• cam çerçece fetişisti uysal kedicikleri rahatsız etmişlerdir.

    oysaki herkes evinde otursa, herkes kendisine gösterilen çayırlıkta bağırıp çağırıp slogan atsa veya ne bileyim işte memlekete hayırlı bi evlat olmak amacıyla büyük bi şirkette kademe kademe yükselmek için kıçını yırtsa dünya çok daha güzel bir yer olur.
  • o inen camlar, korkmuş çocuklar ve hatta ölen, yaralanan insanların müsebbibi genelde kolluk kuvvetleridir. görmesi çok kolay olsa da doğduklarından beri kendilerine öğretilenlerden başkasına zihni kapalı olanlar, ana akım medyanın, okulun, devletin söylediğinden başkasını göremezler resim çok berrak olsa da... esas terörü kimin yarattığını görmezler...
    sormazlar neden bu "vatan haini" protestocular kimi eylemlerde normal normal protestolarını yaparken kimisinde bombalar ve bombalara karşı taşlar uçuşur havada.
    neden yerlerde tekmelenen kadınlı erkekli protestoculara, cafede oturan normal vatandaşa, lokantadan, okulunun önünden, evinden kaçırılan kadınlara uygulanan şiddet, tecavüz, işkenceyi görmezler, yabancılamazlar da sermayenin bankasının camını canları gibi savunurlar çok zor değil anlaması.

    neden o imf'nin dünya bankasının "vergileriyle alınan banka camları" parasından fazlasını sömürerek aç, hasta, yoksul, muhtaç bırakacağını görmeyip ezberden eylemciye küfrederler bunu anlamak da zor değil.

    şimdi bu protestoculara küfredenler yarın işsiz, aç, kendinin, sevdiğinin tedavisini yaptıramadığında da görmeyecek esas suçluyu, o zaman da güce, iktidara saygıda, sevgide kusur etmeyip sorunu başka yerde arayacaklar.

    bu körleri bu hale getiren çocukluklarından itibaren otoriteye, güce köle olarak yetiştirilip, otoritenin görülmesini istediklerini görmeleri de, az biraz mantık yürütüp esas düşmanı görmek için ne kadar alık olmak gerekir gerçekten anlaması güç.

    güce tapanlar bireysel yırtmaları için gereken kişiliksizleşmeyi yaratadursun, imf protestocuları kimi zaman en doğruyu yapamasalar da kendileri dışındakiler için de bedel ödemeye devam edecekler.

    çünkü onlar biliyor ki; kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!
  • uzaktan akbaba gibi açık-hata-eksiklik-laf edecek yer arayıp arayıp sıklıkla tepelerinde dolaşan akbabaların dertlenmelerine hiç gerek yok. yürekleri hep 20 yaşında kalanlar, yürekleri olmayanlara nazaran daha gerçek yaşarlar, daha insan yaşarlar.
    hem işleri sistemle barışık kalıp sistem artıklarıyla kendini kollayabilmek için sistem köpekliği yapanlara göre işleri daha kolaydır. en azından onurlu, dik ve kendinden emin yaşarlar. hem ben gördüm demleri de var ölene dek yetecek heyecanları da.
    haa kalem ve dil dışında silahları olduğunu da duydum. hani söylenen tek doğru şey "dünyanın yükü sırtında olunca" fazlasına ihtiyaç duyulur elbet.
  • delikanlı çarşı grubu gibidirler. "galip takımı herkes tutar sıkıysa yenilenin yanında ol" en sevdikleri laf.
  • inen camların, korkmuş çocukların, ölen - yaralananların çoğunun müsebbibinin kolluk kuvvetleri olduğunu bilen insanların da gayet tabii eleştirmesi gereken insanlardır.

    oraya gidip de gerçekten yürüyüşe katılan, sloganını atan, bildirisini okuyan ve böyle protesto eden insanlara bir sözüm yok. yaratıcılıktan uzaklar, o ayrı. yine de yaratıcılıktan uzak olmaları yaptıkları protestonun haklılığını değiştirmiyor, bu güzel.

    lakin ben gerçekten de banka taşlayan, "amarikancı" da olsa restoran taşlayan, otomobil kıran, molotof kokteylini çelik bilyesini sağa sola fırlatan, e-5 trafiğinde milletin arabasına, okul servisine taş isabet ettiren, ağzına meksika soyguncusu gibi eşarp sokup hesapta kendini kamufle eden adamın protestosal haklılığını kavrayamıyorum arkadaş.

    şimdi şunu düşüneceğiz:

    1) imf çok afedersiniz zik gibi bir şey, bu boktan şeyle uğraşmak için de her türlü yol mübahtır.

    - sınırı böyle çizersek her "protesto" meşru olabilir o zaman. ya da eğer mücadele ettiğiniz şeyin yeterince kötü olduğuna inanıyorsanız, her türlü vandalizmi yapma hakkını ele geçirmiş oluyorsunuz. ya da en büyük vandalla uğraşırken mikro bir vandal olmak fikri seni rahatsız etmiyor.

    yoksa bu vandalizm seni tatmin mi ediyor? bir başka deyişle vandal olma duygusunu kendince haklı bir motivasyonla ele geçirmiş olmak da bir nevi mastürbasyona mu dönüşüyor yoksa? bir adamın işyerini taşlarken adamın içten içe "oh be imf'ye karşı yapıyorlar sonuçta" diye düşünmesini ve bu düşünceyle hareket etmesini mi bekliyorsun? yoksa büyük zarar vereni protesto ederken, sen de bir zarar verici konumuna mı dönüşüyorsun?

    şahsen vandalla mücadele ederken vandal olan adamı oldukça ikiyüzlü bulmaktayım, doğru ya da yanlış.

    2) efenim gösterinin dikkat çekebilmesi için vandalizm yapmak lazım. kaldı ki dışarda da bu gösteriler böyle yapılıyor. çelenk koymakla falan dikkat çekilmez.

    peki sormak istiyorum bu kadar mısın sen?

    tamam, çelenk koyarak falan gerekli çarpıcılığa ulaşılamayacağını düşünüyorsun, aynı fikirdeyiz.

    peki bulduğun çözüm, yaratıcılık sınırın, parlak fikrin bu mu?

    "dikkat çekmek için, bu işin protestosunu göz önüne koyak için kırıp dökmek, ortalıkta ne varsa anuna goymak lazım arkadaş."

    evet özetin bu senin: dikkat çekmek için sokağın ortasına sıçıp, kendince ayırt ettiğin bankanın, restoranın ağzına sıçmak suretiyle dikkat çekebileceğini düşünüyorsun. çünkü kalibren bu, yaratıcılığın bu, sınırın bu, görmüş olduğun bu ve yapabileceğin tek şey bu.

    bir başka deyişle, eleştirdiği karşı çıktığı şeye dönüşme olasılığı çok yüksek olan başka bir organizma.

    hadi lan oradan!

    öyle bir protesto yapacaksın ki, tüm dünya televizyonları vermek zorunda kalacak. facebook'undan youtube'una yayılıp görülecek, üzerine yazı yazılıp konuşulacak. "sen söyle" diyenlere şimdi cevap veremiyorum. ama açın bakın belli başlı örgütlerin iz bırakan eylemlerine, ortalığı yıkmadan da "çarpıcı eylem" yapılabileceğinin ayırdına varın. konuyla çok alakalı olmasa da sanırım greenpeace'in bir binanın önünde "ceset" şeklinde yatarak yaptıkları protesto uzun süre aklıma kazınmıştı. tertiplesenize böyle bir şey?

    hayır illa kırayım dökeyim, hem dışarda da böyle.

    ulan yurtdışında böyle diye sen de mi böyle yapacaksın mutlaka? ne sapık, manyak ideolojidir bu?

    şu gerçeklemeye, legalize etmeye bakın: "yurtdışında da böyle."

    peki hiçbir şey söylenmesin, hiçbir şey yapılmasın mı?

    yapılsın tabii, lakin öyle bir şey yapılsın ki neredeyse tamamı imf'ye karşı olan halk da sokağa çıkmaktan imtina etmesin. protesto edenin arkasında dursun, olsun. gerekiyorsa ışık kapatıp tencere çalacak kadar "tatlı su" ama "geniş katılımlı" olabilrsin, gerekiyorsa her atm'ye adam zincirleyecek kadar kafayı sıyırmış olabilsin. ama haklı olduğu konumda kendini haksız göstermesin. sahip olduğu bunca potansiyeli ve desteği harekete geçirsin. zira ortalığı kırmak, haydut gibi sokakta onu bunu kırıp yakmak tam da çarpıştıkları şeyin işine geliyor. çünkü ortalama vatandaş bunu beğenmiyor, çocuğu buna katılsın, kendi deyimiyle "serseri" olsun istemiyor. korkutucu, bozguncu, uzlaşmasız bir tavrın var çünkü.

    bankayı ölümüne taşlıyorsun ama bankanın sahibinin televizyonu seni çeksin diye poz vermekten de geri durmuyorsun.

    işin acı tarafı da sen ortalama vatandaşı da arkana almak durumundasın. çünkü o adam fikren zaten senin arkanda.

    şimdi bu protestoculara laf söyleyince "kolluk kuvvetleri" diye de başlayan bir koro var.

    "kardeşim ben protestomu kavgasız gürültüsüz yapmaya gittim daha kafadan biber gazı sıktılar" diyen adamın zaten sonuna kadar arkasındayım, onunlan beraberim, kolluk kuvvetlerine karşı olan güzellemesinde, sövme duvarlarında onunla beraberim.

    lakin bu protestoların -ortalığı kıran ateşe veren adamlardan bahsediyorum- lejitimitesini polisin haksız kuvvetine dayandıracak kadar kafayı bozmuşsak orada bir sakatlık var.

    polis çok şey olabilir, yaptığı yanlıştır vs. tamam.

    ama senin ortalığı kıran adamın, 5 yıl evvel hasbelkader polis akademisine girseydi copu basan tarafta kendine yer bulacaktı. mentalitede aynısı var çünkü: "kendimce iğrendiğim bir düşmanım var - o zaman kırayım yakayım dökeyim." "sabahın köründe bizi diktiler bir de taş atıyorlar, ortalığı yıkıyorlar vesaire - o zaman kırayım yakayım dökeyim." çok uzak değiller birbirlerinden. birbirlerine dönüşme olasılıkları sandığınızdan çok daha fazla.

    peki neden polise çok fazla laf söylenmiyor da bu adamlara söyleniyor?

    polise laf söylerliğim ya da protestoya laf söylemezliğim birbiriyle bağlantılı değil. düşündüğünün aksine her ikisine de laf yetiştirebilecek filoloji mevcut zaten bende. lakin senin okul sırasındaki çocuk gibi "ama örtmenim o da konuştu" diyerek gösterdiğin sınıf başkanı çocuğun kabahatli oluşu seni kabahtsiz kılmıyor.

    yine de seni rahatlatmak için gelsin: o çocuk da kendini kaybetmiş, yaptığı külliyen yanlış, yer yer parçalı bulutlu vandal ve "faşik".

    iyi de ben zaten o çocuktan umudumu kaybedeli çok olmuş, ona bok atalı, laf söyleyeli yüzleri geçmiş. sırf sen tatmin olasın diye ona mı saldırayım, yoksa aslen umudum olan protestocu adamın şahsi kanaatime göre büyük yanlışına mı giydireyim?

    kusura bakmayın ama ben haklıyken haksız olana giydirmeyi seçiyorum.

    haksız olan zaten yıllardır haksız, ondan yana bir umudum kalmadı.
  • şimdi efenim gayetle yapılan sapla samanı karıştırmak yanlışı var bu gibi durumlarda bu protestocu arkadaşlara da yapıldığı gibi.

    bir kere niyeti baştan gösteren şey kişileri nasıl nitelendirdiğin. sen adına "6 ekim 2009 imf istanbul toplantısı protestocuları" deyip altına "şöyle kakalar böyle vandalistler" yazıp genellersen orada bir durum değerlendirmesi, eleştiri değil durumdan istifade edip bir sol kötülemesi yaparsan "hop" diye bir ses duyabilirsin kulağının dibinde.

    "6 ekim 2009 imf istanbul toplantısı protestocuları" o sömürgen, kan içicilere karşı yaratıcılıktan uzak ya da değil elinden, aklından geldiğince ses çıkarıp, protesto etmeye niyetlenmiş, başına gelebilecek türlü şiddeti göze almış, sadece kendini değil tüm insanlığı düşünen insan topluluğu.

    aralarında esnafa, vatandaşa zarar vermiş, gözü dönmüş, "yanlışlarda", kendi ezberinden bakan cahiller yok mu? var. bunlar eleştirilemez mi? dibine kadar eleştirilir ki en önemli sebebi senin amacına, yoluna daha çok fayda sağlayasın. ama dediğim gibi bunu yaparken genelleyip başka bir yere varmaya çalışılıyorsa orada savunusu yapılan "6 ekim 2009 imf istanbul toplantısı protestocuları"dır, kör şiddet uygulayanlar değil.

    ha kolluk kuvvetinin kör şiddetine karşı verilebilen nadir cevaplar, esnafa değil de bankalara atılan taşlar vandalizm değil meşru müdafadır. neydi ? "banka kurmak banka taşlamaktan daha büyük ahlaksızlıktır."
  • protestocularin verdigi zarar: 4 trilyon lira (devede kulak kanaatimce)
    imfcilerin nazik kiclari için alinan kiralanan arabalarin ederi: 20 milyon dolar (http://www.hurriyetoto.com/…haberdetay.php?cid=9795)
    kongrelerin yapildigi yerin altinda 7 katı olan über mekanin maliyeti: 350 milyon dolar.. (http://www.istehayat.net/art.aspx?item=10090)

    fukaranin kıçına kaçan kazık: paha biçilemez..
  • sapla samanca daha en baştan, "polisten hiç de haketmediği halde sopa yiyen insanları tenzih ederim" mealindeki ama böylesine kısa bir cümledense kimi satırlar ve hatta yer yer paragraflarla ayrılmış protestoculardır.

    ne acı ki yaratıcılıktan uzak ya da değil, her tehlikeyi göze almış haklı protestocudansa sokaktaki adama "imf protestocusu" dediğinde ortalığı kırıp döken sapkın ve "yanlışlarda" adamın portresi gelmektedir ki bu vandal adam, önceki cümlenin avrupa yakasındaki adamı markeleyecek, gölgeleyecek, haklı protestosunu içine alıp unutturup işin bokunu çıkaracaksa "hoppp", benim eleştirim o iyi bir şey yaptığını sanan salak kardeşime olacaktır. zira onun orada karıştırdığı her halt, kendince bir davaya inanmış bir şeyler yapmaya çalışan o ilk gruptaki adamın yaptığı işe ihanettir benim gözümde. şimdi ben mesela, bunu eleştiriyorum diye kendi amacıma (kendi amaç? aa evet solcuya sallayayım diye ortaya çıkıp, ona giydirip yine de her seferinde ve ne hikmetse ısrarla sol partiye oy verip yürüyüşlere katılan bir moronum ben) katkı yapmış oluyorsam "kıskandığından öyle söylüyor" diyen dere sığlığındaki erkek arkadaş kuşu kafeşçisi bir hanımın tespiti sulaklığında oluyor ki bu en başta insanın kendi zekasına hakaretidir.

    şimdi varsayalım, bu protestocu arkadaştan yola çıkıp hazreti sola kötüleme yapacak kadar alman denizaltısı, ingiliz çarçıkbaşısı, gizli ibne amaçlarım ve rusların akdenize inmesi tarzında projelerim var. (tam bu aşamada dallandırıp budaklandıracaktım ama durup düşündüm: manyak mıyım lan ben? solu kötülemek için niye ortalığı kıran adamdan hareket edip oralara uzanayım, bunu yapacak olsam türk solu başlığının altına falan ilişirim en basit mantıkla.)

    akdeniz sevdalısı gizli ibne bir alman çarkçıbaşısı olmadığıma göre, belki de hakikaten de iz bırakmayan, sol ya da sağcı olmaktan bağımsız, yaratıcılıktan uzak, demode protestolardan ve çok çok daha kötüsü o iyi amaçla tertiplenmiş protestoyu bile zilip atan o vandaldan çok sıkılmışımdır belki...

    ne dersiniz?
  • kansız devrim olabilir mi tartışmalarını da beraberinde sürükleyen kimisi haklı kimisi haksız protestocular.

    halktan destek alamamış bir devrim çabası (banka, restoran yakan adamdan bahsediyorum) trajedisi bir yana, insanın geçmişten örnekle kendini "kan dökerek değiştirmeye" mahkum etmesi belki de en saçma şeylerden biri. evet burada sorun "mahkum etmiş" olmasıdır. yani bir devrim yapılacaksa, her ne kadar kanı vs. savunmasak "kanlı olmasını beklemek" normal hale geliyor.

    ha, şu var, "imf çapında bir örgütlenmenin, daha doğrusu bu sistemin sessiz sedasız gideceğine dair umudun ne kadar?" şeklinde bir soru sorulacak olsa cevabım tabii ki karamsar olurdu. ama buradaki karamsarlığın kendine aldığı temel aslında tam da "kansız devrim pek de görülmüş şey değil" diyenlerin ya da "devirmenin" tek yolunun kanla olabileceğinin yaygınca düşünülmesinden kaynaklanıyor.

    tam ve her ne kadar bizim ülkeye çok uygun olmasa da antitez örneklemi olarak robespierre amcadan 200 yüz yıl sonra yaşayan gandhi'den geliyor:

    (bkz: sessiz devrim)

    demek ki amerika yeniden keşfedilemese de çıkılan topraklar bazen hala hindistan olabiliyor.
hesabın var mı? giriş yap