• yuzlerce cesit alman bira markalarindan biri
  • (bkz: yagmur)*
  • turkiye'nin son donemlerde yetistirdigi en iyi sopranolardan olan zehra yildiz'in beyin kanamasi gecirip oldugu sehir.
  • şehir merkezindeki köprünün köprü üstünden bakıldığında da görülebilen bacağında sıra sıra çentikler, ve bu çentiklerin yanında seneleri ifade eden sayılar vardır. bu tarihlerde zamanında durmaksızın yağan yağmur ve taşan su yüzünden su altında kalan şehirde yıllara oranla artan su seviyesi gösterilmiştir.

    heidelberg yaşanacak bir şehir değildir, çok ufaktır. tarihi açıdan önemi çok büyük değildir, üniversitesinin köklülüğü bile umursanılır gibi değildir. çünkü şehir gerçekten inanılmaz güzeldir; bak bak doyulmayacak kadar, sanki sadece bakılmak için yaratılmış bir şehirdir. ister şehir içinde dolaşıp her daim yukarıdan tanrı gibi gözleyen şatoya kaçamak bakışlar atın, ister şatodan bütün şehri, şehri ortasından yarıp geçen nehri ve çevresindeki muhteşem doğayı izleyin; bu muhteşem manzarada nehrin ayırdığı iki tarafın birbirinden farklılığı üzerine kafa yorun; nereden bakarsanız bakın bu şehri çirkin yakalamak, saçları dağılmış, suratı ekşimiş görmek mümkün değildir. ufacık bir "şehir" olduğundan dolayı büyüdükçe çirkinleşen yerlerin kara talihinden nasibini almamıştır, alacak gibi değildir zaten, almanların bu tür konulardaki hassasiyeti düşünüldüğünde.

    tabii şehir böyle ufacık ve bu derece fotojenik olunca özellikle alman şehirleri arasında, ve benim bugüne kadar gördüğüm bütün şehirler arasında oldukça müstesna bir yere oturuyor. sanki insanların içinde yaşadığı canlı bir varlık şehirlerden değil, şehirler tarihinde* hiç görülmedik bir şekilde, sadece insanların görmesi ve hayranlık duyması için yaratılmış ve esasen bu güzelliği israrla koruması ve cömertçe sergilemesi bağlamında biraz da kendi güzelliğine hayran, narsist bir mizaca sahip bir kadın-şehir heidelberg.
  • en hayati matbaa makinelerinden biridir. haliyle memleketimiz matbaacıları arasında haydar diye anıldığı görülür.
  • şöyle diyelim, neckar'in kiyisina kurulmuş, eski şehirden, yeni şehirden, şatodan ve daha çok üniversiteden oluşan şehir... minik ve önemli bir detay vermek gerekirse, bu şehir almanyadadir ve almanyadaki her şehir gibi gereksiz düzenli, dilencilerinin belediyeden izin almasi gereken, 18.37 otobüsü saat 18.37'de gelen bir şehirdir... heidelberg vadi içerisinde kalmaktadir bu yüzden iklimi epey düzgündür, yumuşaktir, almanyanin diğer kisimlarine göre daha rahattir. üniversitesinin kralliğ isayesinde dünyanin dört bir yanindan ögrencilerin geliyor oluşu dolayisiyla da havasi epey düzgündür, yumuşaktir, almanyanin diğer kisimlarine göre daha rahattir. kosmopolit yapisi sokakta gereğinden çok fazla sarışın uzun boylu ablak suratlı insan görmenizi engeller, sadece gereğeinden fazla sarışın uzun boylu ablak suratlı insan görmenize sebep olur...
  • heidelberg yaşanacak şehir değildir. değildir efendim, gittik gördük. ha, yaşayan var mi? var, eğlence anlayışı pazar günü evde oturup tv seyretmek, ders çalişmak olan almanlar var, üniversiteye kasan, günlerini ders çalişmakla geçiren birsürü değişik renkten ve milletten ve dinden ve kitadan insan var. doktor var delicesine. kisaca heidelberg yaşanacak şehir değildir, ama yaşayani vardir. neden yaşanacak şehir değildir? heidelbergin en önemli caddesi olan hauptstrasse'de pazar günü sadece üç dükkan açiktir:
    bir: nordsee ki kendisi süper balik fast-food'u olmakta, oraya döneceğiz sonra
    iki: seyyar satici dondurmaci
    üç: seyyar satici ressam - ki kendisi muhtemelen belediyeden seyyar satici ressam belgesini almamiş olup kisa zamanda evine tv seyretmeye dönecektir. kisaca bu kadar cansız olması yüzünden heidelberg yaşlanacak şehir değildir. aslinda heidelberg bu kadar cansiz bir şehir değildir, içinde bir barlar sokaği bulunmaktadir, alakasiz zamanlarda alakasiz yerlerde partyler verilmekte 60lar 70ler 80ler 90lar anilmaktadir. eğlenebilir yani insan, ama heidelberg yaşanacak şehir değildir dedik tekrar, zira alman kaynamaktadir ve almanlar fransizlardan bile kötüymüş...
  • gezilecek şehir olarak alalim heidelberg'i. heidelberg'i gezmek için iki hafta ayirin. sonra buradan dört günü atin. şimdi kalan o on gününprogramini yapalim
    birinci gün programi: garin keşfi. trene bilet aliş, strasbourg'a gidiş, orada iki gün kalış.
    dördüncü gün programi: gara geri dönüş. trene bilet aliş. parise gidiş, orada bir hafta kalış süper eylenmiş.
    onlkinci gün: heidelberg'de eski şlehiri geziş. yaşanilavak yer olmasa bile ve kendilerine kil kapsakbile sayin almanlar buralari çok güzel korumuşlar yeri geldiğinde restore etmişler yeri geldiğinde yikintilara moral destek vermişler ksiaca herşey pek bir görülesi durumda. eski şehir zaten heidelberg'in en görülesi yeri, zira diğer kisimlari üniversite, filozoflar yolu denen bayir ve şatonun bulunduğu bayir oluşturmakta, bunlara döneceğiz. eski şehirde kaybolmak oreada yapilacak en iyi şeydir. kaybolun, her yeri tekrar yürüyün, 15.26'da gelen 15.26 otobüsüne binin, gara gidin, ve tekrar eski şehire gidip kaybolun. repeat until a=b.
    onikinci gün: filozoflar yolu çok güzel ormanli bir bayir olup yürünmesi son derece zevkli ve eş miktarda gereksiz bir yoldur. buradan nekarin görüntüsü çok güzeldir, dağin tepesinde eski bir anfitiyatro bulunmaktadir, çok eski değildir, yunanlilardan kalmamiştir zira yunanlilar burada takilmamişlardir, takilsalardi mutlaka anfitiyarto birakirlardi... keza romalilar da buraya su kemeri yapmamişlardir, zira bura zaten sulak bir bayirdir. {dün geyik yaparken unutmuşum, bu tiyatro naziler tarafindan propagando amaçli yapilmiş} anfitiyatroyu ararken kayboluş, dağin öbür tarafindan iniş. temiz hava solumak suretiyle ciğerlerin şaşirtirlmasi...
    onikinci gün: eski şehirin oradan şatonun tepesine tirmanan ufak trene binin. sonra daha yukari tirmanan ufak trene binin, sonra daha yukari tirmanan ufak trene binin. eğer kar bora firtina var ise buraya çikamazsiniz çünkü yüksek olup almanlar tarafindan yasaklanmiştir yukari çikiş. çikarsaniz muhtemelen orada doğan görünümlü şahinin benzini nasil fazla yaktiğini tartişan insanlar bulacaksiniz. şato çoook eskiden, feodal, dur bu başka entry olsun fazla uzamansin entry, buraya döneceğiz. şato gezildikten ve yukaridaki bayir ve oradaki orman ve oradaki çocuk parki gezildiklten, yavşakça ağaçlara tirmanildiktan ve müzik çalmaya yarayan sopalari kullanarak sevgiliyle düello yaptiktan sonra eve dönülür. yediden önce, zira hayat yedide bitmektedir dark city misali...
    onikinci gün: neckar kenari. nekar üzerinde kanoculari olan bir nehir olup deniz bisikleti kiralamak suretiyle daha yakın temasa geçilmeye müsait bir yerdir. buraya döneceğiz. nekar kenarinde binbirşekil insan oturup takilmakta ders çalişmakta üstsüz güneşlenmekte, üstlü güneşlenmekte, top oynamakta, arsiz ördeklere yem vermektedir. arsiz ördekler, bu da başka bir entry evet. kiralanan bişey araciliği ile nekarda gezildikten, suya - possibly - düşüldükten ve duş alindiktan sonra başka yerlere gidilir.
    onikinci gün: üniversite. bu başlı başina bir olay.
    onikinci günün kalani: serbest gezi
  • şato. heidelberg şatosu feodal zamanlardan kalmiş olup {hadi ya? what a surprise} aslinda kalmamiştir. yani, bir heyelanda kulelerinden birini yitiren bu zavalli yaşli titrek şato halen tiyatro opera vesarie sanatsal gösterilere yataklık etmektedir (kunst). zamanında buralari yemyeşildi tribi bu şato için süper uygun gitmektedir, zira zamaninda kat kat bahçelere sahip olan bu genç ve dinamik şato dünyanin sekizinci harikasi olarak gösterilmekteydi. daha dogrusu bahçesi. zamirlerle bir takim sorunlarim var. fakat heyelanda meftah olan bu bahçelerden sonra şatoda gösterilmekte olan sadece "küçük fiçi" isimli çok büyük fiçi ve "büyük fiçi" isimli çok çok çok çok çok büyük fiçi bulunmaktadir. aslinda bu isimler alman yaraticiliğinin çarpici birer örneğidirler... bunun dişinda şatonun bahçesinin köşelerinden çok güzel neckar manzarasi görülmektedir, nitekim buraya bir kizarksdaş ve bir kutu lindt fioretto ile gidilir ise, bir heidelberg gezisinin en güzel anlarindan biri yaşanir.... şatonun duvarinda almanlar tarafindan halen silinmeye çalişilan, fakat israrla direnen "ferhat was here" yazisi bulunmaktadir...
  • arsiz ördekler. matbaa binasini da unutmayayim.
    nekar kiyisinda yetişen bu arsiz ördekleri besleyen bir takim hayirsever almanlar bulunmaktadir. eğer siz olur da bir grup zavalli alakasiz türk olarak oradan geçmekte olup yaninizda kanaat bakkaliyesi heidelberg şubesinden alinmiş iki çeşit ülker bisküvi var ise ve siz salakça bu ördekleri beslemeye kalkar iseniz, ördekler fütursuzca üzerinize gelecek, sizi isirmaya kalkacaktir. bu durumda panik yapmayiniz, en yakin merdivene çikiniz, üçüncü basamak kafidir, bisküvi paketini ikinci basamağa koyunuz, ve ördeklerin birinci basamağa çikamayişini kahkahalarla gülerek seyrediniz. olur da bir ördek birinci basamağa çikar ise, paketi üçe, kendinizi dörde taşıyınız...
    fakat sanma ki ey densiz heidelberg yolcusu, nekar kiyisindaki her ayaklari perdeki böylesine densizdir! oradaki kuğular son derece asil hayvanlar olup kuğularin prensi albert son derece karizma bir kuğudur. kendisi bizzat arkadaşim olup ben şehirde olmadiğim zamanlarda sevdiklerime gözkulak olmaktadir. kendisi heidelberg kuğularinin hem karada hem denizde hem de havada en yenilmez olanidir. platin amex'i vardir böyle biline...
hesabın var mı? giriş yap