• dilbilime giriş
    ben girişi gösteririm de çıkabilir misiniz bilemem … japonların da dediği gibi ‘ya allah bismillah!’

    1- dil nedir? yenir mi, içilir mi?

    dil dil bilmektir
    dil kendini bilmektir
    sen kendin bilmezsin
    ya nice konuşmaktır?

    afrika’nın bazı bölgelerinde yeni doğan bir çocuğa ‘’kintu’’ yani ‘şey’ denir. çocuk ne zaman konuşmayı öğrenir ona artık ‘kişi’ anlamına gelen ‘’muntu’’ denir. o halde bu geleneğe göre biz hepimiz dil bildiğimiz için ‘insan’ olmuş oluyoruz. peki bir dil ‘bilmek’ tam anlamıyla nedir?
    dil en kısaca; anlatma ve anlama yani anlaşmadır.

    1.1- insan dilinin doğası
    insan dilindeki kelimeler keyfiyete göre dizilir. yani k-ö-p-e-k harfleri birleşip köpek kelimesini oluşturur. bu köpek kelimesinin ne k ne de ö ne de başka harflerle bir alakası yoktur. tamamen rasgeledir. lakin keyfiyet ancak ve ancak yansıma sözcüklerde bozulur. örneğin ‘tık’ & ‘tak’ veya ‘çıt’ & ‘çat’ kelimeleri arasındaki anlam ayrımını fark ediyorsunuz, ‘ı’ sesi ince bir anlam taşırken ‘a’ sesi kalın bir anlam taşır. işte biz buna ‘ses sembolizmi’ deriz yani sesin bir anlama gelme olayı. bazı dilbilimciler bu yüzden dilde keyfiyet diye bir şeyin olmadığını seslerin anlamları olduğunu söyler. bununla ilgili çok güzel bir deney vardır. bir gün dilbilimci abimiz tahtaya iki şekil çizer; biri dikenli bir yuvarlakken diğeri yumrulu yuvarlaktır ve insanlara hangisi ‘kiki’ hangisi ‘bobo’ diye sorar? siz de tahmin edin bakalım, cevap spoilerda.

    --- spoiler ---

    dikenli-> kiki yumrulu-> bobo, o harfinin yuvarlaklığı ve i harfinin keskinliği yüzünden insanların çoğu bu cevabı seçiyor lakin insanların bilmediği bir şey var: ne o şeklin adı kikidir ne de öbür şeklin adı bobodur, çünkü dilbilimcimiz bile onların ismini bilmiyordur.
    --- spoiler ---

    1.2- dilbilgisi nedir?

    a)betimlemeli dilbilgisi

    bir dilin dilbilgisi ses ve ses öbeklerinden oluşur. cümleye istenen anlamı vermek için gerekli düzenlemeleri yapmaya yarar. bu bizim dilbilimsel bünyemizi yani kapasitemizi belirler, dünyaya bakış açımızı belirler. örneğin türk dillerindeki duyulan geçmiş zamanı pek çok dilde yoktur demek ki biz (şaka bir örnektir) dedikodu yapmayı çok seven bir milletmişiz ki bu ek dilimize girmiş.
    betimlemeli dilbilgisine gelirsek; dilbilimcilerin işi dilde var olan dilbilgisi kurallarını açığa çıkarıp anlamlandırmaktır, betimlemektir. ne eksiği ne fazlası!

    b) kuralcı dilbilgisi

    tamamen yapay kurallarla oluşturulmuş dilbilgisine denir. halkın dilini halka satmaktır. dilbilimciler(aklı selim olanlar) asla, kat’a böyle yapaycılığı desteklemez. örnek verecek olursak; rönesans döneminde ingiltere’de orta sınıf aileler yüksek sınıf gibi konuşmak ister. böylece pek çok dilbilgisi kitapları yayınlanır. bunlardan biri de 1726’da piskopos robert lowth’un yazdığı ‘a short introduction to english grammar with critical notes’ tir. bu kitabın yayınlanmasından önce alt-orta-üst tabakalar aynı şekilde ‘’ı don’t have nothing’’ & ‘’you was wrong’’ & ‘’rose is fatter than me’’ derdi. bu pis!kopos kendi kafasından ingilizce’ye kurallar getirir: ilk cümle için iki olumsuz bir olumlu yapar, der ve doğrusunun ‘’ı don’t have anything’’ olduğunu söyler. ikinci cümle için çoğul you da tekil you da were ile kullanılmalı der. üçüncü cümle içinse ‘me yerine ı’ kullanın der. bu kitabı okuyan orta sınıf prestijli dile sahip olmak için böylece konuşmaya başlayınca yakın zamanda dili tüm konuşanlar bu yeni yapay dilbilgisiyle konuşmaya başlar.

    1.3- dil tümelleri
    dillerde yasalar evrenseldir lakin kullanışta farklılıklar olabilir. bu da ne demek şimdi? şu demek; tüm dillerde isim, sıfat, fiil felan bir türlü varlar. yani bir dilde illa fiil olacak diye bir yasa var ve bu tüm diller için geçerlidir veya tüm dillerde sesli ve sessiz harf olmak zorundadır. kullanışta farklılık ise şudur: örneğin korece’de sıfatların zamanını değiştirmek istersek fiil çekimiyle çekimlemek zorundayız ama türkçe’de sıfatlar ek fiil ile çekimlenir.
    bu dil tümelleriyle ilgili tüm örnekler evrensel dilbilgisi teorisine hizmet eder.(bkz: noam chomsky)

    1.4- işaret dilleri
    sağırların kullandıkları işaret dilleri insanların doğuştan dil öğrenme yeteneğinin olduğuna en iyi kanıttır. bu diller de aynı şekilde evrensel dilbilgisi kurallarıyla çalışmaktadır.

    1.5- heyvan dilleri
    papağanlar konuşur mu? kuşlar niye ötüyor? arılar niye vızlıyor? heyvanlar konuşur mu? hepsi barmaktan sonra.
    papağanlar tamamen taklit üzerine dili öğrenir. e tamam bebeler de taklit üzerine öğreniyor? yanlış!!! bebelerin zaten doğuştan dil yetisi var, sadece üstüne taklit de lazım oluyor. örneğin bir bebeğe ‘elma’ ve ‘havuçlar’ kelimelerini ve anlamlarını öğretirseniz bebek ‘elmalar’ ve ‘havuç’ kelimelerini de söyleyebilir ama bu bir papağanda asla olamaz, papağana ne sesi verirsen onu söyler, gerisi yok.
    arılar da misal bulduğu çiçeğin yerini arkadaşlarına tarif etmek için dans ediyorlar. resmen adam kordinat giriyor bir dansla. fakat bunu istek üzerine yapmıyor bunu yapması gerektiği için yapıyor. etki-tepki dünyası içindeler.
    daha da açıklamak için başka örnekler verelim. heyvanlar oturup da ‘’yahu bizim bir hüseyin vardı, üç yıldır görmüyoruz onu, nerede acaba?’’ diye sorgulamaz. veya kediler oturup da ‘’bizim dilimiz de çok basit be abi, birazcık köpekçe öğrenelim’’ demezler. bunu nereden mi biliyorum? ben de bir kediyim ve bunu demiyorum.

    1.6- lisan hakkında bazı mülahazatı şamildir
    a) insanın olduğu her yerde dil vardır.
    b) ilkel dil diye bir şey yoktur. her dilde her şeyi tarif edebiliriz.
    c) tüm diller zamanla değişir.
    d) dildeki kelimelerin sesleri ve anlamları arasındaki ilişki büyük oranda keyfîdir.
    e) tüm insan dilleri sonu olan seslere sahiptir ve bunlardan sonsuz kelimeler üretirler.
    f) tüm dilbilgileri benzer kelime ve cümle kurma kurallarına sahiptir.
    g) isim, fiil gibi dilbilgisi kategorileri tüm dillerde bulunur.
    h) tüm dillerde evrensel anlamsal özgüller bulunur. (örn: kadın/erkek/insan)
    i) her dilin olumsuz yapma, soru sorma, emir verme, geçmiş/gelecek zaman hakkında konuşabilme gibi yeteneği vardır.
    j) her dil konuşucusu sınırsız cümle kurma ve anlama yeteneğine sahiptir.
    k) dünyanın herhangi bir yerindeki jojuk maruz kaldığı herhangi bir dili öğrenmeye muktedirdir.

    2- beyin ve dil

    2.1- insan beyni
    beyinzarı bedenin karar verme organıdır. beyin iki yarım küreye ayrılır. genel olarak bedenimizin solunu sağ beyin, sağını sol beyin kontrol eder. buna kontrolateral beyin fonksiyonu denir. (yani sağ elini kaldırırsan bunu sol beyinin izniyle yapıyon)
    beynin birimselliği
    beynin bazı yeteneklerde yoğunlaşan birimlerden oluştuğu görüşü 20.yy’da orta çıkmıştır. ilk başlarda bu alan teorilere dayalıydı. örneğin franz joseph gall adlı fizyologun biraz gülünç bir tespiti vardı. sınıfındaki en zeki öğrencilerin hep pörtlek gözleri olduğunu görmüş ve bunun sebebini onların beyinleri büyük olduğu için gözlerini dışa ittiğine yormuştur.
    beyinde ilk keşfedilen yer dil bölümü olmuştur. 1864 yılında paul broca abimiz bir bilim toplantısında sol yarımküreyle konuştuğumuzu söylemiştir. sonra bunu nasıl bulduğunu açıklar, beynin sol ön tarafından hasar alan insanlarda konuşma kaybı olduğunu keşfetmiş oysa sağ tarafa alınan hasarda konuşma kaybı yaşanmıyormuş. bu bölgeye bundan sonra broca bölgesi denmiş ve o bölgeye hasar alıp da konuşmaları bozulan kişilere broca afazi teşhisi konmuştur. broca afazi şudur: konuşurken kelimelerde duraklar olur, kelime düzeni yok gibidir fakat dili anlamada pek zorluk çekmezler. (anlıyorum ama konuşamıyorum)
    1874’te carl wernicke abimiz de beynin sol arka kısmından alınan hasarın da başka bir afaziye sebep olduğunu bulmuş. wernicke afazi şudur: kelimeleri iyi telaffuz eder bu kişiler(sarhoş gibi değil yani) lakin kelime hataları yaparlar ve dinleyicilerin kulaklarına yabancı gelecek cümleler kurarlar ki kendileri bunun farkında değildir. misal: men evede gideneğ isitireddim. nesıl kitirerim belegem. (her ne kadar farklı telaffuz etseler de dil bilgisi kurallarına uyarlar.)

    -yarık beyinler-

    sağ beyni sol beyne bağlayan bir sinir köprüsü vardır, bazı epilepsi hastaları bu köprünün kesilmesiyle tedavi edilmektedir, yani adamların beyni yarılıyor arada bir şey yok, finito, gone, fiyuu. hal böyle olunca ‘’iki beyin’’ arasında artık iletişim yoktur.
    dilbilimciler böyle fırsatı kaçırır mı, hemen bu hastalarla deneyler yaparlar. hastaya sağ gözüyle görebileceği bir resim gösterirler ve ismini sorarlar. hasta cevabını verir(çünkü sol beyne gider) fakat hastanın sol gözüne başka bir resim gösterdiklerinde hasta onun ismini söyleyemez(çünkü sağ beyne gider).
    ikinci bir deney de çift kulaklıklı dinleme. bir kulaklıktan iki farklı ses aynı anda verilir. diyelim ki sol kulağa ‘at’ sağ kulağa ‘et’ dedik. deneklere, ne duydunuz? diye sorulur ve doğal olarak ‘et’ derler çünkü sol beyne ilk ulaşan bedenin sağ tarafındaki mesajdır.

    2.2- zeka ve dil
    a) laura
    laura zeka engelli genç bir kadındır. ıq’su 41-44’tür. laura 2+2’yi toplayamıyordur. ‘’geçen yıl’’ın ne kadar geçen olduğunu bilemiyordu, belki bir hafta önce, belki bir ay önce… fakat öyle uzun ve dilbilgisine uygun cümleler kuruyordu ki kimse onun zekasından şüphe edemezdi. kurduğu bir cümle örneği: ‘’he was saying that ı lost my battery-powered watch that ı loved.’’

    b) christopher
    christopher’ın ıq’su 60-70 arasındaydı ve kendisi bakılmaya muhtaçtı. lakin çok ilginç bir yönü vardır, 15 kadar dili ingilizce’ye çok az hatayla çevirebiliyordu. bu kadar dili yakınındaki kişilerden ve dilbilgisi kitaplarından öğrenmişti.
    bu iki örnek bize dil yeteneğinin zeka düzeyiyle alakası olmadığını kanıtlıyor. yani istediğiniz kadar salak olun bir dili yanlış konuşma ihtimaliniz yok gibi.

    2.3- dil ve beyin gelişimi
    kritik dönem
    ilk birkaç yıl içinde hiçbir dile maruz kalmamış çocuklar ileride dil öğrenecekleri zaman asla ve kat’a o dili tam anlamıyla konuşamazlar. 1970’de genie adlı bir kız küçük bir odada 18 aylıkken tıkılmış ve 4 yaşına kadar o odada hiçbir insanla iletişime geçmeden yaşamış. daha sonraları genie’ye dil öğretilmiş ama genie aynı iki yaşındaki bir çocuk gibi konuşuyormuş. ‘’open door key.’’ & ‘’genie full stomach.’’. daha sonraki deneylerdeyse genie’nin dil öğrenmek için kritik yaşı geçtiği için dil yetisi sağ beyinde toplandığı bulunmuş.
    bir başka örnek de chelsea adında doğuştan sağır bir kadın. bu kadın da ne okula gidiyor ne bir şey anlıyor. sonra şehirde dil eğitimi(işaret dili) alıyor fakat işaret dilini sorunlu yapıyor.

    2.4- dilin evrimi
    dil nasıl gelmiştir? işte belli başlı teoriler:
    a) allah vergisi (ne sandın?)
    b) doğadaki seslerin taklidiyle (bow-wow teorisi)
    c) süreklilik kuramı (dilin gelişiminin zaman içinde sözel olmayan ifadelerden, yani işaretlerden ve vücut dilinden sözele doğru gelişim gösterdiği düşünülüyor.)
    d) süreksizlik kuramı (dilin insana özgün bir olgu olduğunu ve insandan başka hiçbir canlı ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini savunuyor.)

    3- morfoloji/biçimbilim/kelimeler bilgisi
    her dilde her insan on binlerce kelime bilir. tahminen çocuklar 13bin, liseliler
    60bin kelime dağarcığına sahiptir. lakin kelime dağarcığının fazlalığı hiçbir zaman o dili bildiğimiz anlamına gelmez. 450bin kelime içeren ingilizce sözlüğü tek bildiği dil türkçe olan birinin eline versek ve tüm kelimeleri ezberlese yine de o dili konuşamaz.(derdini anlatır, o başka mesele)

    3.1- içerikli sözcükler & yapısal sözcükler
    her dilde içerikli ve yapısal olmak üzere iki sözcük türü bulunur. isim, fiil, sıfat, zarf içerikli sözcüklerdir. tek başlarına bir anlam ifade ederler. ayrıca bu türe açık sınıf kelimeler de denir. çünkü bu sınıf sürekli yeni kelimelere açıktır, örneğin eskiden bilgisayar yoktu sonradan gelen bir kelime dile girdi.
    bağlaçlar, edatlar vb. de yapısal sözcüklerdir. tek başlarına kullanınca anlamları olmaz, sadece işleve yöneliktirler. bunlara da ayrıca kapalı sınıf denir. çünkü kelime almaya fazla açık değildir. dilimizde ‘ve’ gibi bağlaçlar sonradan girmiştir ama bunlar bir elin parmağını geçmez.

    3.2- biçimbirimler
    morfolojide en küçük birime biçimbirim denir. biçimbirim-> dilbilimsel anlamda en küçük anlamlı birim.
    ‘sözcük’ kelimesi 2 biçimbirimden oluşur. söz+cük
    ‘aptal’ kelimesi 1 biçimbirimden oluşur, ap? böyle bir şey yok, apt? yoh, apta? yoh, o halde aptal bunun kökü
    ‘afyonkarahisarlılaştıramadıklarımızdanmışçasına’ kaç biçimbirim?
    --- spoiler ---

    afyon+kara+hisar+lı+laş+tır+a+ma+dık+lar+ımız+dan+mış+ça+sı+na =16 biçimbirim
    --- spoiler ---

    bağımlı & bağımsız biçimbirim
    a) önekler & sonekler
    bağımlı biçimbirimlerdir. yani tek başlarına kullanılmazlar illa bir bağa ihtiyaç duyarlar.
    örn: ‘ler,lar’ eki tek başına kullanmayız, anca kelimelerin sonuna ekleriz.

    b) içekler
    bazı dillerde ekler kelimenin ortasına gelir. önreğin filipinler’de konuşulan bontok diline bir bakalım:
    sıfat/isim -> fiil
    fikas ‘güçlü’ -> fumikas ‘güçlenmek’
    kilad ‘kırmızı’ -> kumilad ‘kızarmak’
    fusul ‘düşman’ -> fumusul ‘düşmanlaşmak’

    c) serpik ekler
    bazı dillerde ekler aynı anda hem başa hem sona gelir. örneğin kızılderili dili çikasav’a bakalım:
    olumlu -> olumsuz
    çokma ‘iyidir’ -> ikçokmo ‘iyi değildir’
    lakna ‘sarıdır’ -> iklakno ‘sarı değildir’
    palli ‘sıcaktır’ -> ikpallo ‘sıcak değildir’

    kökler ve gövdeler
    karmaşık kelimeler yani bir veya birden fazla eke sahip olanlar belli bir kökten gelirler.
    kök -> söz
    gövde -> sözcük
    kelime -> sözcük
    veya;
    kök -> patlıcan
    gövde -> patlıcan
    kelime -> patlıcan

    3.3- kelime yapım kuralları

    kelimeleri hiyerarşik yapısı
    biçimbirimler kelimelere belli bir düzen, hiyerarşi içinde eklenir ve anlam bulur. bu genelde ön ek ve son ek kullanan dillerde daha belirgindir.
    ‘unlockable’ kelimesini ele alalım.
    unlock+able ve un+lockable anlamlarına bakalım -> unlock+able (yani açılabilir), un+lockable (yani kilitlenemez)
    hangi biçimbirime vurgu yaparsanız artık o şekilde anlaşılacak ??

    yapım eklerini geçiyorum…

    biçimbirimlerin üretkenliği
    her biçimbirimin üretebildiği kelime sayısı aynı değildir, bazıları çok azken(misal 1) bazıları çok fazladır(misal 40bin). örneğin türkçemizde isimden ‘-(ı)msa’ diye bir fiilden fiil yapma ekimiz vardır. ‘anımsamak, gülümsemek’ gibi kelimeler üretir, üretir üretmesine ama hani başka hangi kelimelerde var? demek ki üretken olmayan bir biçimbirim.

    yeni kelime üretimi
    a) birleşik kelimeler
    iki kelimeyi birleştirirsin, bu kadar basit, mikemmel. tüm dillerde istisnasız görülür. -> biçerdöver, denizaltı
    birleşik kelimelerde vurgu değişimi yaşanır, misal deniz altındayım derkenki vurgu denizaltındayım derkenki vurgudan farklıdır.

    b) kısa ad(baş harfleri alıp kısaltma yapmak)
    kısaltmalardır. günümüzde yaygınlaşmıştır. -> nato, tbmm, tema

    c) art yapım
    bir sözcükten ek çıkararak yeni sözcük oluşturma olayı. ama bu iş için kelimenin yabancı bir kelime olması gerekir(ya da yabancılaşmış). örneğin ingilizce’ye fransızca’dan ‘editör’ kelimesi girer. ingilizler de aha bu ‘-ör’ eki bizim ‘-er’ eki gibi olmasın sakın? der ve ortaya ‘edit’ fiili çıkar.

    d) kısaltmalar
    bir kelime kırpma yöntemidir. kısa addan farkı sadece bir kelimeyi kısaltırsınız. -> doktor: dr , numara: no

    e) kişi kökenli kelimeler
    kelime ya ilk defa o kişi tarafından kullanılmış veya ona atfedilmiştir. -> wilhelm röntgen: röntgen, guy fawkes: guy

    f) girişik kelimeler
    aynı birleşik kelimeler gibi ama tek farkı kelimelerden birinden veya ikisinden de ses eksilmesiyle oluşur. -> kahvaltı: kahve+altı

    4- sentaks/sözdizim/cümle bilgisi
    her dil belirli bir sözdizimine göre cümlelerini kurar, böylece cümleler daha anlaşılır olur. bu bazı dillerde çok esnek bazılarında da tam zıttı olabilir. bunun sebebi morfolojidir. bir dilde ne kadar çok biçimbirim varsa o kadar esnek olabilir. örneğin türkçe’nin sondan eklemeli yapısı sayesinde cümlede sözcüklerin yerini istediğiniz kadar değiştirin anlamın bozulması çok zordur.(mesaj değişir o başka mesele)

    4.1- cümle hiyerarşisi
    biçimbirimler arasında bir hiyerarşi vardı, şimdi de cümledeki kelimeler arasında bir hiyerarşi olduğunu anlatalım.
    the man killed the woman with an umbrella ->
    anlam 1= adam şemsiyeli kadını öldürdü
    anlam 2= adam kadını şemsiyeyle öldürdü

    4.2- sözdizim kategorileri
    isim öbeği, sıfat öbeği, edat öbeği, zarf öbeği, fiil öbeği… diye gider. bu öbekler kendi içlerinde yer değiştirebilme imkanına sahipken birbirleriyle kısıtlı bir şekilde yer değiştirebilirler. örneğin:
    -ali topu attı.
    isim öbeği+ isim öbeği+ fiil öbeği
    eğer istersek ‘top’ ismi yerine başka bir isim koyabiliriz.
    -ali patlıcanı attı.
    fakat isim öbeğini fiille değiştirirsek dilbilgisi yanlışı yapmış oluruz.
    -ali topu patlıcandı.

    5- semantiks/anlambilim/dilin anlamı

    5.1- anlamsal özellikle ve zeka sözlüğümüz
    kelimeleri aklımızda tutarken(zeka sözlüğümüzde) bazı belli başlı kalıplara koyarız. örneğin bir ‘kadın’ -> dişi, insan, çocuk değil… gibi özelliklere sahiptir
    örneğin tipik bir türk ‘baba’sı -> erkek, insan, ebeveyn, türk, yaşlı, gözlüklü… gibi özelliklere sahip olabilir. biz bunun sınırını bilemeyiz ve her insanda da bu aynı anlamsal özelliklere sahip değildir.

    5.2- eşsesliler ve çok anlamlılar
    ingilizce’de eşsesliler üçe ayrılır: homonim(aynı okunuş + aynı yazılış/farklı yazılış), heteronim(farklı okunuş + aynı yazılış), homograf(aynı okunuş/farklı okunuş + aynı yazılış)
    homonim-> tale & tail, two & too
    heteronim-> wind(vind) & wind(waynd)
    homograf-> wind & wind

    çok anlamlılar ise bir kelimenin pek çok yan anlamının olması durumudur. çıkmak kelimesini-> sevgili olmak, dışarı çıkmak, tepeye çıkmak vb.

    5.3- eşanlamlılar ve zıt anlamlılar
    bunlar bilindik geçelim…

    5.4- altanlamlık
    çam, gürgen, palamut -> ‘ağaç’ın altanlamlarıdır.
    mavi, kırmızı, beyaz -> ‘renk’in altanlamlarıdır.

    5.5- ad aktarması
    bilindik geçelim…

    5.6- retronim
    bir nesneyi nitelemek için kullanılan sözcüğün bazı nedenlerden ötürü o nesnenin özelliklerini tanımlamaya yetmemesi sonucunda (çoğunlukla eski sözcüğün başına bir niteleyici ifade getirilerek) oluşturulmuş yeni kelime. -> sessiz film/tam yağlı süt…
    eskiden filmler zaten hep sessizdi o yüzden sadece film denirdi ama zaman ilerleyince bu tanımlamaya gerek duyuldu.

    5.7- özel adlar
    ali, veli ….

    5.8- pragmatics

    6- fonetiks/sesbilgisi
    konuştuğumuzda ağzımızdan fiziksel olarak çıkan sesleri inceleyen bilim dalına sesbilgisi denir. sesbilgisi tüm dillerdeki sesleri inceler.

    6.1- yazım ve konuşma
    yazım hiçbir şekilde konuşma seslerinin karşılığını vermez. örneğin-> ‘cat’ -> /kæt/
    türkçe bile yazıldığı gibi okunmaz lakin buna en yakın dillerden biridir.
    dillerin yazıldığı gibi okunmaması sebebinden dilbilimciler uluslararası anlaşılabilir bir fonetik alfabe icat etmiştir. ingilizce sözlüklerde kelimelerin yanında parentez içinde gördüğümüz okunuşlar işte bu alfabeye göre yazılmaktadır.

    6.2- sessiz harfler

    sesletim yerlerine göre sessiz harfler(türkçe-ingilizce baz alınmıştır)
    a) çift dudaksıl; iki dudağını kapatınca çıkan sesler-> p, b, m
    b) dişsil-dudaksıl; üst dişleri ve alt dudağı birleştirince çıkan sesler-> f, v
    c) dişarasıl; dil dişlerin arasına girince çıkan sesler -> ingilizcedeki th, dh
    d) dişyuvasıl; üst dişin arkasına dil değince çıkan sesler-> t, d, n, s, z, l, r
    e) damaksıl; damağa dil değince çıkan sesler-> ş, c, ç, j
    f) artdamaksıl; artdamağa dil değince çıkan sesler-> k, g, nazal n
    g) gırtlaksıl; gırtlaktan çıkan sesler-> h

    sesletim biçimine göre sessiz harfler(türkçe-ingilizce baz alınmıştır)
    a) ötümlü & ötümsüz sesler olmak üzere iki ses türü vardır. ses tellerimizin kapağı kapanırsa sesler ötümlü olur, açılırsa ötümsüz olur. eğer boğazınıza dokunup ‘c’ derseniz titremeyi görürsünüz. ‘ç’ derseniz görmezsiniz.
    fıstıkçı şahap’taki tüm sessiz harfler ötümsüzdür.

    b) genizsi & ağızsı sesler
    bazı sesleri telaffuz ederken geniz yolumuz kapanır ve ses direkt ağızdan çıkar-> ağızsı sesler
    bazı sesleri(m,n,ng) telaffuz ederken geniz yolumuz açılır ve ses hem ağızdan hem genizden çıkar-> genizsi sesler

    c) sızıcı sesler; yani dudaklarının arasından su sızar gibi çıkan sesler-> f, v, s, z, ş, j

    d) patlamalı-sızmalı sesler; hem sızıyor hem patlıyor işte-> ç

    e) akıcı sesler; çok az kısıtlamaya uğrayan sesler-> l, r

    f) yarı ünlüler; ne ünsüz ne ünlü-> y, w

    şimdi bunları toptan kullanalım-> ‘f’ sesi sızıcı+ağızsı+ötümsüz+dişsil-dudaksıl bir sestir. yani bir ‘f’ demek için girilen zahmete bak be!

    siz de şunu bulun bakalım: ‘m’ sesinin özellikleri nelerdir?
    --- spoiler ---

    genizsi+ötümlü+çift dudaksıl
    --- spoiler ---

    6.3- sesli harfler
    sesli harfler tek başlarına telafuz edilebilen harflerdir ve bunları telafuz ederken de dil başka şekillere girer.

    a) dil pozisyonu (dil yüksekliği & dilin kısmı)
    dil damağa kadar çıktıysa -> yukarı hizada
    dil ağzın ortasındaysa -> orta hizada
    dil ağız çukurundaysa -> aşağı hizada
    -
    dilin ön kısmı damağa yakınsa -> ön hizada
    dilin orta kısmı damağa yakınsa -> orta hizada
    dilin arka kısmı damağa yakınsa -> arka hizada
    -
    ön ve yukarıdaysa-> i sesi
    ön ve ortadaysa-> e sesi
    orta ve ortadaysa-> ı sesi … diye gider

    b) dudak yuvarlaklığı
    dudağın yuvarlaksa u, o, a sesleri çıkartabilirsin

    6.4- tonlama
    kelimeleri telaffuz ederken ayrıca tonlamalar yaparız. türkçemiz tonlama sevmeyen bir dildir, düzdür, yalındır. ingilizce ise tonlamasız konuşulmaz. çince ise tamamen tonlama üzerine kuruludur. çince’nin tonlamalarının ne kadar mucizevi olduğuna bakmak isteyenler ‘shi poem’i dinleyebilirler.

    7- fonoloji/sesbilim
    sesbilim yalnızca bir dilin seslerini inceler.

    7.1- biçimdeşlik
    aynı zamanda morfoloji konusudur. bir biçimbirimin ses olayları yüzünden başka bir biçimbirime dönüşmesi olayına denir. türkçe’de oldukça fazladır, bkz: ünlü uyumu.
    örneğin ‘lar’ diye bir ekimiz var. sütlar diyemiyoruz bu yüzden ‘lar’ ekinin biçimdeşi olan ‘ler’ ekini kullanıyoruz ve sütler diyoruz.

    7.2- sesbirimdeşlik
    yukarıdaki olayın bir de insan telaffuzundan kaynaklı zorunlu olduğu durumlar vardır. sütler demesek bile sütlar diyebiliyoruz, bizi zorlayan bir şey yok lakin sesbirimdeşlerde iş böyle değil. bir sesbirimin olduğu yerde diğeri kat’a olamaz, bunlar farklı çevre koşullarınca birbirinin yerine geçerler.
    örn-> bin & bil kelimelerindeki ‘i’ sesleri sesbirimdeş’tir. ikisi de aynı ses değildir. bin kelimesindeki ‘i’ sesi ‘n’ harfinin genizleştirilmesine uğrar ve genizsi bir ‘i’ sesi ortaya çıkar.
    lakin bunlar iki farklı sesbirim değildir! bunlar sesbirimdeştir yani bir sesbirimin iki farklı ortaya çıkışıdır.
    bir sesin sesbirim olup olmadığı şöyle anlaşılır-> birçok kelimeyi alt alta dizelim
    -bin
    -bil
    -bir
    -biz
    son harflerdeki n, l, r ve z sesleri kelimenin anlamını değiştiriyor mu? evet! o halde bir sesbirimdir hepsi.

    7.3- sesbilim kuralları
    a) asimilasyon/benzeşme
    dili konuşurken telaffuzu kolaylaştırmaya eğilimimiz vardır. bu kolaylaştırmalardan biri benzeşme kuralıdır. türkçe’de bunun sayısız örneği vardır. ünsüz benzeşmesi, yumuşaması olayları buna örnektir. başka bir örnekse gelecek zaman ekinin herkes tarafından benzeşmeyle kullanılması. kimse geleceğim, gideceğim, göreceğim demez onun yerine gelcem(gelicem vb.), gitçem, görcem gibi benzeşmeli halini kullanır.

    b) benzeşmezlik
    iki benzer sesin uzaklaşması olayıdır. -> attar: aktar, muşamma: muşamba, birader: bilader

    c) metatez/göçüşme
    sesbirimlerin yer değişmesiyle oluşan olaydır.-> toprak: torpak, kirpik: kiprik

    8- dil edinimi

    8.1- bebeler nasıl dil öğrenir?
    a) taklit yoluyla mı öğrenir?
    jojuk: she holded the baby rabbits.
    yetişkin: did you say she held! them tightly?
    jojuk: no, she holded them loosely.

    bu örnekte jojuk muhtemelen hiçbir ingiliz yetişkininden hold-ed diye bir kelime duymamıştır fakat jojuk doğru bir şekilde dili işler ve duyulmadık bir kelimeyi üretir. o zaman sadece taklitle dil öğreniliyor diyemeyiz.

    b) pekiştirme yoluyla mı öğrenir?
    jojuk: baba! bir başka kaşık istiyorum.
    yetişkin: başka bir kaşık demek istedin herhalde.
    jojuk: evet, bir başka kaşık istiyorum.
    yetişkin: başka bir kaşık der misin?
    jojuk: bir… başka… kaşık

    görüldüğü üzere jojuk babasının desteğine yanıt vermemekte veya onu takmamakta diyebiliriz. çünkü jojuk söylediği söz öbeğinde bir yanlışlık görmüyor ve doğal olarak öyle demeye devam ediyor.

    c) mukayese yoluyla mı öğrenir?
    eğer bir jojuk ‘evi kırmızıya boyadım’ diyebiliyorsa ‘evi maviye boyadım’ da diyebilmelidir. fakat jojuklar ‘evi kırmızı boyadım’ da diyebilmektedir. e o zaman bu jojuk bu hatayı nasıl yapabiliyor? demek ki tamamen mukayese yapamıyor.

    d) yapısal girdi yoluyla mı öğrenir?
    jojuklar anlasın diye daha basit bir dille konuşmak da aynı şekilde işe yaramayan bir yöntemdir. anneler çoğunlukla çocuklarıyla bebek dilinde konuşur ‘sen’ yerine ‘çen’, ‘gezme’ yerine ‘atta’ derler. aslında bu yapılan çocuğa bir külfettir, çocuğa zaten gezmenin ne olduğu söylesen anlayacaktır, boşuna hayatının geri kalanında hiç kullanmayacağı atta kelimesini niye kullanıyorsunuz?

    e) doğuştanlık varsayımı
    jojuklar her ne kadar pek çok ses duysa da, duydukları sesler çoğunlukla eksik, gürültülü ve düzensizdir. ayrıca jojuklara kimse dilbilgisi öğretmezken jojuklar dilin tüm dilbilgisi kurallarına hakim olurlar. doğuştanlık varsayımına göre tüm jojuklar evrensel dilbilgisiyle doğar ve dili bu bilginin üzerine işler.

    -dil ediniminin evreleri: agulamakla başlar, ilk kelimeleri öğrenirler, sonra da kelimeleri birleştirip cümle kurarlar. bu olayın zekayla hiçbir alakası yoktur.(bu konuyu ıq seviyesi kısmında konuşmuştuk)
    -bebeler altı aylık olunca kendi dillerinde olmayan sesleri duyamaz olurlar.
    -agulama saçma sapan konuşmak değildir. dünya dillerinde en çok kullanılan 12 ünsüz ses bebelerin agularken kullandığı ünsüzlerin %95’ini oluşturmaktadır.
    - jojuklar yaşamlarının ilk 6 yılında günde yaklaşık 14 kelime öğrenir. yani yılda takribi 5 bin kelime.
    -jojuklar aşırı genelleme yapmaya eğilimlidir.-> holded-held, childs-children buna örnektir (bu ayrıca doğuştanlık varsayımını destekler çünkü çocuk evrensel dilbilgisi gereğince bu kelimelerin doğru çekimini yapmaktadır)
    -jojuklar yapım eklerini daha önce öğrenir çünkü kelime dağarcıklarını bunlarla desteklerler.
    -ayrıca her ekin öğrenilme zamanı da aynı değildir. bazı eklere ihtiyaç daha fazla olduğundan daha önce öğrenilir. (dilden dile değişiklik gösterir)
    -jojuklar asla ve kat’a (belki %1) dillerindeki sözdiziminde ihlal yapmazlar.

    8.2- meymunlar dil öğrenebilir mi?
    evet! ama kısıtlı bir dil. pek çok deney yapıldı ve yapılmakta.
    a) meymun gua
    16 ayda 100 kelime öğrendi fakat bunun ötesine gidemedi. ayrıca ilgi cümleciklerini anlayamıyordu.

    b) meymun washoe
    amerikan işaret dilini öğrendi. 4 yaşına gelince 85 işaret biliyordu. ayrıca kelime kombinasyonları da yapabiliyordu(en fazla 2)

    c) meymun koko
    işaret dili öprenmiş bir gorildi. yüz kadar işaret öğrendi ve işin ilginç yanı şakalar ve metaforlar kullanıyordu. örneğin yüzük yerine parmak bileziği diyordu.
    daha neler neler var ama, bu meymunlar asla 2 kelime evresinin ötesine geçemiyorlar yani asla kompleks cümleler kuramadılar ve muhtemelen kuramayacaklar.

    9- toplum dili
    9.1- lehçeler
    dil, ordusu ve donanması olan bir lehçedir. -max weinreich
    ne güzel demiş max abimiz çünkü bu çok doğrudur. bir dil dil yapan ve diğerlerini lehçe yapan siyasi, askeri ve mali güçtür.
    bir dili konuşan gruplar arasında sistematik farklılıklar varsa her bir grup! o dilin bir lehçesini konuşuyor olur.

    ağızlar- lehçeler kadar anlaşılmaz olmasa da lehçenin içinde farklı bir değişik gruptur.

    standart dil- devlet işlerinde anlaşılabilirliği en üst düzeye getirmek için bir ağızın/lehçenin seçilmesidir. genelde hep başkentlerin dili standart olur, bkz: max abimin sözü

    9.2- ortak dil
    dünyanın her yerindeki insanların anlaşabilmesi için bir dilin diğerlerinden daha yaygın olması durumudur. çağımızın ortak dili ingilizcedir, orta çağ avrupasının ortak dili fransızcadır, osmanlı ve islam coğrafyasında bilimin ortak dili arapçadır vb.

    9.3- melez ve kırma diller
    melez dil-> o dilden 6 kilo bu dilden 3 kilo ver abime gibi, örneğin russenorsk (rusça+norsça) dili iskandinav balıkçılarının rus balıkçılarla anlaşabilmesi için oluşturulan 400 kelimelik bir dildir.
    kırma dil-> eğer bir melez dil yerliler tarafından benimsenir ve onların çocukları da bu dili öğrenip yetişirse bu dil kırma dil olur.

    9.4- tabular
    yasaklı kelimelerdir. genellikle dinî veya cinsel kelimelerdir. ingilizler ‘hell’ kelimesini boş yere ağza almamak için ‘heck’ kelimesini icat etmişler. ‘damn’ kelimesini söylememek için ‘darn’ demişler.
    türklerde de çok ilginçtir ki ‘yok’ dememek için iyilik anlamına gelen arapça ‘hayır’ kelimesi kullanılmıştır.

    örtmece/hüsn-ü tabir/güzel adlandırma
    tabu kelimelerin varlığı örtmece kelimelere yol açmıştır. bu örtmece kelimeler kullanılarak o kelimeden korkulmaması sağlanır. çok eskilere dayanan bir gelenektir. yunan tarihçi plutarch ilk yüzyılda şunu yazar ‘’eski atinalılar çirkin terimlere güzel isimler verirlerdi. ‘fahişe’lere ‘yoldaş’, ‘vergi’lere ‘katkı’ (bkz: berat albayrak?, zam->güncelleme), ‘hapis’e ise ‘oda’ derlerdi.’’
  • dilbilim, iletişimin en yaygın ve en temel aracı olan insan dilinin sistematik yapısını, bireysel ve toplumsal özelliklerini kuramsal ve uygulamalı olarak inceleyen bir bilim dalıdır. bilimin giderek gelişmesi sonucu, günümüzde modern dilbilim incelemeleri değişik alt-alanlar bağlamında yürütülmekte, "dil" olgusu disiplinlerarası daha geniş bakış açıları ile de ele alınmaktadır.

    üniversitelerde dilbilim bölümleri ile "dil ve edebiyat" bölümlerinin dil incelemelerine yaklaşımları belli açılardan farklılık gösterir : genel olarak belirtmek gerekirse, dil ve edebiyat (filoloji) bölümleri, herhangi bir dilin tarihsel süreç içindeki değişimini, değişik dönemlerdeki özelliklerini tarihsel yazılı belgelerin ve edebi metinlerin çözümlemelerine dayanarak ele alır. edebiyat incelemelerine ağırlık verir. dilbilim bölümlerinde ise, insan dili, gerek tarihsel, gerek günümüz özellikleri ile kendi başına bir olgu olarak ele alınır. yazılı ya da sözlü dil kullanım örnekleri ile tek bir dil üzerine incelemeler yürütülebileceği gibi, diller arası karşılaştırmalı ya da insan dilinin evrensel ilkelerine yönelik çalışmalar yapılabilir.

    dilin ne olduğu ya da dillerin yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığı gibi konular tarihin çok eski dönemlerinden itibaren merak uyandırmış, bu bağlamda mitolojik, dinsel, folklorik kimi varsayımlarda bulunulmuştur. bu varsayımların dışında, dili bir araştırma konusu olarak ele alan ilk çalışmalara grek, hint, çin, arap uygarlıklarında rastlanmaktadır. antik çağlarda avrupa geleneği içinde dil üzerine ilk sorgulamalar felsefenin kapsamında grekler tarafından başlatılmış, romalılarla devam etmiştir. ancak günümüzdeki anlamıyla bilimsel modern dilbilimin temelleri daha çok 18. yüzyıl sonlarına dayanmaktadır. 19.yüzyılın pozitivist ve romantik akımları ile biçimlenen tarihsel ve karşılaştırmalı dil incelemeleri, 20. yüzyılın başından itibaren yeni bilimsel paradigmaların, kuramların ve kavramların ortaya konulmasıyla dilbilimi bugünkü özerk konumuna taşımıştır. böylece, ilkçağlarda bazı kültürlerin yalnızca kendi dilleri üzerine geliştirdiği gramer, etimoloji, sözlük yazımı gibi çalışmalardan, giderek evrensel ilkelere ve disiplinlerarası çalışmalara uzanan süreçte dilbilim hem kuramsal, hem de uygulamalı amaçları ile geniş bir inceleme alanı kazanmıştır.

    dilbilimin temel inceleme alanları genel olarak ikiye ayrılabilir : (1) küçük-ölçekli (micro) incelemeler, (2) büyük-ölçekli (macro) incelemeler. birinci grup incelemeler daha çok dilin sesbilim (phonology), sesletim bilgisi (phonetics), biçimbilim (morphology), sözcükbilgisi (lexicology), sözdizimi (syntax), anlambilim (semantics) bağlamındaki yapısal ve işlevsel özelliklerini ele alır. ikinci grup incelemeler ise dilin bireysel ve toplumsal özelliklere bağlı olarak ortaya çıkan görünümlerini araştırır. ancak büyük ölçekli çalışmaların yürütülebilmesi, herşeyden önce o dille ilgili küçük ölçekli bilgilerden yararlanmayı gerektirir. bireylerin ya da toplumların dil kullanım özellikleri küçük-ölçekli yapılardan tümüyle bağımsız olarak ele alınamaz. büyük-ölçekli incelemelere örnek olarak dil ve toplum ilişkisini ele alan toplumdilbilim (sociolinguistics), dil ve zihin bağlantısını ele alan ruhdilbilim (psycholinguistics), dilin kullanımı ile ortaya çıkan anlamları ve edimleri inceleyen edimbilim (pragmatics), dil ve beyin yapısı ilişkisini araştıran sinirdilbilim (neurolinguistics), vb. verilebilir. sözü edilen bu alanların dışında, beynin algılama ve yorumlama süreçleri ile dil ilişkisini inceleyen bilişsel dilbilim (cognitive linguistics), bu inceleme sürecine beyindeki hücrelerarası etkileşim biçimlerini katarak dilsel çözümleme ve üretimi açıklayan sinirbilişsel dilbilim (neurocognitive linguistics), insandaki dilsel süreçlerin benzerlerini bilgisayarlara uygulamaya çalışan bilişimsel dilbilim (computational linguistics), edebiyat metinlerindeki dil kullanımı özelliklerini dilbilim kuramları ışığında açıklayan biçembilim (stylistics)sayılabilir. 20. yüzyılın özellikle ikinci yarısında giderek gelişen en önemli alanlar, metinlerin yapısını çözümleyen metindilbilim (text linguistics) ve söylemin yapısını, özelliklerini ve kullanıldığı ortamlara göre özelliklerini inceleyen söylem çözümlemesi (discourse analysis) dir. aynı dönemlerde gelişen bir başka alt alan bütünce dilbilim (corpus linguistics) ise, değişik doğal dil kullanım örneklerini bir araya getirerek, bilgisayar ortamında niteliksel ve niceliksel çözümlemelerle genel örüntülere varmayı amaçlamaktadır. bütün bunların dışında, yabancı dil öğretimi (foreign language teaching),sözlük yapımı ( lexicography), konuşma terapisi (speech therapy), çeviri (translation), vb. gibi dilbilimden beslenen çok sayıda uygulamalı dilbilim (applied linguistics) alanları da bulunmaktadır.

    görüldüğü üzere, dilbilim dil olgusunu çok farklı açılardan ele alan geniş bir bilim dalıdır. dilin yaşamın her alanında kullanılıyor olmasından ötürü de, farklı disiplinlerin bakış açılarını ve kuramlarını da dikkate almakta, böylece yalnız "ne?", "nasıl ?" sorularını değil, " neden" sorularını da yanıtlamayı amaçlamaktadır. dilbilimle yakın ilişkide olan disiplinlerden en önemlileri antropoloji, psikoloji, sosyoloji, eğitim, edebiyat, tıp, ve bilgisayar mühendisliği alanlarıdır.

    http://www.idb.hacettepe.edu.tr/…at_is_linguistics/
  • mit dilbilim alanında dünyanın bir numarasıdır; nedeni için (bkz: noam chomsky); ayriyeten kanımca turkiyede en fazla on yıl sonra boğaziçi universitesi bu alanda bir numara olacaktır, çünkü bir kaç yıl içinde boğaziçinde dilbilim alanında bir lisans programı açılması gündemdedir ve de söylentiye göre dil puanından ziyade eşit ağırlık puanına göre ögrenci alacaktır; ve son olarak bundan altı yedi yıl önce amerikaya doktoraya giden (hem de m.i.t. ve harvard gibi üniversitelere) öğrenciler sırayla boğaziçine dönüp hoca olmaktalar şu sıralar...
  • dilbilimin bazı önemli simaları için:

    (bkz: noam chomsky)
    (bkz: ferdinand de saussure)
    (bkz: edward sapir)
    (bkz: benjamin lee whorf)
    (bkz: william labov)
  • -dilbilim okuyorum ben teyze..
    +hee öyle mi? hangi dil peki?
    - ????
    +kaç tane dil biliyosun? öğretmen mi olcaksın sen?

    bunlar gibi bir çok soruya maruz kalınan bir bilim dalı.
  • türkiyede değeri bilinmeyen bilim dalı.

    şu an itibari ile maalesef bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar dilbilim bölümü var ve en az iki dil bilen, dillerin evrensel özelliklerini anlamaya bir adım daha yakın olan ve dillerin yapısı ve işlevleri konusunda farkındalığı nispeten daha fazla olan bireyler bu ülkede genellikle dil ve edebiyat bölümlerine yönlendiriliyorlar. bu dil ve edebiyat bölümlerinin gereksiz olduğu anlamına gelmez fakat dili hala bir bilim olarak göremeyen, yapılan ve yapılacak çalışmaların ne derece dilleri, insan beynini ve toplum üzerine etkisini anlamada faydalı olabileceğini kestiremeyen ve her şeyi geçtim böyle bir bölümün olup olmadığını bile bilmeyen sosyal bilimciler ve üniversiteler sayesinde durumu oldukça kötüdür.
  • asla dili yargılamaz, eleştirmez. dili olduğu gibi kabul eder, inceler. dilin hiçbir formunu tü-kaka olarak görmez.
  • birçok ülkede tıp eğitimi düzeyinde komplex ve zor kabul edilen saygın bir dilsel bilim çalışması alanı. türkiye'de hacettepe üniversitesi ingliz dilbilimi bölümüyle türünün nadir örneklerindendir. bu alandan diploma alanlar genelde aranan ve çok para kazanan ingilizce öğretmenleri olurlar. ya da bir çok bakanlık kurumu ve benzeride iş bulma olanağına sahiptirler. bir kısım dilbilimci vardır sinemacı, televizyoncu olmuştur*. kısaca dilbilim insanı pek güzel yapar.
  • dilbilimin ne olduğuna ilişkin pek çok şey yazılmış. ben de ne olmadığıyla ilgili bir kaç şey söyleyeceğim.

    dilbilim filoloji değildir. filoloji dillerin (ingilizce, türkçe, arapça vb.) birbirleriyle olan ilişkilerini, bu dillerin yapılarını ve tarihsel gelişimlerini inceler. genelde yazılı metinler üzerinden ilerletilir. öte yandan dilbilim insan dilinin kendisini tüm boyutlarıyla inceler. inceleme alanı yazılı metinler değil, insan dilini oluşturan ve insan diliyle ilişkili her şeydir.

    dilbilim edebiyat değildir ancak sesli-yazılı edebi eserler üzerinde dilbilimsel incelemeler yapabilir. bu incelemeler, biçem çözümlemeleri, anlambilimsel incelemeler, sözdizimsel, edimbilimsel vb interdisipliner çalışmalar şeklinde olabilir.

    dilbilim salt sözel bir alan değildir. bilgisayar ve elektronik araçlar, istatistik verileri, saha çalışmaları, matematik düzeyine varan formüller vb. pek çok araştırma nesnesi dilbilimsel çalışmalarda kullanılır.

    dilbilim herhangi bir dili yüceltme amacı taşımaz, türkçe'yi diğer dillerden üstün tutmaz. insan dilini ve ona ait her şeyi nesnel bir şekilde inceler. bu nedenle dilbilim kural koyucu değil betimleyici bir alandır.

    insan dili tek boyutlu bir olgu değildir, bu yüzden dilbilim de tek boyutlu değildir. dilbilim sadece dili oluşturan temel ögeleri ve kuralları incelemez. bu kuralların arkasında yatan sinirbilimsel, ruhbilimsel, edimbilimsel, toplumsal ve bunlara benzer pek çok alanla ilişkili etkenleri ve değişkeleri de inceler.

    özetle, dilbilim güzeldir. seviniz.
  • filoloji ile ayni kefeye konması dilbilimcileri, filologlari ve edebiyatcilari cildirtan, sosyodilbilim, psikodilbilim, dilbilim felsefesi ve sözdizim, biçimbilim, anlambilim gibi alt dallara sahip, forensik fonetik de denen adli dilbilimin bir cok adli vakanin cozumunde kullanildigi disiplindir.
    türkiye'de kıymeti bilinmez dilbilimin. dışarıdan nedenini anlamak güç gibi gelir ilkin ancak sonradan fark edersin genel-geçer türk üniversite gerzekliğinin bu alanda da yaşandığını..
    kısa ve net: bu kafayla bu memlekette bilim ya-pı-la-maz! izin verilmiyor çünkü..
hesabın var mı? giriş yap