• ekmek ve özgürlük,eğer insanlar bu iki ihtiyaçtan birini seçmek durumunda kalırsa neyi seçerler...maddi temeli olmayan özgürlük sadece laftır...seyahat özgürlüğünüz var parasızlıktan seyahat edemiyorsunuz,yorum yapma özgürlüğünüz var ,yayacak medya bulamıyorsunuz...kullanamadığınız özgürlük sizin değildir.o halde bir sentez bulmak zorundasınız bu sentez sosyalizmdir.sosyalist ekonomide rant yoktur.rantı yokedemeyen toplumlar sosyalizmi hak edemezler
  • nazım hikmet'in* anlatımıyla:
    ...
    sosyalizm,
    yani şu demek ki, dayı kızı,
    sosyalizm,
    senin anlayacağın yani,
    el kapısının yokluğu değil de
    imkansızlığı.
    ekmeğimizde tuz,
    kitabımızda söz,
    ocağımızda ateş oluşu hürriyetin,
    yahut, başkası yel de,
    sen yaprakmışsın gibi titrememek,
    bunun tersi yahut...
    sosyalizm,
    devirmek dağları elbirliğiyle,
    ama elimizin öz biçimi,
    öz sıcaklığını yitirmeden.
    yahut, mesela,
    sevgilimizin bizden ne şan, ne para,
    vefadan başka bişey beklemeyişi...
    sosyalizm,
    yani yurttaş ödevi sayılması bahtiyarlığın,
    yahut, mesela,
    -bu seni ilgilendirmez henüz-
    esefsiz,
    güvenle,
    emniyetle,
    gölgeli bir bahçeye girer gibi
    girebilmek usulcacık ihtiyarlığa,
    ve hepsinden önemlisi,
    çocukların ama bütün çocukların,
    kırmızı elmalar gibi gülüşü...
    ...
  • bayramda kapımıza gelen çocuklara verdiğimiz çikolata ve şekerlerin kalitesi ile eve gelen misafirlerimize verdiğimiz çikolata ve şekerlerin eşit kalitede olması demektir.
  • günde 18 saat yeraltında çalışan bolivyalı maden işçisine sormuşlar "sosyalizm nedir" diye.
    "güneşi hergün görebilmektir"demiş...
  • paket bekliyorum iş yerinde.

    milliyetçi, vatan millet için savaşma aşkını çok kez dile getirmiş; daha önce bi konuşmada "dükkan sahibi de zor durumda asgari ücret arttı bi ton zam geldi nasıl ödeyecek bu kadar şeyi" demiş usta yakınıyor:

    "bıktım artık bu işten, robot gibi aynı şeyi yapıp duruyorum. artık dürüm gördükçe sinirim tepeme çıkıyor, nefret ediyorum."

    dedim ki:

    "hocam bunu marx kendi emeğine yabancılaşma olarak açıklıyor. sen bir makine gibi burada yemek üretiyorsun, ne üretiminde ne buranın yönetiminde tek kelime söz hakkın yok. ama mesela buranın patronuna bak. arada işler sıkışınca gelip kendisi de mutfakta çalışıyor ve ne kadar mutlu şekilde çalışıyor. çünkü sen hazırladığın dürüm başına 50 kuruş kazanırken o 5 lira kazanıyor.
    oysa bir şey üretmek aslında insan için tatmin edici bir eylemdir. ama sen bu koşullarda tatmin olmadığın gibi kendi emeğinle ürettiğin şeyden bile tiksinecek hale geliyorsun."

    bir gün sonra bana dedi ki:

    +top!
    -anlamadım?!
    +top! aldı iki yüz liralık siparişi nasıl gülüyor (patronu gösteriyor). ben burada yemekleri hazırlıyorum o parayı cebe indiriyor.

    bikaç gün sonra sipariş beklerken bir şeyler okuyayım diye kitap getirdim. arada kuryelerin kullandığı masada bırakıyordum. kitabın ismi "marksist kriz teorisi ve kredi krizi*". aynı günlerde şuradaki entryme benzer minvalde * islam ve islamın kapitalizmle ehlileştirilmiş kar/faiz/kira konusunu tartışıyorduk. -ki ben açıkça ateist olduğumu da belirtmiştim daha önceki başka bir konuda- kitabı beraber çalıştığım namazında niyazında akp'li başka bir kurye bikaç sayfa okumuş. bana diyor ki "ilk iki sayfasını okudum aklıma yattı, sen bitirince bana da versene ben de okuyayım".

    daha yazamayacağım bunlara benzer bir sürü olay. şunu gördüm ki biz solculuğu kampüslere hapsetmediğimiz zaman, işçilere dışarıdan bilinç taşımaya değil içlerine girip birlikte aynı şeylere küfredip aynı şeylere gülünce sınıf bilinci kadar bulaşıcı bir şey yok.
  • en önemli vasfı vatandaşların ekonomik özgürlüklerini elinden alıp, tüm ülkeyi işlevsiz devlet dairelerine çevirmektir.bu sistemin vatandaşlarının değişmez kaderi ölene kadar devlete bağımlı olmaktır. bu yüzden de devletin iflas ettiği noktada bedenlerinden başka satacak birşeyleri olmaz. nerede hayatta bir bok olamamış paspal tip varsa bu sikimsonik distopyayı savunduğunu görürsünüz.

    tanım: zenginin malına çöküp, yoksulun seviyesine indiren, herkesi sefalette eşitleyen zorbalık rejimi.

    edit: bir başka entrymde de söylediğim gibi
    (bkz: bahane göt gibidir herkeste bulunur.)

    yanlış anlaşılmasın arkadaşın üslubuna saygı duydum bu sözüm genel sosyalist bahaneler içindi. bu da o bahanelerden biri. sen vatandaşını devlete o kadar bağlamışsın ki, devletsiz ayakta kalamamış o an elinde ne varsa onu satmış. o da yoksa kendini satmış.

    edit: "hayatımda hiç sosyalist olmadım ama"

    (bkz: akp'li değilim ama)

    20 yıldır muhaliflik ettiğim oluşuma sayenizde saygı duyacağım neredeyse, helal olsun adamlara kendine muhalif olana muhaliflik, cehepelisine atatürkçülük, milliyetçisine milliyetçilik, görüyormusunuz şimdi de yoldaşlara değilim amacılığı öğrettiler :)

    kapitalizm başlığıyla karıştıran ben değilim kapitalizm'in ne olduğundan habersiz olan sensin paşam. bak şurada açıklamışız az-çok kapitalizm nedir ne değildir.
    [(bkz: #141037467)]

    onlyfans ne alaka emenike onlyfans'daki kadının canı daha çok para, daha iyi yaşam istiyor kukusunu sermaye yapıp kesesini dolduruyor. arz-talep meselesi diyerek de konuyu kapatabilirdim ama aradaki farkı anlatmak lazım keza solculuk idrak yolları iltihabını varsayılan olarak beraberinde getiriyor anladığım kadarıyla. köpekliğe gelince onu da en iyi siz bilirsiniz. dün sovyetlerin çanağını yalayanların bugünkü muadilleri woke/sjw olmuş kerli-ferli abd şirketlerinin borazanlığını yapıyor. onlar revizyonist falan diyeceksiniz şimdi de inan hiç sol kafa ütülemesiyle uğraşacak vaktim yok. solculuk her dönem kullanışlı aptalları bir araya toplayan en güçlü enstruman olmuştur.

    edit3: bu entry'mi debeye sokan herkese teşekkürler. demek ki ekonomik özgürlükler konusunda farkındalık oluşmaya başlamış mutlu oldum. duyurulmasını istediğiniz, kan arama duyurusu vs önemli bir olay varsa mesajla iletirseniz bu entry'nin altına eklerim, daha çok kişiye ulaşırız. ben baktım ama bulamadım.
  • abd'deki bir universitede, hoca sosyalizm ile ilgili ogrencileri ile iddialasir.
    ogrenciler sosyalizmi savunurken, hoca bunun aksini bir deney ile anlatir:

    (on bilgi: universitede kullanilan harfli not sisteminde a, b, c, d, f harflerini 5, 4, 3, 2, 0 notlari seklinde dusunebilirsiniz.)
    ------------------

    yerel bir üniversitede görev yapan bir ekonomi profesörü, daha önce tek bir öğrenciyi bile sınıfta bırakmadığını, ancak yakın zamanda bir sınıfın tamamını sınıfta bıraktığını açıkladı. bu sınıf sosyalizmin işe yaradığı ve kimsenin fakir ya da zengin olmayacağı, bunun büyük bir eşitleyici olduğu konusunda ısrar etmişti.

    bunun üzerine profesör, "tamam, bu sınıfta bu plan üzerinde bir deney yapacağız" dedi. tüm notların ortalaması alınacak ve herkes aynı notu alacak, böylece kimse sınıfta kalmayacak ve kimse a almayacak....

    ilk sınavdan sonra notların ortalaması alındı ve herkes b aldı. çok çalışan öğrenciler üzgün, az çalışan öğrenciler ise mutluydu. ikinci sınav geldiğinde, az çalışan öğrenciler daha da az çalışmıştı ve çok çalışanlar da bedava bir yolculuk istediklerine karar verdiler, bu yüzden az çalıştılar.

    ikinci sınavın ortalaması d idi! kimse mutlu değildi. üçüncü sınav geldiğinde ortalama f idi.

    sınavlar ilerledikçe, puanlar hiç artmadı çünkü çekişme, suçlama ve isim takma, kırgınlıklara neden oldu ve kimse başkasının yararına çalışmadı.

    profesör onlara sosyalizmin de eninde sonunda başarısız olacağını, çünkü ödül büyük olduğunda başarılı olmak için çaba da büyük olur, ancak hükümet tüm ödülü elinden aldığında kimse başarılı olmak için çaba göstermez ya da istemez dedi.

    ------------------
    kaynakca:
    https://www.reddit.com/…l_college_made_a/?rdt=57636
    https://www.reddit.com/…ent_that_actually_happened/
  • sosyalizm aslinda ozunde insan zihninin ozgurlesmesidir. insanoglunun yasamak icin temel sartlari olan egitim, saglik ve barinmayi mutlaka saglamayi devletin esas gorevi sayarak, bu tur dertlerden bireyleri kurtarmak isin bir tarafidir. onun otesinde kapitalizmde kisinin ihtiyaci olmayan seyleri ihtiyacmis sanmasi, bunu hayat gailesinin en tepesine koymasindansa, insani potansiyelini gosterecegi zihinsel ozgurluge kavusturabilecek bir dunya ongorur. esas ozgur insan temel ihtiyaclari icin kaygilanmayip enerjisini zevklerine kanalize edebilen insandir.

    ayrica insana donuk bir sosyalist anlayisin muhtelif avantajlari vardir. kapitalizmin ozune bakmak icin en ideal ornek olan abd'yi ele alalim. abd sosyal kurumlarinin parcali yapisi, polisin yerellesmesi, merkezi devletin sosyal kaygilarinin az olmasiyla kapitalizmin merkezi olarak dusunulmektedir. iste bu abd'de katrina kasirgasi oldugunda, devlet new orleans sakinlerine "burasi tehlikeli isteyen gitsin" demistir. ama toplu tasimacilik olmadigindan, arabasi olan gitmistir. komsu sehirler "simdi bir suru evsiz, fakir dolusacak" korkusuyla, koprulerden yaya kacmayi yasaklamistir. mala verilen onem yuzunden grup halinde sehirde gezilmesini de polis engellemistir (yagma falan oluyor diye). sonuc daha iki gun onceden sehrin yikilma riski oldugu bilinmesine ragmen cogu fakir siyah olan 2000 kisinin olmesidir. iste dunyanin en gelismis ulkesi olmakla ovunen abd'de mulkiyeti tum degerlerin uzerinde goren, sosyal yatirim yapmayan bir devlet anlayisinin sonucu oradaki vatandaslarini iki gun icinde oradan cikaramayan aciz bir devlet gorunturu vermistir.

    ote yandan cok daha fakir durumdaki kuba'yi sosyalizme ornek verebiliriz. kuba uzun yillar diktatorce de olsa nispeten sosyalist degerlerle yonetilmektedir. bircok insan icin fidel castro rezil bir diktatordur, dunyanin en kotu liderlerden biridir. bu elestirilerde yer yer haklilik paylari da olabilir. ama kuba'yi hemen dogu komsusu olan haiti'yle kiyasladigimizda cok daha iyi durumda oldugu gorulur. kuba'da fidel doneminde etnik kavga hic olmamistir. ama abd'nin hegemonyasi altindaki haiti'de abd'nin tarim sirketlerinin tum topraklari kendilerine almasi sonucu kitlik, uzun suren ic savas, demokrasiyle secilmis tek baskana yapilan amerikanci darbe olmustur.

    yine kuba bircok sene katrina kasirgasi benzeri kasirgalarca vurulmakta olmasina ragmen olu sayisi 3-5'i gecmez, cunku herkesin yerlesebilecegi siginaklar yapilmistir. ayrica kuba dunya saglik orgutu standartlari'ni tutturabilen tek ulkedir, haiti ise yuzde 80'i aclik sinirinin altinda yasayan bir ulkedir.

    amacim kuba'yi yere goge sigdiramamak falan degil. ama yanindaki devasa ulkenin (abd) butun baskisi, ambargosu ve nifak tohumuna ragmen kuba abd etkisindeki haiti'den cok cok daha iyi durumda. bu da dikkat cekici bir durum.

    dunya kapitalizmin ve sirketlerin eline birakilmayacak kadar degerli. son yuzyilda dunyadaki dogal kaynaklar gelisen ekonomiyle cilginca somuruldu. cunku hersey serbest piyasaya yani monopollesmis dev sirketlere birakilmis. sirketler dunyanin gelecegini dusunmezler. en iyi ihtimall onlerindeki 5-10 seneyi dusunurler. 1980'lerden sonra buna bir de sadece onundeki birkac ayi dusunen global finans sektoru eklendi. ucuruma dogru giden bir tuketim ekonomisi olusturuldu.

    sirketlerin ve serbest piyasanin vahsi kurallarina birakilmis bir dunya cikmaz sokaga goturulmekte. ama bu durum kapitalist liderlerin dunyasinda cok ciddi yer isgal etmez. oysa ki fidel castro'nun konusmalarini dinlerseniz dunyanin gelecegi konusunda kaygilarini duyabilirsiniz. ayni sozleri, bush'un, tayyip erdogan'in agzindan duymaniz imkansiz.

    sonucta gunumuzde baska alternatifi yokmus gibi gorunse de kapitalizm yarattigi tekellesme, mafyalasma, etnik catisma, doga katliami, insana insan oldugu icin degil tukettigi kadar deger vermesiyle icinden cikilmaz ve gelecegi olmayan bir sistem. ve dunyayi sonu hic de iyi olmayan bir yola goturuyor. kisa vadede "her sey bitmis, kapitalizmin alternatif yok" gibi gorunse de uzun vadede bunun boyle olmayacagini gormek zor degil. toplumsal donusumlerin cok hizli oldugunu da dusununce ben kapitalizmin son durak olmadigini dusunuyorum. klasik marksist tarifiyle olmasa da daha cevreci ve insan ve canlilara, dogaya donuk bir sosyalizm anlayisin dunyada tekrar toplumsal dayanak bulmasinin kacinilmaz oldugunu dusunuyorum.
  • ilk sayfada yazılanların bir kısmını okudum ancak atladığınız önemli bir nokta var. türkiye demokratik kapitalist bir ülke değildir. dolayısıyla fırsat eşitliği yoktur. türkiye de devrim yapacak sınıf da yoktur. türkiye güçlünün güçüsüzü ezdiği bir 3. dünya ülkesidir. son elli yılda ortaya çıkan istanbul un en zenginlerini araştırın, kahir ekseriyetinin servetleri yolsuzluk, mala çökme vs vs ile elde edilmiştir. bu ülke de bu kültür ve ahlaki birikim ile devrim yapılsa, bugün halkı soyan mafya tipli parababaları o gün devrimci kisvesi altında halkı soymaya devam edeceklerdir. çözüm belli, sosyal demokrasidir. çok kazanandan çok vergi almak ve başta tüpçünün, beşli çetenin, fetönün şirketlerini yağmalayanlar olmak üzere medya patronluğu yaparak kamuoyuna baskı ve yanlış yönlendirme ile servet edinenlerin, spor kulüplerini ele geçirip kulis yaparak devletten nato ihalelerini allem kallem ile kazanıp sonra yine devlete savaş gemisi satarak milyar dolarlık olanların, şehir hastanesi ne bileyim özel hastane zincirleriyle halkı sömürenlerin, kısacası katkı payını tügvaya vererek ihale alan tüm zenginlerin yani şu yap işlet devretçilerin, kupon arazi diye hazine arazilerine çökenlerin, depremde hurda demirleri yağmayan ve çöktükleri demir çelik fabrikalarından milyarlarca dolar kaldıran faşist mafyöz tiplerin kısacası halkı bit, pire, sülük, kene gibi sömüren tüm hırsızların servetlerine el konulması ve emekli-memur maaşlarının bu fondan ödemesi, yağmalanan işsizlik fonu gibi fonlara burdan geri ödeme yapılmasıdır. sosyalizm fakirin ekmeğinin zengine peşkeş çekilmesi değildir, siz olayı yanlış anlıyorsunuz, paylaşım tepeden başlar. bize kuzey avrupa ülkelerindeki gibi yolsuzluk ve rüşvetten arındırılmış gerçek bir sosyal demokrasi yeterlidir. biz halktan çalınanı halka versek bile bu ülkede fakir kalmaz.
    edit: gözler yaşlılıktan mütevellit görmez olmuş, sizde yazım hatalarını görmeyiverin
  • sosyalist üretim sistemini kavrayabilmek için, söz konusu yapıyla kapitalist üretim sistemini karşılaştırmak, bunun için de öncelikle bu iki sistemin özelliklerini ve farklılıklarını açıklamak gerekir. karl marx'ın ayrıntılı bir şekilde çözümlediği artı değerden oluşan kapitalist birikim ile kolektif artı ürüne dayalı sosyalist birikimin karşılaştırılması sosyalist üretimin yasalarını ve tutarlılık unsurlarını açıklamada kolaylık yaratacağından, işe kapitalizmdeki artı değer kavramını açıklayarak başlayalım.

    sözü edilen kavramları sistem olarak değerlendirdiğimiz için burada kavramı tek işçinin, kendisinin ve ailesinin hayatını idame için gerekli olandan daha fazla ürettiği ve bu fazlanın kapitalist tarafından ele geçirilişinden çok, bir ekonomide söz konusu olan bütün işçilerin yaratmakta oldukları değer fazlası üzerinde durarak toplam değerleri dikkate alan bir değerlendirme üzerinden gidelim.

    söz gelimi bir malı normal üretim koşulları altında o sırada geçerli olan ortalama hüner derecesi ve faaliyet yoğunluğu ile elde etmek için toplumsal açıdan gerekli emek zaman miktarı o malın değerini teşkil eder. bu değer iktisadi çevrimlerin başı, sonu ve genelinde ortalama olarak fiyatla örtüşür. emekçiler yalnız kendi geçimlerini gerçekleştirmeye yetecek malı üretmek için sosyal bakımdan gerekli olan emek zaman süresi çalışmazlar. zira kapitalist üretim sistemi buna elverişli değildir. çünkü emekçi çalışacağı zamanın süresini tespit etmek imkanından yoksundur. emekçi bir günlük emeğini kapital sahibine kiraladığı zaman, çalışma gününün süresini söz konusu olan sermayedar tespit etmektedir. kapital sahibi çalışma süresini emekçinin yaşantısını devam ettirmesi için gerekli olan malları üretecek sürenin üstünde tespit ettiğinden dolayı kapitalistin işçiye ödeyeceği ücret, tespit edilmiş bulunan süre içinde işçinin ürettiği malların toplam değerinden az olacaktır. çünkü üretilen toplam değer, çalışılan saatlerin miktarına bağlıdır.

    teorik olarak kapitalist üretim sisteminde işverenin, işçinin emek gücüne işçiyi ve ailesini geçindirmeye ancak yetecek bir ücret verdiği varsayılır. bu ücret işçiyi ve ailesini 24 saat geçindirmek için yarım gün çalışmaya tekabül etmekte ise, kapital sahibi, işçiye çalıştığı toplam saatlerin ücretini ödememekte, diyelim ki yarım gün ödemekte, fakat onu tam bir gün çalıştırarak , ödemediği yarım günde işçinin ürettiği , yarattığı değeri alıkoymaktadır. işte işçinin yarattığı fakat ona ödenmemiş , ödenmemekte olan bu değere artı değer denmektedir. yani bir çalışma gününde işçiler tarafından üretilen malların toplamından işçilerin ve ailelerinin bir günlük geçimi için gerekli malların değerini çıkardığımızda söz konusu olan değere artı değer denir. bu noktada dikkat edilmesi gereken husus sermaye birkiminin ön koşulunun aslında artı değer olduğudur.

    kapitalist üretim sisteminde bir ekonominin ihtiyaç duyduğu yatırımlar dolaylı ya da dolaysız olarak kapital sahiplerinin elinde bulunan artı değerden karşılanmaktadır. bununla birlikte kapitalist üretim sisteminde devlet burjuvazinin özel mülkiyet haklarını korumak üzere proleterler ve yarı proleterler üzerinde tahakküm oluşturmaya yarayan bir araç olmanın yanında burjuva mantığına uygun olarak vergi karşılığında halka eğitim ve sağlık gibi sayılamayan hizmetleri de getiren bir kurumdur. kapitalist üretim sisteminde devlet, sayılabilen hizmetleri kamu iktisadi teşebbüsleri aracılığıyla gerçekleştirdiğinde ise tıpkı özel işletmeler gibi getirdiği hizmeti faturalandırır. yani emekçi kapitalist üretim sisteminde hem emeğinin tam karşılığı olmayan bir ücret alır hem de aldığı bu ücret üzerinden hayati ihtiyaçlarını karşılayıp bir yandan da eğitim sağlık gibi devletin kendisine getirdiği kamu hizmetleri için vergi öder.

    sosyalist üretim ilişkilerinde ise yukarıda sözünü ettiğimiz kapital sahiplerinin üretim araçları üzerindeki mülkiyeti ortadan kaldırılarak kamu mülkiyetine geçmiştir, böylece kapitalist üretim ilişkilerinde ekonominin geneli açısından söz konusu olan artı değer bütünü artık söz konusu olmaz ve sosyalist üretim ilişkilerinde artık kamu mülkiyetine geçmiş olan işletmelerin üretip, plan motifiyle belirlenen bir fiyat üzerinden arzını gerçekleştirdiği malların perakende satışları üzerinden yapılan muamele kesintisi ile elde edilen sosyalizmdeki iktisadi birikim, kapitalizmdeki iktisadi birikimi oluşturan artı değerin teşkil ettiği gibi parça parça kapital sahiplerinin elinde değil, bütün üretim araçlarını tek bir çatı altında toplayan kamu iktidarının elinde toplanır. sosyalist üretim aşamasının söz konusu olduğu bir ortamda yine herkesin emeğinin karşılık geldiği değerin bir bölümü harcanan emek gücü oranında ücretlendirilir, fakat bu sefer kapitalist üretim sisteminden farklı olarak kamu iktidarı bütün olarak elinde topladığı sosyalist akümülasyonu yeni sınai yatırımlara ve kamusal hizmetlere (eğitim , sağlık, barınma) harcar, yine kapitalist üretim sisteminden farklı olarak bu kamusal hizmetler (sovyetler birliği'nde ve comecon üyesi sosyalist ülkelerde olduğu gibi) vergilendirme ya da faturalandırma olmaksızın her vatandaşa ücretsiz olarak ulaştırılır (söz gelimi eğitim, sağlık, barınma-konut, ısınma, elektrik, su gibi hizmetler sovyet tipi iktisat sistemlerinde büyük ölçüde ücretsiz olarak devlet tarafından karşılanırdı). işte bu şekilde birikimin bir bölümü direkt olarak harcanan emekle orantılı olarak, diğer bölümü de yukarıda sözünü ettiğimiz ücretsiz, vergisiz, faturasız hizmetler yoluyla dolaylı olarak vatandaşlara ödenmiş olur, bu şekilde, aynı zamanda sınıf tanımlamasının iktisadi yönü yani "bir toplumda, meydana gelen iktisadi faaliyetten aynı menfaati edinen büyük insan grubu" şeklindeki ifade göz önünde bulundurulduğunda sosyalist üretim aşamasında herkes iktisadi faaliyetten aynı menfaati edinmiş olacağından iktisadi anlamda uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin olmadığı, tüm toplumun ortak iktisadi kazanımlarının söz konusu olduğu bir sosyal yapı söz konusu olur.

    gelgelelim, sürekli dillendirilen bir olay günümüzde insanların kafasını bulandırmakta ve sosyalizme şüphe ile yaklaşmalarına sebep olmaktadır. söz konusu olan olay kapitalist restorasyon diye adlandırılan sovyetler birliği'nde sosyalizmin çözülmesi sürecidir. sovyetler birliği'nin iktisadi olaylar tarihi incelendiğinde burjuva iktisatçılarınca iddia edilenden farklı bir sonuca ulaşmak çok normaldir. söz gelimi, uzaya ilk defa insan gönderen, sınai maksatlı ilk nükleer santrali kuran, nobel ödüllü onlarca fizikçi, kimyager, iktisatçı, biyolog yetiştirmiş, ağır sanayi alanında dünya birincisi olmuş (örn. 1979-1980 arasında gerçekleştirdiği 150 milyon ton çelik üretimi ile sscb bu alanda açık ara lider konumundaydı), eğitim ve sağlık hizmetlerinde tartışmasız üstünlükler edinmiş bir ülkenin, daha 1980 yılında en temel ekonomik gösterge olan gsmh açısından bakıldığında 1 205 750 000 000 dolarlık gayri safi milli hasılasıyla dünyada ikinci ve kişi başına milli gelir olarak (ayrıca sosyalist bir ekonomi söz konusu olduğundan gelir dağılımında eşitsizliğin söz konusu olamayacağı gerçeği düşünüldüğünde) 4550 dolar ile dönemin referanslarına göre yüksek gelirli ülkelerin alt diliminde yer aldığı (kaynak memo larousse ansiklopedisi 2'inci cilt sayfa 595, ansiklopedinin yararlandığı kaynak, "documentation française") ve yine 1980 yılı rakamlarına göre yılda yaklaşık yüzde 4 büyüme gerçekleştirdiği somut bir gerçeklik olan sovyetler birliği'nin 1991 yılında birden çöktüğünü, bunun sosyalist iktisat sisteminin çöküşü olduğunu söylemek biraz kandırıkçılık olmaktadır.

    ayrıca sscb'yi batılıların öçütleri ile incelemeyi bir kenara bırakıp gerçek kalkınma göstergelerine yoğunlaşıldığında sscb'nin ekonomik üstünlüğüyle yüzleşilebilir. şöyle ki abd'nin 124 milyon çelik ürettiği dönemde sscb'de 150 milyon ton çelik üretilmiştir ve sscb bu alanda birinciliği hep sürdürmüştür. (kaynak: meydan larousse ansiklopedisi, ek cilt 21, s. 39 ve ek cilt 23 s. 783)

    sağlık hizmetlerine bakıldığında, abd'de 100 bin kişiye 972 hastane yatağı ve 282 doktorun düştüğü dönemde, sovyetler birliği'nde 100 bin kişiye 1210 hastane yatağı ve 347 doktor düşmekteydi ve sscb demografik veriler bağlamında dünya'daki en iyi sağlık sistemine sahipti. (kaynak: memo larousse ansiklopedisi, 4. cilt, s. 993)

    peki ya eğitim? kapitalizmin baş ülkesi abd'de öğretmen başına 21 öğrencinin düştüğü dönemde, sovyetler birliği'nde öğretmen başına 15 öğrenci düşmekteydi. (kaynak: memo larousse ansiklopedisi, 2 cilt, s. 639)

    peki nasıl oldu da böylesine güçlü bir ülke bir anda yok oldu? gerçek, gorbaçov yönetimince alınan kararlar ve sonrasında uygulanan politikalar incelendiğinde kolayca anlaşılır. sosyalist bir ekonomide fiyat mekanizması kapitalist sistemdeki arz talep kanununa göre kendiliğinden oluşmaz, fiyat mekanizmasının yerini plan motifi alır. planlamacılar da tıpkı kapitalist sistemde çalışan bir para politikası uzmanı gibi bir takım kurallarla karşı karşıyadırlar. bu kurallardan bir tanesi de sosyalist sistemde fiyatların c+v+r(c+v) kuralı çerçevesindeki maliyet esasına göre belirlenmesi esasıdır. bu esas sosyalist planlamada fiyat tespitinin en temel tutarlılık unsurlarından biridir. bu kural 1985'ten sonra genel olarak çiğnenmiştir. gorbaçov'un nisan 1985'den itibaren aldırdığı çeşitli kararlardan sonra sscb'de belli ölçüde piyasa koşulları karma ekonomi anlayışıyla uygulamaya konmuş, bazı alanlarda özel girişim imkanları yaratılmaya çalışılmıştır. bununla birlikte bazı kısa dönemli dalgalanmaların engellenmesi için bir takım yanlış önlemler alınmıştır. bunlardan biri de ürünlerin fiyatlarının zaman zaman maliyetlerinin altında belirlenmesidir. elbette sosyalist planlamada yeri geldiğinde fiyatlama maliyetin altında yapılabilir, ancak bu durumda daha üretken olan ve tampon sektör adı verilen sektörlerde, sübvansiyonla orantılı üretim artışı yapılması gerekir. ekmeğin fiyatı olması gerekenin altında belirlenebilir ama bunun da belli koşulları vardır ve gerçekçiliğini yitirmemiş olması gerekir. örneğin 1987 yılında sscb'de 1 birimlik ekmeğin fiyatı 1 birim buğdaydan daha ucuz idi. bu durum çiftçilerin ineklerine buğday ya da arpa yerine ekmek yedirmesi gibi sonuçlar doğuruyordu. gorbaçov döneminde bunun gibi daha bir çok tutarlılık unsuru hiçe sayılmıştır ve bu da kapitalist restorasyon sürecini hızlandırmıştır.

    (bkz: sosyalist planlama)
    (bkz: uzay çağı)
hesabın var mı? giriş yap