• shakespeare'in en başarılı trajedilerinden biri olsa da hamlet ve machbeth gibi oyunların yanında her zaman geri planda kalmış bir oyundur. karmaşık olması ve sembolik anlatımın fazlalığı yüzünden zor anlaşılması sebebiyle böyle olsa gerek. shakespeare'in bütün oyunlarından daha fazla şiddet, umutsuzluk, delilik ve ölüm içerir.

    kral lear yaşlanmıştır, krallığını üç kızı arasında bölüştürüp onların koruması altında şövalyeleriyle at koşturup emekliliğin tadını çıkarmak istemektedir. kızlarına kendisini ne kadar çok sevdiklerini anlatmalarını, ülkeyi nasıl bölüştüreceğine bundan sonra karar vereceğini söyler.büyük kızları yalakalığın dibine vururlar, küçük kız cordelia böyle bir saçmalığı reddeder. tabii ki babası tarafından reddedilir fakat olaya şahit olan fransa kralı karakterine ve güzelliğine hayran olup onunla evlenmeye karar verir. lear çok kısa bir süre sonra sahip olduğu gücü dağıtınca elinde hiçbir şey kalmayacağını öğrenecektir, kendisini sonu delilikle biten korkunç olaylar beklemektedir.

    bilimkurgu versiyonu bile yapılmış, pek çok kere filme alınmış bir oyundur bu. kurosova'nın ran'ı bilinen en iyi serbest uyarlamasıdır.
  • gayet saftorik bir kişi bu kral lear. insan kral olsun, iki ihanet üç beş entrikayla karşılaşınca bu kadar kafayı yeyip delirsin, kanaatimce olacak iş değildir. entrikaya bu kadar hazırlıksız bir kişinin onca yıl krallık yapabilmesi, kızlarına yönetimi devredecek yaşa gelene kadar yaptığı onca yıllık krallıkta hiç ihanet ve entrikayla karşılaşmamış olması mümkün değildir. şekspir bizi yiyo gibi sanki. zaten hamlet hamlet dedikleri de aynı şekilde aile içi bir ihanetten kafayı üşüten bir oğul değil miydi? anladığım kadarıyla bu şekspir zamanında karallar kraliçeler, soylular moylular pek bir ahlaklı, pek bir onurlu, bir o kadar da narin ve duygusalmışlar ki saray entrikaları çok çok acayip durumlar olduğundan entrikayla karşılaşan zavallı kralcıklar prensçikler çıldırıp deliriveriyorlarmış, bu durumlar üzerine de destanlar yazılıyormuş. yahut da belki o dönemde de her zaman olmuş olduğu gibi herkes birbirinin gırtlağını kesiyordu ama dönemin paradigması itibariyle bundan söz etmek tabuydu, şekspir de bu tabuyu delirme melirme ayağına dilegetirmeye çalışan siyasi bir cengaverdi. yahut da belki tabu mabu değildi, herşey aleniydi ama dönemin ideolojisi itibariyle şekspir böyle şeyler adamı delirtir, aman ha yanaşmayın mealinde propaganda yapan ucuz bir popülistti. ben ne biliyim amınakoyyim, hiç şekspir okumadım ki.
  • william shakespeare’in 1605-1606 yılları arasında yazdığı bir tragedyadır.
    asıl hikaye ise ortaçağdan kalma bir masaldır.

    kral lear (llyr)’ın eski britanya’da, irlanda’da ve galya’da dolaşan hikayesi, shakespeare’in işlediğinden farklıdır. shakespeare, sadece konuyu almış, istediği yerleri değiştirerek, onu yine herkesin öldüğü bir tragedya haline getirmiştir. ana kaynak olarak ise holinshed’in the true chronicle history of king lear and his three daughters isimli tarihi öyküsünden yararlanmıştır.

    gerçek öyküde, yaşlanan kral lear, ülkesini üç kızı arasında paylaştırmak ister, ama önce kızlarının sevgisini ölçmek ister. büyük kızları gonorilla ve regan, sevgilerini göz boyayıcı bir abartıyla gösterirken, onlardan hem kişilik, hem ruh sağlığı açısından daha üstün olan küçük kızı cordeilla ise, en sade ve içten cevabı verir, ancak diğerleri gibi babasının gözünü boyayamaz. kral da büyük kızlarını birer dükle evlendirir ve ölümünden sonra ülkesinin iki kızı arasında paylaştırılmasını vasiyet eder. cordeilla’yı da onu isteyen galya prensi’ne çeyizsiz verir. ancak diğer kızları ve kocaları olan dükler, kralın ölmesini beklemeden toprakları paylaşıp, lear’a bir aylık bağlar, sonunda da onun galya’ya sığınmasına neden olurlar. kralı çok iyi karşılayan cordeilla ve galya prensi, düklere savaş açar, onları öldürüp lear’ı tekrar tahta geçirirler. lear iki yıl sonra tahtı cordeilla’ya bırakıp ölür. cordeilla da ülkeyi beş yıl yönettikten sonra kuzenleri tahtta kadın istemedikleri gerekçesiyle savaş açıp cordeilla’yı tutsak ederler ve cordeilla orada intihar eder.

    bunun türk çocuklarına anlatılan versiyonunda ise kral kızlarına beni ne kadar seviyorsunuz diye sorduğunda cordelia, tuz kadar sevdiği yanıtını verir. kızını kovduğu ülkeye kralın gitme sebebi kızını özlemiş olmasıdır ve kızı ona orada tuzsuz yemekler ikram edince kral tuzun ne kadar önemli olduğunu anlayıp kızını affeder falan. ben bunu çocukluğumda böyle okumuştum, ortaçağ avrupasında nasıl anlatıldığını bilemiyorum.

    shakespeare ise bu hikayeyi alıp, büyük bir tragedyaya çevirmiştir. onun öyküsünde kral, büyük kızlarının davranışları karşısında delirip kendini fırtınada uçurumlara vurur. albany dükü o kadar kötü değildir ve geride kalan üç kişiden biridir. goneril, regan’ı zehirleyip, sonra intihar eder. cordelia ise yine onlar yüzünden öldürülür. kral lear da bu acıya dayanamayıp ölür.

    özeti verirken de yararlandığım özdemir nutku, bu tragedyayı şöyle yorumlar remzi kitabevi'nin haziran 1998 baskısının önsözünde:
    “…bu tragedya, en büyük sanat yapıtlarında bulunan şu üç özelliği kapsar:
    1. evrensellik, her çağa, her döneme bir şeyler anlatacak boyutluluk,
    2. yazarın özyaşamında büyük bir duyarlılıkla algıladığı insancıl özellikler,
    3. uygarlığın değişim dönemlerindeki çok az sanat yapıtında bulunan bilinçli bakış açısı.
    kısacası bu tragedya, insancıl-doğal, siyasi ve toplumsal düzlemlerde insanın rolü üzerine evrensel bir alegoridir…”

    kral lear’ın öyküsü, hollywood tarafından da filme alınmıştır. 1997 tarihli a thousand acres adlı modern kral lear yorumunda, lear’ı jason robards, regan’ı michelle pfeiffer, goneril’ı jessica lange, cordelia’yı jennifer jason leigh oynamıştır. iowa’da bir çiftlikte geçen öyküde isimler tamamen değiştirilmiş, öyküdeki psikolojik çözümlemeler başka türlü işlenmiştir. orjinalini bilmeyen biri tarafından bunun bir kral lear uyarlaması olduğunun anlaşılmasına imkan yoktur.
  • binbir tane temasi var,ayinesi istir kisinin lafa bakilmaz, acgozluluk, nankorluk ve hatta korluk (adam gozu goremediginden secimlerini kotu yapiyor ama ancak gercekten kor olunca dogruya dogru yol aliyor gibi mesela). benim sevdigim ise kral'in delirdikten sonra, insan dogasi hakkindaki dusuncelerinin donusumu, gorme yetisiyle paralel olarak. yani insanin dogasi nedir; secimlerimizle kultur edinip yaratip kendimizi hayvanlardan bu kulturun birtakim asiriliklariyla mi ayirt ederiz, yoksa insan edindigi bu yalan kazanimlardan siyrilinca mi gercegi gormeyi baslar, gercek dogasini yakalar? bir kral olarak lukse ve surekli ovulmeye alismis lear, deliye dondukten ve herseyini kaybettikten sonra giysilerini de atiyor, ancak o zaman ozgurlestigini ve berrak gordugunu dusunuyor. buddha gibi mubarek.

    bu arada fransa krali da olasi ic savastan istifade ederek hakki olacak ingiltere tacini bizzat alacagi yerde, isi karisina birakarak taseronluk muessesesine feminizmi getirmis. (bu sefer fazla zorladim)
  • bir görüşe göre geleneksel kollektif hayattan kapitalizme geçişi anlatan oyun. bu yeni dünyada babaya duyulan sevgiyi ifade etme biçimi bile bir rekabet/yarışma konusudur. bu dünyada gösterişli laflar etmek yerine samimiyetini ortaya koyan en küçük kız cordelia kaybetmeye mahkumdur. gelgelelim aklını işe koşan ve övgü yarışmasını kazanan kızları goneril ve regan'a da yar olmaz lear'ın ülkesi. oyunda anlatılan iktidar, para ve ona ulaşma hırsının sadece kötüleri değil iyileri de lanetlediği bir dünyadır.
  • kral lear*:"evlat nankörlüğü, zehirli bir yılan dişinden bile daha keskindir."

    (bkz: goriot baba)

    kral lear'in büyük kızı goneril için laneti: (1.perde, 4.sahne)

    "it may be so, my lord.
    hear, nature, hear; dear goddess, hear!
    suspend thy purpose, if thou didst intend
    to make this creature fruitful!
    into her womb convey sterility!
    dry up in her the organs of increase;
    and from her derogate body never spring
    a babe to honour her! if she must teem,
    create her child of spleen; that it may live,
    and be a thwart disnatured torment to her!
    let it stamp wrinkles in her brow of youth;
    with cadent tears fret channels in her cheeks;
    turn all her mother's pains and benefits
    to laughter and contempt; that she may feel
    how sharper than a serpent's tooth it is
    to have a thankless child! away, away!"
  • (bkz: shakespeare)'in en derin ve anlamlı eseri.

    kelimelerin ya da davranışların hiç bir zaman gerçeği yansıtmadığını o kadar derinden ve özlü anlatır ki izleyicisi oyun ya da film boyunca bu gerçekle sarsılır.

    eserin 1986 versiyonu efsane (bkz: akira kurosawa) versiyonu ran'ı, 2008 versiyonu (bkz: ian mckellen)'lı versiyonunu, (bkz: haluk bilginer)'in çevirip, yönetip, oynadığı oyununu ve en son bir kaç gün önce efsane (bkz: anthony hopkins)'in oynadığı, daha doğrusu resital sunduğu 2018 versiyonu filmi izledikten sonra yine, yeni ve yeniden hatırladım ki, sözler, davranışlar hiç bir zaman gerçeği yansıtmaz. olmayan sevgisini süslü, renkli sözcüklerle yaratıp karşısındakini inandıranlar her zaman istediğini elde ederken dolu dolu sevgisini göstermek için süslü ve yapmacık sözlere ihtiyacı olmayan ve bu sevgisinin karşısındaki insan ya da insanlar tarafından hissedilmesini ve anlaşılmasını bekleyenler her zaman olmasa da çoğunlukla kaybetmiştir.

    gerçeği ifade eden şey kesinlikle kelimeler ya da davranışlar değildir. gerçek sadece gerçektir ve kesinlikle duyu organlarıyla hissedilecek bir şey değildir. ve bu oyun da bunu o kadar güzel bir şekilde işler ki, hayran bırakır, afallatır.

    bu arada yukarıda bahsettiğim en son versiyonunda anthony hopkins öyle bir oynamış ki, ona, oyunculuğuna doymak isteyenler için en iyi filmlerinden bir tanesi olmuş. şöyle heyecanlı, aksiyon dolu bir film izleyeyim diyenler için kesinlikle yanlış tercih olur. fakat, bir efsane, çok üst seviye oyunculuk, ve muhteşem bir eserin uyarlamasını izlemek isteyenler için mükemmel bir yapım.
  • gozleri oyulmus gloucester'in, kendisine bir delinin (en azindan deli taklidi yapan edgar'in) eslik edecek olmasina sasiran bir adama verdigi bir cevap vardir ki, dillere destandir. shakespeare'in yaptigi bu essiz gonderme takdire sayandir.

    "old man:
    alack, sir, he is mad.

    gloucester:
    'tis the time's plague, when madmen lead the blind.
    do as i bid thee, or rather do thy pleasure;
    above the rest, begone."

    (perde 4, sahne 1)
  • "what shall poor cordelia do? love, and be silent. "
hesabın var mı? giriş yap