• gözyaşlarının kokusu var mıdır?

    ***

    fransızca'da; insanı bir anda geçmişteki bir ana, bir anıya götüren koku yahut tat için kullanılan “madeleine de proust” diye bir kalıp vardır.

    bir gün fransız edebiyatçı marcel proust ikram edilen ıhlamur çayına, bizim “mekik” dediğimiz “madeleine keki”ni batırır ve burnuna değen kokunun etkisiyle tam 7 ciltten oluşan 3000 sayfalık bir eser yazar.

    proust, kayıp zamanın izinde * adlı bu eserinde; bu kek sayesinde, kaybolan zamanın yakalanması ve geçmişin hatıralarının yeniden hayat bulması sürecini anlatır.

    ***

    “proust etkisi”; bizi tüm canlılığıyla bekleyen ve içinde geçmişteki bazı anların/anıların bulunduğu harikalar diyarına açılan kapının sihirli anahtarıdır, zamanda yolculuk sebebidir.

    koku; uzaktakinin hayaletidir, zira “insanların ruhu, kokularıdır.”

    kokuda anın büyüsü saklı olduğundan, tüm yaşanmışlıkların hatta bazı günlerin bile kokusu vardır.

    dolayısıyla her birimizin kendine ait, farklı “madeleine kekleri” var şu hayatta.

    sizinki hangisi diye sormuyorum. onun yerine başka bir sorum var:

    bir dilim daha kek alır mıydınız?
  • bazen kitap, defter sayfalarının bir yerine bir şarkı ismi yazmış oluyorum, kitapları, defterleri karıştırdığımda, proust fenomeni ile geçmişe dönüyorum, o anlarda ne hissettiğimi anımsamaya çalışıyorum.

    müsvedde kağıtlara yazılmış şarkı isimleri buldum, 2001 şiir antolojisi içinde, ne zaman yazmışım, neden yazmışım. öykülerini hatırlamaya çalışacağım.

    ilk sırada bu şarkı var:
    ıf you want me - marketa ırglova + glen hansard

    melissmell - 2. "je me souviens bu şarkıyı, trabzon'dan arkadaşım göndermişti, msn yıllarıydı. uzun bir sessizlik girmişti ikimizin arasına, onun öldüğünü düşünüyordum hep; "deniz balta belki ölmüştür" diye yazmıştım deftere.

    waldeck feat. franziska schrammel - make my day
    bu şarkı almanya günlerinden kalma, alman vatandaşı türk iş arkadaşıma dinlettiğimde şaşırmıştı, waldeck'de büyümüş kendisini :)

    serdar keskin - nerdeyiz şimdi
    trabzon'dan dönüp aile evine yerleşince, kaybettiğim özgürlüğü anımsatır bu şarkı. başka bir dünya için mücadele ettiğimiz gençlik yıllarından 9-6 kölece çalıştığımız zamanlara uzanan bir hatıradır.

    radiohead - a wolf at the door
    bir dönem radiohead'i güven erkin erkal'ın pazar günleri dream tv'de sunduğu programda dinlemek için heyecanla beklerdik. sonra cdler geçti elimize, sonra winamp, sonra youtube. bu şarkıyı öğrencilerin sınavlarını okurken dinlediğimi hatırlıyorum, webcam ile her gün kendi fotoğrafımı çekiyordum.

    björk : jóga
    kardeşim aracılığıyla tanıştım björk ile, yayına yeni başlayan mtv'de denk gelirdik, yeni kapılar açmıştı bize, 'i have seen it all' çünkü.

    flunk - six seven times
    şirketin el değiştirdiği 2018 yılları ortasında karşılaştım bu şarkıylar. şimdi anımsadığım, o günlerin stresini atlatmak için içtiğim adaçaylarının tadı, kokusu.

    kazım koyuncu 'gyuli çkimi'
    mehtap ile buluşmaya kadıköy'e giderken, serpil arayıp haber vermişti kazım'ın öldüğünü. mehtap'ın o gün doğumgünüydü, sevgilisi ile kavga etmişlerdi, yalnız kalmak istemiyordu. moda kayalıklarında bira içiyorduk, mp3 player ile bu şarkıyı dinlemiştik. 'kalbim acımıştı.'

    - deep blue
    kardeşimin blogundan fark edip dinlemiştim, anımsayamıyorum başka bir şey.

    tom waits-we're all mad here
    anımsayamadım ama russian dance dinlerken karşıma çıkmış olabilir.

    kabus kerim-anneme funk
    bakın bu şarkıyı keşfedin, hikayesi anneme funk.

    baba zula-reis
    tabutta rövaşata'nın underground bilindiği yılların hikayesi. kulaktan kulağa yayılan, gemide gibi, filmi gökmen ile izlemiştik. sonra o nihilistlik hiç silinmedi.

    2econd class cıtızen-one by one
    ankara, buram buram ankara.

    before departure
    bir pazar kahvaltısı masası, bu şarkıyı açmışım. dedi ki, 'aa bu şarkısını hiç dinlemedim daha önce', ben de dinlememiştim 'good bye my friends'.

    mare nostrum - moonspell
    yine pencereden karanlığa baktığım zamanlardı, tekrara alınmıştı. o zamanlar menekşe parkı yeni yapılıyordu, hayıflanıyorum günbegün fotoğraflamadığım için.

    yaşar kurt-yaz günleri
    trabzon meydana park'ta bir akşam, defalarca dinlenilmiş bir şarkı. ali'nin gelmesini bekliyordum. yeni bir telefon almıştı, kamerası çok iyiydi, döneminin en iyi telefonlarındandı, yapayalnızdım.

    mk ultra-muse
    deniz balta ölmemişti, kadıköy'de sabahın erken saatlerinde dolaşıyorduk. araba ile ona doğru giderken bu şarkı çalıyordu, ona da dinletmek için sabırsızlanıyordum.

    glasvegas - fuck you, ıt's over
    şarkının 2.10'nuncu anından itibaren anımsayabildim. birisi nakarat kısmını yüksek sesle söylüyordu, benim bildiğime şaşırmıştı.

    can gox - dal goncayı bir sabah
    bu şarkıyı ilk dinleyen ben olabilirim.

    aynur dogan- daye daye
    orijinalini yılmaz çelik'ten bilsem de, aynur'un bu uyarlaması çok başarılıdır. bir denim yıkama fabrikasında gece vardiyasında 6 ay çalıştım. fabrikada yatıp kalkıyordum, habibler'de. bu şarkıyı yazıhanede dinliyordum, atlar koşuyordu.

    fazıl say & serenad bağcan - sordum sarı çiğdeme
    duvarda asılı bir tablo vardı, ağaç görkemli dallarını göğe uzatmıştı. sordu 'sen hangi dalsın?'. söylediğim dalı, söyleyeceğimi bilmişti.

    noiserv-the sad story of a little town
    akşam eve gelip sarhoş olduğum, adaçayları ile ayılmaya çalıştığım zamanlar.

    godspeed you black emperor - east hastings
    ankara, buram buram ankara.

    moonspell-wolfshade
    kafayı kırdığım zamanlardı. "çok karanlık bir cümlede durmuş gibiyiz."
  • beynimizin; o an burnumuza gelen bir kokuyu geçmişteki bir olayla eşleştirmesi ve koku hafızası'ndan çağırması durumudur.
    eski sevgilimizi düşündüğümüzde parfümünün kokusunu alabilir, neredeyse koklarız. ilk kez yediğimiz bir yemeği tattığımızda bile, yemeğin içindeki minik bir aroma ya da koku sayesinde çocukluğumuza, anne mutfağına tekrar gidebiliriz. işte tüm bunların olmasını sağlayan burundaki koku reseptörleri hafızanın istemli olarak erişilemeyen alanlarından, geçmişteki bir anının sahip olduğu tüm duyumları serbest bırakır.

    koku iki patika şeklinde alınır;

    -(bkz: ortonazal) burundan alınan nefesle gerçekleşir.
    -(bkz: retronazal) nefesin ağızdan alınıp genizde turnike edilerek burundan verilmesiyle oluşan koku alma yöntemidir.

    görsel

    (bkz: marcel proust)
    (bkz: patrick suskind)
  • dün akşam saçma sapan bir koku ile geçmişime, çocukluğuma gitmeme neden olan durum.

    çocukluğumda yazları adalardaki yazlığımızda geçirirdik. adalarda çöp arabası, belediye aracı vs. haricinde araç bulunmazdı o zamanlar. tabii dışarıdan girişin kısıtlı ve herkesin birbirini tanıdığı bu ortamda da saatlerimizi sokakta misket oynayarak, bisiklete binerek, akşamları mahallede kağıt oyunları oynayarak, açık hava sinemasına giderek geçirirdik. henüz ufacık bir çocukken bile eve giriş saati sınırımız ya yoktu ya çok esnekti.

    her neyse, uzun süredir maruz kalmadığım bir kokuya dün maruz kaldığımda tüm bu anılar gözümde canlandı hatta yanımdaki arkadaşıma da bu durumu anlattım. açıkçası bu fenomenden haberim yoktu o koku sayesinde de kendimi burada buldum.

    bahsettiğim koku yakın zamanda yoldan geçip gitmiş olan çöp kamyonunun bıraktığı kokudur. ne, önce çöp kamyonu varken ara sokakta arkasında kuyruk oluşturduğunuzda çıkan kokuya ne de yanınıza bir çöp kamyonu gelip çöpleri toplarken çıkardığı kokuya benzemiyor bu koku.

    kamyonun kısa bir süre önce geçip gitmesi (sanıyorum diğer durumlarda çöp kamyonundan gelen kokunun biraz dağılması ile alakalı) ve içerisindeki çöplerin de yaz sıcağına maruz kalmasının neden olduğu bir kokudan bahsediyorum. bu koku üzerine düşününce bile iğrenç bir koku olsa da beni çocukluğuma götürmeyi başardı.

    hayreti mucip...
  • tam ismi "valentin louis george eugene marcel proust" olan hepimizin kısaca m. proust olarak tanıdığı ünlü yazarın; koku dünyası ile ilgili çok önemli bir olgunun kendisine, adının verilmesiyle oluşmuş fenomendir.

    proust kardeşimiz 9-10 yaşlarındayken başlayan astım krizlerinden biraz kurtulabilmesi için, havası daha temiz olan "ıllier" kentine, halasının yanına gönderilir. genel olarak zaten içe dönük bir karakter olarak hatırlanan proust, burada halasıyla güzel, mutlu günler geçirdikten sonra paris'e geri döner.

    bu güzel insan bu olaylardan yıllar sonra, bir gün dışarıdan eve geldiğinde hafif burun akıntısı ve öksürükle hasta olmaya başlıyor gibi görününce, annesi ona güzel sıcak bir ıhlamur hazırlar ve yanına türkiye'de "mekik" olarak bilinen keklerden koyar.

    proust bazen hepimizin yapabileceği gibi, mekik kekini ıhlamuruna batırır. kek, -bilinen içerikleriyle un, şeker, tereyağı, yumurta- ıhlamurla birleşince oluşan koku proust'u halasıyla geçirdiği günlere ve elbette dolayısıyla çocukluğuna götürür.

    tamamen unuttuğu, ama halasının ona sık sık sunduğu bu ikram ile proust, bütün çocukluğunun en huzurlu, en özgür günlerine döner.

    öyle bir döner ki yazmaya başlar, 7 cilt 3000 sayfalık eseri kayıp zamanın izinde bu dönemde ortaya çıkar.

    kokuyla geri dönülebilen anıların getirdiği duygu yoğunluğu durumuna "proust fenomeni" denir.

    zaten belleklerimizde bulunan derinlerdeki bazı anılarımız, tetikleyici bir koku ile karşılaştığında ortaya çıkabilmektedir.

    buna en sevimli örneklerden birini vermek isterim;
    ratatouille'den flashback
  • duyu organları ile o duyuya atfedilen beyin bölgeleri bir puzzle gibi tamamen bütünleşik çalışmaz, genellikle 'çaprazlama organizasyon' gerçekleşir. mesela koku duyusunun kesinlikle ve sadece kokuyla alakalı bölgede işlenmesi gibi bir olay yoktur. doğuştan görme engelli birinin görmeyle alakalı beyin bölgesi sanki normalmiş gibi çalışmaya devam eder. bunun gibi, özellikle koku ve tat; reseptörlerinin amigdala'ya çok yakın olması sebebiyle epizodik belleğin verilerini de içerir.

    bu karışık data paketinin dorsolateral'e ulaşması sonucunda, bir kokudur ki alır bizi ve geçmişe götürür ansızın.
hesabın var mı? giriş yap