• ---alıntı---
    tarih: 28 nisan 1960.

    adnan menderes hükümetinin baskısını en yoğun biçimde hissettirdiği dönemler... istanbul üniversitesi öğrencileri menderes hükümetini protesto etmek için beyazıt kampüsü'nde toplandı. kampüsün içine giren polisler öğrencilere müdahale etmeye başlayınca dönemin istanbul üniversitesi rektörü ordinaryüs profesör sıddık sami onar öğrencilerini korumak adına polislerin önüne geçti ve üniversiteyi terketmelerini istedi. bu sözler üzerine sıddık sami onar, polis şefleri bumin yamanoğlu ve zeki şahin tarafından dövüldü, yerlerde süründürülerek emniyete götürüldü. hocalarının polis tarafından darp edildiğini gören üniversiteli öğrenciler, sıddık sami onar'ın durumunun iyi olduğunu öğrenene kadar emniyet önünden ayrılmadılar.

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24520406.asp
    ---alıntı---

    hoca ile alakalı değil ama bahsetmem gereken bir detay var. yukarıda alıntı yaptığım haberde menderes'in vurduğu vurduk, astığı astık acımasız polis müdürü zeki şahin yassıada duruşmalarında menderes'i satanların önde gelenlerinden. yaptığı bütün zulümleri savunmak için “menderes benim evime silahıyla geldi ve ağzıma namluyu sokup ‘ölür müsün, öldürecek misin?’ dedi. tabancanın arpacığı ile dişimi kırdı” diye ifade verdi.

    iktidara ve otoriteye yaranmak için kraldan fazla kralcı olan hizmetkarlar otorite gücünü yitirince nasıl kuyruğunu bacak arasına kıstırıyorlar. yeni otoritenin affına mazhar olabilmek için nasıl da satıyorlar yıllarca ellerinden beslendikleri efendilerini. otorite ve güçle varlığını sürdüren ve bunu yaparken de iktidarın gücünü halka ve muhaliflere bildirecek acımasız hizmetkarlara sahip bütün iktidar sahiplerinin kulağına küpe olması gereken bir durum bu. gücünüzü kaybettiğiniz anda size ilk tekmeyi vuracak olan en yakınınızdaki yardakçılarınızdır. muhalifleriniz, düşmanlarınız dahi durumunuza acırken onlar size hiç ama hiç acımayacaklar. onlar vicdanı olmadığı için sizin emrinizdeydi çünkü.
  • ---194o'ların sonunda avrupa'daki bir rektörler toplantısında sıddık sami onar; "en eski avrupa üniversitesi benimki, protokolde başta ben gelirim" diye tutturmuş. hak vermemek taşra üniversiteleri rektörlerinin ne haddine; oxford'lar, cambridge'ler sorbonne, prag ve heidelberg'ler, theodosius'un 5. yüzyılda kurduğu üniversitenin halefi olan istanbul'u ön tarafa almışlar.---

    [ilber ortaylı'nın "istanbul'dan sayfalar" adlı kitabından]
  • zamanında dersinde geçmeyi başaran öğrenciler beyazıt meydanında ders kitabını yakarmışlar. 1500 kişinin olduğu anfiye bakıp, "aranızdan 50-60 kişi anca geçer" demişliği ve dahası dediğini yapmışlığı vardır. yanlış zamanda yanlış yerde okuyup öğrencisi olma şerefine erişemediği için insanın haline şükredesi geliyor.
  • dostu haldun taner der ki ; en büyük korkusu , tarih önünde ödevini yapmamış hukukçu olmakmış.
  • bakın ne demiş 1940'lı yılların sonlarında kaynatılan cadı kazanı neticesinde dil tarih'ten atılan bu memleketin en kıymetli hocaları niyazi berkes, behice boran, pertev naili boratav olayı hakkında.

    "herkes istediği bilimsel doktrine inanmakta serbesttir. komünizme inanmak bir suç ise bu adliyeye aittir. biz ona karışmayız. üniversitede ders olarak komünizm de, sosyalizm de, liberalizm de objektif bir şekilde tetkik edilebilir."
  • türkiye'nin yetiştirdiği en önemli hukukçulardan biridir. darbeci olmadığını gibi demokrasiyi savunmuştur. onar'ı darbecilikle suçlayanlar, turan emeksiz öldürülürken nerdeydi acaba. sansaryan han'da gazetecilere işkence yapılırken neredeydiler acaba.
  • istanbul universitesi eski rektoru, istanbul hukuk fakultesi eski dekani ve ordinaryus sifatini haiz rahmetli idare hukuku profesoru. il han ozay, ragıp sarica, metin gunday gibi isimlere idare hukukunun duayeni gibi asilsiz yakistirmalarda bulunanlarin ivedilikle ogrenmesi gereken hoca. idare hukuku'nun umumi esaslari adli dev eserin muellifi.
  • 27 mayıs'ı darbeden devrime dönüştüren, türkiye'deki en özgürlükçü anayasayı hazırlayan ekibin üyesidir kendileri.

    sonuçta adnan menderes'in sivil kıyafet ile türk demokrasisini yok etmeye çalışmasını darbe olarak görmeyip, askerin menderes'in önünü resmi üniforma ile kesmesini darbe olarak gören siyasal islamcı tayfanın ucuz masallarından sıyrılıp uzaktan türk demokrasisine baktığımızda; üniformadan bağımsız iki tarafın da demokrasi karşıtı olduğunu gün gibi gözlemleriz. turan emeksiz'in cenazesinin üzerinde rugan pabuçlarıyla tepinen bir iktidarın üzerinde, postallarıyla askerler tepinmiştir.

    sıddık sami onar, hıfzı veldet velidedeoğlu, hüseyin nail kubalı, tarık zafer tunaya, ragıp sarıca, ismet giritli ve naci şensoy isimli akademisyenler demokrasi karşıtı sivil-asker cephesini anayasa ile demokrasi yoluna sokmaya çalışmışlardır. ne yazık ki sonuç, başarıdan hayli uzaktır.
  • 1898-1972 yılları arasında yaşamıştır. 1960 yılında anayasayı hazırlamakla görevli bilim komisyonunda yer almış ve siyasi iktidar önünde bağımsız çalışabilecek, kendi deyimiyle "organik garanti"ye sahip olan erkler ve kuruluşların oluşturulması gerektiğini savunmuştur. 1962-1982 aralığında görev yapmış olan ikinci meclisin, yani senatonun kurulmasında etkili olmuştur. ancak kendisi bir senato yerine, daha çok mesleki yapılanmaların temsil edildiği korporatif bir meclisi savunmuştur. ayrıca iktidar ve muhalefeti temsil eden parti grubunun çoğunluk teşkil ettiği normal parlamento rejimini "partiler oligarşisi" olarak nitelendirmiş ve böylece gerçekte iktidarda olanın burjuvazi olduğu gerçeğini maskelemiştir. söylemleri ve fikirleriyle toprak burjuvazisinin iktidarına son veren sanayi burjuvazisinin çıkarına hareket etmiştir. bu bağlamda gazeteci metin toker'in kendisini "hocaların hocası" olarak anması raslantı değildir.
  • türkiye'de idare hukukunun kurucusu olduğu söylenir. doğrudur da. özellikle 60 darbesi sonrasında tüm idari rejimimiz çok büyük ölçüde onar'ın görüşleri ekseninde şekillenmiştir.

    beni bu ülke adına üzen şey ise, ordinaryüs profesör seviyesine yükselmiş bir akademisyenin bile hukuk literatürüne en ufak bir katkı sağlayamayıp fransız duguit ekolünü copy paste yaparak -bu ekolün bazı kısımlarını da ideolojisine uygun olarak tırpanlayarak tabi- tercüme etmekten öteye gidememesidir.

    nitelik ve yetkinlik bağlamında uluslararası alanda değer görmeyen, daha önce hiç yürünmemiş bir yol açmayan adamların akademik efsanemiz olması, ordinaryüs gibi bir sıfatın böylesine yetersiz kişilere layık görülmesi ve daha da acısı, onar'ın gerçekten de kendi alanında ülkemiz akademik cüceleri arasında en çok yol alabilen kişi olması...

    insan üzülmesin de ne yapsın?
hesabın var mı? giriş yap