• güneş kültü türklerde çok eski zamanlardan beri vardı. çin kaynaklarına göre, türkler bu kültü hsiung-nulardan*beri devam ettiriyorlardı.

    (ki zaten şamanizmin esasları da gök tanrı, güneş, ay, yer su, atalar ve ateş/ocak kültlerine dayanıyordu)

    türklerde ra gibi bir güneş tanrısı yoktu. ay da güneş de tabiat kültünün unsurlarıydı.
    şöyle anlatayım, eski türkler için önemli olan yaşadıkları coğrafyadaki unsurlar ve hayatlarını kolaylaştıran etkenlerdi. doğanın içinde yaşamanın doğayla uyum içinde olmayı bunun da doğaya saygı duymayı gerektirdiğini bilirlerdi. etraflarında gördükleri her şeyin bir ruhu olduğuna inanmalarının altında yatan neden basitçe buydu. mesela yaşadıkları bölge dağlık, ormanlık ve çetin bir coğrafyaysa -ki öyleydi- o dağlarla ve ormanlarla barış içinde olmaları gerekiyordu. onlar dağ ruhuna saygı gösterirlerse o da onlara zarar vermez hatta korurdu. ya da soğuk bir coğrafyada hayatta kalabilmek için en temel gereksinimlerden biri olan ateş ruhuyla iyi geçinebilmek için saçı vermek, saygı göstermek gerekirdi aksi takdirde ateş kötücül yüzünü gösterir evlerini/çadırlarını yakıp kül ederdi ama zerdüştler gibi ateşe tapmazlardı.

    kısacası diyebiliriz ki, inançlarının temel motivasyonu günlük hayatlarında her an beraber oldukları şeylere birer şahsiyet vererek onlarla barış ve uyum içinde yaşamaktı. işte güneşe de aynı bu şekilde saygı duyuyorlardı.
    (mesela türklerin yaratılış destanlarının hiçbir varyasyonunda başlangıçta güneş yoktur. kuday ya da bazı varyasyonlarda ülgen ve sadece su vardır, diğer her şey birbiriyle bağlantılı olarak sonradan yaratılır)

    taşıdığı önem açısından bakıldığında, güneş kültü ay kültünden çok daha önemliydi çünkü güneş aynı zamanda yaşamın ana kaynağıydı.
    (bu yüzden de dişil olarak algılanmış zaten. türklerde genel olarak, güneş ana ve ay baba hitabı vardır. bu sebeple bütün masal ve efsanelerde, güneşin dişi ve ayın de erkek olarak rol oynadığını görüyoruz.
    ön asya kültürlerinde de güneş dişi ve ay da erkektir.)

    yine ulu han ata bitiği’nde, ilk insanın oluşumunda nasıl ki mağara ana rahmi işlevi görüyorsa, o mağaradaki çamuru kurutup insan formu kazandıran güneştir.
    (güneş de erkek oluyor bu durumda)

    "çin sınırındaki kara dağ mağarası bir zamanlar yağmur sularının taşmasıyla insan vücudunu andıran bir çukuru doldurur. güneş ısısı etkisiyle 9 ay sonra çukurdaki çamur canlanır. böylece 40 yıl yalnız başına yaşayan ilk erkek ay atam yaratılır; daha sonra diğer bir su baskını, çukuru yine çamurla doldurur ve ilk kadın da aynı biçimde yaratılır.”*

    büyük hun devleti zamanında hem güneşe, hem de aya ayrı ayrı saygı gösterildikten sonra, kurbanlar kesilirdi. mesela hun hükümdarı her sabah çadırından çıkarak güneşi ve akşamlan da ayı ululardı.

    ak şamanlar da güneşi selamlarlar, kostümlerinde ve davullarında da güneş sembolünü kullanırlardı. (kara şamanlar güneşi kullanmaz) ayrıca aynalarına da güneş simgesi kazırlardı.
    (bu sizin evdeki aynalardan değil; şaman aynaları demirden, bakırdan vs yapılmış, yuvarlak, içbükey tabağa benzeyen eşyalardır)

    türklerde genel olarak güneş doğunun, ay da batının sembolüydü.
    (teleütlerde ay kuzeyin, güneş de güneyin sembolü)

    teleüt türklerine göre bu yönleme, göğün en üst katında duran gök kartalı’nın duruşuna göre yapılmıştı. söylendiğine göre, bu kartalın sol kanadı ayı, sağ kanadı da güneşi örtüyordu. bu duruma göre kartalın başının doğuya bakması gerekiyordu. bu duruş da türk mitolojisi'ne uygun bir yönlemeydi. yine aynı efsaneye göre ay, karanlıklar ve geceler diyarı olan kuzeyin; güneş de aydınlığın hüküm sürdüğü ve gündüzler diyarı olan güneyin sembolüydüler.

    [“altaylardaki teleüt türkleri arasında, merküt soyundan gelen bir boy* vardır. bunlara göre de merküt, efsanevî ve kutsal bir 'gök kuşu' idi. bu kuş o kadar büyüktü ki, ay onun sol kanadını, güneş de sağ kanadını ancak kapayabiliyordu."
    tarif tıpkı öksökö'ye benziyor değil mi?]*

    göktürkler yönlerini tayin ederlerken yüzlerini doğuya, yani güneşin doğduğu yöne dönerlerdi. bunun için de doğuya ilgerü yani ileri demişlerdi.

    aşina uruğundan gelen göktürk kağanlarının tahta geçme töreniyle ilgili bir çin kaynağı şöyle der: "kağan atanınca beyler ve subaylar onu keçeden bir örtüye sarıp güneşi izleyerek dokuz kez dolaştırırlar. her seferinde uyrukları onu selamlar.”

    (törenin devamında adamın boğazını sıkıyorlar : ) yok ölmüyor ama bi sersemliyor, tam o sırada daha beyin hücreleri sağlıklı çalışmaya başlamadan kaç yıl hükümdar olacaksın, diye soruyorlar, neyse bunu başka bir gün anlatırım, bir de bu güneş istikametinde dolaştırılma olayı şaman törenlerinde de var)

    mirali seyidov'a göre, eski türklere ait tangrı sözcügünün kökü tan(g)'dır. tan, güneşin dogdugu yerdir. bu nedenle tangrı sözcügü güneşle ilişkilidir ya da güneşi çağıran, doğmasını sağlayan anlamındadır.

    yakut*mitolojisinde güneş, yukarı dünyada bulunan en büyük tanrı olan ürün ayığ toyon ve karısı kübey hatun'dur. bu ikisi dünyayı ısıtır, temizler ve hayatın sürekliliğini sağlarlar.

    bir kazak efsanesinde eskiden güneş ve ayın iki güzel kız olduğu anlatılır: “bunlar birbirini kıskanıyormuş, güneş ayın yüzünü tırmalamış ve böylece ayın yüzündeki lekeler oluşmuş. öte yandan ay da güneşe yaklaşamıyor ve onu uzaktan kızdırmaya çalışıyormuş.”

    hunlarda oldugu gibi nevruz gününde kazak kadınları da güneş doğunca ona eğilerek selam verirler.

    yakut efsanelerinde, ayla güneşin aralarında kavga ettiklerini de görüyoruz. büyük kahramanlar ve iyi insanlar, genel olarak ayla güneşin himayesindeydiler.

    kötü ruhlarsa onlarla süresiz olarak savaş halindeydiler. bu kötü ruhların bazen güneşi kovalayıp yakaladıkları da oluyordu. güneş tutulması olayı, böyle kötü ruhların güneşi mağlup edip de ele geçirdikleri zaman meydana geliyordu. (anadolu’nun bazı köylerinde güneş tutulması sırasında kötü ruhları kovmak için teneke çalmak adeti de ta şamanist döneme dayanır.)

    yakutların er sogotoh destanı’nda; er sogotoh, hayat ağacı’nın önüne gitmeden önce güneşe üç defa selam verir hatta er sogotoh’a göre güneş hayat ağacı’ndan daha önemlidir.

    altay türklerine göre tanrı ülgen, ayla güneşe dokunan bir dağda otururdu. bazı hikayelere göreyse tanrı ülgen, ayla güneşin daha da ötelerindeydi. onun tahtı, çok uzaklardaki yıldızlar üzerinde kurulmuştu.

    esasen, ay ve güneşi yaratan da yine tanrı ülgen'di. altay türklerine göre güneşin kırıntılarından meydana gelmiş ve insanlara daima iyilik getiren bir tanrı da vardı. bu tanrının adı suyla’ydı*bu tanrı insanları daima korur ve onların, gök altında rahat ve huzur içinde yaşamalarını sağlardı.

    altay türklerinde genel olarak güneş sıcağın ve ay da soğuğun sembolü olarak görülürdü.
    (insanların gündüzleri sıcaktan yanarken; geceleri de soğuktan üşümeleri bu inanışın doğmasına yol açan en önemli sebeplerinden biri olsa gerek.)

    yine altay piktogramlarında hayat ağacı’nın*bir yanında güneş bir yanında ay olurdu.

    kün-ay (güneşle ay) piktogramları hunların hükümdarlık simgesiydi. bu astrolojik simge yeni hilâl gününün ve baharın ilk ayının ilk gününün işaretiydi. bu simge sonraki dönemlerde de türkler tarafından kullanıldı.
    (bugünkü bayrağımıza da gayet benziyor, ayın ortasına yıldız yerine minik bir güneş koyun, tam olarak öyle)

    zira güneş ve ay karşılıklı dönen kutsimgeleriydi. göktürk kağanları güneşe benzetilir ve uygur kağanlarının bazısı gök tanrısından, diğerleri güneş ve aydan veya kün-ay'dan kut* almış sayılırdı.
    ( kutadgu bilig'deki alegorik hükümdarın adı gündoğdu/kün-togdı’dır ve güneşe benzetilir…)

    “anadolu'da ay ve güneşle ilgili inanışlar arasında, türklerin dünyanın sonu hakkındaki düşüncelerine açıklık getirebilecek inanışlar da vardır. bu inanışlardan birine göre, bir gün ayla güneş birleşecek dünyayı yakıp kavuracaklardır. o zaman kıyamet kopacaktır.
    bir başka inanışa göre de güneşin batıdan doğduğu gün, sular kabaracak ve her tarafı sular kaplayacaktır. bunun ardından dünyanın üzeri dümdüz olacaktır. (burada da yine yaratılış ile kıyamet günleri arasındaki benzerlik dikkat çekici)*

    ve son olarak, oğuz kağan’ın çocuklarının bulduğu yayı hatırladınız mı, işte o yay bazı araştırmacılara göre gök kubbeyi temsil eder. kırgız destanlarında ise güneşi/güneş ışınlarını simgeler. ayrıca oğuz’un çocuklarından birinin adı da kün/gün han’dır. (kün hem gün hem de güneş anlamında kullanılır.) eski türklerde künçe/künçek adına da çok rastlanır ki bahaeddin ögel hoca bunun ‘güneş gibi’ anlamına gelebileceğini söyler…

    okuma yapılan ve yararlanılan kaynaklar:
    emel esin - türk kozmolojisine giriş
    jean-paul roux - eski türk mitolojisi
    yaşar çoruhlu - türk mitolojisinin ana hatl
    bahattin uslu - türk mitolojisi

    (bkz: türk mitolojisinde ay/@ay hatun)
hesabın var mı? giriş yap