35 entry daha
  • bill murray neden hep aynı karakterleri canlandırıyor, sorusunu sordurtan film. hangi filmini açıp izlesem mutsuz, mutsuz olduğu için önüne gelen piçlik yapan, zaman zaman kaba, hayattan bıkmış, ölmek isteyen, depresif karakterde görüyorum kendisini. savımı örneklendireyim: st. vincent, moonrise kingdom, groundhog day, lost in translation, broken flowers, the life aquatic with steve zissou, rushmore, zombieland, the monuments men. "acıların çocuğu" emrah bile bu kadar acılı rolde karşımıza çıkmadı. neyse; yalnız şu bir gerçek ki bu karakterlerin üstesinden çok iyi geliyor murray usta. bir de bu roller ona yakışıyor. st. vincent'ta da benzer bir karakterde karşımıza çıkıyor: eşi alzaymırlı olduğundan, kendisi borç harç içinde olduğundan mutsuz, umutsuz, bezmiş birisi vincent. ama film ilerledikçe aslında iyi birisi olduğunu anlıyoruz. murray gene döktürüyor. performansı göz ardı edilecektir ama senenin en iyi performanslarından olduğunu söyleyebilirim. naomi watts da rus aksanıyla çok tatlıydı (çok da yaşlanmış be. 50'ye doğru hızla yol alıyor, son derece normal. ama işte insan üzülüyor). melissa mccarthy yardımcı rolde takılıyor. çocuk aktör jaeden lieberhe rolün altından kalkabilmiş. kadronun performansları böyle.

    filmi ise sanırım kendini iyi hisset türüne yerleştirebilirim. evet, mutsuz bir insan merkezde ve film boyunca bu kişinin pek de onaylanmayacak tavırlarına da, imrenilesi tavırlarına da şahit oluyor. yönetmen, vincent'ın mutsuz yaşamını keyifli bir şekilde yansıtıyor. karakteri mutsuz ederken izleyiciyi de mutsuz etmeye yeltenmiyor. hoş mizahı, duka gibi eğlenceli karakterleri sayesinde ilgiyi finale dek ayakta tutmayı başarıyor. sonuçta izlemesi keyifli bir film ortaya çıkıyor. ama filmin özgün olduğunu söylemek zor. ayrıca wes anderson'ın benzer karakterli filmleri daha iyiydi.
79 entry daha
hesabın var mı? giriş yap