• (bkz: olumsuz ask)
  • (bkz: hurafe)
  • (bkz: siktim öldü)
  • (bkz: bitmeyen aşk)
  • 1966 yapımı, emily bronte'nin klasikleşmiş romanı wuthering heights'ın uyarlaması olan ertem eğilmez yapımı türk filmi.

    ali rolünde kartal tibet (heathcliff) ve yıldız rolünde de nilüfer koçyiğit (catherine earnshaw) oynamış. bu filmden habersiz olarak kitabı okuduğumda bile eserin muhteşem bir türk filmine dönüşme potansiyelini düşünmüş, başrolüne de kartal tibet'ten başkasını yakıştıramamıştım. tarih beni haksız çıkarmadı.

    kitaptan orijinal bir alıntı ve bunun türk filmindeki versiyonu ile sözlerimi bitirmek isterim:

    catherine ; “ben heathcliff’im. dünyadaki her şey yok olup bir tek o kalsaydı, ben yine var olmaya devam ederdim. bir tek onun yokluğu, beni tüm evrene yabancılaştırırdı.”

    yıldız ; “en büyük aşklar bile, bazen, çok küçük engelleri aşamıyor. tükenmez sevgilerin önünde bile geçilmez uçurumlar var.”
  • dvd olarak piyasaya sürülmemesinin büyük bir ihmalkarlık olduğunu düşündüğüm metin erksan yapıtı. kült niteliklere sahiptir. tek izleyişte bile akılda birsürü iz bırakır. izlemeyenler için tartışılmaz bir kayıp. filmde metin erksan'ın kendine özgü sinema anlayışı, dili, yönetimi şahane olmasıyla beraber acayip ilgi çekicidir. kartal tibet'in ağzında sigara, üzerinde gösterişli kıyafetlerle arabasının önüde yürüyerek attığı pozlar ve arkadan çalan sayko müziği ben kelimelerle anlatamam.

    ve tabii ki
    metin erksan kraldır.
  • jenerik dahil 4 dakika 16. saniyesine kadar tek repliğin olmadığı; bu detay düşünülürse 1966 yılında böyle bir şeyi de metin erksan'dan başka birinin yapmayacağı anlaşılan film.

    önder somer abimiz de yine incecik dudak üstü, ufuk çizgisi bıyığı; bol briyantinli saçları ve o psychodelic bakışları ile filmde kendine erksanca bir yer edinmiştir.
  • buradan yetkililere sesleniyorum; ölmeyen aşk istiyoruz, ölmeyen aşk.

    tanım: yüzyıllar boyunca insanların arayıp bulamadığı aşktır.

    fani hayatta ölümsüz aşk aramak ne derece mantıklıdır sormak lazım.
  • bu isimli filmin (1959) ilki, türk sinemasının ikinci evresine imzasını atan faruk kenç’e aittir.

    iki film de yeşilçam kalıplarının (zengin kız-fakir oğlan, platonik kalmış aşk, sonra sınıf değiştiren jön) bütünüyle içinde cereyan eder.

    faruk kenç’in yönetimindeki senaryoda, yoksul genç efgan efekan (bülent) yoksul müzisyen, o dönemde eşi belgin doruk (semra) veremli zengin kızıdır. filmde, bülent'in küçük kardeşine piyano dersi verirken aşık olduğu semra adına besteleri adına o dönem türk müziğinin klasik kalıplarını değiştiren neveser kökdeş’in şarkılarını dinlemek fırsatını buluruz.

    metin erksan, türk sinemasının yeni döneminin temsilcisi olarak, faruk kenç’in ilk dönem sinemacılarından devraldığı ancak tümüyle kurtulamadığı teatral anlatımının ötesinde, filmini sinema anlatımı içine taşımıştır. ancak, kendisi de yeşilçam kalıpları içinde kaldığından, sınıf değiştiren eski yanaşma kartal tibet (ali)’i, bu yeni sınıfının davranışları içine oturtamamış, çok fazla tepkili teatral role zorlamıştır.

    erken üçüncü dönem türk sineması ve metin erksan için film bu kusur dışında başarılı bir anlatımdır.

    iki film de, yeşilçam kalıpları içinde (unheppy) biter.
  • birçok emily bronte uyarlaması bulunmasına rağmen rüzgârlı bayır söz konusu olduğunda sanki hemen hemen aynı film ortaya çıkmış gibidir. nitekim metin erksan da örneğin william wyler gibi ele alır bronte'yi. insanlararası ilişkiden ziyade ve belki de bu düğümden kuvvet alarak uzamla ilişkilendirilen insanların sinemasıdır bu. belki erksan'a özgü bir şey gene de dikkati çeker: o da santimantalizmdir. hicran yarası'nı (bilindiği gibi kayıp bir filmdir) göremediğim için mukayese yapamayacağım ama izlediklerim arasında duygu patlamalarının en yoğun yaşandığı erksan filmidir bu. özel bir ilgiyi hak ediyor.
hesabın var mı? giriş yap