmis olarak koltugunu terkedecek, cisini kakasini o tecrubenin verdigi gucle yapacaktir.
  • hakikaten de rushmore adlı filmin sahne-müzik uyumu, görselliği, anlatımı şusu busu ne kadar başarılı ise max fischer'ı oynayan jason schwartzman (yazana kadar canım çıktı iblisin soyadını) o kadar sevimsiz, o kadar plastik suratlı, o kadar <caps> allahın belası bir piç </caps> adeta. öyle ki filmden sonra kendisini amerika sınırları içinde bulup dayaktan öldürmek istedim, bunu düşünürken ise filmin mutlu sonunu kaçırmak pahasına uyudum.

    filmin casting hususundaki belki de tek tesellisi the royal tenenbaums'da sık sık gördüğümüz luke wilson'ın kısa da olsa şöyle bir gözükmesi (royal tenenbaums'da kendine geldikten sonraki hali ile). senaryosunu ise abisi owen wilson'ın wes anderson ile birlikte yazdığını söylemeden geçmemeli.
  • gulmek icin basladim ben de bu filme, maksat eglenmek idi zira bill murray'in o, yillarca baksaniz da hic bir anlam cikaramayacaginiz, yuz ifadesiyle yine kendi kendime gulup durdum ama baska eglendirici bi olay yoktu.bir de o veleti gorunce okulda onun tipkisinin aynisi ( hem kapak hem icerik olarak) eleman geldi aklima yine keyfim kacti.muteakiben olivia williams gozuktu sonra tekrar duzeldi moralim.ona bakip bakip durdum.ingiliz aksanina vuruldum,bekledim ki bi handjob verir belki bu vesileyle ruyalarimizi da susler, ama vermedi.sonra da film bitti.
    bir de hakikaten luke wilsonthe royal tenenbaums da ve bu filmde tamamen ayni, hic mi hic bi fark yok yahu.
  • mr. blume : "what is the secret max?"

    max: "to find something you love to do and do it for the rest of your life. for me, it is going to rushmore"

    budur filmin anafikri.
  • wes andersonin- her filminde oldugu uzere -yine gundelik hayati ve bununla birlikte gelen problemleri biraz kara mizah,biraz surrealism, biraz abarti, ve birazda drama ile son derece basarili sekilde basarili bir film.

    herkesin aksine, ben filmin bas kahramani max fischer karakterini feci sekilde sevdim; bence inanilmaz guzel yazilmis bir karakterdi. bu karakteri sevmemin en buyuk nedeni ise illa her seyi siyah yada beyaz gosteren amerikan sinemasininda, max fischer gibi hem sempati hemde ayni zamanda empati uyandira bilen, kusursuz olmayan ama bunla beraber kusurlarini dahi seyirciye sevdire bilen; herkes gibi yasadigi sistemin icinde kaybolmus ve umutsuzca bu kisir donguden bir cikis yolu arayan ve cikis yolunu ise askta bulan, bir karakter daha gormedim uzun zamanda gorecegimi zannetmiyorum. film boyunca max fischer bana bin bir farkli duygu yasatti: kimi zaman max'in ukalaliklari beni kizdirdi, kimi zaman esprileri beni guldurdu, kimi zaman ise max'in caresizligi ve mutsuzlugu beni de o derece uzdu. bu yuzdendir ki rushmore' i izlemek ,hic bir zaman yazmamis oldugum, lise gunlugumu okumak gibi nostaljik duyguydu.

    uzun lafin kisasi, kliseler uzerine kurulmus amerikan sinemasinda, rushmore gibi orjinal ve keyifli bir film bulmak sevindirici. bunun uzerine yapmacik happy endleri ile dunyaya amerikan iyimserligini yayan amerikan sinemasinin, tipik temalarindan biri olan: "ezik bir karakterin kendini bulmasi ve sonunda populer olup okulun en tas kizini goturmesi" gibi banal bir kurguyu, wes anderson'in bole icten ve kendine ozgu stili ile yorumlasi, bir nevi bu tema yi daha gercekci bir halde seyirci onune sunmasi, kanimca rushmore'un altina yatan basarinin sirridir.
  • bill murray filmin senaryosunu o kadar cok begenmis ki, wes anderson a bu filmde ben bedava bile oynarim, yeterki beni bu filmde oynatin demis.
hesabın var mı? giriş yap