• finalde, elinde tepsi çiğ köfteyi sattığı sırada bir yürüyüşü var bu filmde üstadın, beni benden alır.
    gelgelelim öyle alelade bir yürüyüş değildir bu.

    ağa özünde iyi insan. modern dünyanın yenik doğmuş insanı. 1980’lerin değişim türkiye'sinde feodalizmin yarattığı son kurban belki. yavuz turgul anadolu rejimini resmeder ağayla. izleyici ağanın yok oluşunu seyrederken, ortaya yeni çıkan sınıfı da hayranlıkla izler. mesela köylüleri tarafından dolandırılır ağa, hatta bu dolandırma olayı anlık değil süreklidir. kekeş ve haraptarlılar biçilen buğdayın büyük bir kısmını kendi ceplerine indirir ve ilk darbe vurulur rejime böylelikle. bu olay, bizi filmin sonuna kadar eşlik eden "ağa mı kurban köylü mü?" paradoksuyla başbaşa bırakır.
    aşık olur ağa, kendinden yaşça küçük bir kıza; kiraz'a. köyü terk eder, yaşamın içine karışır ama işler onun zekası ve yeteneğinin çok üzerindedir. kiraz bu yitirmiş ama iyi niyetli adamla evlenme planları yaparken, ağa aşkın büyüsünden sıyrılıp kendi gerçeğiyle yüz yüze geldiğinde genç ve güzel bir kadını peşi sıra koşturmanın, kendi gibi onun yaşamını da altüst etmenin doğru bir davranış olmadığına karar verir ve gitmesini söyler. bu onun keskin dünyasında büyük bir çalkantıdır. ve kırılma başlar.

    oblomov'u öldüren ne kadar oblomov'luksa, ağayı mahveden de ağalığıdır.
    eli belinde, itibardan tasarruf etmeyen, çizmeyi boyasız giymeyen ağanın çarıkla o son yürüyüşünün hikayesi de budur esasen.

    hülasa büyük oyunculukları, olay örgüsü, zamanının çok çok ötesinde 180 derece çekimleri, sıfır aks hatası ve muazzam mezopanlarıyla, türk sinemasında eşi benzeri olmayan bir yere sahiptir bu film.
  • hiç değinilmemiş lakin yan öykü konusunda epey zenginlik içeren bu filmdeki yan öykülerden biri de "kiraz'a göz koyan yağız delikanlı" öyküsüdür. ağaların şehre taşındığı andan itibaren kiraz'a abayı yakan bu delikanlı, ilerleyen dakikalarda da ufak planlarla sık sık görülmektedir, hatta filmdeki -kurgu açısından türk sinemasının doruklarından olan- market sahnesinde, dikkatli gözler, pek çok planda arkalarda durup kiraz'ı gözetleyen bu yağız delikanlının farkına varacaktır. sonra delikanlı kiraz'ı istemek için ailesini yollar (burada sadece 3 saniyelik bir "kız istemeye gelen aile" planı vardır ki, bu üç saniyelik plan için bile muhteşem bir atmosfer oluşturmuş, kucağında çocukla gülerek konuşan orta yaşlı kadınından, eğilerek çayını içmeye çalışan yaşlı teyzesine kadar kız istenme anı seyirciye 3 saniyede yaşatılmıştır.)
    ancak, gencin bütün çabaları, filmin sonundaki şu cümleden sonra yerle yeksan olacaktır:

    - ne bakıyosun lan gavat...

    sadece bu yan hikayeyle bile türkiye'nin sosyal haritasının stratejik bir bölgesini gözler önüne seren bu muhteşem filmin günümüzde çoğu kişi tarafından yalnızca "karı isterem" repliğinden mütevellit hatırlanması ise bizi ayrıca üzen, bağışıklık sistemimizi olumsuz yönde etkileyen, ömrümüzü kısaltan bir detaydır.
  • karakter isimleri bakımından garip bir filmdir bu çünkü başrolde oynayan bütün karakterlerin büyük bir kısmının ismi filmde belli değildir. örnek olarak şener şen'i gösterebiliriz.

    ve şener şen, çocukluk arkadaşı ve kan kardeşi için şunları söyler: "küçükken kındık oynardık o hep hile yapardı. o hile yapardı, ben döverdim"

    yıllar sonra ise kamuran usluer eşkıya'da şener şen'e şunları der: "hatırlar mısın? çocukken seninle kındık oynardık. hep ben seni yenerdim. sen bir gün bile neden hep ben yeniliyorum diye sormadın. ben hep aldattım."
  • sener sen'in cizmelerini sattiktan sonra terligin icinde ayak parmaklarini buzusturmesi gibi bazi cok acikli sahnelere sahip olan basyapit.
  • okudugum kadariyla herkesin baska bir seyler kaptigi film. tabi bu da guzel bir sey. kimi diyor ki bu film bana sunu ogretti, kimi diyor ki bana bunu ogretti. valla onu bunu bilmem ama bana ogrettigi, "hayatta ne olursan ol ama belli bir konuda adam gibi bilgin olsun"'dur. yani simdi o aga sunu diyebilirdi, "benim hicbir sey bilmeme gerek yok, tum gun yatip kicimi buyutebilirim, etrafimda yuzlerce u$ak, hizmetci var". ama i$ hic de oyle degil, gun olur devran doner bir gun sen de zora du$ebilirsin. i$te o zaman ayakta kalabilmen senin yetenek ve bilgine kalmistir. zugurt aga'ninki ise cig koftedir. filmin sonundaki o manali yuruyusu ise o gune kadar el attigi tum isleri yuzune gozune bulastiran aga'nin hayatta en iyi bildigi isten* para kazanmasi ve basarili olmasinin verdigi mutluluk ve gururdur.
  • filmin bir yerinde aga benzin istasyonuna arkada$ini ziyaret etmeye gider ve atini benzin pompasinin oraya baglar. atin ismi $ahin'dir.
  • türk sinemasında gaddar ve köylüyü ezen ağa konusu çok işlenmiştir de, ağanın şefkatli ve dürüst adam olup marabaların kurnaz ve sahtekar olduğu tek film budur herhalde. ağa her ne kadar iyi birisi olsa da feodallığı artık bitmiş ve o da hayatta tutunabilmek için köylüleri gibi mücadele etmek zorunda kalmıştır. filmin şehre gelmenin zorlukları gibi bir mesajı yok, ağa dışında şehre gelen herkes köydekinden iyi yaşama sahip olmuştur. ağanın zorlanmasının sebebi bir meslek bilmemesidir. sorulduğunda ben birşey bilmem ben ağayım der ama ağalık şehirde sökmediğinden parası olsa da tutunamaz. filmin bir çok iyi sahnesi var da, asıl en vurucusu son sahnedeki ağanın tüm çiğköfteleri satınca güle oynaya evine gitmesi. eskinin 3-4 tane köy sahibi, yüzlerce marabası olan, ziyafetler veren adamı artık evine ekmek götürebildiği için bile sevinçten oynayan adam haline gelir.
  • yıldız'da okurken inkilap tarihi dersinde yavuz turgul'un 3 filmini incelemiştik
    züğürt ağa sermayenin dönüşümü
    muhsin bey müziğin dönüşümü
    kabadayı gücün dönüşümü
    tarihi bu şekilde inceleten hocamıza selam olsun
  • ağa ve şıh* yağmur duasına çıkıp da sadece 3 damla yağmur yağdıktan sonra

    ağa: senin ettigin dua da bugader olır.
    şıh: benim duam sağlamdır. lakin aramızda cünub vardır
    ağa: ula senden büyük cenabet mi var memlekette ??

    repliğiyle koltuktan düşmeme sebep olan film
  • her izlediğimde içim burkulur; iyiliğin ve dürüstlüğün kaybettiğini görmek kötü hissettirir .. züğürt ağanın atıyla veda edişi, domates satarken insanları rahatsız etmekten çekinecek kadar kibar oluşu, çürüyen/ telef olan domatesler arasından usanmadan saatlerce sağlam domates arayışı, cebinde beş kuruş parası olmadığı halde yüzüğünü ve değerli eşyalarını kahyasına * hasta annesini görmesi için verişi, kirazı umutsuzca uzaktan sevişi, çizmelerini eskiciye satarken yüreğinin parçalanışı, terliklerin içinde üşüdüğünde büzülen ayakları, üstü başı dökülür halde omzunda tepsiyle çiğ köfte satarken köylüsüyle karşılaştığında kendi tabiriyle başını bir ağa gibi dik tutması, düştüğü durumdan utanmaması ve şu an aklıma gelmeyen birçok sahnesindeki dramı her daim gözlerimin dolmasına neden olur.. ama yine de sevdiği kadının desteğini alan, tüm kayıplarına rağmen en iyi yapabildiği* işle hayata tutunan züğür ağa için umut kırıntılarıyla biter film.. belki de filmin vermeye çalıştığı esas mesaj budur.. belki de bu yüzden en sevdiğim filmler arasındaki yerini hiçbir zaman kaybetmeyecektir.
hesabın var mı? giriş yap