6 entry daha
  • eski toplumlar; dünyayı, evreni -doğal olarak- içinde yaşadıkları dar çevreyle sınırlamış ve mikro evren* olarak algılamışlar. (ellerindeki sınırlı bilgiyle bu kadar oluyor ki batlamyus da benzer mantıkla ve biraz daha genişçe düşünüp evrenin merkezi dünya dememiş miydi?) işte, bu mikro evren anlayışında kendilerince kutsal kabul ettikleri yere de evrenin merkezi demişler.

    şimdi bunu biraz açalım…

    dünyanın gök, yer ve yeraltından oluştuğunu düşünen eski türklerde merkez, bu üç bölgenin kesişme noktası kabul edilirdi ki yerle gök ya da yeraltıyla yer arasındaki yolculuklar da bu merkezden yapılırdı. işte bu üç bölgeyi birbirine bağlayan eksen de axis mundiydi.

    “üç kozmik düzey birbirleriyle iletişim haline geçmişlerdir. bu iletişim bazen evrensel bir sütun imgesiyle ifade edilmektedir. axis mundi adını taşıyan bu sütun hem gökyüzü ve yeryüzünü taşımakta hem de bunları birleştirmektedir ve kaidesi aşağı dünyaya saplanmış durumdadır. böylesine bir kozmik sütun ancak evrenin bizatihi merkezinde yer alabilir…”
    (mircea eliade - kutsal ve dindışı)

    peki türklerde burası neredeydi?

    ilk aklımıza gelen yerler dağlar olmasına rağmen eski türklerin çok geniş bir coğrafyaya yayılmış pek çok kavimden oluştuğunun düşünürsek demek ki tek bir yerden bahsetmek mümkün değil. üstelik üç kozmik bölge arasındaki iletişimi sağlayan simgesellikler de olayı biraz karmaşık hale getiriyor.

    “mağaraların genellikle dağlarda olması nedeniyle evrenin merkezi olan dağ (bazı anlatılarda dağlar hayat ağacı’nın yerini alır, bu nedenle bir çeşit axis mundi olarak değerlendirmek yanlış olmaz) ile hayatın başlangıcı olan mağara kültlerinin birlikteliği kozmogoni açısından bu motifleri önemli kılar ve belki de atalar kültü ritüellerinin de mağaralarda yapılmasına farklı bir ışık tutar”
    (bkz: türk mitolojisinde mağara kültü/@ay hatun)

    türkler yeryüzünü genellikle kare biçiminde tasarlıyorlardı. bu kare içerisinde var olduğu düşünülen daire ise gökyüzünü temsil ediyordu. bu şeklin merkezinde kutsal olarak kabul edilen ve ötüken, kan tengri, altun yış gibi isimlerle anılan dağlar ve çeşitli katlara ayrılmış gök ile yeri birleştiren hayat ağacı* bulunuyordu. dağların haricinde ağaçlar, çadır direği, merdiven vs gibi imgeler de kullanılıyordu.

    mesela altaylarda tepesi gökyüzünde ülgen’in* oturduğu yere kadar değen hayat ağacı, er töştük destanı’nda* da yine tepesi gökyüzüne değen bir çınar ağacı vardı. yakutların er sogotoh’undaki ağaç hakan da aynı şekilde axis mundiydi.

    "insanın ilk atasının adı er sogotoh idi. doğuda ise ağaç hakan bulunuyordu. ağaç hakan'ın kökleri yeri kaplıyor, dalları ise göğü deliyordu. kökünden hayat suyu kaynıyor ve herkese can veriyordu.
    bu ilk insana yalnız insan adı verilmişti. babası gök tengri, annesi ise kübey hatun idi. dünya sekiz köşeli imiş ve ortasında da sarı bir göbek varmış. büyük bir ağaç göğün üç katını delip göklere çıkarmış.
    ağaç, tanrı'dan süslüymüş, kabukları gümüşlüymüş, budakları dokuz kollu bir şamdanmış, yaprakların hepsi ise bir at derisi kadarmış. ağaçtan sarı bir su çıkarmış. ondan içen kutlu olur ve mutluluk bulurmuş. insanın ilk atası da bu sudan içmiş ve hayat bulmuş." *

    eski türkler gök kubbeyi bir çadır gibi düşünmüşler ve göğün ortasında bu büyük keregü/çadırı bir orta direk gibi tutan kutup yıldızını da kazık olarak tasavvur etmişler.

    (kutup yıldızının çevresinde bulunan diğer yıldızları bir at sürüsü, kutup yıldızını da bu atların bağlandığı bir kazık olarak düşünün, evet, tam olarak öyle)

    bu kozmik düzenin bir benzerini de kendi yaşadıkları çevreye uyarlamışlar ve çadırı* evren, çadır direğini de merkez olarak algılamışlar.

    “bu açıdan bakılınca, kök türkler için çadır direği mikro axis mundi, tügünük de evin tengri* ile iletişim kurduğu kutsal deliktir.

    mikro acununu çadır direğine bağlanmış tügünükten* göğe yükselen bir kubbe biçiminde gören kök türk, makro acununu da, ilin göbeğinden başlayıp, ötüken dağının doruğundan göklere doğru yükselen bir kubbe altında imlemesi olağandır.”
    (bkz: ötüken/@ay hatun)

    demir kazık bir nevi gökyüzüne açılan kapıdır. bahaeddin ögel hoca gökle yeri, ruh alemi ile madde dünyasını ve aynı zamanda insan ile tanrı’yı birbirinden ayıran bir sınır, der. mesela şamanlar sadece bu kapıya kadar yükselebilir, öteye geçemez, bu kapıda şamanı utkucı* karşılar… bu bağlantı için axis mundi de diyebiliriz sanırım”
    (bkz: demir kazık/@ay hatun)

    okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
    yaşar çoruhlu - türk mitolojisinin abc'si
    mircea eliade - imgeler simgeler
    mircea eliade - kutsal ve dindışı
    mircea eliade - şamanizm
    salahaddin bekki – merkez simgeciliği ve at çakı
    sencer divitçioğlu - kök türkler
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap