• osmanlı imparatorluğu için daha savaşın ilk saatinde, ilk hamlesinde sonucu belli olan bir savaştı. sonrasında biraz türk işi bir şekilde bütün hata ali paşa yüklenmiş olsa da ali paşa'nın yapabileceği pek bir şey yoktu.

    kağıt üzerinde osmanlı'nın o dönemlerde yenilmesine pek imkan yoktu. neredeyse irili ufaklı bütün limanlarında ramazan akşamları pide çıkartırcasına kadırga üreten bir imparatorluk olan osmanlı'nın sadece haliç tershanelerinden denize sürdüğü kadırgalar ile çoğu donanma yerle bir edilebilirdi. buna yaklaşabilen bir ispanya vardı.

    osmanlı'nın neredeyse sınırsız kabul edilebilecek insan gücünün denize sürdüğü donanmalar genelde karşı taraftan aynı büyüklükte bir donanma ile karşılanırdı. bu nasıl oluyor derseniz cevabı çok basit, askeri antlaşmalar ile birden çok imparatorluk/devlet'in donanması birleşir ve bu sayıya ulaşırdı, yine de kaybederlerdi osmanlı'ya. 5 devletin 200 kadırgası demek, bu 5 devletin en az 3'ünün en düşük seviye donanması demekti, çünkü sadece sayı ile antlaşmayı onurlandırmak için katılan devletler, ciddi çıkarları olmadıkça elit birliklerini riske atmak istemezlerdi, haklılar da, kendi savaşları var odaklanmaları gereken. bunun dışında iletişim problemleri ve birlikte savaşmamış olmanın getirdiği tecrübe eksikliği de öne çıkınca osmanlı'nın, salt osmanlı donanması olan 200 kadırgalık filoları ezer geçerdi karşısındakini.

    peki ne oldu da osmanlı kaybetti bu savaşı? ispanya'nın kutsal birliğe kattığı 6 galleass sayesinde bu savaş kaybedildi. bu gemilerin sürati, manevra kabiliyeti, saldırı kuvveti osmanlı'larca pek bilinmediğinden ve daha da önemlisi, bir savaş içerisinde tecrübe edilmediğinden kağıt üzerinde yapılan bütün stratejiler savaş başlamadan çöpe atılmış oldu. hatta galleass'ları tanımayan ali paşa, karşısındaki gemileri tüccar gemisi sanarak üzerlerine kadırgaları sürdüğünde yaklaşık 70 kadırga kaybolmuştu ki bu noktada donanma artık geri dönülmez bir yola girdi.

    yine de bütün bunlara rağmen savaşın geri kalan kısmında atılan adımlar, o şartlarda atılabilecek en mantıklı adımlardı.

    hayal etmeye çalışıyorum o an ali paşa'nın yaşadıklarını, sıcaklık değişimi yüzünden çöken sis nedeni ile anlamlandıramadığım galleass'ların, büyük yelkenlilerin ortasına, yani cehennemin kör noktasına giriyorum donanmamla. ateşle, çevriliyor dört bir yanım. esir düşenler, öldürülenler, mızraklar üzerinde kafanın teşhir edilmesi...nereden bakılırsa bakılsın tam bir trajedi. dakikalar içerisinde kaybolan 70 kadırga...

    kaptan-ı derya müezzinzade ali paşa'da zaten o noktada canını verdi, ölüsü geri kalan donanmanın morali bozulsun diye teşhir edildi.

    link'te görüldüğü üzere ali paşanın, hemen ortada bulunan filosu çok erken kaybedilmiş, ve uluç reis ile mehmet'in donanmaları tamamen etkisiz hale gelmişti.

    bu da vatikan müzelerinde bulunan, konuşlandırmaları en detaylı gösteren haritalardan biri.

    kadırgaların ve mahonların karşılaştırması için;

    venedik deniz müzesinden bir kadırga. canlı bir örneği beşliktaş deniz müzesinde görülebilir.

    bu da bir ingiliz mahonu (galleass) görüldüğü üzere, bir kadırgadan bir mahon'a çıkmak, veya bir mahon ile büyük bir grup kadırga'yı karşı karşıya getirmek neredeyse imkansız. tıpkı fotoğrafta olduğu gibi çatışma başladığında direkt yan dönen mahonlar, arkalarındaki kadırgaların önünde bir duvar kuruyorlar (sonradan ingilizlerin inşa ettikleri pruva hattı gemileri de zaten tamamen bu strateji üzerine kuruluyor ve bu strateji buhar teknolojisine kadar güncelliğini koruyor) ve paramparça ediyorlar osmanlı kadırgalarını. karşı tarafınkiler ise kullanılabilir durumdaki osmanlı kadırgalarını toplamak işine koyuluyorlar.

    sonuç olarak, savaş sonrası osmanlı kaybedilen gemileri artık gözü kapalı gemi inşa edebilen tersanelerinde tekrardan yaptı, hatta gemi bakımından donanma daha güçlü olarak geri döndü, galleass tarzı gemileri osmanlı'lar da yapmaya başladı. bu sebebten dolayı bazıları "osmanlı için iyi oldu kaybedilmesi savaşın" deseler de, osmanlı için gemi inşa etmek hiç zor değildi, zor olan savaşta kaybedilen denizcilerin yerine tekrar yetenekli denizciler yetiştirilmesiydi. bu nedenle bu savaş osmanlı için büyük bir kayıp, batı kuvvetleri için de tarihin en büyük zaferlerinden biri.

    öyle ki daha dün 600 sayfalık tuğla gibi bir inebahtı kitabının yazıldığını gördüm la battaglia dei tre imperi adında, bir de batının gözünden yaklaşmakta fayda var çünkü onlar için o kadar önemli bir savaş ki, yazılan eserlerde en ince lojistik detaylardan savaşın ekonomisine kadar her türlü bilgi bulunabiliyor. bizim kaynaklarımız ise bu konuda pek derin görünmüyor, kaptan-ı derya müezzinzade ali paşa'nın ekşi sözlükte başlığına yazılan tek entry aslında durumu özetlemeye yetiyor da artıyor bile. bahsettiğim kaynaklardan daha detaylı bilgi toplandığımda onları da aktaracağım, kendisinin hikayesinin satır aralarında bahsedilen "aslında denizci değildi o yüzden savaşı kaybettik"'ten çok ama çok daha derin olduğuna inanıyorum.
  • inebahti savasi 1571 senesinde olmustur. dogrudur. fakat cervantes'in bu savasta osmanlilara esir dustugu yanlistir. cervantes bu savasa istirak etmis, bu savasta bir kolunu kaybetmis, fakat esir dusmemistir. savastan donerken cezayirli korsanlar tarafindan esir edilmistir.
    frenk diyarinda osmanli'nin yenilemeyecegi miti ise uzun sure devam etmistir. bu mitin yikilmasi ancak ii. viyana kusatmasi sonrasinda mumkun olmustur.
    cunku osmanlilar bu savasin hemen akabinde akdeniz'e yeni bir donanma cikarmayi basarmislardir.
    inebahti savasinin ardindan osmanlilarin 1573 senesinde venedik'le imzalamis olduklari anlasma sartlari ise oldukca ilginctir:
    bu anlaşma ile venedik, kıbrıs’ı osmanlilara bırakıyor, dalmaçya’da osmanlılar tarafından ele geçirilen yerlerden vazgeçiyor, arnavutluk’ta kendi ele geçirdiği yerleri geri veriyor, kurtarmalık almaksızın türk esirleri serbest bırakıyor ve 300.000 sekine savaş tazminatı ödemeyi kabul ediyordu. ayrıca venedik donanması 60 kadırga ile sınırlanıyor ve venedik’in zanta ve kefalonya için ödediği yıllık 2500 sekine haraç da devam ediyordu.
    anlasma bu gibi sartlari ihtiva ettigi icin hammer ve dahi fernand braudel, bu savasin galibinin bu anlasma sonuclarina gore osmanlilar olmasi gerektigini soylerler.
    vel hasil is karisiktir.
    donanma mahv olmustur fakat osmanlilar cok karli bir anlasma imzalamislardir. buna ragmen uzun vadede bu savasin osmanli maliyesi uzerindeki etkisi oldukca sarsici duzeyde olmustur.
    ozetle derim ki, ilgililer fernand braudel'in akdeniz ve akdeniz dunyasi adli kitabindan ve andrew hess'in "the battle of lepanto and its place in mediterranean history" adli makalesinden detay bilgi alabilirler.
  • --oncesi--
    kanuni göçmüş gitmiş, barbaros ölmüş.
    onların yerine ii.selim, ve ona ragmen devlet-i ali'yi yönetmeye çalışan sokullu mehmet paşa var. kaptan-ı derya olarak da, yeniceri ocagindan, aslinda iyi bir kara subayı, sadık ve kahraman olarak bilinen, fakat nerdeyse denizi hic görmemiş, gemiye bile belki binmemiş müezzinzade ali paşa getirilmiş.
    denizciliğin mutfağından gelen, ve barbaros'un iyi öğrencisi turgut reis de bir önceki kaptan-ı derya olan sinan paşa tarafından küstürülmüş, ama onun diğer öğrencisi cezayir beylerbeyi uluç ali paşa donanmada yer alıyor.
    gelelim o siradaki avrupa'nın durumuna;
    o siralarda osmanlı'nın en buyuk rakiplerinden biri venedik. venedik'in can damarı dogu akdeniz ticareti. ii.selim, venedik'e ibnelik olsun diye kıbrıs'ı işgal etmeye karar veriyor. sokullu buna karşı çıkıyor "eğer orda bir huzursuzluk cikartirsak, durduk yerde haclilar toplanır gelir vs vs" diyor, ama dinletemiyor.
    kibris osmanlı tarafından 1571'de isgal ediliyor. venedik'in cikarları bozulunca avrupayı velveleye veriyor, papa'yı gaza getiriyor, ve beklendigi gibi avrupa'da bir guc hazırlanıyor. o sıralarda osmanlı'ya yalakalık yapan ve iyi gecinmeye calisan fransa bu ittifaka katılmıyor.
    tarihindeki en parlak dönemi yaşayan ve amerika kıtası ile de ilgilenmeye baslayan ve zenginleşen ispanya, ki osmanlı ile birlikte gunun en kuvvetli devleti, bazı sartlardan sonra bu ittifaka katılıyor.
    ispanyol donanmasının basinda don juan var, bir dedikoduya gore şarlken'in gayri mesru cocugu, yani o anki ispanyol kralı ii.filip'in kardesi.
    ispanya'nın derdi, turk donanmasını yenerlerse, kendi yayılma alanları olan cezayir tunus gibi yerleri almak/yagmalamak
    sonra bi ara, don juan, venediklilerin disiplinsiz ve emir almaz hareketlerinden bıkıp ittifaktan ayrılıyor ama papa araya giriyor tekrar kuruyor ittifakı

    --sırası--
    savaşın hemen oncesinde uluç ali reis, ali paşa'ya kaptan gemisindeki flamanın indirilmesini tavsiye etmiş, zira dusman direk buraya saldırıp komutanı almasın, askere moral bozukluğu olmasın demiş, ama ali paşa "hünkarın verdigi sancağı indirmem ben" diyerek reddetmiş,
    yine uluç ali reis'in, ispanyolların top menzillerinin kendilerinden yuksek oldugunu, merkezden direk savasa girmeyip yanlardan saldırı yapmaları gerektigini soylemiş, ali paşa yine "padişahın donanması cesurca gogus goguse çarpışır" diyerek reddetmiştir.
    çarpışma başladığında, flama ile tanınan kaptan-ı derya gemisi ispanyol gemiler tarafından anında ablukaya alınmış, ele geçirilmiş, kaptan-ı derya müezzinzade ali paşa anında öldürülmüş, oğulları esir alınmış, ve donanma neredeyse imha edimiştir.
    sadece uluç ali reis cezayir beylerbeyliğine ait 30 kadırga ile istanbul'a kaçabilmiştir (sonra da kaptan-ı derya'lığa yükseltilmiştir)
    savaşta 200'den fazla osmanlı kadırgası batırılmış, 20bin levent şehit verilmiş, 3bin esir verilmiştir.

    --sonrası--
    enteresan bölüm burda başlıyor,
    savaş sonrası, barış şartlarını gorusmeye gelen venedik elçisine sakal/tıraş/kol ayarını veren sokullu, 6 ay gibi bir surede de, imha edilen donanmanın daha büyüğünü denize indirmeyi başarmıştır. bu donanma öyledir ki, akdeniz'de kendien düşman bulamamıştır. (ama sayıca cok buyuk olan donanma, teknolojik olarak aslinda cok zayıftır)
    peki ispanyollara ne oldu?
    efendim, ispanyol kralı ii.filip, koyu katolik olup, hatta gaza gelip kendini katoliklerin koruyucusu/babası ilan etmiştir. ve protestanlara karşı ciddi bir düşmanlığı vardır. o sırada protestanlaşan hollanda'ya ayar olmuş, onu destekleyen ingiltere'ye de bir ders vermek amacıyla yenilmez armada denen donanmasını akdeniz'den çıkartıp, atlantik uzerinden ingiltere uzerine yollamıştır. sayıca cok fazla olan ispanyollar, aslen korsan olan sir francis drake komutasındaki zayıf ingiliz donanması tarafından nerdeyse yokedilmiştir.
    böylece akdeniz'de osmanlı'ya karşı bir güç kalmamış, akdeniz'in hakimiyeti yine osmanlılarda kalmış, venedik kazandıkları savaş yüzünden, imtiyazları kaybetmemek için osmanlı'ya savaş tazminatı bile ödemişlerdir.
  • bu savaşta haçlılar tarafından ele geçirilen osmanlı sancağı, 393 yıl sonra, 1967'de papa vi. paul tarafından türkiye'ye iade edilmiştir. kırmızı ipek üzerine yeşil ipekli dokumadan ayetler ile resminden görülebildiği kadarıyla muhtemelen fetih suresi, dört halifenin isimleri ve zülfikar işlemesi bulunan sancak, bugün beşiktaş deniz müzesi'nde ziyarete açıktır.

    http://www.denizmuzeleri.tsk.tr/…falar2.asp?kid=517
  • yenilginin asil sorumlusu kaptan-i derya ali pasa'dir. diger komutanlar pertav pasa ile uluc ali pasa savunma yapilmasini onermis, ali pasa ise bunu kabul etmeyip saldirida bulunulmasini istemis ama maalesef leventleri ile birlikte sehit olmustur.

    bu savasta kaybedilen leventler gercekten son derece iyi egitimli leventlerden olusuyordu ve bir daha bu kadar egitimli askerler yetistirmek kolay olmayacakti. bu yuzden daha once planlanmis olan efsanevi hint seferleri de gerceklesmedi.
  • bilindiği üzere, savaşın sonunda osmanlı donanmasından çok sayıda levent esir düşer. diğerleri ciddi eziyetlere mâruz kalırken, bunlardan kırk kadarı, osmanlı devlet katında mühim statüde bulunmaları, dolayısıyla sonraki pazarlık sürecinde koz olarak kullanılmaya uygun olmalarından dolayı gerek papa v. pius, gerekse haçlı donanmasının kumandanı don juan (don john of austria) tarafından özel muameleye tabi tutulur, hapis şartlarında da olsa yiyip içmelerine, giyim kuşamlarına özen gösterilir.

    bunlardan ikisi, savaş sırasında öldürülüp kafası gemi direğine asılan kaptân-ı deryâ müezzinzâde ali paşa'nın oğulları ahmed ve mahmud beylerdir. selaniki, "şehid olan ali paşa'nın küffar elinde esir ü giriftar olan oğulları" diye bahseder onlardan. ahmed bey on sekiz, mahmud bey on üç yaşlarındadır. donanmada, o herc ü mercde bu çocukların ne işi vardır? muhtemelen gâzâ hevesi...

    çocuklar ali paşa'nın oğulları olmalarının yanı sıra, anneleri, kanuni sultan süleyman'ın kızı, sultan ikinci selim'in ise kız kardeşidir.

    kendisi de bu mühim esirler arasında yer alan hindi mahmud'un, bu esaret anılarını manzum bir biçimde anlattığı muazzam eseri sergüzeştname-i hindi mahmud'ta belirtildiğine göre, esir kafilesi önce messina'ya, oradan napoli'ye, son olarak da roma'ya götürülür. lakin çocuklardan ahmed bey geçirdiği ağır bir hastalık nedeniyle henüz roma'ya varmadan napoli'de ölür.

    sultan ikinci selim başta çocuklar olmak üzere esirlerin kurtarılması için ne gerekiyorsa yapılmasını buyurur. bu çocukların bir de ablaları vardır. fâtıma hanım. haliyle kardeşleri için endişelenmektedir...

    hoca mehmed adında bir elçi, çocukları kurtarma adına pazarlıklar yapmak üzere birkaç kez napoli ve roma'ya gitmiş, kesin bir sonuç alamamış, sadece çocukların o sıralar sağ ve salim oldukları (ahmed henüz sağdır) haberiyle istanbul'a dönmüştür.

    esir çocukları kurtarma girişimleri çerçevesinde bu kez 1573 yılının mart ayında istanbul'dan hareket eden bir gemi napoli limanına yanaşır. gemide elçi hoca mehmed, elçide fâtıma hanımın don juan'a verilmek üzere yazdığı bir mektup, bir de mücevherler, paha biçilmez kumaşlar, acem halıları, kıymetli hançerler, kılıçlar, güzel kokulardan ibaret bir yığın hediye bulunmaktadır. kardeşi ahmed'in ölümünden henüz haberdar olmayan fâtıma hanımın mektubu şöyledir:

    "yüce lord! öncelikle fakirlerin ve zavallı yetimlerin iltica ettiği zât-ı âlilerinizin ayak bastığı toprağı öper, sonra da yapmış olduğunuz iyilik için size ne kadar minnettar olduğumu belirtmek isterim. siz ki hizmetkârımız mehmed'e özgürlüğünü bahşetmekle kalmadınız aynı zamanda babamın ölümü ve donanmamızın hezimetinden sonra benim zavallı yetim kardeşlerimin haşmetmeâb efendimizin kanatlarının gölgesi altında hayatta oldukları haberini getirmesi için onu bize gönderdiniz. binaenaleyh zât-ı devletlerinin daha uzun yıllar yaşaması için allaha dua etmekteyim.

    yüce lordum! şimdi bana ve aileme düşen hz. isa'nın ruhu, zât-ı şahanelerinizin saltanatının devamı, annenizin başı, imparator babamızın ruhu ve kardeşiniz majesteleri kralınızın ruhu için size yalvarmak ve bu zavallı yetimlerin özgürlüğünü bahşetme lütuf ve merhametini istirham etmektir. onların anaları yok, babaları da haşmetlinizle yaptığı savaşta öldü. sadece zât-ı âlilerinin muhafaza ve merhametine tabidirler. herkesin sizden bahsettiği gibi nazik bir beyefendi, dindar ve cömert bir prens olarak kardeşlerimin eleminden ötürü döktüğüm gözyaşlarına acıyınız ve bana bu lütfu bahşediniz. ülkemin nimetlerinden toplayabildiğim hediyeleri size gönderiyorum; yalvarırım kabul buyurunuz. sizin ulviyetiniz karşısında son derece yetersiz kalır. lakin imkanlarım kısıtlıdır. sizden ricam hediyemin azlığını değil, gönderilişindeki iyi niyeti nazar-ı dikkate almanız ve onları cömert bir şekilde kabul buyurmanızdır.

    lordum! hz. isa'nın ruhu için kardeşlerimi serbest bırakma lütfunu bize bahşetmenizi tekrar istirham ediyorum; çünkü bu hayrı işleyerek düşmanlarınızın gözünde bile özgür ve merhametli birisi olarak yer alacaksınız. kardeşlerimin sağ olduğu haberini getirmesi için mehmed'i bize gönderdiğiniz gibi o çocukların akıttıkları gözyaşlarını görerek onlara hürriyetlerini de bahşediniz, bu ihsanı bize çok görmeyiniz. bütün bu iyilikleriniz sarayımız tarafından büyük bir lütuf olarak değerlendirilmekte, yüceliğiniz ve âlicenâplığınız takdir edilmektedir.

    zât-ı devletlerinin bendesi ve ali paşa'nın evlatlarının zavallı kız kardeşi ayaklarınızdan öper. fâtıma"

    don juan mektubu okur, hediyeleri paketler, olduğu gibi roma'ya, ali paşa'nın oğlu mahmud bey'e gönderir. aradan birkaç ay geçer, don juan papa ile yaptığı görüşmeler neticesinde mahmud bey ve diğer esirleri fidye filan istemeden, mahmud bey'e de pahalı bir altın kolye hediye ederek bir gemiyle istanbul'a gönderir. fâtıma hanım'a verilmek üzere mahmud bey'e teslim ettiği mektubunda ise şunları söyler:

    "asil ve faziletli hanımefendi! kardeşleriniz ahmed ve mahmud beyler türk donanmasının mağlubiyetinden sonra gemime getirildiklerinde rütbelerine uygun şekilde muamelede bulunmakla kalmamış, fırsat bulduğumda onları hürriyetlerine kavuşturmaya da karar vermiştim. bunun sebebi insanoğlunun her zaman mâruz kalabileceği zayıflık, düşkünlük, mal mülk kaybı gibi talihsizliklerin yanı sıra bu gençlerin bize karşı herhangi bir kötü amaçla değil sadece eğlence ve babalarına eşlik etmek gayesiyle donanmada bulunmalarıdır. kardeşleriniz için hissettiğiniz elem ve merhamet ile onların hürriyeti için beslediğiniz kuvvetli ümidi ifade eden mektubunuz benim onları serbest bırakma yönündeki niyetimi bir kat daha artırdı. içimde her ikisini de hürriyetlerine kavuşturma arzusu varken insanoğlunun en derin ve nihai acısı olan ölümün ahmed bey'i bulması beni derinden üzmüştür. şimdi mahmud bey'i ve onun istediği diğer esirleri serbest bırakıyorum. bu niyetim, hayatta olsaydı ahmed bey için de geçerli olacaktı.

    inanın kıymetli hanımefendi, zât-ı şahânelerinizin bu isteğini kısmen de olsa yerine getirebilmek benim için hususi bir mutluluk kaynağı olmuştur. göndermiş olduğunuz hediyeleri kabul etmeyip mahmud bey'e teslim ettim. bundan maksadım asla sizden gelen hediyelere değer vermemiş gibi görünmek değildir; bilakis hem yüce ecdadımın âdeti olan kendilerinden yardım dileyenden hediye kabul etmeme prensibine riayet etmek, hem de (bir adım daha atarak) -kardeşiniz ve berberindekilerin gördüğü muamelede olduğu gibi- onlara iyilik ve ihsanda bulunmaktır. ayrıca şundan emin olabilirsiniz ki, bundan sonra herhangi bir savaşta kardeşiniz veya sizden biri benim esirim olursa onlar da aynı şekilde iyi muamele görecek, hürriyetleri iade edilecek ve sizce uygun görülen tarzda ağırlanacaklardır. 15 mayıs 1573. napoli'den don juan"

    (yararlanılan kaynak: sergüzeştnâme-i hindi mahmud, inebahtı gâzisi hindi mahmud ve esaret hatıraları, inceleme ve çeviri yazı: ahmet karataş)
  • savaştan daha ilginç olan, grimaud hocanın da belirttiği üzre, savaş sonrasında imzalanan barış antlaşmasıdır. bu antlaşma aslında venedik için küçük düşürücü şartları haizdir.

    velhasıl, bu karışık işi çözebilecek bir neden geliyor benim aklıma, o da şudur:

    her şeyden evvel akdeniz'de tehdit eden osmanlı'dır.
    ikinci olarak, venedik, ticaretten edindiği gelirden daha da önemli olarak, iaşesi için doğu akdeniz'e ve doğu akdeniz'in hububatına muhtaçtır.
    üçüncü olarak, venedik için önemli olan, bu söylediklerimin yanı sıra, süfer zengin (parasal anlamda diyorum) olmasına rağmen elindeki adam sayısının azlığından ötürü, herhangi bir savaşı mümkün olduğunca kısa tutabilmektir.

    bu yüzden, venedik savaşı kazanmış olsa dahi, doğu akdeniz'e giden yolların kendisine kapanmasını engellemek için şöyle yada böyle bir barışa mecburdur. sanıyorum kazanılmış bir savaşa rağmen mağlup ettikleri düşmanlarına bu denli imtiyazlar sağlayan bir antlaşma imzalaması, esasen, venedik'in doğu akdeniz'e giden yolları belli bir maliyetle açık tutması anlamına geliyordu.

    aslında bu savaşın sonunda, benim anladığım kadarıyla, her iki ülke de kaybetmiştir. savaşın asıl galiplerini biraz daha kuzey'de aramak daha mantıklı sanki...
  • 98 yılında ispanya kralı juan carlos’un resmi davetlisi olarak katıldığı törende zamanın cumhurbaşkanı süleyman demirel’in masasına şarap servisi yapılmış. şarabın markası lepanto imiş. lepanto, yani inebahtı, yani ispanya’nın başını çektiği bir haçlı filosunun osmanlı deniz kuvvetleri karşısında kazandığı ilk büyük zaferin avrupa kıtasındaki adı.ayrıca cumhurbaşkanımızın önüne oturtulduğu tablo da inebahtı deniz savaşı’nı tasvir etmekteymiş.
    malesef ellerindekini değerlendirmeyi bizden iyi biliyorlar.
  • deniz savaşları tarihindeki en ağır yenilgilerden biridir.

    bu savaşta bizim askerler sonuna kadar savaşmışlar. silahsız kaldıklarında ise limon, sebze-meyve falan atmışlar düşmana. kayıtlara geçmiş. "savaşta komik görüntüler ortaya çıktı" diye yazmış küffar. tabi bana göreyse çok hazin.

    bi de bi belgeselde mi ne görmüştüm, savaşın olduğu yerde dalış yapıyolardı. dipten hala kılıçlar falan çıkıyordu.
  • ''zaten o gemiler de bayağı eskimişti yea"

    sokullu mehmet paşa, 7 ekim 1571 osmanlı haçlı sutopu maçı sonrası basın toplantısında.
hesabın var mı? giriş yap