• çok kolay modu yapılabilen bir oyun.

    günümüze uyarlanarak bir modu yapılsa türkiye'nin lideri olarak tayyip erdoğan'ın istatistikleri ve modifierları şöyle olurdu herhalde:

    republican dictatorship
    rulers rule until death

    adm:2 dip:0 mil:0
    sunni: heir chance +100%

    national tax modifier: +100%
    +25% revolt risk

    in a coalition against syria

    has reconquest casus belli on bosnia, albania, kosovo, syria, iraq, jordan, lebanon
    has discovered spy casus belli on israel, usa
    has purging of heresy casus belli on syria
    has dishonoured call casus belli on nato
    has liberation casus belli on israel
    has trade war casus belli on armenia, cyprus
    has claim throne casus belli on all sunnis

    tolerance of heretics: -5.00
    production efficiency: -5.0%
    trade efficiency: +10.0%

    piety: +50
    mıl points: spends on harsh treatment

    has finished the mission "repay our loans"
    currently has the mission "protect our brethren in syria"

    dip advisor: ahmet davutoğlu
    supporting rebels in syria
    has diplomatic insult casus belli on israel

    adm advisor: muammer güler
    national spy defense: -50%

    mil advisor: necdet özel
  • 1480'ler falan. osmanlı ile oynuyorum. karşıma polonya önderliğinde bir koalisyon çıktı. onları yendim. biraz toprak aldım. sonra avusturya ve macaristan'ın dahil olduğu bi koalisyon daha geldi. onları da yendim. wien’i aldım. bi de italya’nın üstünde iki toprak daha. baya değerli yerlerdi. agresive expansion falan yükseldi ama zaten avrupa’nın %80’i bana karşı koalisyonda savaştı, litvanya polonya falan hepsini yendim. defensive savaş konusunda uzmanlaşıyorum. neyse, hepsiyle truce vardı :) westernize denemek için wien’i aldım zaten. ama arada avusturya toprağı var hep. westernize için core olması lazımmış, core için de o kadar uzaktayken yapamıyomuşsun falan neyse öğrenmiş olduk. sonra savaş biter bitmez italya'nın üstündeki yerlerde otonomi verdim ama yine de ortodokslar ayaklandı 30 kişiyle. tutturmuşlar, bu ülkenin dini ortodoks olacak falan. amk arada avusturya var, gidemiyorum. bi yandan ilerliyo. öte yandan wien’i aldık, öyle boş boş takılıyo tek başına, core yapmam lazım. avusturya’ya savaş için bahane arıyorum. o esnada fransa avusturya’ya daldı. ben de castille ile allience içn bastırıyorum, çok az bi fark kaldı. dedim onu bekleyeyim. sonra baktım fransa bana lazım olan arada bağlantı kuracağım topraklara doğru giriyo. oraları alırsa geçmiş olsun. siksen wien’i core yapamam. 30 luk isyan da orada duruyo bu arada. dedim sikerim castille’i, yaradana sığınıp çektim tekbiri, allahuekber deyip tuscany’e savaş açtım. o da avusturya ile ally, öyle olunca o da girdi. amk ortalık bi karıştı, benim topraklara girebilecekleri tek yer dalmaçya kıyıları. ben askerleri çektim, bekletiyorum orda. düşman kuvvetleri 1-2 önemsiz yer aldı, sonra ortodoks ibnelerin olduğu yere saldırdılar. orada birbirlerini kırdılar güzelce. ben de kabak çekirdeğimi aldım, izliyorum. sonra fransa çekildi gitti savaştan. kaldık biz avusturya ile başbaşa. aha dedim şimdi ananı laciverde boyadım itoğlu it. sonra bi baktım abi hungary savaşın ortasında military coalitiona girip savaşa dahil oldu. hayvan gibi sinir oldum. allahtan arada bosna var, herifleri geçirtmiyo benim topraklara, mecbur dalmaçya tarafından gelecekler. ben de herifleri yığınca gelemiyolar. sonra baktılar olacak gibi değil, birleşip daldılar bana yukarıdan. herifler river crossingden baya yedi. ama osmanlı ordusu da hayvan gibi iyi. herifleri dağıtıyor. neyse, o bölgede aldığım seri galibiyetlerle ilerleyişimi sürdürdüm. adamlarla tek tek anlaştım. en son tek başına avusturya kaldı. tamamını işgal ettim. derken bi bakıyorum, alakasız bi yerde avusturya toprağı var. gidip işgal ediyorum. hala %60 warscore. ulan nasıl olur derken bakıyorum ta danimarka’nın oralarda bir sürü avusturya toprağı. neyse bir şekilde yeterli scoru alıp ihtiyacım olan toprakları aldım. ama bu esnada savaşın gazıyla hazine yerle bir oldu. ayda 20-25 interest cost var. yani en az 10 yılda anca toparlanır ekonomi, ki bankruptcy bağıra bağıra geliyo. wien üstünden sağlam para kazanma hayallerim de var tabi. bu arada ben fransa ile ally oldum. castille ve ikisi arasında fransayı seçtim. diplomacy kasıyorum, idea kasıyorum. herkesle aram iyi olsun diye avrupa’nın prenslerine karı gönderiyorum falan bu şekilde idare ederim diyorum ama aggresive expansion olmuş anasının nikahı. 40-45’lerde geziyo. arkadaş, daha aradan 1 yıl geçti geçmedi. bana bir girdiler. ben de bu arada orduyu falan mecburiyetten lağvettim. herkesi tatile yolladım. silahsızlanma çağrıları falan yapıp hippi padişah takılıyorum. hiçbir şey yapamadım. hiçbir şey. yukarıdan bir başladılar. sadece 25 tane gemim vardı, onları boğaza çektim, izliyorum. rahat bi 20 ülke var ama. tam bir renk cümbüşü ortam. baktım bunlar gemileri de getiriyor, benim gemileri de kırım açıklarına balık tutmaya gönderdim. bu herifler 100 adamla falan girdiler anadolu’ya. sonra bir isyanlar başladı. orhan pamuk önderliğinde ottoman nobel’ler anadolunun her köşesinde isyan başlattılar. ama öyle böyle değil. 30’lar, 40’lar. gelene dalıyolar. benim asker olsa onlara da dalacaklar ama zaten yok. bi ara sivas’ta yemin ediyorum “357”yi gördüm. 357 bin isyancı ottoman nobel sivas’ta napıyolardı bilmiyorum ama bu sayıyı gördüm. gelen barış tekliflerini de kabul etmedim. dedim siz düşünün amk. şimdi nobeller sikecek sizi. sonra padişah öldü. stability bitti. ekonomi battı. işgal edilmemiş tek toprak parçası kalmadı. sırf ipneliğine memluk’e, qarakoyunlu'ya savaş açtım. ülke topraklarına adım attıkları an bir meteorun dünya’ya girip yok olduğu hızla yok oldular. adamlar halep’e giriyor 25 askerle. pat, nobeller 200’le halep’e dalıyor. qarakoyunlu erzurum’a girme gafletinde bulunduğu an –ki zaten milliyetçi bir bölge- pat, 150 bin nobel tükürüğüyle boğuveriyor. sonra sırf meraktan barış anlaşmalarını bakmadan kabul ettim. ülke bin parçaya bölündü. daha 1490’da bulgaristan falan kuruldu. bizans yeniden çıktı. wien yöresi zaten bambaşka bir yer oldu. arada sırf ipneliğine skojpjksjpssp diye bir tane şehiri bana bırakıp kalanı bölüştüler. ama anadolu’ya bir şey olmadı lan :) ottoman nobel’lerle anlaştım, tamam lan vergi falan vermeyin köftehorlar, ayda bi ekmek arası yapıp gönderseniz kafi dedim. 400 milletvekilini verip huzur içinde çözdüm olayı.

    sonuç olarak. osmanlı bitmiyor haci, bitiremiyorlar :)

    4 yıl sonra eklenti: bu metin benim arkadaşıma yazdığım, öylesine bir maildi. alıp buraya kopyalamıştım. dil bilgisi falan hak getire :) sebebi budur.
  • bilen bilir; bu oyunda "die please die" diye bir achivement var. tüm değerleri 1 ya da daha az ve 70 yaşını devirmiş bir hükümdarın olduğunda alabiliyorsun. ben bunu aldım.

    0/0/0 bir padişahım vardı. bu işe yaramaz herif tam 89 yaşına kadar yaşadı. ülkeme 89 yıl fetret devri yaşattı. neler yapmadım ki ölsün diye? komutan ettim savaşlara soktum. kolombiya cangıllarında bir baştan bir başa hababam yürüttüm belki hastalıktan kırılır diye. ölmedi orospu evladı. ne beddular ettim belalar okudum. ölmedi.

    arkasında bekleyen varis 5/4/5'lik bir efsaneydi. adam 72 yaşında tahta geçti. geçtikten bir sene sonra öldü.

    boyun devrilsin üçüncü süleyman (devrilemedi)

    dıdıt : tamam sıfır yaşında tahta geçmedi elbette ama babası da fena işe yaramazdı. babadan oğula nesildi bunlar.
  • benim için artık tarihle ilgili fantastik girişimler yapma oyununa dönüştü.

    örneğin en son oyunda bir aztek denemesi yaptım. avrupalı sömürgecilerin karşısına aztekler olarak çıkmayı ve ayakta kalmayı hedefledim.

    sömürgecilerin gelişinden önce uzun süre meksika'daki diğer ilkel kızılderili güçleriyle debelendikten sonra meksika'daki insan yerleşimi bulunan bölgelerin tamamını ele geçirip tek güç haline geldim. askeri sorunlar minimuma indiği için teknik ve ekonomik gelişime yöneldim. bu dönemde hazinede gerçekten çılgın gibi altın birikti. ama dişe dokunur bir gelişme gösterebilmek için "westernized" teknolojinin avantajlarına sahip olmak gerekiyordu ve bunun için de bu teknolojiye sahip bir komşu lazımdı. dolayısıyla sömürgeciler gelene kadar çok yüksek bir gelişim gerçekleştirilemedi.

    ve ardından sömürgeciler geldiler. ilk birkaç yıl hepsini meksika dışında tutabildim ama devam eden yıllarda sahip oldukları çok daha yüksek askeri teknolojiler sayesinde doğu sahil bölgelerini ele geçirmeye başladılar.

    hiçbir askeri mücadeleyi kazanamama durumu iğrenç olsa da, diplomatik çabalarla ve üstüne de devasa hazine sayesinde elde tuttuğum paralı askerlerle sömürgecilerin meksika'nın içlerine sızmasını zor da olsa engellemeyi başardım.

    artık avrupalı komşularım olduğu için orduyu "westernize" reformu yapabilir hale gelmiştim. bu reformu gerçekleştirdikten sonra da diplomatik dengeler ve paralı askerlerle statükocu ve hard-stable bir ortam yaratıp ülkenin bütün enerjisini çok uzun bir süre batılılaşmaya ve teknolojik gelişime harcadım.

    ben batılılaşma reformları sayesinde hızla gelişirken avrupalı sömürgecilerin meksika ve çevresinde kurdukları koloni devletler arasında beklenildiği üzere sorunlar çıktı. çünkü bu devletler bir süre sonra kendi kişiliklerini kazanmaya başlamışlardı ve gelirlerini sürekli avrupa'ya vergi olarak ödemek istemiyorlardı. bu yüzden birer ikişer bağımsız mücadelelerine başladılar.

    100 yıldan uzun süre devam eden bu iki ileri bir geri yürüttükleri mücadelenin ve savaşların sonunda koloni devletlerinin neredeyse tamamı bağımsız oldu. bütün bu mücadele sırasında ben de kimi zaman avrupalılarla, kimi zaman egemenlik kazanmış kolonilerle o anki koşullar doğrultusunda bir sürü ittifak kurdum ve bozdum.

    dediğim gibi koloniler sonunda bağımsız oldular ve avrupalı güçleri kovmayı başardılar. ama bu sırada, uzun süredir devam ettirdikleri savaşların yorgunluğu yüzünden zayıf düşmüşlerdi. ve devran dönmüştü. çünkü artık aztekler olarak ben de neredeyse onlar kadar gelişkin teknolojiye sahiptim ve koruduğum statüko sayesinde üzerimde hiçbir savaş yorgunluğu yoktu. ve param vardı.

    yani "sizden önce ben vardım" hesabı, bağımsızlık kazanan bütün o yorgun kolonileri birer ikişer ele geçirmeye ve kendi politik sistemime entegre etmeye başladım. böylece zamanında benden alınmış olan her yeri fazlasıyla geri aldım.

    1800'lerle birlikte anayasal monarşiye (meşrutiyet) geçiş yaptım ve panama'dan teksas'a kadar olan bölgelerin %80'ine antik aztek devleti olarak egemen oldum.

    aztek denemesi böylece başarılı oldu.

    haritanın en son halini görmek isteyenler için:

    http://hizliresimyukle.com/image/mqyj
  • baslarda cok kafa karistiran fakat cozdukten sonra misal eu3'ten daha az kafa siken bir trade sistemi kurmuslar guzel olmus.

    eu3 oyunculari icin uyari: eski sistemi /caps unutun! /caps.

    peki unuttuk yeni sistem nasil caliyor derseniz:

    oncelikle trade center olayini inceleyelim.

    eu3'le tek benzer tarafi burasi kalmis zaten trade olayinin. oyundaki her trade center belli bir cografi bolgedeki sehirlerin yarattigi trade valuelardan olusan bir potansiyel kazanc yaratiyor. bu potansiyel kazanc o sehirlerdeki ticari mallarin anlik supply/demand orani ve her bir sehirdeki trade value arttiran yapilarin verdigi bonuslardan olusuyor. bu bir kenarda dursun.

    ikinci onemli nokta ve olayi en karmasiklastiran sey ise ticaretin akis yonu. her trade center bulundugu yere gore bir veya birden cok diger trade center'a bagli. bu baglantilarda ise akis tek yonlu. yani bir upstream ve bir de downstream var. dikkat edilmesi gereken bir nokta da bir trade center'in iki yonde de birden fazla trade center'a bagli olabilmesi durumu. trade centerdaki trade value eger toplanmiyorsa bu akis yonu dogrultusunda bir sonraki trade center'a aktariliyor (bu konuyu ileride acikliga kavusturacagim). bu ticaret yollari butun dunyayi gezdikten sonra iki ozel trade center'da toplaniyor. bunlar venedik ve antwerp. bu iki noktadan baska bir yone trade value akisi yok. o yuzden eger diger ticaret merkezlerinde fazla para hasadi yoksa bu noktalarda inanilmaz paralar donebiliyor.

    simdi gelelim bu sistemde ticaretten para kazanmak icin ne yapilmasi gerektigine. bilmeniz gereken en onemli sey su: eger bir trade center'da tuccariniz yoksa ve o tuccarin gorevi tahsilat degilse o trade centerdan bir kurus para kazanamazsiniz. eskisi gibi sinirsiz tuccariniz yok yanilmiyorsam max 6 tuccar sahibi olabiliyorsunuz ve bu max sayiya ulasmak icin de teknoloji puanlarinizin bayagi bir kismini bu ise adamalisiniz. hayati ticaret uzerine kurulu bir sehir devletini oynamiyorsaniz oyunun sonuna kadar en fazla 3-4 tuccar sahibi olacaksiniz demektir.

    oyunda her bir tuccar sadece tek bir trade center'a yollanabiliyor (istediginiz zaman yerini degistirmekte serbestsiniz). tuccarlarin da yaptigi sadece iki is var. birincisi o merkezdeki size ait trade poweri nakite cevirmek (collect from trade). digeri ise merkezdeki ticaret degerini gene trade poweriniz oraninda baska bir trade center'a aktarmak. bu ikincisi oyunda trade steering olarak tanimlaniyor.

    simdi ilk isin ne amaci oldugu acik para kazanmak. ikincisine ise niye ihtiyaciniz oldugu pek acik degil. aciklamaya calisalim:

    basta ticaretin akisini anlatirken bir trade centerin birden fazla merkez ile baglantisi olabilecegini belirtmistim. iste trade steering burada devreye giriyor. farzedelim oldukca guclu oldugunuz ve oldukca zengin bir merkezden ticaret iki ayri merkeze dogru akiyor. bu merkezlerden biri sizin topraklarinizin ortasinda digeri ise hic trade power sahibi olmadiginiz baska bir bolgede. iste bu noktada tuccarinizi ticareti sizin guclu oldugunuz merkeze yonlendirmek icin kullanabiliyorsunuz. bunu yaptiginizda tuccarinizin bulundugu merkezdeki ticaret gucunuzle oranli olarak o merkezin yarattigi para sizin diger merkezinize gitmeye basliyor.

    simdi bu olayi bir ornekle aciklayalim:

    farzedelim osmaliyi oynuyoruz.
    birinci merkezimiz de iskenderiye olsun. iskenderiyeden ticaret yolu yukari dogru ucu ayriliyor. biri istanbula, biri venedik'e, sonuncusu ise genova'ya gidiyor. iskenderiye de donen ticaretin parasal degeri de 18 olsun.
    gene farzedelim iskenderiyede 3 ayri ulkenin trade poweri var. osmanlinin trade poweri ise toplam ticaret gucunun %40'ina denk gelsin.

    ikinci merkezimiz istanbul olsun. ticaret degeri 24 diyelim, osmanlinin buradaki gucunun orani ise %90 olsun.

    eger hicbir ulke iskenderiyede "collect from trade" yapmiyorsa ve hic bir ulke trade steering yapmiyorsa bu merkezdeki trade value 3'e bolunerek esit miktarlarda upstreamdeki merkezlere gidiyor. yani hic mudahale yokken 18/3+6, 24(local)+6(incoming)=30(total trade value) hesabindan otomatik olarak istanbuldaki ticaret degeri 30'a cikiyor.

    gelelim ticari gucumuz olan bu iki merkezden nasil para kazanabilecegimize.

    akilda bulundurulmasi gereken onemli bir nokta su collect from trade baskentinizde bulunan bir ticaret merkezinde yapilmiyorsa global trade power'iza penalti aliyorsunuz (yaklasik %80). dolayisiyla baskentinizde (istanbul gibi) bir trade center varsa amacini elinizin yettigi her merkezden ticareti buraya yonlendirmek ve burada collect from trade yapmak.

    birinci tuccarimizi iskenderiyeye koyuyoruz ve buradaki ticaret degerinin bizim payimiza dusen kismi kadarini istanbula yolluyoruz (%40+trader bonus(%2)=%42), 18*%42=7.56. istanbul'da da 24 vardi. 24+7.56= 31.56 degerine ulasiyoruz. istanbuldaki trade power'imiz da %90 (+%2 trader bonus) idi dolayisi ile net olarak aylik 29 parayi cebellezi edebiliriz.

    iki trade centerda da collect from trade yapsa idik %42'ye tekabul eden trade power'imizin yaklasik %80'ini baskent penaltisi yuzunden yitirecektik. yani yaklasik %10 civari bir tahsilat yapacaktik. yani;

    18*%10=1.8 iskenderiyeden
    24*%92= 22 istanbuldan

    1.8+22= 23.8 net karimiz olacakti.

    umarim mustakbel merkantalist arkadaslara yardimci olabilmisimdir.
  • ben avusturya arşidükü ferdinand. ailemin sözü bellidir. "bırak onlar savaşsın, sen evlen avusturya!" ömrüm boyunca da bu kuralları göz önüne aldım. arada sorunlar çıktı tabii. mesela macar tahtında da hakkım varken macar soyluları yanoş hünyadi diye birini tahta çıkardılar. avsturya orduları teyakkuza geçti ama ben, savaş yanlısı olmadığımdan, ayrıca macaristan ile müttefik olduğumuzdan böyle bir savaşa gerek olmadığını, avusturya'nın çıkarının tahtta ben olayım olmayayım, macaristan'ın istikrarından geçtiğini belirttim.

    aynı olay bohemya tahtındaki hakkım gasp edildiğinde de yaşandı. fakat burada hakkımı savunmamak halk ve soylular arasında kudretim ve dirayetim hakkında kuşkuya yol açacaktı ki izin veremezdim buna. avusturya arşidüklüğü saltanatımın 23. yılı 1461 yazında bohemya'nın gaspçı kralı podebrad'a savaş açtı. mainz, trier ve augsburg avusturya'ya destek verirken lüneburg ve anhalt bohemya'ya destek verdi. savaş bir yıl sürdü, 1462 eylül'ünde beyaz atımın üstünde prag'a giriyordum. burada prag piskoposu cicerus tarafından bohemya kralı olarak taçlandırıldım.

    tüm gariplikler bu tarihte başladı. önce bilinmeyen bir yerden gelen fakat oldukça kalifiye bir diplomat olan yahudi zengin isak neuschael hizmetime girdi.

    1462 kışında ise bir macar elçisi hakaretlerle dolu bir mektup getirdi yanoş'tan.şaşırmıştım. tahtımda oturuyordu, ona dokunmamıştım ama demiş ki macaristan'da avusturya sözcüğü pislikle eşdeğer kullanılır. hasbinallaah. hemen bir elçi gönderdim. bir zeytin dalı taşıyordu bir çantasında, bir de hokka ve kağıt. diğerinde ise hançer. macar kralı benimle çok iyi ilişkileri olduğunu, gönderilen mektubun kendisiyle alakası olmadığını, macarlarla avusturyalılar arasına girmek iteyen dış mihrakların sorumlu olduğunu söyleyip sandık sandık hediye gönderdi.
    bu pezevenk macar kralı, hani tahtımda oturan ama benim sesimi çıkarmadığım pezevenk yanoş alttan alta büyük oyun kuruyormuş.

    aradan 2 ay geçti geçmedi, macaristan bosna'ya saldırdı. benden de yardım istedi. bosna dediğin göt kadar bir tane bölgesi kalmış, ben de prestijime zeval getirmesin diye he dedim.
    bosna silezya ile müttefiklik kurmuş, ayrıca venedik'in ticaret ligine katılmış. savaş iki ayda bitti. ben de biraz ara verip ordunun başından ayrılıp viyana ormanlarında ava çıktım, bizim yahudi diplomatı da savaş sonrası barış anlaşmasına katılması için buda'ya yolladım.

    bu yahudi diplomatı yanoş pezevengi çağırmış demiş ki sana bizim ülkede ticaret serbestisi vereyim, üstüne de vergi de almayayım senden, toplantıda söylediklerime karşı çıkma. bizimkinin gözünde para işareti belirmiş tabii. ama demiş bizim yahudi, temsilcisi olduğum adam ayrıca imparator. valla gözümün yaşına bakmaz. sen demiş yanoş pici merak etme. ben avusturya'ya istediğinden fazlasını vereceğim.

    toplantı başlamış, macar kralı demiş ki silezya'nın en kuzey şehri hariç tüm şehirleri avusturya'ya, ayrıca venedik adası da avusturya'ya, lika ve bosna şehirleri macaristan'a verilecek. tüm herkes şaşırmış tabii. silezya'yı macarların almasını bekliyorlarmış onlar. bizim heyet sevinçten dört köşe gelmişler viyana'ya, avdayken bana haber yolluyorlar.

    kalktım gittim. bizim yahudi geldi önümde eğildi, majesteleri dedi silezyanın tümü ve venedik adasında bugün itibariyle habsburg bayrağı dalgalanıyor. bakltım çevredeki herkes sevinçle hurra yapıyorlar. tam facepalm amına koyim ya. ben biliyorum ama bunlar salak tamamen. bizde olmayan bir agresifliği göstermiş olduk macar kralı yüzünden. millet huzursuz olacak.

    beklediğim de oldu.aradan 3 gün geçtikten sonra ilk elçiler geldiler. fetihler nedeniye tebriklerini sunuyorlar önce, fakat bohemya tahtından sonra avusturya ordusunun silezya'ya girmesinin halkları tarafından tepki çektiğini, buradan şimdilik çekilmemizin herkesin yararına olduğunu söylüyorlardı. polonya elçisi daha açık konuştu. silezya'ya giren avusturya ordusu karşısında ordularının teyakkuzda olduğunu, silezya'dan geri çekilmezsek gerekeni yapacaklarını söylüyorlardı. tehditlere boyun eğmedik, eğemezdik. kastilya kralı da dahil 6 müttefiğimizin hepsi her daim avusturya'nın yanında olduklarını söylediler.

    2 gün sonra koalisyon savaşının başlangıcını polonya süvarileri silezya'daki avusturya garnizonlarına saldırarark başlattı. imparatorluk içindeki irili ufaklı 10 devlette aynı anda savaş ilan ettiler. kastilya iberya'dan 34 bin kişilik kuvvetle avusturya'ya yardım için yola çıktı. trier, würzburg, augsburg, saksonya birlikleri imparatorluk ordusunun parçası olmak üzere viyana yoluna çıktılar. 40 bin kişilik avusturya ordusunu macar ordusuyla birleşmek üzere graz'a getirdim ama ortada macarlar yok.

    evet, macarlar ittifaklarına ihanet ederek tarafsız olduklarını ilan etmişler.

    sonuç: donuma kadar aldılar, ispanya da tazminat ödedikten sonra güçsüzleşince fransa saldırdı. polonya silezya ve bohemyanın büyük kısmını aldı. imparatorluk tahtını kaybettim, şimdi de bu intihar mektubunu yazıyorum.

    pezvenk yanoş. öbür tarafta görüşeceğiz oğlum. sen görürsün.

    debe editi: europa universalis için bu tip "role playing" temalı bir yayın düşünüyorum ama, önce piyasa araştırması yapmak gerekiyor. piyasa ses ver!
  • oyunu güzelleştirmek için önce inka ile başlayıp hile yoluyla bütün teknolojileri evrelerini tamamladım. national görüşleri de atak defans denizcilik koloni kaşiflik ve ekonomi üzerine kurdum. şimdi aynı kaydı açıp osmanlı ile başlayacağım. ispanyol ve portekizli denizcileri bir süpriz bekliyor inşalllah avrupayı işgal eder inkalar da görürüm o kraliçenin götünü. ahaha şimdi onlar düşünsün.
  • germiyanogullari ni alıp melih gökçek olarak başladığım oyun
  • extended timeline ve 1.7 patch ile şöyle bir göz gezdirdiğim siyaset sofrası.

    1924 yılında başlayayım dedim. mustafa kemal liderlik koltuğunda. üretim kastım on yıl boyunca, denge siyasetiyle birlikte.

    kah sovyetlere abi bir isteğiniz var mı dedim, kah güneyimdeki işgalci ingiltere ve fransa'ya tırlarla yardım götürdüm, ingiltere'ye lokum gönderdim falan.

    perslerin de tutumu gittikçe sertleşiyordu, arada bulgar ve yugoslav ajanları yakalıyorduk. çok sorun etmedim, ekonomi bozulmasın diye adamların çirkefliklerine bir sandık dolusu türk lokumuyla cevap verdim. üretim ve ticaret iyiye gidiyordu tabi bu arada haliyle.

    atatürk on yıl başkanlık yaptı ardından birisini seçtim. aynı barışçıl politikayla devam ediyordum. anayasal demokrasi ile oldukça stabildi ekonomimiz. persler çılgın atmaya başladı, bunlarda ne var ne yok diye ajan faaliyetlerine başladım. derken, sovyetler, perslere girdi dört-beş şehir kuşattılar ama persler ordularını savaşa sokmadı. savaşa soksalar biliyorlar ki yenilecekler ve ben de karambolde saldıracağım.
    neyse, bunlar iki şehrini ruslara feda etti ama savaş sonlanmadı, beklemeye geçtiler.

    bu süreçte ordu kastım, doğuya yığdım ama sayı olarak kafa kafayayız yine de. fazlası ekonomimi kötü etkilerdi. tam karar verdim, savaş sebebi de hazırlamıştı sağolsun ajanlar. aynı gün bir haber, bulgaristan, yunanistan ve yugoslavya bana savaş açmış. neyine güveniyorlarsa sanki. bunların amına koydum bir güzel ama ilerlemedim içlerine, misak-ı milli'yi koruduk ve savaş tazminatı ödettim.

    bu arada, almanya, mısır ve macaristan ittifakım. kolay kolay savaş açılacak durumda değilim de. ekonomiye devam ettim, atatürk'ten sonra gelen başkan dördüncü kez seçilmişti. her seçildiğinde de kişisel puanı artıyordu, oh dedim ne güzel adam süper komutan olacak.

    derken bir haber... bu amına koduğumun oğlu dikdatörlüğünü ilan etti. üretim acayip düştü. adamı o kadar yıl seçtirmeseydim keşke derken adam ismet paşa oldu amk.

    ismet abi'nin yaşına baktım 63. iyi dedim ölür bu, kurtuluruz. yönetim biçimini de değiştiremedim dikdatörlük olunca. neyse bu piç öldü, oh dedim seçim falan olur. bunun doğurduğu tahta geçti krallık oldu ülke. 30 yaşında varismiş beyefendi. şimdi deniz kuvvetleriyle tatbikata çıkıyor, komutanlara 10 km yüzün yoksa asarım hepinizi diyor.

    hayır, sen neden dikdatörlük ilan ediyorsun? takıl çankaya'da biz seni zaten seçiyoruz. emrinde binlerce işçi. şimdi ne oldu, oğlunun yaptığı hareketlere bak.
    köye gezi yapıyor, davul ile karşılayan çiftçiye, 'hadi bir oyna da görelim' demeler, 'biz krallığız bizden mucit çıkmaz' demeler, boğaz'da viski yudumlayıp 'ooah dünya varmış' lafları falan.

    hayır, gelen turistlerin başına rehber koyduk, ülkeyi bizim belirlediğimiz güzergahta geziyorlar aynı kuzey kore'deki gibi. rezalet ortaya çıkmasın yeter ki.
    üretim mi? turistlere yol üstünde göstermelik dükkanlar açtık, yoksa elektrik bile üretemiyoruz. önemli ziyaretçiler gelince şehrin ışıklarını açıyoruz.
    yoksa gece uydu fotoğraflarında falan hep karanlık şehirler. bir gün anlayacaklar güçsüz olduğumuzu.*
  • bir province'te limitten fazla asker bulundurmak büyük bir hatadır. casus belli olmadan savaş açmak büyük bir hatadır. stability'i düzeltmeden savaş açmak büyük bir hatadır. yeni aldığın topraklarda düzeni kurmadan yeni bir savaş açmak büyük bir hatadır. hızla büyüyüp başka ülkelerin nefretini kazanmak büyük bir hatadır.

    velhasıl eu4 bir hatalar oyunudur. ve oyundaki yaşadığınız her olayın mantığı vardır ve gerçek yaşamla da örtüşür. siz hile yapıyor zannedebilirsiniz ancak olayın asker üretip komşulara dalmak olmadığını oynadıkça öğreneceksiniz.

    oyun muhteşem bir devlet yönetim simülasyonudur. ve hakkını vermek gerekir; muhteşem ötesi bir gerçekçiliği vardır.eğer ai'nin hile yaptığını, size gıcık olduğunu düşünüyorsanız, oyunda öğrenmeniz gereken bir sürü ayrıntıyı henüz bilmediğiniz manasına geliyor.

    uzun süredir sıkılmadan oynuyorum. oyundaki ayrıntıları öğrendim diyemiyorum. her oynayışımda farklı bir şey daha karşıma çıkıyor. ve her ayrıntı oyunu o kadar etkiliyor ki... oyunu da muhteşem yapan bu zaten.
hesabın var mı? giriş yap