• ideal kelimesinin yanlış algılanmasından dolayı bilindiğinin aksine tanrıyla, dinle ilişkili bir felsefedir. hayatı bir ideale endekslemeyi değil, hayatı nedenlendirmemeyi öngörür. tanrıyla dinle ilişkisi bu ruhani kavramlarda somutlaşmış, kendine dayanak bulmuş olmasıdır. her sorunun cevabı "tanrı öyle istediği için"e doğru gider. egemen olanların çok sevdiği bir felsefe olmakla birlikte (yönetilen hiçbir zaman sormaz çünkü neden diye) materyalizmle birbirlerini hiç sevmezler.
  • insanı intihara kadar götüren bir döngü vardır. bu döngü, (i) bir şeyi arzulamak ve ona ulaşmaya çalışmakla başlar. (ii) arzunun o nesnesine ulaşmak ve tatmin olmakla devam eder. (iii) tatmin olunduktan sonra o şeyden alınan zevk sönümlenmeye başlar ve en sonunda tükenir. tam bu anda kişinin, yeni bir şeyi arzulaması ve o şey için mücadele etmesi; yani döngünün başa dönmesi gerekir. eğer başka bir şey arzulayamazsa büyük bir sıkıntı doğar. çünkü insanı eyleme geçiren en temel dürtünün -arzulamak/istemek- yitmesi söz konusu olur. eğer bu yitim sürekli olursa, yaşama karşı olan isteksizlik güçlenir ve bu durum da kişinin kendi yaşamını sonlandırma tehlikesini ortaya çıkarır, yani artık kişi intihara eğilimli olur.

    bu anlattığım şeyle idealizm arasında oldukça güçlü bir bağın bulunduğunu söylemek olasıdır. çünkü idealizmdeki arzu öyle bir arzudur ki, nesnesi kesinlikle ulaşılamayacak niteliktedir. yani yukarıdaki döngünün (ii). basamağı asla gerçekleşmez, dolayısıyla (iii)'teki sonuçla karşılaşılmaz. yani, bir başka deyişle, idealizm, asla tatmin edilemeyecek bir arzunun ifadesidir.

    platon'dan örnek verelim. felsefesinin en temel kavramlarından biri olan hakikat onun biricik hedefi, dolayısıyla arzusunun biricik nesnesidir. phaidros'ta, sokrates aşkı ele alırken, iki kişinin birbirleri sayesinde tanrı'ya [hakikat-tanrı özdeşliği için bkz.: platon, symposion] benzeme çabaları gibi bir şey söyler. hakikat'i elde etmekten değil, ona benzemeye çalışmaktan söz etmesi önemlidir. yine sokrates, phaidon'da, kişinin bu dünyada hakikat'e ulaşamayacağını, çünkü bedenin sürekli ruh'a parazit yapacağını söyler. bu örnekler çoğaltılabilir fakat gerek phaidros'taki gerekse phaidon'daki ifade, bize, hakikat'in ulaşılmaz olan niteliğini anlatmaktadır.

    yine seneca, yanlış hatırlamıyorsam, mutlu yaşam üzerine adlı yapıtında ideal bir bilgelik portresi çizmekte, mamafih kendisinin bu portreye uymadığını kabul etmekte ve fakat yine de bilge olmaya çabaladığını söylemektedir. aslında seneca, örtülü de olsa, kelimenin tam anlamıyla bilge olmanın pek de olasılıklı olmadığını ve fakat ona ulaşmak için mücadele edilmesi gerektiğini söylemektedir. buradaki bilgelik ideali ile platon'un hakikat'i arasında, arzunun mahiyeti konusunda pek fark yoktur.

    bir başka örneği de dinden verelim. matta 5:28'de isa, "ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur." der. biz biliyoruz ki bir kadına şehvetle bakmamak için kadını arzulamak dürtüsünü yok etmek gerekir. peki bu nasıl olanaklı olabilir? tüm arzuları tek bir şeye, yani tanrı'ya yöneltmekle mümkün olabilir. tanrı'yı gerçekten seven tanrı'dan başkasını arzulamaz. aslında buradaki tanrı da bir çeşit ideal kavramdır, dolayısıyla ulaşılamaz ve tatmin edilemez bir arzunun hedefidir.

    yukarıdaki üç örnek de bize idealizmin psikolojisini gösteriyor: insanı o arzudan bu arzuya sürüklemeyen, tatmin edilemez ve dolayısıyla uğruna sürekli mücadele etmeye zorlayan, değişmez/sabit bir arzu. platon'un da seneca'nın da isa'nın da yazgısında değişim olan, bozulan ve yok olan maddesel hazları kötülemeleri tesadüf değildir. meselâ aristoteles'in metafizik'te aktardığına göre platon'u idea öğretisine iten şey tam olarak maddenin sürekli değişmesi, değişmez hiçbir şey ortaya koyamamasıdır. haz konusunda stoacı ahlâkın gayri-maddî hazları yüceltmesinin nedenini de burada anabiliriz.
  • idealizm sozcugu, gunluk hayatta duydugumuz, 'idealist ogretmen' gibi kliselerde gordugumuz anlama gelmemektedir felsefede; george pollitzer idealizm sozcugune populer anlaminin materyalizm karsitlarinca kazandirildigini soylemektedir. buna gore 'idealist' denilen kimsenin idealler ardinda kostugu ve bunlar icin kendini feda etmeye hazir oldugu vb. gibi anlamlar, veya 'materyalist' diye nitelendirilen bireyin cikarci, sadece maddi degerlere onem verdigi, faydaci oldugu anlamlari bir takim ufak kelime oyunlari kullanilarak kilise gibi kurumlarca bilinclere yerlestirilmistir; amac ise yuzeysel anlamlar vasitasiyla kisilerde bir takim onyargilar yaratmak ve/veya varolanlari bicimlendirmektir. kilisenin ozellikle de o zamanlarda hayli cikarci, maddi kazanc pesinde kosan bir kurum oldugu dusunuldugunde 'materyalizm'e futursuzca attiklari boklari yuzlerine gozlerine doya doya surdukleri de anlasilabilir.*
  • matrixçi ağzı ile söylemek gerekirse there is no spoon.
  • idealizmi yanlışlamak neredeyse imkansızdır. gördüğünüz ve bildiğinizi sandığınız her şeyin aslında bir yanılsama olduğunu iddia eden bir anlatı ile başa çıkılamaz. bir başka insanın gözlerinden bile dünyaya bakma şansı olmayan bizler gördüklerimizin gerçek olup olmadığını da asla bilemeyiz. bilmenin tanımını bile kendi bilişimize göre yaparken bilginin evrenselliğinden bahsedemeyiz. öte yandan hiç kimse de idealizmi doğrulayamaz, ancak ikna edebilir bizi.

    idealizmin - bana ait de olabilecek - şöyle bir çelişkisi de var aslında; dış dünyanın tamamı bizim algılarımızdan, beynimizin dış dünyayı yorumlamasından ibaretse eğer kendi varlığımız hakkında nasıl bu kadar emin olabiliyoruz ki. kaşık yok diyoruz tamam ama ya kaşık varsa da biz yoksak, bizler kaşığın "zihnindeki" birer yanılsama isek. ya da şöyle söyleyeyim; zihnimizin bize bir oyunu olan dış dünyanın, bizlere bir oyunu olmasın sakın idealizm. rüya ile gerçek birbirlerinden ayırdedilemezse eğer bunların bizim rüyamız ya da bizim gerçeğimiz oldugunu nereden biliyoruz. bilgisayar ağından çıkıp gerçek dünya ile yüzleşen neo gerçek dünyanın da başka bir bilgisayarın uydurması olmadığına nasıl emin olabilir. hatta gerçek dünyayı uyduran bilgisayar da belki başka bir bilgisayarın bir diğerine oynadığı oyundur. ya da matrix de üstün bir insan zümresi tarafından diğer insanları kontrol edebilmek için dünyayı kontrol edebildiğine inandırılmış bir garibandır sadece.

    idealist olmak anlamsızdır çünkü ne teorileri gerçeklenebilir ya da yanlışlanabilir ne de test edilebilir öngörülere sahiptir. idealizmi bilip de materyalist olan herkes bir anlamda pozitivisttir aslında - ya da pozitivizme inanmışlar kendi kendileri ile çelişmemek için idealizmi bir kenara bırakmalıdırlar.
  • işte senin felsefen:
    sen o sarı kırmızı rengini gördüğün
    cilâlı derisine parmaklarını sürdüğün
    parlak
    yuvarlak
    elmaya:
    «fikirlerin bir
    terkibidir,»
    diyorsun!
    dışımızda bize bağlanmadan
    var olan
    varlığı
    inkâr ediyorsun!

    şu mavi deniz
    şu mavi denizde yüzen beyaz yelkenli gemi,
    kendi kendinden aldığın fikirlerdir, öyle mi?
    mademki kendi fikrindir yüzen gemi,
    mademki kendi fikrindir umman,
    ne zaman var,
    ne mekân!
    ne senin haricinde bir vücut
    ne senden evvel kimse mevcut,
    ne senden sonra kâinat baki
    bir sen
    bir de allah hakikî.

    lâkin ey kara meyhanelerin sarhoş papazı!
    senin dışında değil miydi
    kıllı kollarında kıvranan meyhanecinin kızı?
    yoksa kendi altında sen
    kendinle mi yattın?
    diyelim ki senden evvel baban yok
    isa gibi.
    yine fakat bacakları arasından çıktığın
    meryem gibi bir anan da mı yok!
    diyelim ki yapyalnızsın
    turu sinada musa gibi,
    ne yazık! tevratını okuyan da mı yok!
    çok yalan söylemişsin çok.

    nazım hikmet ran
  • tum egitim hayati boyunca beyin yikama faaliyeti olarak surdurulen, insanlarin birbirini oldurmesini anlamli kilmak icin uydurulan kilif.. belli bir algi duzeyi gecildiginde anlamsizligi ortaya cikmakla beraber aliskanlik, yada toplumda yer edinme vb gudulerle izleri devam edebilen kalici hasar birakan bir tur hastalik. kendini bi seylere adamak insani vicdanindan kopartir, rahatlatir, sorumluluktan azad eder, bu yuzden tercih sebebi olabilir. (bkz: yazacak seyim cok kollayacak kicim tek) (bkz: tirsak yaklasim) (bkz: kendine hakim olma)

    utopya ile farklari icin (bkz: utopya)
  • istismar ile ödüllendirilir.
  • "idealizme" göre insan, hayvan ve tüm insan yapısı
    şeyler " ideaların " etkisi altındadır, yönetimindedir..

    bu idealar, davranışları tümüyle o kalıplara bağlı olan insanlar tarafından yaratılan her şeyin kusursuz örnekleridir; bu insanların tek işi,
    " ideaları " * onları yinelemektir ve
    kendileri bu idaeları ancak belli belirsiz sezebilen
    kişilerdir.. bu açıdan bakıldığında, bizim üstümüzde ve ötemizde, elimizi kolumuzu bağlayan idealar zinciri vardır; sindirim sistemi ideası, verem mikrobu ideası, bir küçük burjuva,
    bir fare, yani kısacası, yeryüzünde varolanlarla;
    insanlar tarafından yaratılmış olan her şeyin bir ideası var demektir. çok açık ki buradan giderek
    bütün ideaların yaratıcısı olan şu ya da bu nedenle
    kartalı ve biti, fili ve kurbagayı yaratan bir varlığın bulunduğunu kabul etmek kaçınılmaz oluyor.

    bana göre insanın dışında var olan hiçbir idea yoktur; her şeyi ve tüm ideaları yaratan yalnız ve yalnız insandır; harikalar yaratan ve sonunda doğanın bütün güçlerine egemen olacak olan, insandır...

    bu bizim dünyamızda her şeyin en güzeli insan emeğiyle, onun akıllı elleriyle yaratılmıştır; bütün
    düşünceler ve idealler, emek sürecinden filizlenmişlerdir; sanat, bilim ve teknoloji tarihi
    bunu bize kanıtlamaktadır.

    düşünce olgudan sonra gelir.. insana saygım var,
    onun önünde egiliyorum, çünkü dünyamızdaki her şeyin onun düşüncesinden, düş gücünden ve sanılarından, kuşkularından ve yaratıcı gücünden kaynaklandığını, onun ürünü olduğunu görüyorum..

    fotoğraf ne denli insan aklının bir yaratısıysa,
    tanrı da öylesine insan aklının bir ürünüdür;
    aradaki ayrılık, fotoğraf makinesinin gerçekliği
    olduğu gibi alması, tanrınınsa, insanın yaratığı
    bir şeyin fotoğrafı olmasıdır; gerçekten de tanrı,
    insanların her şeyi bilen, her şeyi yapabilen ve
    kesinlikle adil bir varlık yaratma isteğinin ürünüdür.

    " kutsallık " üzerine bir şeyler söylemek gerekirse,
    kutsal saydığım tek şeyin, insanın durumundan hoşnut olmaması, olduğundan daha iyi bir duruma gelmeye çaba harcamasıdır, diyeceğim.
    insanın, yaşamı karmaşaya boğan, tıkayan, tüm
    kendi yarattığı süprüntülere karşı duyduğu kin de
    kutsaldır bana göre; kıskançlığa, doymakbilmezliğe, cinayetlere, hastalıklara, savaşlara ve dünyadaki bütün halklar arasındaki
    düşmanlıklara son verme istegi de kutsaldır ve asıl kutsal olan insanın "emegidir..""
  • idealizm denince georges politzer'den bahsetmemek olmaz.
    paris işçi üniversitesi'nde işçilere basitçe anlatır idealizmi:

    "...
    gerçekten de ahlaki idealizm ile felsefi idealizmi birbirine karıştırmamak gerekir.
    ahlaki idealizm, insanın kendisini bir davaya, bir ülküye adaması demektir. tüm dünyadaki işçi hareketinin tarihinden öğreniyoruz ki, sayılamayacak kadar çok devrimci ve marksist, yaşamlarını feda edecek kadar, kendilerini manevi bir ülküye adamışlardı ve bununla birlikte gene de felsefi idealizm denilen şeye karşıydılar.

    felsefı idealizm, dünyanın ruh ile açıklanmasını temel alan bir öğretidir.

    bu öğreti, felsefenin temel sorusuna, "en önemli, başlıca ve ilk öğe, düşüncedir" diye yanıt veren öğretidir. ve idealizm, düşüncenin birinci derecede önemli olduğunu ileri sürerken, varlığı, düşüncenin yarattığını ya da başka bir deyişle maddeyi, ruhun yarattığını ileri sürmektedir.

    idealizmin ilk görünüşü böyledir; ve idealizm, dinlerde, salt ruhun, yani tanrının, maddenin yaratıcısı olduğunu ileri sürerek, tam gelişmesini bulmuştur.

    bugün de felsefe tartışmalarının dışında olduğunu ileri süren ve sözde dışında olan din, gerçekte, tersine, idealist felsefenin dolaysız ve mantıklı sunuluşudur.
    ...
    "

    g. politzer, felsefenin başlangıç ilkeleri
hesabın var mı? giriş yap