• ışık hem doğu hem batı mitolojilerinde çokça karşımıza çıkan kutlu motiflerden biridir. bazen tanrıyı/tanrıları betimlemek için bazen de tanrısal güç ve bilgiyi ifade etmek için kullanılır.

    prometheus, insanlara bilgiyi ve uygarlığı ateşle/ışıkla verir; bazı tarikatlarda tanrı’dan ışıklar ışığı diye bahsedilir; masonlukta nuru ziya’ya yani evrensel bilgiye ulaşmak hedeflenir; pers mitolojisinde, cemşid’in alnında, adil olduğu sürece yanan, adaletten ayrıldığında sönen parlak bir ışık vardır vs.

    türk mitolojisine gelince,

    bozkurt, ağaç, ışık (genelde mavi ışık), bazı madenler vs motiflerinin türk destanlarında çokça karşımıza çıkan ortak değerler ve kabuller olduğunu zaten biliyoruz.

    şamanizm’de ışık, gök katında oturan tanrı ile ilişkilendirilir. yaratıcı ve aydınlatıcı gök tanrının güneş, ay ve yıldızlar gibi yüksekte, gök katında bulunduğu düşünülür.

    altay mitolojisinde tanrı kayra han’ın ülgen, mergen ve kızagan (bazı anlatılarda erlik) adında üç oğlu var. ülgen, iyiliği, merhameti; kızagan, öfke ve cezalandırmayı; ışıkla sembolize edilen mergen ise, bilgiyi yansıtır.

    gökten ışık inmesi motifi şamanizmde olduğu gibi uygurların mani dininden etkilendiği dönemlerde de devam eder. uygurların türeyişini anlatan efsanede bu motifin anlam bulduğu en güzel örneklerden birini görürüz zira uygur türeyiş efsanesinde şamanizm ile maniheizm kaynaşır ve her iki inanç için de önemli olan ışık motifi özdeşleşir. ancak maniheizmde ışık artık bir felsefe halini almış hatta bu dine ışık dini bile denmişken şamanizmde ışık gökselliği ve kutsallığı ifade eden sakral bir semboldür. (bir de türklerde bu ışık sembolü maviyken manicilik’te beyazdır hatta bu yüzden beyaz giyerler vs)

    (türklerin ağaçla ilgili en tipik mitolojik motifini uygur türeyiş destanı’nda görürüz. bu destanda bögü kağan’ın doğuşu ağaç atalara bağlanır.

    “…karakurum çaylarından iki ırmak vardı. bunlardan biri toğla/tula diğeri selenge idi. bu iki ırmağın kavuştuğu yerde iki ağaç vardı. bunlardan biri fusuk (sibirya cedarı/sediri) diğeri de tur (kayın) ağacıydı. bu iki ağaç iki dağın arasındaydı.

    bir gün bu iki ağacın ortasına ışık düştü. iki yandaki dağlar büyümeye başladı. halk yaklaşınca içerden gelen müzik sesini duydu. ışığın çevresinde şimşekler çakıyordu. aynı yerde beş tane çadır ve her çadırda bir çocuk vardı. çadırların tabanı gümüştü. halk saygıyla diz çöküp selam verdi. çocuklara babalarını sordular. onlar da o iki dağı gösterdi.”) *

    divanü lugati’t-türk’te aydınlık, ışık anlamlarına gelen yaruk (3. cilt, s. 15), bazen parlaklık anlamında da kullanılmış, (“yaruk yıldız togarda/parlak yıldız doğduğunda” 3. cilt, s. 194)

    ki bu ışıklı/parlak kullanımı oğuz kağan destanı’nda da vardır.

    oğuz kağan destanı’nda oğuz ışıkla doğar, kurt ışıkla belirir, ilk eşi gökten ışıkla iner ki bu ışık genelde mavi betimlenir; ve evet, mavi ışık gök tanrı’yı sembolize eder (ama sadece sembolize eder, yoksa gök tanrı’nın cismi, formu, ülgen, erlik vs gibi insani vasıfları yoktur, tanrılar üstüdür, kısacası islamiyetteki allah kavramına en yakın tanrı gök tanrı/tengri’dir)

    “yine günlerden bir gün :
    aydın oldu gözleri, renklendi, ışık doldu,
    ay kağan’ın o gündü, bir erkek oğlu oldu.
    ...

    karanlık bastı birden, bir ışık düştü gökten!
    öyle bir ışık indi, parlak aydan, güneşten!
    oğuz kağan yürüdü, yakınına ışığın,
    oturduğunu gördü, ortasında bir kızın!
    bir ben vardı başında, ateş gibi ışığı
    çok güzel bir kızdı bu, sanki kutup yıldızı!

    (kutsal ruhların hatta peygamberlerin bir ışık halesi içinde betimlenmesi motifine benzeyen bir durum var burada ki zaten oğuz’un eşleri de peridir)

    ,,,

    tan ağarıyordu ki, çadıra ışık daldı.
    bir erkek kurt göründü, ışıkta soluyarak!
    bir kurt ki gök yeleli! bir kurt ki gömgök tüylü!
    bakıyordu oğuz’a, ışıkta uluyarak!” *

    roma mitolojisinin ışık saçan diana’sı gibi türk mitolojisinde de ak ana*, aan alahçın hatun*, umay* gibi iyi tanrıça/ruhlar ışıkla betimlenirken, kötücül ruhlar ışığı sevmez...ki ölü gömüldüğünde mezarın başında üç gün ışık yakılmasının nedeni de zaten kötü ruhları kovmak içindir...

    “sanata yansımasında genellilkle başında taca benzeyen zarif boynuzları ve denizkızı gibi çok uzun, hafif maviye çalan bir balık kuyruğuyla betimlenmesine rağmen aslında ışıkla yoğrulmuştur.”*

    “ son olarak da kamos'tan bahsedelim. bir çeşit kabus cini. şekilsiz, tipsiz bir şey bu.
    gece siz uykudayken gelip çarpıyor, ruhunuzu alıp götürüyor. hayır, ısırmıyor.
    bu arkadaşı vampir kategorisine dahil etmemin iki nedeni var. birincisi üstüne çöktüğü insan kanı damarlarından çekilmiş, vücudunda bir damla kan kalmamış gibi hissediyor, ikincisi de gün ışığından ödü patlıyor.” *

    ışık pek çok kez dölleyici güç olarak çıkar karşımıza. cengiz han'ın atalarından alankova ışıkla hamile kalır.*

    (eski dönemlerde aynı kulturkreis'ın ürünü olan türk ve moğol toplumlarında, yurdu/çadırı mikro acun olarak değerlendirirsek, tügünük/baca deliği* de evin tengri ile iletişim kurduğu kutsal deliktir)

    (“cengiz han'ın atalarından alan-ho/alankova kadın, babaları belli olan iki oğluna, babaları belli olmayan öteki iki üvey kardeşlerinin dünyaya nasıl geldiklerini anlatıyor:
    "her gece sarışın bir adam çadırın tügünüğünden sızan ışık vasıtasıyla girerek karnımı okşuyor ve onun nuru vücuduma giriyordu. çıkarken de güneş (veya) ayın nuru üzerinden sarı bir köpek gibi sürünerek çıkıyordu... bu (hadise) üzerinde fikir yürütülürse, onların tanrı oğlu oldukları meydana çıkar")*

    alankova’nın hikayesine benzer bir durum yukarda bahsettiğim uygur türeyiş efsanesi’nde bögü kağan’ın da başına gelir ve tügünükten ışıkla gelen bir kız her gece bögü kağan’ı ziyaret eder. (hayır, burada kimse hamile kalmıyor)

    bu ışıktan hamile kalma kalma olayını islamiyetten sonraki türk destanlarında da görürüz ki satuk buğra han’ın kızı alanur (kırmızı ışık) da ışıktan hamile kalır…(bu ışık bazı varyasyonlarda aslan, bazılarındaysa aslan ışık şeklinde ortaya çıkar)

    hunlar ışığın temsilcisi olan cisimlere yani güneşe ve aya saygı gösterirler.

    “türkler doğan güneşi üç veya dokuz kez selamlarlar.” *

    şamanizmde ışığın sembolik yansıtıcısı aynadır;

    “ak şamanlar da güneşi selamlarlar, kostümlerinde ve davullarında da güneş sembolünü kullanırlardı. (kara şamanlar güneşi kullanmaz) ayrıca aynalarına da güneş simgesi kazırlardı.
    (bu sizin evdeki aynalardan değil; şaman aynaları demirden, bakırdan vs yapılmış, yuvarlak, içbükey tabağa benzeyen eşyalardır)” *

    ve son olarak, şamanizmde cennet/uçmağ/uçmak ışık dolu bir alemdir ve yeraltındaki tamu’nun*zıttı olarak göklerdedir.

    zira türk mitolojisinde her şey birbirinin hem zıttı hem de tamamlayıcısıdır.

    “aslında bu, çin kültüründe de olan ying ve yang ilkesinin (gök ata ve yer ana, yer karanlık yani karang gök ise aydınlık yani yaruk) türk kültürüne özgü bir ifadesidir.” *

    okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
    bahaeddin ögel - türk mitolojisi
    abdülkadir inan - tarihte ve bugün şamanizm
    orhan hançerlioğlu - dünya inançları sözlüğü
hesabın var mı? giriş yap