• enis batur'un aciz çağ'ından alıntılayacak olursak dreyer hiç görmediği annesini bulmak için 19 yaşında evden ayrılır ve onun ölümünden sonra kadavra olarak kullanıldığını, parçalara ayrılarak incelendiğini öğrenir. bu parçalanma sonradan filmlerinde kullanacağı bir motif haline gelir, jean d'arc'ın çilesi'nde ve ordet'te. bir düzine film yapmış olmasına rağmen pek sık anılır, saygı görür. iki farklı zamanda verdiği top 10 listesi şöyle:

    (1952)

    1. birth of a nation (1915, david wark griffith)
    2. hr. arne's treasure (1919, mauritz stiller)
    3. potemkin zırhlısı (1927, sergei eisenstein)
    4. altına hücum (1925, charlie chaplin)
    5. sous les toits de paris (1930, rene clair)
    6. le quai des brumes (1938, marcel carne)
    7. brief encounter (1945, david lean)
    8. henry v (1944, laurence olivier)
    9. the petrified forest (1936, archie mayo)
    10. roma citta aperta (1945, roberto rossellini)

    (1963)

    1. hr. arne's treasure (1919, mauritz stiller)
    2. the sons of ingmar (1919, victor sjöström)
    3. intolerance (1916, david wark griffith)
    4. crainquebille (1922, jacques feyder)
    5. die flamme (1923, ernst lubitsch)
    6. potemkin zırhlısı (1925, sergei eisenstein)
    7. ana (1926, vsevolod pudovkin)
    8. korkunç ivan (1945, sergei eisenstein)
    9. henry v (1944, laurence olivier)
    10. jigokumon (1953, teinosuke kinugasa)
  • ticari sinema yapmayı reddettiği için hayatının son yıllarını küçük bir ta$ra kasabasında sinema bileti satarak geçirmi$ yönetmen..
  • sinemanin en buyuk ustalarindan olan danimarkali film yonetmeni.
  • filmleri :

    the president (1918)
    (præsidenten)

    leaves from satan's book (1919)
    (blade af satans bog)

    the parson's widow (1920)
    (præsteenken), (prästänkan), (the fourth marriage of dame margaret)

    love one another (1921)
    (elsker hverandre), (gezeichneten, die), (the stigmatized one)

    once upon a time (1922)
    (der var engang)

    michael (1924)
    (mikaël)

    master of the house (thou shalt honor thy wife) (1925)
    (du skal ære din hustru)

    the bride of glomdal (1925)
    (glomsdalbruden)

    the passion of joan of arc (1927)
    (la passion de jeanne d'arc)

    vampyr (1932)
    (the dream of allan gray)

    day of wrath (1943)
    (vredens dag)

    two people (1944)
    (två människor)

    ordet (1954)
    (the word)

    gertrud (1964)
  • carl dreyer durağan, kameranın çok az hareket ettiği, oyuncuların donuk bir tonlamayla, yaşayan ölü gibi yürüyüp konuştuğu, kısacası ilk bakışta müthiş sıkıcı gelebilecek bir yönetmendir, özellikle son dönem filmlerinde. fakat bir şans tanıdığınızda bu filmlerdeki donukluğa, yavaşlığa, sükunete hürmet etmeyi öğreneceksiniz; çünkü tüm o sükunetin arkasında o kadar yoğun duygular, müthiş bir inanç, saf, temiz bir inanç vardır ki daha çok özdeşleşme üzerine kurulu bir sinema kaldırmaz. filmleri konuları açısından lars von trier'in filmlerine benzemektedir genelde, ama trier'e oranla carl dreyer samimi bir izlenim vermeyi, trier hınzırlığına bulaşmaksızın bir duruş oluşturabilmeyi becerebilmiştir.
  • lars von trier'in isminden sıkça bahsettiği kişiliklerdendir ... 1889-1968 yılları arasında gezegenimizde ikamet etmiş bu yönetmen anlaşılacağı gibi sinema tarihinin eskilerindedir ... baba+oğul+kutsal ruh kapsamında dine yönelen, ingmar bergman tadında filmler yapan bir kişiliktir ... ordet seyredilmesi gerekli filmlerindendir ...
  • dreyer filmlerinde bir perde vardır, eğer izleyici bu perdeyi aralayabilirse, müthiş bir sinema diliyle karşılaşır. bu perde; yani durağanlık, belki de yönetmenin sinemasını muhafaza eden bir kabuktur, kim bilir? özellikle ordet, ele aldığı konular ve izleyiciye sorduğu sorular başta olmak üzere, müthiş bir sinema deneyimidir.
  • düz, yalın sinema çizgisiyle derinlere işlemeyi bilen usta. her filminde ayrı bir güzellik, ayrı bir yoğunluk. ordet, vredens dag, gertrud önemli filmlerinden bazıları.
  • hollywood sinemasına karşı çıkmış, sinema da gerçekçiliğe yeni boyut kazandırmış kişidir.

    olabildiğine sade, abartıdan arınmış mekanlarda, sadelikten öteye gitmeyen giysilerde, yoğun duyguları hissettirir işler. oyunculuğu ön planda tutmuş, gerçekçiliğe yeni bir boyut katmıştır.

    mutfağın mekan olduğu bir sahnede bayan oyuncuya mutfağı kendininmiş gibi dizayn etmesini istemiş, daha sonra da ortaya çıkan dekoru birçok eşyadan arındırarak en sadeye indirmiş ve çekimi gerçekleştirmiştir.
hesabın var mı? giriş yap