• büyük bir sinemacı.

    bizde genellikle uluslararası tanınırlık kazandığı susuz yaz, sevmek zamanı, yılanların öcü gibi filmleriyle tanınıyor. hepsi çok değerli filmler ve sözlükte de, diğer platformlarda da uzun uzadıya incelenmişler. ancak 60'larda yaptığı iki başyapıtı var ki, böylesine az bilinmeleri ciddi manada üzücü: gecelerin ötesi ve suçlular aramızda.

    1960 yapımı gecelerin ötesi, demokrat parti iktidarının (sonraları özal ve erdoğan tarafından da tekrarlanacak) 'her mahalleden bir zengin çıkarma' söylemini ve amerikan rüyasını eleştiren şahane bir suç filmi. yer yer clouzot'un le salaire de la peur'ünü, jules dassin'in thieves highway'ini, sautet'in (yine '60 mahsulü) classe tous risques'ini andırıyor; bazen film noir'a, bazen de italyan yeni gerçekçiliği'ne göz kırpıyor. erksan'ın sinemasında sonradan iyiden iyiye kendini gösterecek marksist bakış açısının izlerini bulmak da mümkün. rock'n roll hayranı müzisyen karakterlerin 'bu sanat bu memlekete fazla' diye hayıflanmaları, bir suç ve ceza temsilini sahneleyen oyuncu karakterin rolünün gerçek olması ve mezarlıktaki final sahnesi çok incelikli dokunuşlar. hayran olmamak elde değil.

    1964 yapımı suçlular aramızda ise politik dokundurmaları daha gizliden yapan ancak sınıf ayrımına yönelik eleştirilerini de sakınmayan dört dörtlük bir film noir. bu filmde özellikle dikkatimi çeken unsur, kendi de sinema yazarlığı yapmış erksan'ın türe ne kadar hakim olduğu. noir'lara has bir ironi, 'etme bulma dünyası' mesajı, kendini beğenmiş zengin karakterler, amerikalı türdaşlarını aratmayan ışık ve kamera kullanımı, fecri ebcioğlu'nun caz soundtrack'i; her şey tam olması gerektiği gibi. patlamalı finali de ayrıca muhteşem. özellikle ışık kullanımı ve kimi kompozisyonlar bana yine jules dassin'in soygun klasiği rififi'yi ve daha az bilinen jacques becker imzalı touchez pas au grisbi 'yi hatırlattı.

    erksan farklı türler arasında gidip gelmiş bir yönetmen. bence onu çağdaşlarından ayıran başlıca unsur ise, yukarıdaki iki filmle de ispatladığı üzere, yerelleştirmedeki başarısı. o dönemin türk yapımı janr filmleri çoğunlukla avrupalı/amerikalı muadillerinin kötü birer kopyasıyken erksan bu türleri yapı taşlarına ayırıp türkiye konjonktürüne çok iyi yedirebiliyor. bunu yaparken o türlerin kodlarını da kenara atmıyor, mekanın getirdiği otantiklikten de feragat etmiyor. özellikle 60lı yıllarda çıkardığı başyapıtların sırrı bence bu. keşke hakkı daha fazla teslim edilse.

    not: izlemek isteyenler için entry'deki iki film de youtube'da mevcut: gecelerin ötesi ve suçlular aramızda. meraklısı bir saniye durmasın, yeşilçam sevenler ise kesinlikle şans tanısın derim.
  • oğuz atay, günlüğünde metin erksan hakkında şöyle der:
    "mesela ikinci yeni konusunda karşılıklı eleştiriler öyle köksüz, mantıksız ve çocukça düşüncelere dayanıyor ki. batılı deneme ve inceleme yazarlarının kişilikleri ve güçlü yorumları (ulam gibi) karşısında bunlar acıklı ve gülünç. mahalle çocuklarının çekişmesine benziyor. sonra ortaya konulan ve bu birikime dayandığı söylenen eserler -metin'in* son televizyon filmleri gibi- derinlikten yoksun biçim soyutlamaları dolu şeyler. işin altında neler yattığını sezmiyorlar mı? taklit, yani oyun. batılı amcalara küfretseler de, gizlice -kendilerinden gizli- onlara benzemeye çalışan felsefe filan vaziyetleri -hilmi*- acıklı..."

    ancak iletişim yayınları, günlük'ü basarken burada yer alan adları sansürlemiştir. mutlaka bir menfaatlerine halel geliyordur. biraz utanma olsa oysa, kendilerini şu an türkiye'nin önde gelen yayınevilerinden biri yapan bu büyük yazara böyle bir ayıbı ika etmezlerdi.
  • eski toprakların birer ikişer kaybolması beni artık pek üzmüyor. (zaten ölenin arkasından yakılan ağıtta hep bir kılçıklık görmüşümdür ya neyse konumuz o değil.) aksine içinden geçtiğimiz görgüsüzlük, zevksizlik, cahillik, beceriksizlik dolu (ama iş bunları sergilemeye gelince şaşırtıcı bir şekilde) alabildiğine cüretkâr bir dönemde metin erksan gibi saf yetenekle entelektüel derinliğin birleştiği insanlara bu ülkede yer yok. zaten kendisi de geri çekilmiş, biraz sırtını dönmüştü. yanlış hatırlamıyorsam tarihle ilgileniyordu, tv'de bir yerlerde gördüğümü hatırlıyorum.

    her alanda ama konuyla ilgili olarak özellikle de sanat alanında o kadar rezalet bir dönemden geçiyoruz ki hakikaten bir yüz yıl sonra bu dönemin nasıl anılacağını görmek isterdim. her gün uyuyup uyandığımız, bin türlü derdin içinde koşturduğumuz için tam olarak farkında olmadığımız bir gerçek var: çok hızlı bir şekilde öküzleşiyoruz. bilemiyorum belki öküzlere haksızlık ettim şimdi. güvenilir bir test olsa adım gibi eminim, 30 yıl öncesi (ki çok boktan bir başka dönemdir o) ile bugün arasında bir karşılaştırma, ortalama zekanın geriye gittiğini gösterecektir. sanat falan çok kimsenin önemini kavrayamadığı bir şeydir ancak toplumların gelişimi üzerinde orta ve uzun vadede çok büyük etkisi vardır. tabii benden sonra tufan diyenlerin baskın olması geçmiş olsun hepimize demekten başka yol bırakmıyor.

    geçenlerde bir vesileyle sevmek zamanı'ndan kısa bir bölümü tekrar izlemiştim. son izleyişimin üzerinden çok zaman geçmiş, sahne çok yabancı gelmişti. iyi de olmuş çünkü hâlâ ara ara aklıma geliyor. bu, sıradan bir yönetmenle iyi bir yönetmenin arasındaki farktır. bu, metin erksan'la bugünküler arasındaki farktır. izlemeyip de merak eden varsa bulup izlesin. dünyanızı değiştireceğinden falan değil. o kadar iddialı bir şey yok zaten. gerçekten film izlediğinizi hissettiren bir film olduğu için. metin erksan öldüğüne göre bir daha da bir benzeri çekilemeyecek, muhtemelen çok çok çok uzun yıllar boyunca. iyi oldu, kurtuldu.
  • zamanının sansür kurulunca yasaklanan filmi susuz yazı, çankayada bir yemekte bir vesileyle celal bayar'a izlettirmiş; bu yasaklama olayından tamamen habersiz celal bayar filmi acayip beğenip övgüye boğunca efendim bu filmi devlet yasakladı diye koskoca reis-i cumhuru mahçup etmiştir. öyle ki başlangıçta tamamen yasaklanan susuz yaz, tek bir sahnesi bile sansürlenmeden vizyona sokulabilmiştir.

    auteur moteur bir yana hinin de allahı bir kişidir metin erksan.
  • bir yudum insan programında "türkiyenin x türündeki ilk filmi" diye ortaya çıkan yönetmenlere "bunlar doğdukları tarihi milat sanıyorlar" diyerek özlü bir söze imza atmış isyanı her halinden belli yönetmen.
  • (doğum: 1 ocak 1929, çanakkale - ölüm: 4 ağustos 2012, istanbul)
    metin erksan ilk ve orta öğrenimini istanbul'da yaptı. pertevniyal lisesi'ni bitirdi. 1948'de sinema yazarlığına başladı, senaryo çalışmaları yaptı. 1952'de istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi sanat tarihi bölümünden mezun. oldu. binnaz adlı senaryosu mümtaz yener tarafından sinemaya aktarıldı. aynı yıl senaryo çalışmaları yaptığı atlas film şirketi yapımcısı nazif duru'dan aldığı teklif üzerine yönetmenliğe başladı. aşık veysel'in yaşamı üzerine kurulan karanlık dünya sansür kurulunun tepkileriyle kesintiye uğradı. çeşitli gerekçelerle filmin bazı sahnelerine gereksiz eklemeler yapılarak seyirci önüne çıkartıldı. 1953'de dünya gazetesinde "kamera" takma adıyla film eleştirileri yazdı. uzun metrajlı sinema filmlerinin yanı sıra 1957'de dünya havacıları türkiye'de, 1959'da nehir ve uygarlık adlı iki belgesel yönetti.

    1958'de sinema sanatçıları derneği'ni kurdu. 1960'da 27 mayıs darbesinin ardından yönettiği gecelerin ötesi'yle dönemin ekonomik yapısını, sosyal yaşamını eleştiren (sansür engeli korkusuyla ne kadar yumuşatılsa da) sert bir deneme ortaya koydu. dönemin çarpık koşulları içinde her mahallede bir milyoner yetiştiren siyasal iktidarın kurbanları üzerine kurulu film, "toplumsal gerçekçilik" adı verilen düşüncenin ilk örneğini oluşturdu. bu oluşuma metin erksan sinemasının "kilometre taşı" da denebilir. 1962'de sine-iş adıyla sinema işçileri sendikası'nı kurdu, türk sinema tarihinde ilk kez oluşturulan bu işçi örgütünün bir süre başkanlığını yaptı. aynı yıl fakir baykurt'un romanından uyarladığı yılanların öcü'yle ikinci kez sansür engeline takıldı. film özellikle de aşırı sağcıların tepkilerini aldı ve ankara'daki gösterimi sırasında olaylar çıktı. 1963'de yönettiği susuz yaz'la "köy üçlemesi"nin (karanlık dünya, yılanların öcü) sonuncusunu gerçekleştirdi ve berlin film festivali'ndeki başarısıyla da ilk kez türk sinemasının yurt dışında tanıtımını sağladı. film afişlerinin tepelerine ismi yazılıp türk sinemasının ilk yıldız yönetmeni oldu.

    1962'de acı hayat'la ilk örneğini verdiği, cinsel ve düşsel tutkuları estetik bir anlatımla kaynaştırarak şiirleştirdiği denemelerinden 1965 yapımı sevmek zamanı çeşitli tartışmalara yol açtı. etkisel ve tepkisel açılardan sinema eleştirmenlerini ikiye ayırdı. ardından emily brönte uyarlaması ölmeyen aşk ve kriminal bir kara sevda öyküsü içeren kuyu, öç alma gibi sadizm ögelerine dayalı özellikleriyle erksan'ı çok kişisel bir çizgiye getirdi. erksan giderek bir "tutku sinemacısı" oldu. 1970 - 71 yılları arasında çektiği emel sayın'lı 5 denemeden sonra 1977'deki son sinema filmi sensiz yaşayamam'la da "ölüm ve tutku" temasını sürdürdü. 1976'da ünlü edebiyatçıların öykülerinden uyarladığı beş türk hikayesi (sazlık, hanende melek, müthiş bir tren, eski zaman elbiseleri, bir intihar) adlı tv dizisi (daha çok müthiş bir tren bölümü) soyut estetizme varan biçimselliğiyle yine tartışmalar yarattı, tepkiler aldı. 1983'de yönettiği preveze öncesi (barbaros hayrettin) adlı diziden sonra film çekmeyen metin erksan, kendi deyimiyle "kuramsal ve kavramsal sinemabilim çalışmaları" yaptı, ayrıca cumhuriyet gazetesi'nde kültür- sanat ve siyasetle ilgili yazılar yazdı.

    metin erksan, her dönemde yeniden keşfedilen, sinemasal özellikleriyle en çok tartışma yaratan, anlaşılsa da anlaşılmasa da hırçın kişiliğiyle en çok eleştiri alan ilginç ve konuşkan bir yönetmendir. kurtuluş kaya'nın deyişiyle ''sinema bilimindeki auteur kuramı, sanki metin erksan için üretilmiş gibidir" demiştir. erksan'ın en çok tartışılan filmlerinden biri olan sevmek zamanı'nı halit refiğ "ulusal sinemanın en önemli örneği'' olarak nitelerken, nijat özön ise: ''halk sineması örneği diye öne sürülen bu filmde batının son örneklerine özenme var. resnais'den, antonioni'den, visconti'den, fellini'den bir sürü esin var. biçim özenmeleri var." görüşünü belirtir.

    - filmleri -
    1952 : karanlık dünya
    1954: beyaz cehennem - cingöz recai
    1955: yol palas cinayeti
    1956: ölmüş bir kadının evrak-ı metrukesi
    1958: dokuz dağın efesi
    1959: hicran yarası
    1960: gecelerin ötesi, şoför nebahat
    1961 : mahalle arkadaşları, oy farfara farfara
    1962 : acı hayat, çifte kumrular, sahte nikah, yılanların öcü
    1963: susuz yaz
    1964: istanbul kaldırımları, suçlular aramızda
    1965: sevmek zamanı
    1966: ölmeyen aşk
    1967: ayrılsak da beraberiz (muzaffer aslan tamamladı)
    1968: kuyu
    1969: ateşli çingene, reyhan, yılın kadını değil
    1970: eyvah, sevenler ölmez
    1971: feride, hicran, makber
    1972: keloğlan ve can kız, süreyya
    1973: dağdan inme
    1974: şeytan
    1976: intikam meleği - kadın hamlet
    1977: sensiz yaşayamam

    - ödülleri -

    1959: 1. türk film festivali'nde dokuz dağın efesi'yle jüri özel ödülü.
    1961: 2. türk film festivali'nde gecelerin ötesi'yle en başanlı senaryo. sinema yazarları'nın seçiminde en iyi film, en iyi yönetmen.
    1962: sinema yazarları'nın seçiminde yılanların öcü en iyi film ve en iyi yönetmen.
    1964: berlin film festivali'nde susuz yaz en iyi film (altın ayı ödülü). venedik film festivali'nde susuz yaz'a liyakat madalyası. sinema yazarları'nın seçiminde acı hayat yılın filmi.
    1965: 2. izmir film festivali'nde suçlular aramızda'yla en iyi yönetmen. milano'da (mifed) en iyi sosyal içerikli film armağanı.
    1966: kartaca sinema günü'nde (tunus) yılanların öcü'ne şeref madalyası.
    1969: 1. adana film festivali'nde kuyu en iyi film ve en iyi yönetmen.
    1987: 24. antalya film festvali'nde metin erksan'a onur ödülü.
    1990: 3. ankara film şenliği'nde emek ödülü.
    1994: 31. antalya film festivali'nde film yönetmenleri ödülü. 13. uluslararası istanbul film festivali'nde onur ödülü.
  • ölümü, kendisini susuz yaz, sevmek zamanı, yılanların öcü ile değil şeytan'la tanıyan liselileri üzmemiş anlaşılan. filmleri, hayatı boyunca sizin hayatınızda kapısından dahi geçemeyeceğiniz yerlerde gösterilmiş olan bir yönetmeni de dönemin şartlarına göre çektiği, farklı bir türde tek filmiyle yargılamak sadece türkiye'de olur zaten.
  • işler güçler isimli dizide kendisine yapılan bir atıf vardır ki, esasında dizinin ana temasını bizlere gösterir. bunu da dizinin açık ara en iyi oyuncusu yılmaz gruda dile getirmiştir.

    spoiler gibi olacak ama çakma dizilerle yapımcılığa girmeye çalışan eleman, "icralık kamera almaya gidicem, üstü ışıklı olanı mı alayım" gibisinden bir laf edip, ortamdan ayrıldıktan sonra, rüstem abi bombayı patlatır:

    "sene 1965, rahmetli metin erksan sevmek zamanı'nı çekti. o zamanın sinema patronları filmi vizyona sokmadılar. sene 2012, çıkan adamı gördün, sinema aynı adamların elinde."
  • özür dilerim ama bir sinema öğrencisi ve tüm türk sinema tarihi kitaplarını hatmetmiş biri olarak metin erksan'ın hiç de ilk türk yönetmenlerinden olmadığını söylemek zorundayım.
    (eğer makedonyalı mannakis kardeşleri osmanlı tebaasından olduğu halde gözardı edersek ilk türk yönetmeni yarbay fuat uzkınay'dır,ayestefenos'taki rus abidesinin yıkılışı adlı belge filmiyle.)
    metin erksan için doğrusu: 1945 sonrası sinemacılar kuşağının önemkli isimlerinden ve türkiye'nin ilk auteur yönetmeni.
  • "sevmek zamanı" filmi ile apayrı bir yerde oldugunu kanıtalyana yönetmen
hesabın var mı? giriş yap